OKTAY EROL
Hava sıcak mı sıcak, gölgede otursanız bile şıpır şıpır terliyorsunuz, boğazınızdan bir damla soğuk “bir şeyler” geçse o denli mutlu olacaksınız ki, bir de üstelik yol üzerinde bir yerdesiniz, bir yanınızda dondurmacılar, bir yanınızda taze sıkım soğuk meyve suları, bir yanınızda bici bici…
Adana’dasınız, İzmir’desiniz, Antalya’dasınız, Muğla’dasınız… Temmuz sıcaklarını yaşıyorsunuz, tüm yapmak istediklerinize bir kol boyu uzaktasınız, uzansanız tutacaksınız, isteseniz alabileceksiniz, alabilseniz lıkır lıkır tüketip serinleyeceksiniz de; eliniz tutulmuş bir yerlerden, birileri ekmeğinizi küçültmüş ekonomiyi düzelteceğiz diyerek, birileri evinizin kapısına çıkamayasınız diye enflasyon altında yok etmek için çaba harcıyor, birileri “yetmedi bu, biraz daha özveri” diyerek doyumun daha daralacağının ön duyurusunu yapıyor!
Kan-ter içinde dışınız, içiniz volkan yeri, belediye çeşmelerinden birini bulmak için Atatürk Parkı’na yürüyorsunuz! Dondurma yemek, meyve suyu içmek her gün biraz daha uzaklaşıyor sizden!
***
Bizi Avrupa kıskanır, Avrupa’da yaşayan kimileri buraya gelip “yaşadığı yerleri” kasabın deriyi taşa vurması gibi döver, kimi aldığı yedibinbeşyüz lira ile her tür gereksinmelerini aldığını söyler, biri çıkar Avrupa’da yaşamın zor olduğunu söyler… Neden bunca konuşanlar halka sönüp, “yılda on gün dinlence yapabiliyor musunuz, istediğinizi alabiliyor musunuz, içiniz çektiğinde dondurma yiyebiliyor musunuz, doyuyor musunuz, mutlu musunuz” diye sormuyor!
“Bak bir seçim yaklaşıyor, kimseye söz verme, bizi destekle” demekten başka bir şey neden söylemiyorlar? Onlar söylemiyorsa, bunca sıkıntıyı yaşayan, açlıkla sınanan, yaşamayı sabah olunca uyanmak saydırılan emekli, emekçi, asgari ücretli, açlık altında aylıkla yaşamaya tutsak edilenler, dinlence yüzü görmeyenler, televizyonların magazin izlencelerinde boğulanlar “neden mutlu değiliz, neden doymuyoruz, neden yaşamanın anlamını unuttuk” diye sormalı ama değil mi?
***
Bugün elime geçen bir bültenden söz edeyim; Bu yurdun yurttaşının ekonomik zorluklardan dolayı gidemediği, yabancı turistlerin gelmesi nedeniyle de düne değin “bayram havası” yaşayan turizm firmalarını bir korku kaplamış bugünlerde, biliyor musunuz?
Birkaç gün sonra yabancılar gidecek, yabancı turiste sağlanan birçok olanaklar sunulmayınca, bir de fiyatlar yüksek olunca Akdeniz’in başka ülkelerine giden yerli turistle gidemeyenlere göz dikmiş, turizm firmaları. Bundan sonraki süreç için bir korku sarmış aslında! Otellerin “ivedi indirim” yapması gerektiğini söylüyorlarmış!
Başta olunca kokuşmuşluk, alttaki kolları da aynı yolda gidiyor! Daha geçtiğimiz hafta yerli/ Türkçe konuşan birini gördüğünüzde başınızı çeviriyordunuz, zorla söktüğünüz yabancının dilini söylerken neredeydiniz? Üç liralık suya yirmi lira, bir artı bir odaya günlük üçbin lira, bir ekmek arası kıymaya beşyüz lira demeden önce bunları düşünseniz olmuyor muydu? Yabancılar gidiyor, kalan yerliler kurtarsın turizm sektörünü değil mi?
Bu yurdun emeklileri, sayısı altmışmilyonu geçen emekçisi başkası uğruna, boşu/ boşuna eskitmeyin kendinizi!