MEKİN ŞAHİN
Ben dinler konusunda araştırmacı yazar değilim. Ben bilgiye, bilimle ve araştırmalarla ulaşılacağına inanan cumhuriyet aydınıyım. Son yıllarda, ciddi biçimde ilahi kurtarıcı gelecek propagandası pompalandı. Kurtarıcı umudu bilinçli biçimde geliştirilmekte. Gündeme getirilen kurtarıcı ile amaca gidilecek yol haritası çıkarılmaktadır.
Özellikle dünyevi içeriği olmayan, tüm dinlerde; kurtarıcı beklentisi yaratılmıştır. Yahudi ve Hristiyan dinlerinde Mesih, İslam da Mehdi. Mesih ve Mehdi inancının her dinin kendi içinde, kendi tarihi, psikolojik ve sosyolojik şartlarına göre doğup geliştirildi. İddia o ki toplum tepki göstermesin diyerek; mehdi ve Mesih kimlikleri, her dinin kurucu özelliğini taşıyan soyundan gelir.
Muhtelif dinlerde dünyanın sonuna doğru gelmesi beklenen kurtarıcının Yahudilik ve Hristiyanlıktaki adı Mesih’tir.
Mesih terim olarak “yağ sürülmüş, yani yağla mesh etmek suretiyle bir işe hasredilmiş, dini bir görevi ifaya elverişli hale getirilmiş, dini bir görev verilerek, Tanrının bir görev tevdi etmek üzere el koyduğu kişi” manasına gelmektedir.
Yahudilere göre kurtarıcı, Davut soyundan gelecek kişidir. İsrail-oğulların sıkıntılarına son vererek gök yüzü krallığını kuracak.
Musa tarafından ifade edilmiş, tanrısal bir durum değil. Yahudi halkın, kurduğu devletlerin yıkılmasından sonra, yaşadıkları sıkıntıdan kurtulacak arayışlar içine girdiler.
Gelecek kurtarıcı tarafından sıkıntıları bitecek ve yer yüzünün en verimli (vaat edilmiş topraklar) coğrafyasında mutlu ve huzurlu yaşama kavuşacaklar. Mutlu ve huzurlu yaşamı sadece İsrail-oğulları için istiyorlar. Çok kapalı ve sıkı disiplin içinde yaşayan İsrailoğulları; yaşadıkları sıkıntının çıkış yolunu farklı gören ve bu anlayışını yaygınlaştıran hiçbir düşünceye fırsat vermedi. Kendi içlerinden çıkan Zekeriya, Yahya ve İsa gibi tanrı elçisi olduklarını söyleyenleri öldürmüşlerdir.
Zekeriya, Yahya ve İsa arasında akrabalık bağı var. Üçü de İsrailoğullarının kurtuluşunu kendi mücadelesinden geçeceğini ifade ederek ciddi tarafa ve desteğe kavuştu. Bu durumdan rahatsız olan unsurlar, değişik bahane üreterek öldürdüler.
İsa’nın; ‘’Mesih İsa’’ olarak lanse edilmesi; İsrail oğullarının kurtarıcı aramalarından kaynaklanmıştır. Aslında İsa, yeni din getirme iddiası içinde olmadı.
Roma’da havarilerinin köleler üzerinde İsa’yı kurtarıcı olarak göstermesi ve bu inancın yaygınlaşması sonunda Hristiyanlık ciddi tek tanrılı dinler içinde en fazla taraftarı olan din olmuştur. Günümüzde, dünyayı yöneten uluslararası finans oligarşisi; tüm tek tanrılı dinleri bir araya getirecek proje çalışması yapıyor. Projenin üzerine oturtulduğu zemin ise Mesihlik!
Mehdilik beklentisi İslam dünyasında gündeme hadislere dayandırılarak getirilen korunma ve sıkıntıdan kurtulma iddialarıdır. Oysa Kuranda mehdilik kavramıyla ilgili herhangi bir ayet bulunmamaktadır. İki temel hadis kaynağı olan, Buhar i ve Müslimin de yok.
Bu bakımdan yaygın İslami anlayışa mensup alimlerinin eserlerinde mehdilik ile ilgili açıklamalardan söz edilmemektedir. Kuran’da dünyanın bir sonu olduğu söylenir. Dünyanın sonu “kıyamet” olarak tarif edilir. “Kıyamet alametleri” başlığıyla ele alınan konularda, evrenin ve dünyanın sonuna yakın zaman diliminde olacak olaylar biçiminde anlatılır.
Kuran’da olmayan Mehdi hususu halkı bir yöne iteleyerek kontrol etmek olduğu, tarihsel süreçleriyle görülmektedir. Kıyamet alametleri iddiaları günümüz öncesinde, insanları, ülkeleri ve başka devletleri kontrol etmek için kullanılmıştır.
Çünkü kıyamet öncesi Mehdi gelmek zorunda. O Mehdi de egemenliğini kuran koruyan kişiler üzerine oturtuldu. Kısaca din kitaplarında olmayan şeyler saptırılarak kullanıldı.
İnanmayanlara kafir yada deccal yaftası vurmaktan da hiç kaçınmadılar.
Mehdi, kıyamet alametleri içinde en popüler olanıdır.
Hz. İsa ile buluşup dünyayı yöneteceğine, bunları gerçekleştirirken ise Deccal ile savaşılacağını iddia ederler.
Yine Mehdi’nin çevresindeki arkadaşları da üstün yeteneklere sahip kişilerdir. Bu yetenekler kendi şeyhinin veya kendi liderinin Mehdi olduğunu ispat edebilmek için binlerce yalan uydurmaktan kaçınmıyor.
Mehdi olduğu ya da olacağı söylenen kişiler uygun yalan hadis dahi yaratıyorlar. Çeşitli hadislere göre Mehdi; Şam, Kufe, İstanbul, Medine’de çıkacaktır. Görüldüğü üzere Mehdi enflasyonu yaşanmaktadır.
Deccal ise Mehdinin savaşacağı kişidir. Mehdiyi kabul etmeyenlere savaş ilan edenler. Kuranda olmayan, hadislerde olan bir Mehdi, bir Deccal tarifi varken; on binlerce kişinin Mehdi ve onlara karşı on binlerce kişinin Deccal olduğu ilan edilir.
Tam anlamıyla yalan iddia ortada.
Yalanlarla söylenen, Kuran’ın Mehdi ve Deccal hakkında ne dediğinin yanıtı koca bir hiçtir.
Muhammet’le kurulan İslam devleti şeri hukukla yönetildi. Klasik İslami literatürde hilafet, Muhammet sonrası devlet başkanlığı makamını, halife de devlet başkanını ifade eder.
Devlet başkanının, siyaset teorisindeki adı halife olmakla birlikte değişik gerekçelerle halife yerine “imam, sultan, emir” denildiği de olur.
Bu anlayış İslam devletleri tarihinde insanlaşma, özgürleşme, bilime yönelme, hak ve ödev; tanımında, uygulamasında sorun olmuştur. Zalimlik ve zulüm kaçınılmaz olmuştur. Savaşlar ve barış; teslimiyet ve direniş bir kişinin iradesine terk edilmiştir. Kararı son noktada halife vermiştir
Cumhuriyet bütün bu sistem ret edilerek kurulmuştur. Kuruluş hedefinde insan özüne hizmet, özgür birey, bilgi ve bilimin öne çıktığı evrensel hukuk ve barış içinde var olan tam bağımsızlığı var. Din inancı kişi ile tanrı arasına çekilmiş, devlet yönetimi dışında manevi hizmet olarak görülmüştür. Kuran Türkçe tefsiri ile inanan insanların öğrenimine açılarak; hurafeleri kurandan temizleme çabasına girilmiştir.
1950 sonrası, Türkiye’nin bağımsız devlet olmasını istemeyen güçler ülkedeki Osmanlı kalıntılarını kullanarak engelleme ya da duraklatma dönemini başlattılar. Arap dünyasında ki şeri hukuk sisteminin Türkiye de de uygulanmasını istediler.
Bu talep net olarak 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle başlatılmış, 2002 3 Kasım tarihi ile doruğa çıkarak, kapıların önü açılmıştır. Ve devletin yönetim biçimi değişimi yapılan anayasa ile sağlanarak, Hilafet ve halifelik inşa edilmeye başlanmıştır!
Ancak tüm İslam dünyası bu tür sistemin öncüsü kendi olmak istediği için kendi içinde bütünlük taşımıyorlar. Kendi aralarında ki çatışmanın ana kaynağı bu isteklerdir.
Türkiye de ‘’hilafetçiler’’ bu zorluğu fiilen yaşayarak gördü. Farklı taktik içinde bu sürecin önünü açma çalışmaları başlatıldı. Şartlar tüm İslam ülkelerinde mevcut. Kaos olmayan İslam ülkesi yok denecek kadar az.
Savaşlar, ölümler, ahlaki değerlerin yozlaşması, rüşvet, fuhuş, iki yüzlülük, rantın her şeyin üstünde tutulması. İnanç değerlerinin zayıflaması ve kokuşmuş devlet yönetimleri.
Bu ülkelerin halkları canlarından bezmiş durumda ve bu durumdan kurtuluş arıyorlar. Mehdiler bekliyorlar! Türkiye de ılımlı İslam ve radikal İslam’ın özlemi şeri hukukun uygulandığı İslam cumhuriyeti kurmak. Bu amaçla yıllarca örgütlendiler. Siyasi parti kurdular. Tarikatların güçlenmesi için her tür destek verdiler.
Ancak bu fırsatı yeşil hat projesi gereği, 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle buldular. BOP ile 2002 sonrası doruğa çıkış kapısını araladılar. ABD ve ittifaklarının emperyalist politikalarıyla yeniden canlandılar.
Ve 15 Temmuz 2016 darbesiyle doruğa çıktılar!
Türkiye halkı var olan umutsuzluğu umuda dönüştüren kurtuluş arıyor.
Bu ortamı yaratan Ilımlı İslamcıların kurtuluş reçetesi hazır. Mehdinin gelmesi!
Gelecek mehdinin sarayı hazır. Devletin başı. KHK ile istediği her şeyi yapabiliyor. Yasama ve yargı kendi kontrolünde. Militarizmi kendine göre düzenledi. Eksik olan yerlere yeni milis güçleri kurma hazırlığı yapılıyor.
Dünya kapitalizmi çıktığı en yüksek tepeden inişe başladı. Orada tutunmak istiyor. Tutunmak için her şeye saldırıyor ve her şeyi kullanıyor. Devlet sisteminin doğmasıyla insan topluluklarında iki değer çok öne çıktı.
1-IRK ve din 2- Aile.
Din sadece bir ırkı etkilemiyor, aynı inancı savunan ırkları da etkiliyor. Irk, din ve bunların ahlaki kuralları da aile içinde pişirilerek hazırlanıyor. Bu anlayışın kurumsallaşması eğitimle sağlanıyor. Kapitalizm bunu çok iyi bilir.
İşte bu nedenle İslam dünyası pazarlarını kontrol etmek için bu iki değeri kendi lehine çevirecek yönetimler oluşturma gayreti içinde. Köyde yaşayanlar derki ‘’gök gürleyerek yağan yağmur bereketli’’ olur. Bilir ki gökten azot ve potasyum yağmur ile toprağa iner ve ürünleri doğal yoldan besleyerek verimli yapar.
Köylü kendi işinin çevresel faktörünü nasıl biliyorsa, verilerin bu denli açığa çıktığı ülkemizde, siyaset dünyasının da faşizmi güçlendirecek mehdi hazırlığının yapıldığını görmemesi söz konusu olamaz. Dolayısıyla siyaset dünyası, ülkemiz ve halkımız adına doğru olan sistemi ve devlet yönetim biçimini projelendirerek bu gidişin önünü kesmelidir.
Mazeret ya da küçümseme bakışlarıyla sonuca giden yolu engelleyemezsiniz. Bu görevdir. Görevse; yurtseverlerin, solcuların, devrimcilerin, sosyal demokratların, liberal sağcıların ve onların siyasi örgütlerinin.
Acilen cephe oluşturulmalı. Yoksa, görevlerini yapmayanlar yok oluşlarını seyrederler. O vakit ise dizlerini dövmeleri bir şey ifade etmez!