OKTAY EROL
Yurttaşı neden hiç dinleyen yok! Neden “dinliyormuş” yapılmalar her gün biraz daha artıyor? Neden “her aday” nalıncı keseriyle kendine yontuyor? Neden yurttaşın sıkıntısını/ kaygısını çözüm üretmek için “çaba” diye gösterilenler geleceği karartıyor? Neden verdikleri sözleri yerine getirmiyorlar? Neden her şey gün gibi ortadayken “yalan” söylüyorlar? Neden bunca tutarsızlıklara karşın “hep” aynı isimler ortaya çıkıp “güç” gösterisinde bulunuyor?
Hangisinden başlayacağımı şaşırıyorum! Gözlerimizin önünde yaşanıyor her şey, dönüp “hiçbir şey olmadı” diye haykırıyorlar! Her haykırışlarında, her “suçluluklarını” övünç konusu yaptıklarında toplumun değerlerini de alt-üst ettiklerini bilmelerine karşın… Yetmedi mi gerçekten?
***
Sokakları, caddeleri kocaman afişlerle donatmaya başladılar bile! Kim için yaptıklarını anlamıyorum! Yurttaş için mi? İnanın hiçbiri afişe bakarak “bu belediye başkanım olsun” demiyordur! Ne mi diyordur? Yerden yukarıya doğru uzun uzun süsüyordur! Bilmem kaç katlı beton yapının sırtına giydirilen afişin “bedelini” sorguluyordur! Sonra da açlık sınırı altındaki ya asgari ücrete, ya da emekli maaşına bölüyordur! Ne diyordur biliyor musunuz? Ben yanıtını vermeyeceğim; gördüğünüze sorduğunuzda, hangi çabayla yaşama karşı durduğunu anlatacaktır!
Biriyle konuşuyorum! İl örgütünün içinde olduğu için Anakent Belediyesi’nde yaşananlardan dolayı üzgün olmasını bekliyordum! Yok, bir çörek otu kadar bile düşündüğünü, üzüntü yaşadığını sanmıyorum, partiye zarar veren bir olay olduğunun yanından bile geçmiyor! Heyecan içinde anlatıyor, aday adayı olmuş, gün içerisinde beton yapılara afiş giydirme çalışmaları yapacakmış, anket sonuçlarına güvendiği gibi genel merkezden gelecek “isim” olacağı konusunda da oldukça güvenli…
***
Işıklarda uyusun, duygu Asena “kadının adı yok” derdi ya; sanki yurttaşın “adı” var! Yurttaşın hiçbir katmanının “adı” yok! Emeklinin, memurun, ücretli çalışanın, küçük esnafın, yerel basının, bilim insanının… Bir politikacıların, bir da yanında olan üç/ aylıklı, “huzur haklı” olanların “adı” var!
Hani Chp’de “değişim” diye yola çıkanlar “eğilim ya da ön seçim” sözü vermişlerdi, ya da hani “iktidar” bu yurdun yurttaşlarını “enflasyon altında” ezdirmeyeceklerini sıkça yineliyordu! Aday adaylarının Ankara’yı “yol eylemesi” ne anlama geliyor öyleyse, ya da insanlar neden temel gereksinmelerine ulaşamıyor? Bir yandan “muhalefet”, bir yandan “iktidar” yurttaşa verdikleri sözleri gerçekleştirmek için neden bugüne değin yaptıkları yanlıştan dönmek yerine daha da hırslanarak yurttaşın yaşamının yaşanılır olmasına engel oluyorlar?
***
Yurttaşı hiç dinlemiyorlar! Ne yönetecek “olanı” seçmesine izin veriyorlar, ne çalışarak yaşamını kazanmasına, ne de yurttaşın emeğinin karşılığını istemesine… Ama çevrelerini öyle bir kuşattırıyorlar ki “çalışmadan, emek harcamadan” banka hesaplarını büyüttüklerine, kalın taştan duvar örmelerine izin veriyorlar yurttaşla aralarına! Onlar koruyacak, onlar her tür şatafatı yaşayacak, onlar masalarından kalkmadan “ödevlerini” yapmış sayılacaklar!
Şimdi “ne oluyor” biliyor musunuz? İşte “o” kalın duvarların yerlerinde kalması, yine “o” köşe taşlarının korunması için hem bölgelerinden “aday” olmak, hem de yurttaşın “oyunu” almak için betondan duvarlara afişler giydiriyorlar! Cem Karaca’nın “beni siz delirttiniz” şarkısını şimdi/ yeniden/ bir daha dinlemelisiniz!