İSMAİL KÜÇÜKÖZEN
(2 Haziran) Bu tarih Köyünde doğup büyüdüğüm ilçenin kurtuluş tarihidir. Kanımızda ve soyumuzda asillik olduğundan dolayı Biz her 2 Haziran tarihi geldiğinde başka bir ruha bürünürüz. Zaman zaman gözlerimiz dolar, zaman zaman coşkulu bir yüreğe sahip oluruz. Gel-gitler beynimizde dans eder. Ben her 2 Haziran çocukluğuma giderim.
Gün ağarmadan Kozanın kurtuluşunda Rahmetli dedemin (ÇETE KEHA) DÖŞEME MÜFREZESİNDE ÇETE BAŞI (RAHMETLİ DEDEMİN KOZANIN KURTULUŞUNDA ALDIĞI BU ÜNVANI KOZANIN TARİHİNİ YAZAN TARİHÇİLERİNE ARZ EDİYORUM) olarak hizmet ettiği Bucak kolu olan Döşemeden, sır eliften, süt köşkünden silah sesleri başlardı. Sıcacık yatağımda kıvrılıp uyurken, anacığım dürterdi bir taraftan:
-Kalk oğlum kalk, gavur kaçıyor.
Gözlerim açılırdı birden, sabahın alacakaranlığında sokaktan gâvurun kaçtığını görmek isterdim. Anam bir yandan, babam bir yandan benim “gavur” arayışına girmeme gülerlerdi. Evin ortanca ama yaşı küçük çocuğu olmanın verdiği bir güzellikti belki de… Gâvur bana mı kalmıştı ki, ama arardım işte. Çünkü hep öyle büyüdüm. Uzun kış gecelerinde Dedem bizde kaldığında evimize yaşlılar gelirler, sıcak sobanın başında döşemeden nasıl gâvurları sürdüklerini anlatırlardı. Hele birde eski cezaevi yanından yani manastırdan döşeme yolunda eşekle giden bir ermeni ye sıkıp eşek sağ ermeni oraya yığılıp kaldığını anlatması bizleri heyecanlandırırdı.
Ben bazen korku ile bazen de hayretle dedemi ve anlattıklarını bir kenarda dinlerdim. 1980’li yıllarda kurtuluş bayramı yaklaşmaya başladı mı milletteki heyecanı siz görecektiniz. Kara barutlar gün evvelîsinden Belediye tarafından çetelere dağıtılır sonra da rutubetli olanlar sobaların yakınlarında kurutulurdu. Herkes kendisine göre çete kıyafetleri hazırlardı. Benimde lakabım ÇETE olduğundan çünkü bu lakap bana Rahmetli dedemden kalma lakap. Onu onurla gururla taşıyorum, taşırken de gurur duyuyorum, ben bu gün gurur duyarken yarında oğlum duyacak.
Kurtuluş coşkusunu her ev, her insan yaşardı. Evinden çete çıkmayan ev adeta bir mahcupluk çekerdi. Köylerden ilçe merkezine çeteler akın akın gelirdi. Gün ağarmadan kara barut gümbürtüsü sır eliften, döşemeden, süt köşkünden yeri göğü inletirdi. Adeta bir güç gösterisi yaşardı çeteler kendi aralarında. işte şuanın çetesi daha güçlü, işte karşı çeteler daha güçlü diye kendi aramızda konuşurduk Verilen O isimler çetelerin geldikleri muhitin adıydı. Her koldan inerlerdi bayram alanına. Davul ve zurna sayısı ne olduğu bilinmezdi. Bucak kolunun halay çekenleri herkesin dikkatini çekerdi. Bayram alanı mahşer yerine dönerdi.
Büyük camii önünde çekerdi kılıcını iri yarı bir adam. Kükrerdi adeta. Savaş anılarını anlatırcasına o koca bıyıklı çeteyi gördükçe sanki o günleri ben yaşıyormuşum gibi olurdu. Büyük cami önünde Hüzünle bir oraya bir buraya misali gider gelirdi. Elindeki kılıçla gönderde duran Fransız bayrağını işaret eder,
-İndirin o bayrağı oradan der gibiydi.
Birden karışırdı ortalık. Patlamayan silah kalmazdı. Gönderden Fransız bayrağı indirilir yerine Türk bayrağı heyecanla çekilirdi. Bir de bakarız ki caminin minaresinde kırmızı al Bayrak dalgalanıyor Yüreğimiz kabarırdı birden. Bayrağımız göndere çekilirken kendimizi dünyanın en mutlu insanı hissederdik.
Esir kız olurdu. Elleri zincirli bir Türk kızı… Kızlar esir kız rolüne girmek için can atarlardı. Herkes esir kıza bakardı. Eli kılıçlı iri yarı adamlar cami içinden çıkardıkları esir kızın zincirlerini kılıcı ile keserdi. “Türk kızını kimse esir edemez,” diye bir de kükrerdi. Tüylerimiz diken diken olurdu. Yüreğimiz kabarırdı.
O küçük boylu ama sevimli gibi görünen adam Kozanlı Kurt oğlu idi. Savaşı görmüş, savaşı yaşamıştı. Yaşadıklarını anlatırken gözlerine bakamazdınız. Ateş çıkardı adeta, bu senelerde bazı kişiler yok öyle bir şey deselerde, Müslümanların Ermeniler tarafından yakılan fırın varya! hele o fırına varıp o anı anlatırken hepimiz sanki o anı yaşıyor gibi olurduk…
Şimdi Aradan yıllar geçti. Her şey değişti. İki gün önce yine 2 Haziran dı. İçim burkuldu. Başkalarını bilmem ama ben hep hüznü yaşadım. Bayrama renk katan eski simaları göremedim. Eski heyecanı duyamadım. Bir dostum usulca yanıma yaklaştı.
-Hayırdır İsmail, seni bu gün çok donuk gördüm!
– Bende dönerek Sen coşkulu musun? dedim
…..Sükût bazen çok şey anlatır. Ama herkes kendine göre yorum yapar.
İşte sevgili dostlar o hatıralar ki her 2 Haziranda de benim boynumu büker, yüreğimi yakar, boğazımı sıkar… Ama bu duygularımı benim kimseler anlayamaz. Türkler Kozana 1850 de girdi diye Kozanın en işlek yerine yazdıran Evvelki dönemlerdeki bazı şehrüleminler mi? Bir de bu fırında Türkler ve Müslümanlar yakılmadı sözünü duydum ya vallaha da kahroldum. Bunlar’mı beni anlayacaklar asla..asla anlayamaz.
ÜLKEMİZİN Ve 105 yıl önce KOZANIMIZIN DÜŞMANDAN KURTULUŞUNA ÇARPIŞARAK VESİLE OLAN EJDATLARIMIZI RAHMETLE MİNNETLE ANIYORUM. RUHLARI ŞAD OLSUN. Kahraman KOZANLILAR 2 HAZİRAN KURTULUŞ GÜNÜZ KUTLU OLSUN.
Saygıyı hak edenlere saygılarımla, keyifli okumalar diliyorum. Kalın sağlıcakla… NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE