İBRAHİM FAİK BAYAV
Maide Suresinin sonuna gelindi Hz. İsa’ın Allah ile mukalemesi bitiyor:
Maide Suresi 118: ”İn tüazzibhüm, fe innehüm ibadüke”. Bu ifade, İsa’nın, Allah’a böyle dediğini belirtiyor. Yani, eğer onlara azap edersen… Ama onlar senin kulların!..
Şu soru akla gelir: Allah İsa’nın içinde bulunduğu toplum fertlerine azab etmeye mi hazırlanmıştı? Neden?..
Üstte, Allah ve Rabb inancının toplumda henüz anlaşılamadığı belirtilmişti. Bu durum azabı gerektirir miydi? Acaba, mit etkisi, Allah’tan gelen emir ve tavsiyelerin uygulanmasını şüpheye mi düşürüyordu? Halbu ki, İsa’nın sözleri şüpheye imkan vermeyecek kadar kesindi.
Önceki ayetlerde İsa’yı ve annesini ilah edinme olayı konu edilmişti. Allah ise kendinden başka ilah olmadığını deklare ediyordu. Anlaşılıyor ki Allah’tan başkasını, kim olursa olsun, ilah edinmek azap gerektiren yanlış tavır oluyor.
Ayetin ‘fe innehüm ibadüke’ فَاِنَّهُمْ عِبادُكَ kelimesi, Hazreti İsa Allah’ın ‘ğafur’ sıfatının tecelli etmek istediğini belirtiyor; ”onlar senin kullarındır… eğer azab edersen?..” diyor. Toplum bireyleri yoksulluktan ve hastalıklardan zaten muzdariptir. Bir azap daha gelmesi, ortada toplum diye bir şey bırakmayacaktır.
O söz üzerine Allah, Resulü İsa’ya vaadini şu şekilde bildirmiş:
Maide Suresi 119 Birinci cümle:
”Kale allahü haza yevmü yenfeu es-sadıkine sıdkuhüm”. Yani… Bugün sadık kullara doğru sözleri fayda verir.
Sadık kul, bizzat Hazreti İsa’dır. Hazreti İsa’nın dediğini onaylayan ve tekrar eden kadın veya erkek her fert ‘sadıkun’ şümulüne girecektir. Yapılan hatanın kabul edilmesi ve o hatanın terk edilmesi ‘sıdk’ işaretidir. Acaba İsa’ın içinde bulunduğu toplumun fertleri, Allah’tan başkasını ilah bilme hatasından vazgeçmiş miydi? Ayette bu belirtilmiyor. Fakat ayet ifadesi Allah’ın ‘ğafur’ sıfatının o toplum fertleri üzerinde tecelli ettiğinin veya edeceğinin işaretini taşıyor.
‘Haza yevmü‘ هذا يَوْمُ kelimesi, Hazreti. İsa’nın Rabb ile mukaleme ettiği o günü veya o zamanı belirtir. Lakin, ilerideki her zamanda, ortaya çıkan hakikat ie, hataların belirtildiği ve terk edildiği gün, ‘haza yevmü’ şeklinde anlaşılacaktır.
Maide Suresi 119 İkinci cümle:
”Lehüm cennatün tecri min tahtiha el-enharu halidine fiha ebeden” Yani onlara altlarından nehirler geçen cennetler var. Orada uzun zaman kalırlar.
‘Onlar’ şeklinde işaret edilen kimseler, Hazreti İsa ile bildirilen hükümlere ittiba edenlerdir… İttiba ettikçe yoksulluktan kurtulanlardır ve hastalıklardan sıhhat bulanlardır. İttiba, cennetin oluşumunu kolaylaştıracaktır. Yoksulluk ve hastalıktan kurtulunması ise zaten beldenin ya da bölgenin cennete dönüştüğünün belirtisi olur.
Ayetin ifadesi, İsa’nın yaşadığı dönemi anlatıyorsa da, aslında, her zamanda ve her coğrafyada, sıkıntılı yaşam süren toplumlar, İsa’nın öğretilerini rehber edinirse… o yaşamdan sonra mutlu yaşama kavuşacağını haber veriyor. İsa MUAALİM idi. öyleyse her toplum için olması gereken tavsiyeleri anlatacak muallim veya muallimler (öğretmenler) gerekiyor. Yoksulların yoksulluktan kurtulması için de… Perişan ülkelerin cennete dönüşmesi için de…
Maide Suresi 119 Üçüncü cümle:
”Radıyallahü anhüm ve radu anhü. Zalike el-fevzü‘l-azim” Yani İsa’nın öğretisi üzere yaşam sürenlerden Allah razı olmuştur. Allah ‘ğafur’ sıfatıyla topluma yaklaşmış, toplum da Allah’tan razı olmuştur. İşte bu değeri ölçülemeyecek kadar büyük feyizdir. Tabi, anlayanlar için.
İbrahim Faik Bayav
(31.05.2025 09:15)