İBRAHİM FAİK BAYAV
Ğaşiye Suresi’nin birinci bölümünde, ‘ğaşiye’ sözcüğünün neye-nelere işaret ettiğini anlamaya çalıştık. İlk yedi ayetin kelimelerini tahlil edip bu ayetlerde ileriki yüzyıllarda çıkacak makinaların işaretlerini bulduk. Şimdi sekizinci ayetten devam edelim:
”Vücûhün yevmeizin nâımetün”. Yani görünen nesneler vardır o zaman, güzeldir ve hoştur. Al beni diyecek vasıftadır.
”Li sa’yihâ râzıyetün”. Yani, çalışması için benimsenmesi, ona sahip olunması gerekir.
Soru: Çalışır vasıflı olan o nesneler nerededir?
Cevap:
”Fî cennetin âliyetin”. Yani, (o nesneler) konumu gittikçe yükselen bir cennettedir.
”Lâ tesmeu fîhâ lâğıyeten”. Yani, çalışırken kimseyi dinlemezler ve gereksiz ses çıkarmazlar.
Başka ne vardır cennet denen o yerde?..
”Fîhâ aynün câriyetün”. Yani, orada, akan, aktıkça boşalan-dolan; dolan-boşalan göze vardır.
Başka?..
”Fîhâ süruurun merfûatün”. Yani orada, o gözenin tesiriyle gelişen yaşam, yaşam içinde gelişen-yükselen mutluluk vardır.
Soru: Gereçleri nelerdir:
”Ve ekvâbün mevzuuatün”. Yani, gereçler, dizilmiş kaseler, taslar, bardaklar, fincanlardır…
Başka?..
”Ve nemârıku masfûfetün”. Yani, oturup da yaslanılmaya yarayan dizili yumuşak eşyalardır…
Daha başka?..
”Ve zerâbiyyü mebsûsetün”. Yani, tabanındaki renkli döşemelerdir; yaygılardır; halılardır.
Şimdi bu ayetleri oluşturan kelimeleri de irdeleyelim, bunlarla beraber ortaya ne çıkacak görelim:
Sekizincisi: Vücûh sözcüğü, birinci bölümde belirttiğimiz gibi, insanları değil insanlardan başka şeyleri belirtir. Onlar, ‘yevmeizin’ denen bir zamanda imal edilen, ‘nâıme’ olan, yani hoş ve beğenilen vasıfta olan nesnelerdir.
”Vücûhün yevmeizin nâımetün” kelimesi 1338, M.1919 tarihini veriyor. Bu tarih, insan kullanımına yarayacak çeşitli hoş ve beğenilen nesnelerin ortaya çıkacağı-çıkarılacağı tarih oluyor.
Dokuzuncusu: Hoş ve beğenilen şeylerin çalışır olduğunu ‘li sa’yiha’ sözcüğü belirtiyor.
Onlar insanların çalışması gibi mi çalışırlar?..
Onların çalışabilmesi ‘râzıye’ vasıflı olmasına bağlı. Onların istenilen ve öngörülen işe uyumlu olmaları da şart. Aksi halde var olmalarının anlamı kalmaz.
‘Li sa’yiha’ sözcüğü, o nesnelerin makinetik olacağına işaret ediyor. Mesela, buzdolabı, çamaşır makinası, klima, vantilatör… Bunların mağaza vitrininde görünüşü hoş ve güzeldir. Beğenilerek alınır ve yaşamın sebebi yapılır.
Onuncusu: ”Cennetün âliyetün” denen yer, fıtratın gerektirdiği özgürlüğün geçerli olduğu her yerdir. ”Cennetün âliyetün” denen yerde, insan yaşamı, hatta bazı hayvanların bile yaşamı ferahlamıştır. Vecheleri görünen o hoş ve beğenilen şeyler, yaşamı ferahlatacak şeylerdir.
‘Cennet kelimesi’, Kur’an’ın ilk surelerinden bu yana ilk defa Ğaşiye Suresi’nde geçiyor. Kelimenin tenvinli olması, cennetin nerede, nasıl ve ne zaman oluşacağını belirsiz ediyor.
Onbirincisi: Orada yani ‘cennet’ denen yerde, ses vardır. Lakin ”lâ tesmeu lâğıyeten” sırrınca ses, boş ve gereksiz değildir. Lâğıye olmayan ses, nesnelerin çalışırken çıkaracağı sestir.
Onikincisi: ”aynün câriyetün”, orada yani cennet adı verilebilecek yerdeki oluşumdur. ‘Ayn’ sözcüğü; göze, hazne, depo, havuz gibi şeylere karşılık gelir. ‘Cariye’ onun vasfını belirtir. Yani o ayn, dolup boşalır, ya da boşalıp dolar. Bu kelimeden, mekanlardaki damacanası olan sebil makinasından, bina hidroforuna, belde su deposuna ve şehir barajına kadar tüm oluşumlar akla gelir.
Onüçüncüsü: ”Süruurun merfûatün” tamlamasında ‘sürur’ sözcüğü mutluluğu belirtir. ‘Merfuuatün’ ise kaldırılmayı-yükseltilmeyi…
İnsanların ikamet ettiği yerlerin, ‘âlî’ oldukça, ‘merfuuaya’ (maddeten yükseltilmeye) ihtiyaç duyacakları aşikardır. Âliyelik, binaların kat kat inşa edilmişliği iken, ‘merfuuatün’ denen şey, günümüzde, basılan bir düğme ile zeminden üst katlara yükseltilen asansörden başka değildir.
Maddi yükselme, insanları cezbeder elbette. Manevi yükselme beraberinde olmayacaksa, ‘âlî’ gösterilen cennetin cehenneme dönüşmesi de mümkün.
Ondördüncüsü: ”Ekvâbün mevzuuatün” kelimesiyle dizilmiş kaseleri, tasları, bardakları, sürahileri haber verir ondördüncü ayet. Orada dizilmiş, sıralanmış kaseler, taslar, bardaklar ve sürahiler var ise, onların konup kullanıldığı masalar… kullanıldıktan sonra yıkayan, tertemiz eden bulaşık makinaları… yıkandıktan sonra tekrar kullanılabilmesi için yerleştirilen vitrinler vardır.
Onbeşincisi: ‘Nemarık’, yaslanılan yumuşak nesneler imiş. ‘Masfûfe’ ise sıralanmışlığı, dizilmişliği belirtiyor. Bu kelimeden, oturulup da yaslanılan şeylerin, salonlarda dizili koltuklar ve kanepeler olduğu… koltuk ve kanepelerin üzerindekilerin de kırlentler olduğu anlaşılmıştır herhalde.
Onaltıncısı: ‘Zerabiyyün’, yer sathına uygun renkli nesneler demek oluyor. ‘Mebsüse’ ise, satıhtaki serili, yayılı veya döşeli şeyler.
Arazi sathı konu olsa, bu kelime ile görünen otlar anlatılmış olur. Lakin, ‘cennetin âliyetin’ denen yer konu olduğundan bu kelimenin işaret ettiği; halılar, halıfleksler veya kilimlerdir. Belki iç mekan için kullanılan taş malzemeler, seramikler, ahşap ve vinil döşemeler bu kelimenin işaret ettiği nesneler oluyor. Onların pahası, orada bulunanların zenginliğine göre değişik olduğudur.