OKTAY EROL
Gazetelerde, öteden/ beri köşe yazılarını atlamamayı öncelik saydığımdan olsa gerek, günümüzdeki web haber sitelerinde de “köşe yazıları” ilk durağım oluyor! Zaten olaylar “genelde” bildik şeyler, kopyala yapıştır; kaç gazete özgün haber yapıyor ki? Köşe yazıları kulağı tersten tutmak gibi/ leblebiden nem çıkarmak gibi olayları didikliyorlar ya… Kimi zaman iyi de yapıyorlar; habere konu olanın mimiklerine, el kol hareketlerine, ayakta duruşuna, birilerini süzüşüne, göz ucuyla bakışına değin irdeliyorlar! Çok şeyler de çıkarıyorlar! Bir yazarın roman kahramanını en ince ayrıntılarına dek betimlemesi gibi…
Çocukluğumuzun gazetelerinde bazı köşe yazarları, arada bir “güncel konuları” düşündüren fıkra seçkileri yayımlardı; güzel de olurdu! Bir yandan yaşananları anımsar, bir yandan da “acılı” Adana yer gibi gülümsemeye çalışırdık! Politika karşılıklı değil de, “dedi/ kodu” üzerine ya da sosyal medyaya kurulu olunca “köşe yazarlarının” tutumu da değişti! “İktidara” karşı yazılar yazmaktan ödün vermeyenler kadar, “iktidar” yanlısı olup da “muhalefeti” yazmaktan yılmayanlar da var; üstelik yerelde, Adana’da…
***
Ülke genelinde “iktidar” ya da “muhalefet” üzerine odaklanırken; yerelde de, eğer belediye başkanı oy verdiğin biri değilse salt “ona” odaklanıyorsun! Sözde yaptıklarını “çıplaklığıyla” ortaya koyuyor, üstelik yurttaşı bilgilendirici gözlemler sunuyorsun! Öyle bir gözlem ki, belediyeyi “yedi ocaktan öde” itekliyor, bugüne değin “hiçbir” yararlı işe dokunamadığını ballandırarak anlatıyor, gerek olmayan yerlerde bile çamurluyorsun!
Adana Anakent Belediye Başkanı Zeydan Karalar ikinci seçimden de başarıyla çıktı! Üstelik tüm “iktidar” baskısına, “iktidarın” depremde en ağır bedeller ödeyen Antakya’da “merkez yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu an Hatay garip kaldı, mahzun kaldı!” sözü uzun süre konuşulmasına, “iktidarın” kendinden olmayanla “el ele” vermeyeceğini açıkça söylemesine karşın… Bir köşe yazarının bunu anlayamamış olması “başkası” için değil, başta kendisi için büyük bir yitim!
***
Geçtiğimiz günlerde açışı yapılan Yavuzlar Köprüsü’nü bilirsiniz… Temeli Hüseyin Sözlü döneminde atılan, altı ayda işin yarısı tamamlanan bir seçim yatırımıydı! Sözlü seçimi yitirince, göreve yeni gelen Karalar uzun süre köprüyü askıyı aldı! Köprüden önce Adana’nın bir sürü sorunu vardı! Anımsarsınız salgın süreci de bu döneme denk gelmişti! Bir yandan “iktidarın” yurttaşa vermeyi beceremediği maskeden tutun, “ivedilik” gerektiren durumlarda yurttaşın yanında olmaya çalışıyordu! Seyhan Irmağının üzerinde kurulacak “köprü” için ne ayıracak kaynak, ne de zaman vardı! Önlerindeki devraldıkları borç yükümü, üçyüzellibir haciz dosyasını, çalışanların verilemeyen aylıklarını aşmak zorundaydılar! Üstelik kazanamadığı belediyelerle “el ele” olmak istemeyen bir “iktidara” karşı!
Karalar, açılışta yaptığı konuşmasının bir yerinde, halkı kırmamak istedikleri için köprüyü tamamladıklarından söz ediyor! Gazete haberlerinden daha çok köşe yazılarındaki ayrıntılar, başkalarının görmekte zorlandıklarını ortaya çıkarmalar, “başka bir bakış” ortaya koymalar hep dikkatimi çekmişti de; böyle değil ama… Karalar’ı, “köprüyü halk istedi diye yaptık” sözünden dolayı eleştirmeyi anlayamam! Sözde, “köprüyü Adana için yaptık” denilmeliymiş! Halkın istemediği, halkın dokunamadığı, kalkın yaşamına “en küçük” katkı vermediği işleri yap/ yapabildiğin kadar; neye yarar ki? Şakirpaşa Havalimanını yolculara kapatıp, üç/ beş günlük etkinliklerle “bakın sizin için bunu da yaptık” diye gösteri yapmak gibi bir şey!
***
Elbette, halkın oylarıyla “yönetme” görevi alanlar “yanlışlarında/ eksiklerinde” eleştirilecektir; bu olgu yöneten açısından da bir ödüldür! Bunu yaparken, “özellikle” köşe yazarları için söylüyorum; söz silinse de, yazılanlar silinmiyor, yadsınma şansı da yok, “halk/ kent” çelişkisine düşmeyin!