OKTAY EROL
Uzmanlar, “bir işe yaramayacağına inanılan bilgiler öğrenciye öğretilemez” diyor. Yine uzmanlar, “bunalımlı, endişeli, gerilimli, güvensiz, isteksiz, korkulu, nefretli öğrenciye bir şey öğretemezsiniz” diyor. Yine uzmanlar, “hoşlanılan konular, anlamlı bilgiler, nerede ne zaman kullanılacağı bilinen bilgiler bellekte daha çabuk yer bulurlar, daha çabuk öğrenilir” diyorlar.
Bizde daha dersin biçimi, şekli, günlük yaşamda bize sağlayacağı yararları anlatılmadan, öğrenmenin yaşamımızdaki yeri bildirilmeden eli sopalı-ağzı kalabalık eğitimciler karşımıza çıkarılıyor. “Korku” denen canavar, “saygı” denen gelişmişlikle özdeşleştiriliyor!
“Korku/saygı” saydırılıyor! Böyle bir kuşağın gelecekte ülkeye vereceği ne olabilir ki korkudan başka? Bunu yapma… Onu yazma… Böyle düşünme… Kork benden… Yoksa… Yaşasın ‘evrimsiz’ müfredat…
***
Yukarıdaki satırlar, ikibinonyedi yılının mayısından… “Ayarı bozulmuş kış saati kalkışlı eğitimin yılının” sonunda bunları yazmışım! Çocukların, “kış saati” uygulamasıyla yaşadıkları “korku” yetmiyor gibi, “açlıkla” başladıkları eğitim süreçleri “korkuyla” sürmüyor gibi, öğrencilere “korku” verilmesi isteniyor ya… Üstelik yaşamları boyunca “korkuların” yenilmesini söyleyenlerin dilinden!
Abartmıyorum… Yaşamın neresinde “korkular” yer almışsa, içinde edilgenlik bir yandan, bir yandan başarısızlıklar yer almıştır! Özellikle “eğitim” gibi, insanlara “çocuk” yaşında verilen “korku aşıları”, yaşamlarını büsbütün etkileyeceği gibi “eli/ kolu bağlılığı, el/ pençe divan durmayı, biati da ardından getirecektir! Öğrencinin “korkağıyla”, öğrencinin “bunalımlı, endişeli, gerilimli, güvensiz, nefretli” olanının arasında hiçbir “ayrım” olmadığını ileri sürüyor uzmanlar! “Korkunun” içine sevgiyi de, saygıyı da, bilimi de, hoşgörüyü de, paylaşımı da koyamazsınız çünkü!
***
“Korkuyu” bilir misiniz? Uykuları böler, karabasanlarla sabahlatır! Yıllar önce, okul aile birliğinde olduğum günlerde duymuştum! Okulda bir öğretmen lise çağındaki öğrencilerine zaman zaman kasetler izletiyormuş! Konu, yaşamın sonunda karşılaşılacak olanlar! Şen insanların arasında olmakla, can yakan yüksek alevlerin arasında “seçim” yapılması üzerine… Şen insanların arasında olmak mı, yoksa alevler arasında kalanların arasında olmak mı? Sınıf öğretmeni, onun için yapılması gerekenleri anlatıyormuş, isteyene de kasetlerden satıyormuş, “alevler arasında olmaktan korkun” diyormuş!
Lise öğrencisinin “okuldan” alacağı “bilim” olmalı oysa! Elde olan teknolojinin “daha gelişmiş” olanını bulmak için “korkmadan” sorular sorması, kafasına takılan soruların yanıtını bulması, “yeni bilgiler” ortaya koyması gerekirken “korkuyla” sınanmak istenmesi… Bu “eğitim” olamaz!
***
Genç kuşak milenyum öncesini bilmez, anlatılanlardan/ okuduklarından bilir ancak! Son yıllarda “sınanmadık” yerimiz kalmadı ki… Emekçiler, emekliler “açlıkla” sınanıp “enflasyon altında ezdirmedik” yalanına inandırılmak istendi, öğrenciler bir yandan sabahın “alaca karanlığından” gecenin “zifiri karanlığına”, diğer yandan yaz/ boz tahtasına dönen “müfredatla” oyalandı! Şimdi de “iktidar” açıklamalarında “şükretmeyi” işlerken, “iktidarın” sözcüleri de “eğitimde korkunun” yerini konuşuyor! Okuduğunu anlamayan, anadilini kullanamayan, matematik/ fizik/ kimyada başarılı olmayan bir kuşak isteniyor gelecek için! “Korkunun/ şükürüm/ biatın” başka tanımı da yok!
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.