OKTAY EROL
Bir markete ya da pazar yerine uğruyorsunuz, gereksindiğiniz ürünleri edinmek için raflara/ tezgahlara bakıyorsunuz; aradığınızı bulamıyorsunuz! Pirinç şekere karışmış, nohut fasulyeye… Neyin “ne” olduğu belli değil! Bildiğiniz “pirincin” ya da “şekerin” belli/ bilinen özellikleri vardır! Ama karşınızda duran, size gösterilen bambaşka bir şey!
Nohuda gerek duyuyorsanız, “nohutlu fasulye” alıp eve getirileceksiniz! Sonra onu bir kaba döküp, tane tane birbirinden ayırmaya çalışacaksınız! Bu eylemi yapacak zamanınız ya da harcayacak çabanız yok ne nohuda ne de fasulyeye kavuşabileceksiniz! Ya bir de trafik ışıklarını düşünün; tüm ışıklar yanıyor! Trafiğin kime ne zaman açık olduğu belli değil, sarı/ kırmızı/ yeşil renklerinin tümü birden, bazen yanıp/ sönerek, bazen sürekli yandığını düşünün! Ama öyle bir yerde yaşamayın!
***
Bizde milenyum öncesine değin siyasi partilerin genel başkanları ya da sözcüleri televizyonda yan yana gelirler, yurttaşın aklına takılan soruların yanıtlarını verirlerdi! Bugün çeyrek yüzyıl yaşına gelenler “öyle bir olgunun” varlığına yabancılar! Birçoğuna “siyasetçi kimdir” diye sorsak, kanımca “birbirinin arkasından atanlar” diyecektir! Hak vermemek olmaz; başka bir şey görmediler ki! Yan yana gelmeyi, yurttaşın sorunları için birlikte uğraş vermeyi bilmeyen siyasetçilerle karşı karşıyalar!
Siyasetçilerin, yurttaşın sorunlarını “tartışma” erdemini göstermemesi, olayların kanıksanmasını da zorlaştırmakla birlikte, kimin/ nerede durması gerektiğini de ortadan kaldırdı! Yaklaşan yerel seçim öncesinde ortaya çıkan tablolara baktığınızda bunu “açık biçimde” görmek olması! Marketteki “pirinçle şeker” gibi, tümü birden düzensizce yanan trafik ışıkları gibi birbirine karışmış! Yurttaşın, bir de siyasetçileri kaba boşaltmaları, tek tek seçmeleri/ birbirinden ayırmaları bekleniyor! Yurttaşa “zamanın var mı, sen ne diyorsun, yapacak mısın” diyen yok! Haydi “tıpış tıpış sandığa” deniyor!
***
Her partinin “kendine özgü” bir duruşu olmalı değil mi? Eğer “hepsi” birbirinin aynısıysa/ duruş farklılığı yoksa “ayrı” olmanın da gereği yok demektir! Geçtiğimiz yıl yapılan genel seçimlerde yirmidört, mart ayı sonunda gerçekleşecek olan yerel seçimde de otuzaltı siyasi partinin seçime girmesinin “bir” anlamı olmazdı sanırım! Herkes, düne değin dediklerini unutur, partilere dağılırdı!
Onlarca siyasi parti varken, yine onlarcası seçime girerken, gerek belediye başkan, gerekse belediye meclis üyelerinin olduğu listeler tarandığında “içinde boğulmayacak” gibi değil! Kimin nerede olduğu, kimin hangi partinin listesinin içinde durduğu bilinmiyor! Bugünün yitik “gençliği” gibi, “seksen gençliği” olmamızdan mıdır nedir; bunlar bana hoş gelmiyor! Partilerden ayrılmaları hoş bulsam da, daha düne değin “duruşuna” tepki gösterilen/ dünyaya bakışı tümden değişik bir partinin listesinde “emek vermeden” yer almayı doğru bulmuyorum! Bu dün yaşadıklarını yadsımak, yok saymaktır!
***
Yurttaş, geçim kaygısından dolayı ne yapacağını şaşırmış, verimli toprakları olanlar yükselen akaryakıt fiyatları nedeniyle sürümü/ ekimi nasıl yapacağının derdinde, ana/ baba çocuklarını bekleyen gelecek konusunda umutları bağlı; siyasete “yön” vererek insanlara “yaşanılır bir kent” diye söz veren “insan sevmezler/ sevgi bilmezler” de pirinçle şekeri karıştırarak kazanç sağlamak peşinde!
Yurttaş için ne düşünüyorsanız öyle yaşayın; ne demeliyim ki başka?
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.