OKTAY EROL
Aday adaylarının, kentlerini daha iyi tanımak/ yurttaşlarını dinlemek/ projelerini gün ışığına çıkarmak için çaba harcamak yerine Ankara yollarını aşındırması hiç de çağcıl/ uygar bir tutum değil! Ankara’da önceden belirlenmiş olan “yerel yönetimlerden sorumlu” isimler Adana’nın, Kars’ın, Hakkari’nin, İzmir’in, Mersin’den ya da bir başka kentin yurttaşı oy versin diye “isim” belirleyecek! Bunun da adına “halkın kendini yönetecek olanı seçmesi” adını verecekler, üstelik buna “cumhuriyetin yaşında” olan partide destek olacak, yurttaşın oyunu kendinin sanıp “tıpış tıpış” diyecek!
Burada bir gariplik yok mu sizce? Daha bir ay önce kurultay yapıldı! Konuşmada “bizim için en kötü eğilim/ ön seçim kararı, en iyi genel merkez kararından daha iyidir” sözüne de yer verildi! Ne umutlanmıştık değil mi ama? Herkes aday adayı olabilecekti, aday adayları partililerine sorulacaktı, kim ilk sıraya gelmişse “diğerleri” gönülden “adayları” için çalışacaktı! Bu neden zor geldi ki?
***
Nedir biliyor musunuz? Herkes “demokrat” olmaktan söz edebilir de, ancak herkes “demokrat” olmayı başaramaz! Zaman zaman Adana aday adaylarıyla görüşüyorum! Daha “neredesiniz” demeden; Ankara’da olduğunu, görüşmelere çağrıldığını, anket sonuçlarında iyi olduğunu, yine de Adana’da eğilim ya da önseçim yapılması için uğraş verdiğini üzerine bastırarak söylüyor!
Aday adayları Ankara’dan “kırgın” dönmek istemiyor aslında! Kime sorulduğu belirsiz olduğunca, sonucu da karmaşık olan anketlerin de sağlıklı olabileceğine inanmıyor! Nasıl olabilir ki? Birkaç gün önce, Ankara kodlu bir telefonla arayan anketör, ilgisi olmadığım bir partinin “aday adaylarından” kimin “aday” olmasını istediğimi sordu! Gelişi güzel bir “ismin” sayısını tuşlayıp kapattım! Böyle yapmakla istemiş mi oldum, kararı bu sonuca göre vermek ne denli sağlık olacak ki? Anlamıyorum!
***
“Adayların”, genel merkezde gerçekleştirdikleri “üstün görüşmeler” sonucuyla belirlenmesi bir sorunu doğal olarak ortaya çıkarıyor! Siz eğer tutar Anakentte Zeydan Karalar’ı, Seyhan’da Akif Kemal Akay’ı, Çukurova’da Soner Çetin’i değil de “bir başka” ismi “aday” olarak açıklarsanız neyin önüne geçemezsiniz biliyor musunuz? Adana’nın sokakları çöpten kokar, kış yağmurlarının açtığı çukurlar günlerce etrafı kirletir, bir de üstüne parti içinde kırgınlık oluşturursunuz!
Buna bir de genel merkezin “hiç” hesabına gelmeyen “eğilim/ önseçim” penceresinden bakalım… Hiçbir aday adayı “partilisine” neden kendisinin istenmediğini sormaz, yetersiz olduğunu kanıksar, belirlenen adayla birlikte yürümeyi ödev sayar! Kırgınlık yaşanmaz! Bundan sonra daha iyi çalışması gerektiğinin bilincine varır! Israrla “yurttaştan” söz ediyorsunuz ya, bunun “yurttaşa” ne zararı var?
***
Seçime kalan süreden, zamanın darlığından söz eden “tıpış tıpış” sevdalılarını biliyorum! Tüm saydıkları “gerekçelerin” oyalamadan başka bir anlamı yok! Aday belirlemede harcanacak zamanlarını, bu ülkede yaşanan/ yaşanırken yurttaşların yaşamını karartan olaylara ayırsalar çok daha iyi yerel seçim sonucuna ulaşacaklardır! Ayrıca bir çok gereksiz harcamayı da önlemiş olacaklardır!
Her ne denli “demokratlıktan” söz etseler de, “himayeciliklerini” gizleyemiyorlar! Üstelik eğilim ya da ön seçim için on/ onbeş günlük bir sürenin yeteceğini bilmelerine karşın! Ne diyorum biliyor musunuz; yurttaşın önünde taş duvar olmayın, bırakın yerel seçim adayını belirlesin, bunca yaşanan sıkıntıların yanında bir “umut” olmasına engel olmayın, kırgınlıklar yaşatmayın!
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.