Travma Sonrası Gelişim

Travma Sonrası Gelişim

ABONE OL
Ekim 10, 2023 14:44
Travma Sonrası Gelişim
0

BEĞENDİM

ABONE OL

b) Travma Sonrası Gelişim;
Travma sonrası gelişim, bazı yazarların yaşanan travmatik olaylardan sonra yaşantıya bağlı ortaya çıkan olumlu özellikleri ifade etmek için kullandığı bir kavramdır. İlk bakışta insana oldukça alışılmadık gelebilmekle birlikte “insan bir felaketten yararlanabilir mi ?’” sorusu da doğaldır.

Büyük felaketler yaşamış insanların bir kısmı, bir süre sonra, yaşantıları vasıtasıyla kriz durumlarıyla nasıl başa çıkabildiklerini gördüklerini, ne kadar olumsuz ve yaralayıcı olursa olsun, iyileşebildiklerini ve bunun kendilerine güvenlerini arttırdığını anlatmaktadır. Ayrıca bu tür olayların insanların kendi küçük topluluklarını daha yakın ve birbirine destek olabilen bir sosyal yapı haline dönüştürdüğünü, bireylerin hayattaki önceliklerini, hedeflerini ve değerlerini gözden geçirmelerine fırsat tanıdığını, dolayısıyla kişisel gelişimlerine katkıda bulunduğunu düşünenler bulunmaktadır. Görüldüğü gibi “her felaket hayatın iyileşmesi için bir fırsattır” anlayışını destekleyen kişilerde bu anlayış, stres ve travma sonrası iyileşme sürecine yardımcı olmakta, süreci hızlandırmaktadır.

TSSB Habercisi Ağır Stres Tepkileri

(a) Ağır Stres Tepkileri;
Her ne kadar felaketlere maruz kalanların çoğu bu yaşantı karşısında hafif düzey stres tepkileri verirlerse de, her üç kişiden biri Travma Sonrası Stres Bozukluğu’nun (TSSB) habercisi olabilecek bir takım daha ağır stres tepkileri verebilmektedir. Söz konusu olan ağır stres tepkileri şunlardır:

Disosyasyon : kendini gerçek-dışı ya da bedeninin dışındaymış gibi hissetme; belirli dönemleri hatırlamak istendiğinde kafanın tamamen boş olması ve hiç bir şey hatırlayamama.

Hayatı sekteye uğratacak şekilde yeniden-deneyimleme (re-experiencing) : dehşet verici anıları, kabusları yeniden yaşıyormuş gibi hissetme ve duyumsama.

Rahatsız eden anılardan kaçınabilmek için normalde yapılmayacak davranışların sergilenmesi : evden dışarı çıkamama, vb.

Madde ve alkol kötüye kullanımı ve bağımlılığı

Aşırı derecede duygusal uyuşma (emotional numbing) : içi boşmuş gibi duyumsayarak hiçbir duygu hissedilememesi.

Aşırı tepkisellik (hyperarousal): panik ataklar, öfke nöbetleri, aşırı gerginlik, aşırı tedirginlik hissedilmesi).

Yoğun kaygı : hayatı durduran derecede endişe duymak, aşırı çaresizlik hissi, düşünce veya davranışlardaki takıntılar.

Ağır depresyon : umudun, kendilik değerinin, motivasyon ya da hayatın anlamının tamamen yitirilmesi.

Psikotik belirtiler : halüsinasyon, delüzyon, tuhaf düşünceler ve imgeler.

(b) Ağır Stres Tepkilerine Haberci Olabilecek Olayla İlgili Faktörler;
Yapılan araştırmalarla, ağır stres tepkilerinin ve uyum sürecinin uzun süreceğine dair ipucu veren, yaşanan olayla ilgili bir takım risk faktörleri belirlenmiştir. Belirlenen bu risk faktörlerini şu şekilde sıralamak mümkündür:

* Yaşamı tehdit eden ya da ağır yaralanmaya neden olan bir olayı yaşamak ya da buna şahit olmak.

* Aşırı şiddet nedeniyle ölümlere, yaralanmalara ya da çevresel hasarlara şahit olmak.

* Kişinin evini, değerli eşyalarını, önem verdiği ve kendisi için destek grubu niteliği taşıyan ilişkilerini kaybetmesi.

* Aşırı derecede yorgunluk, uykusuzluk ve aç kalma.

* Tehlikelere uzun süreli maruz kalma ve kayıp yaşama.

* Zehirli maddelere maruz kalmış olma (zehirli gazları soluma, radyoaktif maddelere maruz kalmış olma).

(c) Tarihçedeki Risk Faktörleri;
Yapılan araştırmalar bireylerin travmatik deneyimden önce yaşamış oldukları bir takım olayların da ağır stres tepkileri göstermelerinde risk faktörleri oluşturabileceğini ortaya çıkartmışlardır. Bunun nedeni, halihazırda yaşanan travmatik olayın geçmişte yaşanmış olan olayların anılarını ve daha sonra neden oldukları tepkileri yeniden alevlendirmeleridir. Tarihçede belirlenen risk faktörleri şunlardır:

* Başka travmalara maruz kalmış olma (büyük kazalar, taciz, savaş, kurtarma çalışmalarına katılmış olma, vb.).

* Kronik tıbbi rahatsızlıklar ya da kronik psikolojik bozukluklara sahip olma.

* Kronikleşmiş yoksulluk, evsizlik, işsizlik durumlarında yaşamak ya da ayrımcılığa maruz kalmış olmak.

* Önemli ve zorlayıcı yaşam olaylarına maruz kalmış olmak (birden bire tek başına çocuk yetiştirme durumunda kalmış olmak, vb.).

(d) Stres Etkilerini Azaltmak ve Uyumu Arttırmak;
Araştırmalar felaketlerden sonra stres tepkilerini azaltmak için yapılabilecekler konusuna odaklanmaya başladı. Konuyla yapılan gözlemleri temel alarak, felaket sonrasında stres tepkilerini azaltma ve felaket sonrası uyumu arttırma yönünde faydalı olabileceği düşünülen önlemler önerilebilir:

Korunma: Güvende olabileceğiniz, gıda ve içecek bulunan, sessizce oturup rahatlayabileceğiniz temiz bir yer bulup kısa bir süre uyuyun.

Yönlendirme: Kişisel ve aile üyeleriyle ilgili önceliklerinizi belirleyip bunlar üzerinde çalışmaya başlayın. Böyle durumlarda ortaya çıkması muhtemel olan ümit, amaç ve özgüven yitimi engellenebilsin.

Bağlantı Kurma: Kendi deneyiminizi anlatabilmek ve onların deneyimlerini dinleyebilmek için aile üyeleri, arkadaşlar ve psikolojik danışmanlarla bağlantı kurun. Böylece+ yaşanan felaketin yarattığı stresin yavaş yavaş yatışması mümkün olabilir.

Arama ve Seçme: İhtiyaçlarınızı karşılayabilecek kurumları biran önce araştırmaya başlayın ve içlerinden ihtiyaçlarınızı en uygun koşullarda karşılayabilecek
olanları seçin.

Uyum Süreci Olarak Ortaya Çıkan Travma Sonrası Belirtiler;
Travmaya yol açan olay ortadan kalktığı halde, olaya verilen tepkilerin ortadan kalkmaması, travma kurbanlarının en önemli sorunudur. Yeniden-deneyimleme (re-experiencing) da denilen süreç, travma etkilerine bağlı olarak ortaya çıkan birçok belirti ve bozukluğun açıklamasında kritik rol oynamaktadır. Bu süreçte kişinin yaşayabileceği sorunları sıkıntı veren ve istenmediği halde zorla akıldan geçen anılar ve görüntüler, kabuslar ya da kişinin başaçıkmakta zorlandığı çok yoğun duygular olarak özetlemek mümkündür.

Gündelik deneyimlerin bilgilerinin beyin tarafından işlenmesi sırasında sıkıntı verici yaşantılar ortaya çıkmaz; beyin zaten normal hızında çalışırken onları zorlanmadan işleyebilme kapasitesine sahiptir. Dolayısıyla travma sonrasında yaşanan bütün sıkıntılar, ilk başta beynin, travmatik olay nedeniyle normalden çok daha fazla sayıda ve yoğunlukta hücum eden uyarıcıları diğer bütün yaşantılar gibi işlemeye çalışmasının bir sonucu olarak ortaya çıkar; uyuma yönelik bir sürecin yan etkileri olarak değerlendirilebilirler.

Problem ancak işlenmesi gereken bilgileri zihninden değişik yollarla uzaklaştırdığı ve bu bilgilerin işlenmelerine engel olduğu zaman başlar. Travma deneyimlerinin neden oldukları yoğun ve dayanılmaz duygular nedeniyle, bir savunma mekanizması olarak kişi, değişik yollarla zihninden işlenmesi gereken bilgileri uzaklaştırabilir. Bu durumda, hala işlenmesi gereken malzeme gündemde olur ama bilgi işleme süreci her seferinde yarım kaldığından kişi kendisini aşağıdaki şekilde de görülen bir kısır döngünün içinde buluverir.

Uyumsuz Başa çıkma Stratejilerinin Kullanılması;
Özellikle uzun süren travma yaşantılarında (aileiçi cinsel taciz gibi) travma kurbanları, olay sırasında olanlara katlanmak için kullanageldikleri ve kendilerini korumaya yönelik olan başaçıkma stratejilerini, sözkonusu durum ortadan kalktıktan sonra da kullanmaya devam edebilirler. Bu stratejiler (aşırı duyarlılık, disosyasyon, kaçınma ve duygusal uyuşukluk) zamanında gerçekten yardımcı olunmasına karşın, travmatik durum ortadan kalktıktan sonra da kullanılırlarsa kişinin hayatını problem yaratacak ölçüde engellemeye başlarlar.

Dolayısıyla travmayla bağlantılı olan bütün “belirtileri” uyum çabaları olarak düşünmek yararlı olabilir. Söz konusu olan belirtiler, travma kurbanlarının kendilerini zorlayan yoğun duygularıyla başaçıkma çabalarını yansıtır. Problem, şimdiki durumlarıyla daha uyumlu olabilecek başaçıkma stratejilerini bilmemeleri; geçmişteki travmatik durumda kullandıkları davranış örüntülerini sürdürmeleridir. Buna bağlı olarak, travma kurbanlarının belirtileri karşısında, sözkonusu davranışın neye hizmet ettiğinin sorgulanması gerekir. Eğer uyumsuz olan davranışların işlevleri anlaşılabilirse, bunların yerine aynı amaca hizmet edecek olan daha uyumlu davranışların yerleştirilmesi mümkün olabilir.

Travmanın Kalıcı Etkileri;
Psikolojik olarak travmatize olan kişilerin yaşayabilecekleri bütün belirtileri barındıran bir tanı bulunmamaktadır. Buna karşın, travmatize olan kişilerin sahip oldukları birçok tanı bulunabilir. Travmatize olan kişilerde sıklıkla görülen bozukluklar şunlardır:

– Madde kötüye kullanımı ve bağımlılığı

– Kişilik bozuklukları (özellikle Sınır Kişilik Bozukluğu [Borderline Personality Disorder]).

– Depresyon

– Kaygı bozuklukları (bu gruba Travma Sonrası Stres Bozukluğu [TSSB] da dahildir)

– Disosyatif bozukluklar

– Yeme bozuklukları

Bunlar arasında TSSB, psikolojik travma etiyolojisine dayalı tek tanı kategorisidir. Herhangi birinin TSSB tanısı alabilmesi için, tarihçesinde bir travmatik olay bulunması gerekmektedir. Tanıların çoğu açıklama yerine betimlemeye yönelik olduğundan, bağlamdan bağımsız olarak belirti ve davranışlara odaklanırlar; kişinin sözü edilen davranışları neden ve nasıl geliştirmiş olabileceğiyle ilgili bilgi vermezler (travmatik stresle başa çıkabilmek için, vb.). Travma ve bağlantılı belirtilerini ortaya çıkarabilmek için “bu kişinin nesi var?” yerine “bu kişi ne yaşamış?” sorusunu sormak gerekir.

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP