İBRAHİM FAİK BAYAV
6 Şubat 2023 tarihinde, Kahramamaraş merkezli çok kuvvetli bir deprem meydana geldi. Binlerce bina yıkıldı; en az elli bin kişinin öldüğü kayda geçti. Bilimadamları ekranlarda görünüp yıkımın ve ölümüm sebeplerini sıralıyor, yeni depremlere karşı yapılması ve alınması gereken tedbirleri anlatıyordu. İnançadamları ise, Kur’an’ın ZİLZAL Suresini dikkate verip bu yıkıcı depremle ilişki kurmaya çalıştılar. Dedikleri şuydu: Kur’an depremden haber veriyor. (Geçmişte depremler, ‘zelzele’ adıyla anılıyordu)
Kur’an’ın sureleri, indiği zamana mesaj verirken ileri zamana ait işaretler de verir. Zilzal Suresi’nde de ilerideki zamana ait işaretler var.
Soru şu: Zilzal Suresi, Türkçe’de ‘deprem’ adıyla anılan bu yıkıcı olaydan mı bahsediyor? Yoksa bahsettiği başka bir şey mi?
Zilzal Suresi’nin ilk ayeti şu: ”İza zülzileti’l-arzu zilzâlehâ” Yani arz sallandığında… ırgalandığında…
Ayet, arzın sallanacağından, ırgalanacağından bahsediyorsa, bize, konuyu anlayabilmek için ayetin sözcüklerini irdelemek düşer. İrdeleyelim… Verilmek istenen mesajı bulmaya alışalım:
‘Arz’: اَلْاَرضُ Bu sözcük, ayette ‘el’ takısı aldığından -o zamanda- belirlenmiş bir yeri gösterir. O yeri, Mekke ve çevresi diye anlamak gerekir. İleri zamanda, yeryüzünün tümü ya da nereleri ‘arz’ adıyla anılırsa, ayet oralarla ve oraların insanlarıyla ilişkilendirilir.
‘Zülzilet’: زُلْزِلَتْ Bu fiil, arzın sallantısının kendinden olmadığını, kendinde güç bulunan birilerince irgalandığını belirtir. ‘Zilzal’ onun tasarımıdır.
‘İzâ‘ اِذا edatı, ileride vukua gelecek böyle bir olayın zamanını belirsiz ediyor. Yeryüzünün hangi yerinde ne zaman ırgalanma olacaksa ”zülzilet zamanı” o zamandır.
Soru: İnsanlar bu olayı görecekler mi?.. Bilecekler mi?..
Üçüncü ayetteki ”Ve kale’l-insanü mâ lehâ” ifadesi, ırgalanma hangi insanların bulundukları yerde olacak ise, oradaki insanların göreceklerini veya bileceklerini belirtiyor. ‘İnsan’ terimi, yeryüzündeki tüm insanlar demek değildir. Görme ve bilme olayı da, sadece ‘insan’ canlılarına mahsustur.
‘Görme’ olayı; yerin içindekilerinin dışa çıkarılmasıyladır. ‘Bilme’ olayı ise, o yer ile ilişkisi olanlar içindir. Toplumun ya da ülkenin tüm fertlerinin o olayı o an için bilme ve görme imkanları yoktur.
İkinci ayetteki ”Ve ehraceti’l-arzu eskâlehâ” ifadesindeki ‘eskaleha’ اَثْقالَها değişik anlam içeriyor. Mealciler, (başta Diyanet) ‘eskaleha’ kelimesini Türkçe’ye ‘ağırlıkları’ şeklinde çevirmişler.
‘Ağırlıklar’ sözcüğü de Türkçe sözlükte çok değişik anlamda gösteriliyor. Değişik her anlam, ‘ağırlık’ sözcüğüyle anılacaksa, ayet, zihinlere o kadar değişik anlamda nakşedilecektir. (Diyanet, yeni mealinde ‘eskaleha’ kelimesine ”ağırlıkları” demekten vazgeçmiş. ”içindekileri…” demiş.
Peki, ‘eskal’ ne demektir anlamaya çalışalım:
Eskal; اَثْقالَ mana ismi olan ‘siklun’ ثِقْلٌ sözcüğünün çoğuludur. Arapça-Türkçe lügatte anlamı, ‘ağırlık’, ‘yük’, ‘günah’, ve ‘borç’ şeklinde gösterilmiş.
Eskal, yine aynı lügatte, madde ismi olan ‘sekâl’ ثَقالٌ sözcüğünün çoğulu olarak da gösteriliyor. Onun da anlamı; eşya demek imiş; yani madde. Kıymetli olan ve mahfuz tutulan şeyler ‘eskal’ adıyla anılıyormuş.
‘Eskal’ sözcüğünü birinci şıktaki gibi anlamamız, jeolojik açıdan uygun olmuyor. Kelimeye ‘günah’ veya ‘borç’ anlamındaki anlam verilmesi, olayı mecaza çevirir. O zaman müteşabihat çerçevesinde görülüp tevile kapı açılır. (İkinci bölümde görürüz.)
Arzın (ya da yerin) içinde, çeşitli cevherler bulunmaktadır. Altın, gümüş, bakır ve demir cevherleri çok eski zamandan beri bilinıyordu. Bunlar basit şekilde çıkarılıyor ve kullanılıyordu. Ne zaman ki kömürün varlığı tesbit edildi, o cevherin çıkarılması için yerin (arzın) ırgalanması başlatıldı. Yer derinlere kadar kazılıyor, kömür dışa çıkarılıyordu. Sonraları petrolun var olduğu anlaşıldı arzın içinde. Sondaj işlemi ile arz/yer delik deşik edilerek petrol emildi. Arz, -aynen ayette belirtildiği biçimde- ırgalanıyor içindeki dışa çıkıyordu. Bu durum bulunduğu ülkelere korkunç zenginlik getirdi. Çıkarılanları elde etme hırsı oluştu diğer ülkelerde; savaşlar birbiri mersin escort ardınca geldi. Arzın içinden çıkacak ağırlıklar için arzın üzeri kana bulanıyordu. Deprem olmuyordu ama ülkeler deprem görmüşten peter canlar yitiriyordu. ”Ve kale’l-insane mâ lehâ” ayeti resmen tecelli ediyordu.