İBRAHİM FAİK BAYAV
Müteşabih ayetleri ihtiva eden surelerden biri de Naziat Suresi’dir. İlk beş ayet:
”Ve’n-nâziâtı ğarkan”; ”Ve’n-nâşitâti naştan”; ”Ve’s-sâbihâti sebhan”; ”Fe’s-sâbikâti sebkan”; ”Fe’l müdebbirâti emren”.
Bu beş ayeti mealciler şöyle Türkçeleştirmiş: ”Andolsun şiddetle çekip çıkaranlara”; ”Andolsun kolaylıkla alanlara”; ”Andolsun yüzüp yüzüp gidenlere”; ”Derken, öne geçenlere”; ”Nihayet işi çekip çevirenlere”.
Yüzlerce yıl öncesinde kalmaya devam edilirse ayetlerin anlaşılması kolay değil. Belki mümkün de değil. Kelimeleri bu zamanda yaşadığımızı bilerek irdelersek, ayetleri anlamamız kolaylaşır.
1- ”ve’n-nâziâtı ğarkan”;
‘Nez’an’ fiil masdarı, herhangi bir şeyi bulunduğu yerden ayırıp çekmek için kullanılıyor. Elbiseyi bedenden soyup kirli sepete atmak gibi… Otoritenin memurunu makamından çekip almak gibi. (Mevlüt Sarı. Arapça-Türkçe Lügat)
Naziat, sıyırıp çekme işlemini yapanlar oluyor. Fakat kelime dişildir. Fiili işleyenler erkekler değil de kadınlar sanılabilir. ‘Ğarkan’ fiil masdarı buna imkan vermez.
‘Ğarkan’ fiil masdarı, içmeyle, bünyeye sıvı almayla ilgili. Örneği: Süt içmek. (Aynı eser) Dikkat edilirse gövdeye sıvı nesne giriyor ‘ğark’ oluyor.
Naziat olarak adlandırılan şeyler, bir şeyleri, -belki insanları- bulunduğu yerden çekip alan şeyler oluyor. Ama, bünyelerine sıvı aldıktan ya da doldurulduktan sonra.
Ayetin harflerinin ebced değeri 1867, tenvinli olursa 1917 tarihi çıkıyor.
2- ”Ve’n-nâşitâti neştan”.
‘Neştan’ fiil masdarı, bir yerden diğer yere çıkmak, bir beldeden diğer beldeye geçmek anlamında kullanılıyor.
‘Neştan’, İpin düğümlenmesi, düğümün kuvvetli sıkılması için de kullanılıyor.
Naşitat’, çıkarma-geçirme fiilini işleyen şeyler oluyor. Bu kelime de naziat gibi canlı varlık değil. Bu şey, bir şeyleri veya insanları bir yerden diğer yere çıkarabilme-geçirebilme-nakledebilme gücüne sahip olduğu için geçirecektir-çıkaracaktır-nakledecektir.
Nereden nereye mesela?..
Mesela, İstanbul’da Sirkeci’den Harem’e olabilir. Mesela, İzmit körfezi’nde Pendik’ten Yalova’ya olabilir. Lakin, bu şeylere ip benzeri ince uzun dirençli nesneler yardımcı olacaktır.
3- ”Ve’s-sâbihâti sebhan”.
‘Sebhan’ fiil masdarı, yapılan bir işten rahat ve sıkıntısız ayrılma anlamında kullanılıyor. Yapılan iş ise ‘sabihat’ ile ilgili.
Dişil kelime olan ‘sabihat’, yüzme işlemi yapan nesnelere verilen addır.
Uzay boşluğunda yıldızlar yüzerler; denizde gemiler, tekneler, sandallar yüzerler. Yani ‘sabihat’ yüzen nesnelere verilen genel addır.
Yüzen nesneler, belirlenmiş bir iş ve görev için yüzecekler ve rahat biçimde görevlerini bitireceklerdir.
Birinci, ikinci ve üçüncü ayetlerde nasıl bir şeylere işaret edildiği anlaşılmıştır herhalde.
Anlaşılamadı mı yoksa?.. Devam edelim:
4- ”Fe’s-sâbikâti sebkan”.
‘Sebkan’ fiil masdarı, bir işe atılma, beceri gösterme, ehliyet edinme, maharetli olma anlamında kullanılıyor.
‘Sabikat’ adı, o zamanda, koşan atlar için uygun görülmüş. Günümüzde güçleri ”beygir gücü” şeklinde belirtilen motorların takılı olduğu taşıyıcı araçlardır. Motor gücü yüksek olan vapur, yat, tekne adlı nesneler, motor güçlerine göre birbirlerinin ilerisine geçerler.
5- ”Fe’l müdebbirâti emren”.
‘Tedbîr’ fiili, Türkçe’de kullandığımız tedbirli olmak fiilinin kendidir. Neyin ne kadar, nereye kadar olacağının belirlenmesi ve bilinmesidir. ‘Müdebbir’ bu fiili işleyen kişi olur.
‘Müdebbirat’ kelimesi, işi yapanları belirtir ama işi yapanlar, ‘müdebbir’ sıfatını alan kişiler gibi canlı değildirler.
‘Emri’ alanlardır onlar…
Hafızaları vardır; yapmaları gereken işler emir olarak hafızalarına yüklenmiştir.