18 Mayıs 2024 Cumartesi
Gelsin bakalım, ben ona zıkkım veririm!
Portakal Mevsiminde Kuran Dersleri
SAMİMİYET, SEN NEREDESİN?
Anadolu’yu konuşturan usta bir yazar: AHMED HAMDİ TANPINAR
Kurban Nedir? Kurban’ın Dinimizdeki Önemi?
Bugün Benim Doğum Günüm...
TÜRKMEN SERKAN CENGİZ
Turkuaz Fikir
Bana, neyin var diyorlar
Bir turkuaz fikrim var…
Bu fikirle, gökyüzüne koca bir bayrak kalkar
Bu bayrak ki can atar, çağ açar
Bu bayrak ki namus, şeref, ar
Ak alnımın, Turkuaz fikrimin al bayrağı…
Yeter! Başlasın artık Türk çağı!
Bu bayrağın gölgesini özleyenler var
Bu bayrağın yolunu gözleyenler var
İşte şimdi beklerken bizi Kerkük, Tebriz, Uygur, Tatar
Yüreğimiz tüm Türk illeri için atar!
Serkan CENGİZ
TÜRKMEN SERKAN CENGİZ
İnsan doğar, yaşar ve ölür. Doğmak ve ölmek arasındaki yaşam adlı hikaye bazen sıradan bazen sıra dışı geçer. Sıradan ve sıra dışı olması yaşamı iyi ya da kötü yapmaz. Her ikisinin de içeriğe göre akıbeti değişir. İnsan yaşamında yaratılıştan kaynaklı ihtiyaçlar vardır. Bunların kimisi somutken kimisi soyuttur. O soyut olanlardan en önemlisi inançtır. Bir diğeri ise inançtan kaynaklanan fikirdir.
Bugün dünya üzerinde çeşitli fikirler, fikir akımları vardır. Bunun yanı sıra bir fikre sahip olamamış insan da çoktur. Meselenin en ilginç yanı budur. Bunca fikir varken fikirsiz insanların olması çok ilginçtir. Oysa insan düşünen bir varlık olarak yaratılmış ve yeryüzüne idareci kılınmıştır. Peki neden bunca insan düşünmekten, düşünüp fikir edinmekten yoksun? İnsan, önceden var olan fikir akımlarını benimsemediği için fikirsiz mi kalmalıdır? Hayır. Eğer sorun var olanları benimsememek ise, içindeki kıvılcıma dayanarak, bütün kalıpları itip özgün fikri ortaya koymak gerekir…
Peki asıl sorun nedir? Sorun insanın sorumluluk almak istememesidir. Sorun, dünyada bunca tepki konulması gereken olay ve durum olurken tavırsız kalan insanın yalnızca gündelik yaşamın monoton ihtiyaçlarını karşılamak istemesidir. Sorun “ben tek başıma neyi halledebilirim” demektir. Sorun, insanın beğenip sevdiği fikri, sözde temsil edenlerin samimiyetsizliği dolayısı ile o sözde temsilcilerden soğurken fikrin kendisini de terk etmektir. Sorun dünyada bunca yas, bunca haksızlık, bunca namertlik varken bu matem havasında suya sabuna dokunmadan kendi hayatının keyfini çıkarmanın ta kendisidir.
Sorun, çabanın, emeğin, alın terinin sadece ferdiyetçilik için kullanılmasıdır. İnsan beden, ruh, akıl ve yürekten ibarettir. İşte fikir o ruhun ihtiyacıdır. Fikir yürek ister. Yürek ve ruh olmaz ise beden cesettir. Akıl çaresizdir. Peki bunca soruna çözüm nedir? Çözüm, bu matem havasında sadece canını, yarınını düşünmeden yası dindirecek yasayı diriltmeye çalışmaktır. Bunca kara bulutun arasında masmavi göğü aramaktır. Fikirler nereden başlarsa başlasın varacağı yer toplumun huzuru olmalıdır. İnsanın temel ihtiyaçları arasında yemek yemek, uyumak nasıl varsa fikir edinmek de olmalıdır. Ancak şahsi menfaat ya da hazcılık güderek var olan bir fikre uyum sağlamak asla fikir olarak değerlendirilmemelidir.
Namuslu bir fikir haksız güçlünün değil haklı güçsüzün yanında olmalıdır. Asıl fikir, mezalim bir bey karşısında Köroğlu olabilmektir. Fikir, bu değişmez kurallar çerçevesinde tasarlanmalı, insanoğlu fikir sahibi olmalıdır. Yoksa hayat ortalama yetmiş yıl kendin için yaşayacağın bir hapishane olmaz mı?
TÜRKMEN SERKAN CENGİZ
Anadolu’daki Türk Kurtuluş Savaşı’nın Başkomutanı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ’ün, “Acı günlere ait olmakla beraber bu memlekete ait kıymetli bir hatırayı yâd etmek isterim. Efendiler, bende bu
vakayiin ilk hissi teşebbüsü bu memlekette, bu güzel Adana’ da vücut bulmuştur.” (1) Sözünden de anlaşılacağı üzere milli mücadele fikrinin ilk hissedildiği yer Adana ve ilçeleri olmuştur. Türk vilayetlerinin alfabetik sırasında da Adana’nın ilk sırada olması tarihin bir cilvesi olsa gerek.
Kurtuluş mücadelesinde Adana’nın yerinin böyle önemli olmasına rağmen, işgal yıllarında Fransızları yenilgiye uğratan Adana’nın resmi bir unvanı yoktur. Adana hakkı olan unvanı almadığı gibi genellikle her büyükşehrin az çok maruz kaldığı şekilde diğer illerden gelen göçlerle, her büyükşehirde karşılaşılabilecek birtakım suçlarla ve ikliminden dolayı sıcaklıkla anılıyor. Oysaki bütün büyük illere göç olur, maalesef büyük illerde genellikle birtakım suçlar da görülür. Fakat bunlar şehre mâl edilmemelidir.
Adana’nın kuzeylerine metrelerce kar yağar. Güneyinde deniz kıyısı olan ilçeleri vardır.
Kebabı, şalgamı, narenciyesi, Yörüklük kültürü, tarihi, coğrafyası, bağrından nice sanatçı, edebiyatçı, fikir adamı çıkarması, insanlarının içtenliği, kendine özgülüğü ile anılmak yerine, az önce bahsettiğimiz kötü özelliklerle anılması talihsizliktir. Televizyon dizileri ve sosyal medya başta olmak üzere birçok yayın organında Adana’mız gerçek güzellikleri ile değil dar bir kitlenin gördüğü kadarıyla tanıtılmaktadır.
Burada bizlere düşen görev Adana’yı asıl anlamda tanıtmaktır. Bu da ancak bu sorumluluğu kendine görev edinmiş bir şuur ile olur.
Bizler eserlerimizde, romanlarımızda, yazılarımızda, şarkılarımızda, şiirlerimizde, haberlerimizde, Adana sınırlarını geçtikten sonra değişen hizmetlerin nedenini sormalıyız. Halkın ve şehrin sorunlarından bahsederken gerçek Çukurova kültürünü, o
kalender Adanalı kimliğini de göstermeliyiz.
1 1 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt 11 (1906-1938), Ankara 1997, s. 117. Adana’nın tarih dolu ilçesi Saimbeyli’nin adliyesinin kapatılmasına, her geçen zaman diliminde küçültülerek sonunda köy statüsüne düşürülmeye çalışılmasına ses
çıkarmalıyız. Kozan’daki Anavarza antik kentine yeterince kıymet verilmediğini dillendirmeliyiz. Bu ve buna benzer nice tarihi eser veya doğal güzelliklere sahip olan Çukurova’ya hak ettiği değer verilmemektedir. İşte bütün bunlarla beraber Adana’ya tam
manasıyla sahip çıkmalıyız. Tüm gerçekliği ile, tüm doğallığı ile tanıtabilmeliyiz.
Bu tanıtımı Adana’nın hak ettiği resmi unvanı talep ederek babaşlatabiliriz. Başbuğ Atatürk’ün sözünden yola çıkarak istiklal şehri denilebilir. Unvan, Adana’ nın kurtuluş günü olan beş ocakta bayrak şiirinin Adana’da yazılması ve bu güzel şiirin değerli yazarı Arif Nihat ASYA’ nın ilerleyen yıllardaki beş ocakta vefat etmesindeki tarihi cilveden ötürü bayrak şehir de olabilir. Ayrıca işgalin püskürtülmesinin ardından dev bir Türk bayrağının asılması bayrak şehir ismine bizi yaklaştırmaktadır.
Şehit atalarımızın ruhlarını şâd edecek, Adana’ya yakışan başka onurlu bir ad da unvan olarak Adana’mıza verilebilir. İstiklaladana, bayrakadana, yiğitadana vb. unvanları Adana’mız fazlası ile hak etmektedir.
Adana, yurdumuzun her köşesi gibi kadim milletimizin gözbebeğidir. Yukarıda saydığımız özellikleri ile taleplerimiz uyuşmaktadır.
Adana’nın her köşesine, kucağını açtığı her Türk boyuna selam olsun!
Ocak 2021
5 Ocak Adana’mızın kurtuluşunu kutlarken aziz ecdadımızı rahmetle anıyorum.
Türkmen Serkan CENGİZ
TÜRKMEN SERKAN CENGİZ
Dünya tarihinin kilit noktalarında birçok kez başrol oynamış Türk milleti, bu sebepten ötürü en kadim (eski) milletler arasındadır. Bugün dünyada, bu tarihi yazanların torunlarının kurduğu, yaşayan yedi bağımsız Türk devleti vardır. Türkler sadece Anadolu topraklarından ibaret değildir.
Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bağımsız birer devlet olarak Türk tarihini sürdürmektedirler. Bunların yanı sıra Kırım, Kerkük, Doğu Türkistan, Batı Trakya, Güney Türkistan, Güney Azerbaycan gibi Türk illeri ise yabancı devletlerin sınırları içerisinde kalmış, Türk topluluklarının yaşadığı Türk topraklarıdır. Dilimizin birçok lehçesi, şivesi, yöre ağzı vardır ve saydığımız ata topraklarında hâlâ konuşulmaktadır. Bu sayılan değerler Türk varlığıdır. Günümüze kadar birçok engele rağmen muhafaza edilmiştir. Bugün geldiğimiz noktada ise Türk dünyasının varlığı Türk birliğine bağlıdır. Fakat ne yazık ki dünya siyaseti, Türk birliğinin kurulmasını engellemiştir.
Tüm Türkler tek bir devlet altında olmasa bile tek bir parlamento, tek bir ordu, tek bir bayrak altında buluşmalıdır. Dünya siyasetine aynı çerçeveden bakıp tek bir bakış atmalıdır. Bu büyük hedef asla tek bir zümreye ait değildir ve olmamalıdır da. Türk dünyasının nice bucağında bu ülkü uğruna uğraşlar verilmiştir. Bu ülkü, hasret tüten yüreklerde yanık bir sevda olmuştur. Bu birliğe varmak slogan atmak, şiir yazmak, marş söylemek ile değil, başta ekonomi olmak üzere dünya siyaseti ve askeri güç gibi alanlardaki başarılar ile gerçekleşecektir. Bu birliğe doğru yürürken gerçekleşmesi gereken aşamalar vardır. Bunlar ortak Türk tarihi, ortak resmi ağız (İstanbul ağzı vb.), ortak edebiyat, ortak kültür gibi Türk milli değerleridir. Bu aşamalardan geçebilmek için buna uygun milli politikaların uygulanması gerekmektedir.
Türk birliğinin hiç bir vatansever Türk’e zararı olmayacağı gibi bütün bir Turan (Türk Dünyası) ülkesine büyük faydalar sağlayacaktır. Dileriz ki bütün Türk devletlerini, bu dilekte olan kadrolar yönetir. Çukurova’dan Orhun ırmaklarında çağlayan suya, Ötüken ormanlarında koşuşturmuş atlara, yüce dilek için yayan yürüyen yiğit Türklere esenlikler diliyoruz.
TÜRKMEN SERKAN CENGİZ
Son kuşağın edebi eser vermiş bir ferdi olarak, aziz Türk milletinin geleceği olan, mensubu olduğum Türk gençliğinin, genel bakışım sonucu ile edebiyata olan ilgisinin yeterli olduğunu düşünmüyorum.
Gelişen teknoloji, her bilgiye anında ulaşmamızı sağladığı gibi herhangi bir edebi eserin merak edilmesi durumunda o esere ulaşmamızı da sağlıyor. Bu durum teknolojinin faydalı tarafının kullanıldığını gösterse de ekrandan okunan eserden alınacak hazzın kitaptan okunduğunda alınacak haz ile aynı olduğu söylenilemez. Dolayısıyla insanın kitaplara bağlanması için öncelikle kitap kokusunu keşfederek onunla romantik bir bağ kurması gerekir.
Genç bir yazar olarak, kâğıdımın üzerine harfleri dökmenin doyumunu, dijital ekrana yazdığımda alamadığımdan ekrana yazmayı tercih etmediğim gibi gençliğimizin de okuma-yazma duygusunu teknolojinin verdiği bu kolaylıklarla yaşayamadığını düşünüyorum. Bugün insanımız sevdasını, sevincini, coşkusunu, isyanını veya kederini şiirler okuyarak değil, birçoğu şiirlerden bestelenmiş şarkılar dinleyerek, romanlar okuyarak değil, bir kısmı romanlardan uyarlama olan film ve diziler izleyerek yaşıyor. Ne yazık ki genel anlamda okuma kültürünün yalnız belli bir zümreye ait olduğunu düşünen bir toplum haline geldik, hali ile gençliğin de genel manada böyle düşündüğü açıktır.
Bizim gibi büyük edebiyatçılara sahip bir milletin evlatlarının, kitap okumayı; yemek yemek, su içmek gibi bir ihtiyaç haline getirmesi beklenir. Gençliğin edebiyata olan ilgisizliğini, aile büyüklerinin ilgisizliğinden kaynaklandığı ileri sürülebilse de ben, kitapların sıkıcı unsurlar olduğu algısının hâkim olmasından kaynaklı olduğu kanındayım. Zira birkaç yıl öncesine kadar yetişkin orta yaşlı kuşağın ilgisini çekmeyen eğlenceli ve merak uyandıran sosyal medyanın gençler tarafından o zaman da kullanıldığını biliyoruz. Dolayısıyla kitap kültürü de aile görgüsü ile oluşacak bir alışkanlık değildir. Gençliğin bu duygu ile tanışması gerekiyor.
Nasıl bir zamanlar genel anlamda sadece gençlikte yaygın olan sosyal medya kullanımının bugün Anadolu’nun her köşesinde yedisinden yetmişine kadar herkeste yaygınlaştığını gördüysek gençlik; okumanın güzelliğini, faydasını fark ettiği gün, milletimizin her yaşı, her kesimi ile edebiyatla olan ilişkisi artacaktır. Yeter ki Türk genci düşünsün, sorgulasın, gaye edinsin ve böylece okumak için, içindeki dalgalanmaları yazmak için bir adım atmış olsun.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.