MEKİN ŞAHİN
Yıllar önce bir nedenle yazdığım bu makaleyi sizlerle yeniden paylaşma zarureti doğduğundan;
özellikle okuyarak gerçeği görmenizi özellikle rica ediyorum!
Günlerdir bir şeyi anlatmaya çalışıyorum. Nafile. Gözler kör, kulaklar sağır olmuş. Söz var barış
getirir, söz var kelle götürür. Ulan ülke elden gidiyor, sizler kendi egonuza takılmış gidiyorsunuz.
Fyodor Dostoyevski (suç ve ceza yazarı) siz suçu yaratan koşulların insanları için çok güzel
değerlendirmesi var. ‘’ Hepiniz birer gevezeden ve farfaracı dan başka bir şey değilsiniz! Küçücük bir
acınız olsa, on paralık yumurtası için ortalığı birbirine katan tavuklara dönersiniz! Üstelik burada bile
başka insanların güçlerini çalarsınız!
Ruhlarınızda bağımsız bir yaşamdan ve adaletli olmaktan iz bile yok! Damarlarınızda da kan yerine
komplo, ihanet ve hainlik dolaşıyor! İlk işiniz, ne pahasına olursa olsun insana benzememektir. ‘’
Ve yaptığınız her şeyle kendinizi öldürürsünüz.
Ama burada yeni bir öykü başlıyor. Bir insanın yavaş yavaş yenilenmesinin, yeni bir hayat bulmasının,
bir dünyadan başka bir dünyaya geçmesinin, hiç bilmediği yepyeni bir gerçekle tanışmasının öyküsü.
Cezayı yaşamak!
Sizlere bir hikâye anlatmak istiyorum. Bir ülkede güzel bir il var. İl coğrafi olarak güzel, insanları sıcak
kanlı ve geniş kaynaklarıyla yaşayanlarına umut veren kentmiş. Kentin merkezinde küçük küçük
kentler varmış. İşte bu kentlerin ikisin de şehrin merkezinden geçen ırmaktan gelen iki yönetici
varmış. Her ikisi de kendi kentinde hizmet yaparmış. Ancak kentin tepesinde hizmet vermek
isterlermiş. Uzunca süre işler böyle sürmüş gitmiş.
Derken ülkede kaos başlar. Devleti yönetenler sıkıyönetim ilan eder.
Her şey devleti yönetenlerin keyfine kalır. İstediğini görevden alıyor. İstediğini tutukluyor. İstediğini
işten atıyor. Yönetimin bu tutumu, iki kentten birini yöneteni telaşa düşürür. Görevden alınma
kaygısına düşer. Ne yapacağını şaşırır. Arayışa başlar. Derken aklına birçok işi birlikte bitirdiği deli
Hasanlı gelir.
Koşar onun yanına. Deli Hasanlı sorar. O da anlatır. Deli Hasanlı peki konuyu Brükselliye ileteyim der.
İletir. Aldığı yanıt hiçte hoş değil. Brükselli ben bir şey yapamam artık der. Delihasanlıda aldığı yanıtı,
telaşe içindeki yöneticiye söyler. Yönetici şaşkın ve kızgın. Ne diyeceğini bilemez. Kararır, yüreği güm
güm atmaya başlar. Bir süre sessizlik sürer.
Sessizliği yönetici bozar.
Yalvarırcasına delihasanlıya ricada bulunur. Benimle birlikte diğer yöneticiyi de görevden aldırın.
Delihasanlı sorar; neden! Telaşe içinde ki yönetici der ki; ikimizi birlikte görevden alırlarsa, bana yar
olmayan başkasına da yar olmaz der.
Ve ısrarı sürdürür.
Delihasanlı tamam Brükselliye ileteyim der. İletir de. Aldığı yanıt çok sert olur. ‘’Sakın bir daha bu
nedenle yanıma gelme!’’ der. Sonucu telaşe içinde ki kent yöneticisine iletir.
Rivayet o ki, o günden beri; telaşe içinde ki yönetici içinde bulunduğu durumdan kurtulmak için
yapmadığı şey kalmıyormuş. Ama unuttuğu bir şey varmış. Sürekli bindiği dalı kesiyormuş. Dostu
düşman, düşmanı dost sanmanın cezasını çekiyormuş.
Şimdi bu hikâye de ki gibi bir şey olsa, yapılan doğrumu? Elbette doğru değil. Hatta hainliktir. Bir
bilen çıksa benzerini kamuya açıklasa doğrumu? Elbette doğru değil! Bir deyiş var ’’kan kanla
yıkanmaz’’. Yanlışta; yanlışla giderilmez. Öyleyse Ego bırakılmalıdır.
Çünkü egoya ayıracak vaktimiz yok!
Ama hala sütte leke var, bende yok diyenler Mart kedisi misali hala bağırıyor. Bana yar olmayanı
kimseye yar etmem diyor!
Faşizmin getirdiği yük o kadar ağır ki, o yükü ancak diri, dik ve dirilterek taşıyabiliriz. Unutulmasın ki,
aile içinde ki sorunlar; aile içinde çözüme kavuşur. Aksi durum da her alanda kavga başlar ki, başlayan
kavganın ne kazananı ne de taraflarına faydası olur.
Bu yanlışın üstünün örtülmesi anlamına gelmez. Hatanın üstü örtülmemeli. Üstüne gidilmeli. Hatayı
yapan da hak ettiği uygulamaya tabi tutulmalı.
Suç ve Ceza, tam anlamıyla insan ruhunun resmidir. İşlediğin suçun ne kadar korkunç olduğunun
bilincine vararak derin bir vicdan azabıyla birlikte pişmanlık duymak ve suçunun cezasını çekmeyi
istemektir.
Oturduğu, bıraktığı, bırakacağı koltuğun gücüyle volta atanlar, günü geldiğinde tepeden
baktıklarından unutamayacağı dersi alacak. Kartal yüksekte uçarak boğazına yapışan kargayı
oksijensiz bırakır. Karga yüksekten öyle düşüş yaşar ki parçaları kendini dört gözle bekleyenler
tarafından yutulur! Bir yandı, bir söndü. Merhaba ateş böceği!
Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.