Göz gör! Sırat köprüsüne bindik gidiyoruz

Göz gör! Sırat köprüsüne bindik gidiyoruz

ABONE OL
Nisan 7, 2025 16:52
Göz gör! Sırat köprüsüne bindik gidiyoruz
0

BEĞENDİM

ABONE OL

MEKİN ŞAHİN

Göz gör! Sırat köprüsüne bindik gidiyoruz

Günlerdir bir şeyi anlatmaya çalışıyorum. Nafile. Gözler kör, kulaklar sağır olmuş. Söz var barış getirir, söz var kelle götürür. Ulan ülke elden gidiyor, sizler kendi egonuza takılmış gidiyorsunuz. Dostoyevski (suç ve ceza yazarı) siz, suçu yaratan insanlar için çok güzel değerlendirmesi var.
‘’ Hepiniz birer gevezeden ve farfaracıdan başka bir şey değilsiniz! Küçücük bir acınız olsa, on paralık yumurtası için ortalığı birbirine katan tavuklara dönersiniz! Üstelik burada bile başka insanların güçlerini çalarsınız! Ruhlarınızda bağımsız bir yaşamdan ve adaletli olmaktan iz bile yok!
Damarlarınızda da kan yerine komplo, ihanet ve hainlik dolaşıyor! İlk işiniz, ne pahasına olursa olsun insana benzememektir. ‘’
Ve yaptığınız her şeyle kendinizi öldürürsünüz. Ama burada yeni bir öykü başlıyor. Bir insanın yavaş yavaş değişerek yeni bir hayat bulmasının, bu dünyadan başka bir dünyaya geçmesinin, hiç bilmediği yepyeni bir gerçekle tanışmasının öyküsü.
Cezayı yaşamak!
Size gerçek yaşamdan bir kesit sunmak isterim. Yıl 1976. Solun nefes almakta zorlandığı ilçemizde, solcu insanlara saldırı hat safhada. Bir gurup solcu genç devrimci kültür derneğini kurdu. Amaçları solcuları bir arada tutan örgütlenme yaratmaktı. Ancak derneği kuranlar, sokaklara hiç sahip çıkamıyordu. Solcular evden şehir merkezine ve okullara Gidiş gelişlerinde zorlanıyorlardı. Kavganın yükseldiği bir dönemde derneğe uğradım. Biraz sohbetten sonra derneğe üye olmak istediğimi söylediğimde, renkleri attı. Lafı eveleyip geveliyorlardı. Biraz üzerlerine gittim. Çaresiz kaldılar.
Bir şey demeleri gerekiyordu. Sonra bana üye olamayacağımı söylediler. Neden dedim? Sen toprak ağası çocuğusun, devrimci olamazsın dediler. Komik gelen bu söz beni gülme krizine soktu. Sustuğumda dedim ki; siz kimsiniz ki benim ne olduğuma karar verebiliyorsunuz. Ulan sokakta ben varım. Kavgayı veren benim. Siz sokaklarda yok olacaksınız sonrada kavga verenlere bu lafı söyleyeceksiniz. Madem öyle, ben toprak ağası çocuğu olarak üye olacağım, sizde yapacaksınız!
Üye oldum.
İki ay sonra kendi üyeleriyle girdiğimiz dernek yönetim seçimini kazandık. Benimle sokaklarda mücadele eden bir arkadaşım dernek başkanı oldu. Ve başlattığım mücadeleyle, 1977 yılı sonuna geldiğimizde, 1965 yılından beri cendere içindeki sol rahat nefes almaya başladı.
Çünkü biz mücadelenin özüne inmesini bildik. Doğru önderlik nedir gösterdik. Sözle güzel şeyler anlatarak, kavganın kızıştığında sıvışmadık. İki yüzlü olmadık.
Kavganın içinde olan her şeye ölümüne sahiplendik. Suç ve cezayı ruhumuzda taşımaktansa, vurulup sokakta; boylu boyuna toprağa uzanmayı tercih ettik. Ama o derneği kuranlar, kavganın dalgaları yükseldiğinde; kayboldular sisler arasında kayboldu.
Biz hiç kış olsun istemedik. Üreten emeği hep baharlara taşıdık. Sahip çıktık demokrasiye, sahip çıktık özgürlüğe, sahip çıktık tam bağımsızlığa.
Biz vatan dediğimiz de anaların göz yaşlarıyla yeşeren toprağı anlarız. Biz vatan dediğimiz de o yeşeren toprağa sıcaklığı ile hayat verene güneşi anlarız.
Biz vatan dediğimiz de tertemiz yüreğiyle acı ve sevincimizi paylaşan komşularımızı anlarız. Biz vatan dediğimiz de havaya, denize ve karaya düşen cemrelerin bize sunduğu bereketi anlarız. Biz vatan dediğimiz de özgürlüğümüzü ve bağımsızlığımızı anlarız.
Bizim vatanımız da sevda var.
Bizim vatanımız da sevdalarla yüceleşen türküler var. Bizim vatanımız da vatan yaratmak adına sevgi ve huzur içinde bir karış toprağa boylu boyunca uzanmak var.
Bizim vatanımız da kardeşliğin ve barışın bütünselliği için de dünya halklarının insanca yaşaması var.
Ey beyninde suçu güzelleştirmeye çalışanlar! Bizim vatanımızda sen yoksun. Çünkü sen; bizim vatan kabul ettiğimiz her şeyi mandacı sömürgeciye sunan, iş birlikçi ve vatanı olmayan birisin!
Sen benim vatanımı elimden, özgürlüğümü dilimden, bağımsızlığımı karakterimden alamazsın.
Sen bizi anlayamazsın. Bizi, biz yapan yaşadıklarımızı yaşayacaklara miras bırakmamızdır. Bizi anlamak o nedenle çok zordur. Ciğerlerimize çektiğimiz havanın, yeniden bulutlara ulaştığın da yaşanan her şey çığlık çığlığa yankılanır.
İsteriz ki; güneş baharda kır çiçeklerine ulaştığın da halklar özgürlüğü yüreğin de hissederek yaşasın. İsteriz ki Türkiye, Hakkâri’den Edirne’ye uzanan halaylarımız da haykıra haykıra harman dalını göğsünü gere gere oynasın.
Yaşanan bu gerçeklerin günümüz versiyonu daha tehlikeli. İçimizde egosuna teslim olanlar var. Gündüz insan gece vampir hesabı, gündüz oturduğu koltukta tepeden bakarken, gizli gizli egolarını korumak için el veriyorlar; sömürgecilerin gecelerine.
Ve sürekli bizim yeşerttiğimiz dalı kesiyorlar.
İşte bu nedenle içimizde gizlenenleri sislere terk ederek; sınırlı vaktimizde omuz omuza Türkiye kavgasına hazırlanmalıyız.
Vaktimiz yok.
Çünkü faşizmin getirdiği yük o kadar ağır ki, o yükü ancak mücadeleyi diri, dik ve dirilterek taşıyabiliriz. Unutulmasın ki, aile içinde ki sorunlar; aile içinde çözüme kavuşur.
Aksi durum da her alanda kavga başlar ki, başlayan kavganın ne kazananı ne de taraflarına faydası olur…
Bu yanlışın üstünün örtülmesi anlamına gelmez. Hatanın üstü örtülmemeli. Üstüne gidilmeli. Hatayı yapan da hak ettiği uygulamaya tabi tutulmalı. Kral çıplaksa, bizim korumamızda çıplaklığı bitmez!
Suç ve Ceza, tam anlamıyla insan ruhunun resmidir. Göz gör! Sırat köprüsüne bindik gidiyoruz… Kulak duy şimdi sokaklara inme zamanı!
‘’Pencereyi kapama.,
gök dolabilir içeri
sen neyi görebilirsin
ıslak bir bulutun ağışını mı
pencereyi kapama;
Kuş dolabilir
içeri sen neyi taşıyabilirsin
Kırık bir dalın yükünü mü
Pencereyi aç!
Soluğun çıksın dışarı
Sen büyütmedin mi ciğerinde onu.
Kokusu hayatı yıkasın diye
Pencereyi aç
Sesin sarsın dünyayı
Duyulur elbet ta ötelerden
Yürek kendini tanır’’

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP
teslabahis casinoport pashagaming betkom mislibet casino siteleri
istanbul eşya depolama