İBRAHİM FAİK BAYAV
Önceki ayetlerde, toplum düzeni için hükümler bildiren ayetleri ret edenler konu edildi. Ve onların akıbetleri belirtildi, Araf Suresi’nin 42’nci ayetinde, hükümleri ret etmeyen, bilakis kabul edenler ve onların akıbetleri konu ediliyor. Bu kimseler ASHABÜ’L-CENNET iltifatına mazhar oluyorlar.
Mazhariyet, yüksek bir değer ifade ediyor. Ayetin birinci cümlesine bakalım:
”Vellezine amenü ve amilü‘s-salihati; la nükellifu nefsen illa vüs’aha”. Bu cümleyi, tüm mealciler, ”iman eden ve salih amel işleyen kimselere güçlerinin üzerinde sorumluluk yüklenmez” şeklinde Türkçeye çevirmişler. Çünkü Arapça lügatte ‘vüs’a’ sözcüğünün karşılığı, ‘takat’ ve ‘kuvvet’ olarak gösterilmiş. Bu karşılık sebebiyle ‘la nükellifu nefsen illa vüs’aha’ ifadesinden ”onlara güçlerinin üzerinde sorumluluk yüklenmez” anlamı çıkarılıyor.
Öyleyse, toplum ve ülke genelinde teklif etme makamında olan insanlar, teklif alacak fertlere güçlerinin üzerinde herhangi bir iş teklifinde bulunmayacaklardır. Altından kalkamayacakları bir makama getirmeyeceklerdir. Müslüman bilinen Türkiye’de öyle oluyor mu?
‘ve-se-a’ ve ‘ve-si-a’ fiilleri, dar olmama ve genişleme-bollaşma hareketini belirtiyor. Bu fiil ile salih amel işleyen fertlerin yaşamında -becerine göre- genişleme ve bollaşma meydana gelecektir. Lügatte gösterilen örnek şu:
وسْعًا اللّهُ اَوْفي رِزْقِهِ Yani, Allah’ın kişinin rızkını genişletmesi.
Arapça Türkçe lügatte ‘Kellefe’ fiili de, birine bir işi zorla yaptırma şeklinde gösterilmiş. Mealciler bu sebeple la nükellifu nefsen” kelimesini fertlere zorla iş yapmaları teklif edilmez anlamında Türkçeye çavirmişler. Halbuki Arapça ‘teklif’ fiil mastarı, Türkçeye isim olarak geçtiğinde ‘zorla yaptırmak’ anlamında olmuyor. (Ticari kurumlar arasındaki kullanılışa dikkat edilsin)
Benim anladığım şu: Ayetteki ‘la nükellifu nefsen illa vüs’aha’ kelimesi, ferde, hak edişinin dışında ya da altında hakediş layık görülmeyeceğini ima eder.
İnsan olan her fert belli bir yaştan sonra, bir şeyle meşgul olmak zorundadır.
Cümlenin ”Vellezine amenü ve amilü‘s-salihati”: kelimesi ile, o zamanda ve o bölgede Hz. Muhammed’e tabi olan kimseler gösteriliyor. Tabi olanların içinde, ‘amilü’s-salihat’ vasfını alanlar öne çıkarılıyor. Bu vasıftaki kimseler, zaten güçlerine göre sorumluluk almışlardır. Becerilerine göre hareket etmişlerdir. ”Ashabü’l-cennet” iltifatı, onların bulundukları yeri veya bölgeyi cennete çevirebileceklerinin işareti olur. Sonuç, ”la nükellifu nefsen illa vüs’aha” şeklinde kendini gösterir. Yani, yaşam kaliteleri hak ettiklerinden aşağı olmaz.
Bu hüküm, ileriye dönük her zamanda, her coğrayada, her toplum ferdi için geçerlidir.
‘Amilü‘s-salihati’ عَمِلوا الصَّالِحاتِ kelimesi, hem insanlara hem insanlarla ünsiyet oluşturmuş canlılara yarayacak her tür hareketi tanımlar. Bir toplumun ya da bir ülkenin yaşam standardı olumlu davranışlar ile genişler. Örnek: Tarlayı sürmek, ekmek, sulamak, biçmek Amel-i salihtir.
Zamanımız insanları için düşünüldüğünde…
Tarlayı sürmeyi kolaylaştıracak fikir üretmek, kolaylaştırıcı aletler düşünmek, tasarlamak, proje geliştirmek, amel-i salihttir.
Projenin uygulanması için finans desteği vermek, fabrika veya atelye kurmak ve işletmek, amel-i salihtir.
Elaman yetiştirmek, amel-i salihtir. (Çıraklık ve stayerlik)
Eleman yetişmesi için okul açmak, açtırmak, eğitim malzemeleri bulmak, yapmak ve yaptırmak, getirmek, kullanmak ve kullandırmak, amel-i salihtir.
Bunlar gibi daha nice faaliyet…
Görülüyor ki, insanların yaşamını cennet yaşamına döndürecek her hareket ve faaliyet, amel-i salih kavramı içinde yer alıyor. Bu durumdan şeytanın veya şeytanların hoşnut olmayacağı da kesin.
Ayetin diğer cümlesi: ”Ülaike ashabü‘l-cennet. Hüm fiha halidün”. Yani, onlar var ya onlar!.. Onlar, cennet sahipleridirlar. Orada devamlı kalacaklardır.
Evet… Onlar, salih amel işleyen kimselerdir… Lakin, o salih amel işleyen kimseler, becerilerini bir araya getirerek salih amel işleyen kimselerdir.
Ferdin tek başına salih amel işlemesi, yaşamını düzeltse de, düzgün yaşamı kısa zaman içinde bitirir.
Fertlerin salih amelleri birbirlerini desteklediği olanda, bölge cennete çevrilir ve devamlılığı sağlanır. Tohum ekmeyi ve sulamayı bilen, tarlayı sürmeye gücü yetmeyebilir. Ürünü biçmeyi bilen, onu depolamaktan aciz olabilir. Taşıma ve pazarlama da ayrı beceri kategorisidir.
Ayetteki ‘Hüm fiha halidün’ هُمْ فيها خالِدونَ hükmünce, fertlerdeki ihtisas birlikteliği devam ettiği müddetçe cennet yaşamı devam eder.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.