İBRAHİM FAİK BAYAV
Araf Suresi’nin 35’nci ayetinde, bir toplumun veya devletin gelişmesini sağlayacak resullerin önemi belirtildi. Yazımızda ‘resul’ terimi, akademik kariyer yapmış kimse olarak açıklandı. Resullerin bildirdiğinin aksine davranışlar sebebiyle, o toplumun ya da o devletin akıbeti iyi olmayacaktır.
Zihne şöyle bir anlayış gelebilir: Günümüzde devlet yönetimine akademik kariyer yapmış kimseler geliyorlar. Devlet işleri düzgün yürüyecektir, toplum da düzenli hayat yaşayacaktır.
Ne kadar hoş bir anlayış, değil mi?!. Lakin öyle olmuyor. Akademik kariyer yapmış kimseler de çoğu kere olması gerekenin aksine davrandıklarından, içlerinden çıkacak resuller ile uyarılmaları gerekiyor.
Resullerin bildirdiğinin aksine daranış nasıl oluyor?
Cevabı Araf Suresi’nin 36’ncı ayetinde: ”Vellezine kezzebü biayatina ve istekberu anha”. Yani, o kimseler, bildirilenleri yalan sayan ya da işe yaramaz gören kimselerdir.
Ayetten anlaşılan, bahsedilen tipteki kişilerin, alimmiş, uzmanmış, doçentmiş, profesörmüş ayrımı yapılmaksızın aynı kategoride olduğudur. Doğru fikir ve tavsiye bu kişilerin zihinlerinde yer bulmaz.
Resul vasıflı kimselerin bildirdiğinin aksine davranış iki türlü oluyor:
Birincisi: ‘Ellezine kezzebü‘ الَّذينَ كَذَّبوا kelimesinin işaret ettiği yalanlama şeklinde:
Burada yalanlama, tavsiyeye değil, olması gerekeni tavsiye edene ve edenleredir. Toplum üzerinde ya da ülke üzerinde bir şekilde hegemonya kuranlar, yapılan tavsiye ile, dünyalıkların kendilerinden gideceğini, ya da azalacağını fark ederler. Rant, alıştıkları şeydir; bırakamazlar. Toplumun ya da milletin hayrına olmayan projelere yatırım yaparlar; kazanç sağlarlar. Toplumun ya da devletin çökmesi umurlarında değildir.
İkincisi: ‘İstekberu anha’ اِسْتَكْبَروا عَنْها kelimesinin işaret ettiği, tavsiyenin işe yaramazlığını iddia etme şeklinde:
Bu kimseler kendi bildiklerinden ve uygulamalarından emindirler. Uygulama hayra dönüşmüyorsa da gururları sebebiyle hayra dönüşecek tavsiyeyi kabul edemezler. Efendilik, ağalık, şeyhlik veya reislik kazanmışlarsa, itibar kaybetme endişeleri, topluma ya da millete itibar kazandırma fikrinin önüne geçer. Doğru tavsiyeye uymama inadı baskın gelir.
Günümüzde, israfın terk edilmesi gerektiğini -ilmen- söyleyenlere karşı, ‘dünya lideri’ balonuna sokulmuş malum kişinin, -edindiği mevki için-, israfı itibar sayması, tüm dünyada görülüyor. Başında bulunduğu ülke uçuruma gidiyor.
Soru şu: Resul tavsiyesini ret etme nereye kadardır?.. Sonuç ne olur?
Bu sorunun cevabını bulmak zor. Ayetteki ”Ülaike ashabü‘n-nar; hüm fiha halidün” kelimesi, sonuç hakkında fikir verebilir.
‘Ashabü‘n-nar’ اَصْحابُ النّارِ terimi, ateşin sahipleri ya da dostları demektir. ‘Nar’ sözcüğü, yakıcı fiziki ateşe verilen ad ise de, ateşli silahların kullanıldığı savaşa ‘nar’ deniyor. Ayetteki ‘ashabü’n-nar’ tanımlaması, menfaat ve çıkar için… ya da menfaati ve çıkarı kaybetmemek için harp oluşturan kimseleri tanımlıyor. Bunlar, önce iç kargaşa ile resulleri ortadan kaldırmayı denerler; hegemonyalarını sürdürmek isterler. O olmazsa, dış ülkeye laf atarak o ülkenin başındaki yöneticileri rencide ederler. Savaş çıkarabilme ihtimali oluşur. Becerebilirlerse, silahlar ateş kusacaktır; ölümler oluşacaktır.
Ashabü’n-nar kapsamındaki kişilerin planları genellikle gerçekleşiyor. Gerçekleşmemesi, mucizedir. Ayetteki ‘hüm fiha halidün’ هُمْ فيها خالِدونَ kelimesi, öyle kimselerin, netice alana kadar planlarında devamlı olacaklarına işaret ediyor.
Günümüzde, saltanatının itibarını önemli sanıp, resul tavsiyesine kulak vermeyen… tavsiye yüzüne söylendiğinde hiddetlenen… itibar meraklısı -Müslüman bilinen- saray adamı var. Neyin ne olacağının farkında değil. Sarayında, ashabü’n-nar mensuplarının etkisindedir. Onlar ateşle oynuyorllar. Oynadıkları ateş millete dokunmadan, söndürülebilir mi?.. Bilemiyoruz.