OKTAY EROL
Politikacının “tabanla” olan ilişkisi kesilince, ne “iktidara” yakın olan seçmen/ ne de “muhalefeti” destekleyen seçmen rahat değil! Nasıl rahat olsun ki? “İktidarın”, son birkaç ayda gösterdiği “icraat” yurttaşı burnuundan soluturken/ bugünkü yaşananlar seksenli yıllarda yaşanmış olsa “politikacıyı/ yereldeki uzantılarını” dışarı çıkamaz duruma getirdiği günler anımsanırken; “muhalefetin” başından tutun/ yereldeki sözcülerine dek hepsi, “ne yapacağız/ seçimi nasıl alacağız” kaygısı yaşıyor!
Seçmen ne yapsın ki? Son üç ayda “enflasyon altında ezdirmeme” sözü veren/ ancak ekmeğinin yarısını alan “iktidara” mı güvensin, yoksa “benzemelerden” dolayı/ parti “tabanının” yaşam alanlarının daralmasına karşın/ hiçbir “ders” çıkarmayan/ partinin başından ayrılmamak için her tür “yolu” deneyen Kemal Kılıçdaroğlu’nın yanında mı yer alsın?
***
Yurttaş “her türlü” zor günler yaşıyor! Pazardan gereksindiği ürünleri alamadığı gibi, istediği yere gidemediği gibi, bütçesine uyacak bir formül bulamadığı gibi; kendini “taban” bilecek, partinin egemeni sayacak, sözünü dinleyecek, istemlerini karşılayacak bir anlayıştan da yoksun! Örneğin yurttaşın büyük bir katmanının gelecek için bir “umudu/ beklentisi/ düşüncesi” yok! Bugün yiyor, bugün gülüyor, bugün uyuyor, bugün bir şeyler paylaşıyor; hepsi bu kadar, daha ötesi yok!
Nasıl olsun ki? “İktidara” oy veren de/ vermeyen de aynı sıkıntıyı yaşıyor, aynı yokluk içinde, “iktidara” yakın vekillerin hiçbirinden “ses/ soluk” yok! Aynı biçimde “muhalefetin” içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulmak dışında bir “derdi” yok gibi bir izlenim gösteriliyor olsa da; orada da aşılan ne bir yol, ne bir “umut”, ne de “tabanın” rahatlamasına neden olacak bir gelişme yok!
***
Şimdi “kutsayıcı” biçimde bağlılık gösterenler kızacak, “parti içi muhalefeti” azdırdığımdan söz edecek ama, söylemem gerek! Gerçekten, Kılıçdaroğlu’nun yapmak istediği ne? Genel Başkanlık koltuğuna oturduğu günden bu yana; partinin “kırmızı çizgilerinden” uzaklaşarak, cemaate yakın isimlere parti listesinde yer vererek, yerel bölgelerde “parti tabanının” sesini duymayarak, örneğin Adana’da/ Kuzey Adana diye bilinen bölgenin yüzüstü bırakılmasını sağlayarak yaptıkları yetmedi mi bilmiyorum ki!
Politikacı da olsa, normal bir yurttaş da olsa “düne” bir bakmalı, yeri geldiğinde de “ısrarcı” olunmaktan vaz geçilmeli, kendini “bulunmaz Hint kumaşı” gibi gösterme hastalığının “iyileştirme” yolunu aramalı!
Kılıçdaroğlu, en çıktığı bir televizyon izlencesinde, son onbeş gün içerisinde, iki yıldır yanından ayırmadığı “benzemezlerle” yola çıkılamayacağını anlamamış ki “Türkiye’yi düşünen muhalefet partileri bir araya gelir” demiş! Anlaşılıyor ki, elli artı biri almadıkça/ elli eksi biri buldukça bir şey değişmiyor! “Topal ördek” gibi orta yerde kalıyorsun, mecliste verdiğin hiçbir “öneri” geçmiyor! Salt “avutucu” rolündesin! “Benzemezlerle” de ancak bu kadar!
Yerel yönetimlere bakın; “parti tabanının” ne denli yanında olmuş, ya da ne denli “benzemezleri” korumuş, bir adım daha ileri gideyim/ ne denli “benzemezlere” güç verilmiş! Kılıçdaroğlu’nun, parti tabanını bu “bilinmezliğe” / bu umursamazlığa/ bu “utangaç demokratlığa” hapsetmeye hakkı yok!