İBRAHİM FAİK BAYAV
Medine ve mekke’de İslam Dini’nin (sisteminin) işletime girmesinden sonra ‘mümin’ sıfatını almış tüm fertlere Tevbe Suresi’nin 23’ncü ayetiyle yakıcı uyarı geliyor: ”Babalarınızı ve kardeşlerinizi, eğer küfür ortamına hoşnutlukları varsa, evliya edinmeyin. Ayet ifadesi şu: ”La tettehızü abaeküm ve ihvaneküm evliyae in-istehabbü el-küfre ala el-imani”.
Kişinin babasını, dedesini veya kardeşini sevmekten, onunla ilgilenmekten, daha normal bir şey olamaz. Fakat bozuk sosyal yaşamdan çıkıldığında, bozuk sosyal yaşama dönme özlemi olanlara aynı sevgiyi devam ettirmek, İslamlık ortamında normal görülmüyor. Zaten hicret ile, akrabalar ve kardeşler arasında müslim-kafir ayrışması oluşmuştu. İslamlaşma sonrasında, müslimler arasında oluşan maddi sıkıntılar, bir kısmının zihnine, ‘acaba’ sorusunu getiriyordu.
Hz. Muhammed’e ittiba edenler, -iman etmişler ise- uyarıyı dikkate alacaklar, ayette belirtilen kural üzerinde hareket edeceklerdir.
Ya bu kural üzerinde hareket etmeyenler olursa?..
Cevap: Öyle kişiler, ”Fe ülaike, hümü‘z-zalimun” ifadesiyle kötü sıfatı almış oluyorlar.
‘İn-istehabbü el-küfre ala el-imani’ kelimesindeki ‘küfr’ كُفْرَ sözcüğü, hukukla ilgili terimdir. Fertlerin, grupların hakları kurallarla belirlendiğinden, İslam dairesine girmiş ya da bir şekilde o dairede kalmış müşriklere bu durum zor gelecektir. Hukuksuzluk (küfr) hukuka tercih edilebilecektir.
Küfre istihbab etmek, toplum düzeni için konmuş kurallardan ve kurallarla ilgili hükümlerden kurtulmak istemektir. Bu durum, İslam olmuş lakin iman kazanamamış kimselerde görülmektedir. ”Ey iman edenler” çağrısına muhatap olanlar, İslam düzeninin kendilerine mutlaka hayır getireceğine inanan kimselerdir. Eğer içlerinden, babalarını ve kardeşlerini ‘veli’ edinenler çıkarsa, o kimseler, ayet sonundaki ‘zalimun’ sıfatıyla anılacaklardır.
Zalimun: ظَلِمونَ Bu sözcük, Türkçe’de sık kullandığımız ‘zalim’ sıfatının çoğuludur. Bu sıfat, para ve silah gücüne dayanarak, fertlerin ve toplumların haklarını zorla gasp edenlere layık görülür. Bu sıfatı alanlar merhametsiz ve gaddardırlar. İman etmiş kişilere, babalarınızı ve kardeşlerinizi evliya edinmeyin emri, istemeseler bile onları bir zaman sonra gaddarların ve merhametsizlerin safına iteceğindendir. Yani, mümin kişilerin babaları, kardeşleri, küfre, yani kukuksuzlara taraftar ise, onlarla yakınlık kurulması, bir zaman sonra mümin kişileri de o tarafa çekecektir; imansız edecektir.
Tevbe Suresi’nin 24’ncü ayetinde, İslam sisteminin devamlılığı için yapılması gereken cihad dikkate veriliyor: ”Cihadi fi sebilihi”.
‘Cihad’ terimi, bazı meallerde ‘savaş’ şeklinde tercüme edilmiş. Bazı meallerde ise ‘cihad’ teriminin Türkçe karşılığı verilmemiş; ‘cihad’ terimi aynen ‘cihad’ olarak bırakılmış. ‘Cihad’ teriminin açıklanması gerekiyor:
‘Cihad: جِهادٍ Bu sözcük Arapça ‘cehüden’ veya ‘ceheden’ fiil mastarından türemiş mana ismidir. Savaş anlamında kullanılacaksa, mecaz olur. Fakat, ayette kullanılış biçimi mecaz olmasına imkan vermiyor; muhkem kalıyor. O zaman anlamı, zor şartlarda kalınsa bile, toplum selameti için gayret etmek, demek oluyor. Hukuk kurallarının işletilmesi için ısrarcı olmak demek oluyor. Israrcı olmak ise imanın en belirgin işaretidir. ‘Sabır’ dediğimiz olay ortaya çıkıyor.
Hz. Muhammed’e tabi olanların içinde bu tamamen mümkün olabilmiş mi?
Olamadığı 24’ncü ayetten anlaşılıyor. 23’ncü ayette, Allah, iman etmiş kişileri ”Ya eyyühellezine amenü” ifadesiyle muhatap alırken… onlara uyarısını resmen bildirirken… 24’cü ayette ‘küfr’ tarafına meyil gösterenleri muhatap almıyor. Uyarıyı Hz. Muhammed tarafından iletiyor ve Allah tarafından gelecek azabı beklemeleri isteniyor. Burada o kişilerin ”küfr ortamına’ meyil göstermelerinin sebebi, geçmişte fuhuş kumar, kölecilik sektörünün mensupları ve onların yandaşları olmalarıdır. ”Kavme’l-fasikıın” قَوْمَ الْفاسِقينَ (fasıklar topluluğu) şeklinde anılırlar.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.