Onun yaşamından kareler düşledim yazarken. Birazdan siz de okuyunca düşleyeceksiniz belki aynı şeyleri. Anlaşılmayan, dışlanan bir çocukluktan bugünlere uzanan, başarının tesadüf ve şans sözcüğüne sığmayacak kadar başka bir şey olduğunu ifade eden bir yaşamın hikâyesi bu…

Çocukluğu ve eğitim hayatı

Ziya, 1 Mayıs 1961’de, Ankara’da, Gölbaşı ilçesine bağlı Emirler Köyü’nde dünyaya gözlerini açtı. Onun yaşamı buraya köklenmiş denebilirdi. Zira anne babası şehre göçmeye karar verdiğinde o, yanında bir erkek kalsın diye düşünülerek babaannesi ile köyde bırakılmıştı. Burada henüz minicik bir çocukken, 4,5 yaşında ilkokula başladı. İlkokula gitmek için doğru bir yaş değildi. Ziya da uyum sağlayamadı. Nagehan Alçı’ya bir davette, yıllar sonra silinmeye yüz tutmuş keskin kokan bir anı olarak şöyle anlatacaktı o günleri:

“Öğretmen A harfi çiz diyor, ben ters A çizip, ortasına da iki nokta koyuyorum. Daha küçük bir çocuğum, aklım oyunda. Nereden bileyim A’yı. Köyde gördüğüm ineğin gözlerine benzetiyorum ters A’yı. İçine nokta koyuyorum. Ama bunu anlamadılar. Beni geri zekalı zannettiler. Sonra şehre gittik, orada da okulda uyum sorunları oldu. Hep kaçardım, bir kez sınıfta kaldım.”

Evet, şehre ailesinin yanına gelmişti nihayet; ama zorlanıyordu. Tüm okul yaşamı boyunca arkadaşları ve hatta öğretmenleri, onu farklı ilan etmişti. ‘Ben asosyaldim!’ diye kendine ve o gün bir gazeteciye itiraf edebiliyordu. Ama bugünlere kolay gelmemişti. Yine de başarmıştı ve asosyallikten bir iletişim uzmanına, öğretmene dönüşmüş, nihayetinde Milli Eğitim Bakanlığına uzanan bir yaşamın öyküsüydü bu aynı zamanda…

Evet, insanlarla iletişim kuramıyordu ve sonra bir kitap okudu, hayatını değiştirmeye karar verdi. Kendi cümleleri ile aktarmak gerekirse şöyle ifade ediyordu bu dönüm noktasını:

“İnsanlarla iletişim kuramıyordum. Dediğim gibi ben asosyaldim. Sonra Necip Fazıl’ın, ‘Bir Adam Yaratmak’ adlı piyesini okudum ve ben de kendimi yarattım.”

Kendi kendine meydan okumuş, kendiyle savaşından zaferle çıkmıştı. Bir insanla konuşmak belki başta çok zordu; ama başarmıştı. Selçuk, o gün o davette 20 yaşına kadar bir kadınla hiç konuşmamış birisi olarak karşısındaki kadınlara konuşurken bunun ne kadar anlamlı ve bir o kadar heyecan verici olduğundan bahsediyordu. Anlamlıydı, çünkü bu davet 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için verilmişti…

İletişimini kuvvetlendirme konusunda ise şöyle anlatıyordu kendini Selçuk, Alçı’ya:

“Otobüse biniyordum ve o gün için kendime ödevler veriyordum. Tanımadığım iki kişiye saat sormak ya da selamlaşmak gibi. Başka bir gün kumaş almayacağım halde kumaşçıya giriyor ve pazarlık yapıp çıkıyordum. Böyle böyle iletişim kurmayı, sosyalleşmeyi başardım.”

Liseyi, Ankara Atatürk Lisesi’nde tamamlayan Selçuk, Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, Gelişim Psikolojisi üzerine yüksek lisansını tamamladı. Doktorasını ise, 1989’da, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik üzerine yaptı.

Takip eden süreçte Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde Sınıf Öğretmenliği Ana Bilim Dalı’nda Öğretim Görevlisi olarak yer alan Ziya Selçuk,  Doçentlik ve Profesörlük unvanlarını da burada aldı…

Mesleki yaşamı ve siyasetin izleri

Evli ve üç çocuk babası olan Selçuk, akademik kariyerinin yanında çok sayıda özel eğitim öğretim kurumunun da kuruluşunda bulundu. TED Üniversitesi bunlardan biriydi. Ted Üniversitesi’nin kurucusu olmakla birlikte Mütevelli Heyeti Başkan Yardımcısı oldu.

Yükseköğretim kurumlarında uzun yıllar öğretim üyesi ve yönetici olarak yer alan Selçuk, müfredat reformunda sergilediği başarı ile 21 Mart 2003’te, Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı görevine getirildi. Bu görev Mayıs 2006’ya dek sürdü. Selçuk, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’ndan, 08 Mayıs 2006’da, kendi isteğiyle ayrıldı. Pek çok resmi ve özel okulun kuruluşu ve modellenmesine liderlik etti.  Eğitim konusunda aldığı görevleri hakkıyla yerine getirmek için çok çalışan Selçuk, Avrupa Birliği Üyelik Müzakereleri kapsamında Türkiye’nin yer aldığı otuz beş başlıktan, “Bilim ve Eğitim” başlığının görüşmelerinde Türkiye’yi temsil etti.

Eğitim alanında gönlünü ortaya koyarak işlerini yürüten Selçuk, eğitim siyaseti alanında çalışmalarda bulunan STK’lara da başkanlık ve üyelik yaptı. Satranç Federasyonu Yönetim Kurulu Üyeliği, PDR Derneği Yöneticiliği, TUBİTAK-SOBAG Yürütme Kurulu Üyeliği, Voleybol Federasyonu Eğitim Kurulu Başkanlığı, uluslararası kuruluşlarda proje uzmanlığı, köşe yazarlığı görevlerini de hakkını vererek yerine getirdi. Ayrıca Türkiye Zekâ Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi ve TÜBİTAK Grup Yürütme Komitesi Üyeliği, Yunus Emre Enstitüsü Bilim Diplomasisi Kurul Üyeliği, bilimsel dergi editörlüğü gibi birçok görevi de sürdürdü…

Kitapları

Selçuk, rehberlik, iletişim, davranış, öğrenme, mizaç gibi konuları üzerine yaptığı araştırmalar ile kitaplar ve yüzlerce makale yazdı.

Prof. Selçuk, ‘İnsan İlişkilerinde Kendini Açma’ adını verdiği kitabını 1995’te yayınladı. Ardından 1998’de, ‘Gelişim ve Öğrenme’ ve ‘Okul Deneyimi ve Uygulama’, 2000’de ‘Dikkat Eksikliği ve Hiperaktif Çocuklar’ ve ‘Sınıf İçi Rehberlik Uygulamaları’ geldi…

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk

2018’de, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni kabineyi açıkladığında MEB için sürpriz bir isimden bahsediyordu. 10 Temmuz 2018 tarihinde, Talim Terbiye Kurulu Eski Başkanı Prof. Selçuk, yeni Milli Eğitim Bakanımızdı. Böylece eğitimci bir profesör, MEB koltuğuna oturmuş oldu.

Görevinin açıklandığı gün Selçuk, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen basın toplantısındaki konuşmasında şunları kaydetti:

“Yepyeni bir heyecanla yepyeni bir hizmetin hep birlikte, bir ortak dil üzerinden inşa edilmesinin peşindeyiz. Bunun ne kadar zor bir görev olduğunun farkındayız. Bu zor görevin de şahsi bir mesele olmadığının, bireysel bir iş olmadığının, bunun bir ekip işi olduğunun, bunun bir millet ödevi olduğunun farkındayız. Dolayısıyla bizim önümüzde çok uzun ve zorlu bir yol var ve bunun için bilimin, aklın ışığında elimizden gelen bütün gayreti ekibimizle göstereceğiz.”

Bugün Ziya Selçuk

Bugün hepimizi evde kalmak durumunda bırakan Koronavirüs ile verdiğimiz savaşta Selçuk, eğitim konusunda alınan önlemler ve uygulanacak metotlara başkanlık ediyor. Çocukların ve gençlerin okula gidemeyişi üzerine eğitimi onların evine sunmak için canla başla çalışan Selçuk ve ekibi, bu süreçte eğitimin sanal ortamda uygulanmasına karar verdi…

İçerikler İstanbul’da 5, Ankara’da 3 olmak üzere TRT stüdyolarında hazırlandı ve ilk ders 23 Mart’ta başladı. İlk ders için TRT Ankara Oran Stüdyosunda kamera karşısına Selçuk da geçti. Uzaktan eğitimin açılışını konuşmasının ardından zil çalarak yaptı. Çekim sonrası yaptığı açıklamada, eğitimin de bu zor sürecin bir parçası olduğunu dile getiren Selçuk, evde kalınması gerekiyorsa, eğitimi evde nasıl devam ettireceklerinin yollarını arayışlarını ve bulunan çözümü anlattı. Geçmişten bu yana hazırladıkları bir çalışmalarını TRT ile işbirliği ve gönüllü yüzlerce öğretmen ile teknisyenin de katılımı ile hayata kazandırdıklarını ifade etti. Temel amacın ise, bu süreçte çocukların eğitimden kopmaması ve okuldan soğumaması olduğunun altını çiziyordu. Ayrıca dünyada uzaktan eğitimi bütün öğrencileri için internet ortamında aynı anda sunan bir ülkenin daha olmadığını, Türkiye’nin bu konuya öncülük ettiğini de belirtiyordu.

Prof. Selçuk, bu süreçte pek çok bakan gibi sosyal medya hesaplarından da sürecin içinde kalıyor. 23 Mart Pazartesi 09.00’da dersin başlayacağını da yine buradan duyurmuştu. Selçuk, bununla birlikte Türkiye’nin her bir öğrencisini kendi öğrencisi bilip onları motive edecek sıcak paylaşımlarda da bulunuyor. Sosyal medyada paylaşımlara doyulamayan, el yazısı ve imzasını içeren bir fotoğraf ile birlikte yayınladığı bir tweet dikkat çekmişti örneğin.

“Çocuklar evde sıkıldığınızı, okulu özlediğinizi biliyorum. Buradan söz olsun, okula döndüğümüz ilk günün ilk teneffüsünü, o güne özel olarak 40 dakika yapacağız.”

Bakan Selçuk’un bu paylaşımı, pek çok markanın da katılımıyla neredeyse bir sosyal sorumluluk projesine dönüştü. Belediyeler özel ikramlar sözü verdi. Çorum leblebi, Giresun fındık, Maraş dondurma olsun dedi… Okulun açıldığı o gün ilk teneffüs pek şenlikli olacak gibi…

Ayrıca bu süreçte detay atlamamaya da bir eğitimci gözüyle özen gösteriyordu. Bir paylaşımı şöyleydi Selçuk’un:

“Çocuk-ekran ilişkisinin fazla olmaması gerektiğini savunurken, bu süreçte mecburen okulu ekrana taşıdık. Çocuk günlük ekran hakkını derslerinde kullanır, eğlenme ve dinlenmeyi ekranla değil ailesiyle iletişim içinde geçirirse olası bir ekran bağımlılığını hep birlikte önleriz.”

Maske üretimi konusunda her gün haberlerde Meslek Liselilerin başarılarını okuyoruz. Selçuk, bu konuda da duygu ve düşüncesini şöyle dile getirmişti:

“Bir meslek lisesinde Makine Teknolojisi dersi okutulacak ve öyle bir gün gelecek ki bu liseler tüm ülkenin maske ihtiyacını karşılamada öncü olacak. Yüzüme taktığım her maskede meslek lisesi öğrenci ve öğretmenlerinin gururunu taşıyorum. Daha daha fazlasını başaracağız inşallah.”

Bununla birlikte öğrencileri birlik olma bilincinde tutacak paylaşımlarına da devam ediyor. Yaklaşan 23 Nisan için, ki bu yıl Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 100. yılı, Twitter’den şöyle bir paylaşımda bulundu:

“Hayalleri kocaman çocuklarıma bir çağrım var: Hayallerinizin öyküsünü yazın. Sınıf öğretmenlerinize ya da Türkçe öğretmenlerinize gönderin. Aralarından belirleyeceğimiz 100 öyküyü 23. Nisan’ın 100. yıldönümünde kitaplaştıralım. Hayalleriniz kütüphanelere girsin.”

Küçücük bir çocukken okulun kendisini anlamadığını iliklerine kadar hisseden o çocuk, belki başkaları tarafından kabul görmüyordu; o da kendini kabul etti. Kendinden yeni birini inşa etmek için var gücü ile çalıştı. Çok okudu, felsefeye psikolojiye merak sardı ve yolu böylece başarıdan geçti. Belki de insanın hayatında gerçekten bazı şeyler tesadüf deyip geçilemeyecek kadar anlamlı. Yola böylesine zor başlamışken, yaşadığımız sürecin Bakan Selçuk’un dönemine denk gelmiş olması, kim bilir onun yüreğinde nasıl başka fırtınalar koparıyor…

Bu süreç ülkece hepimizi çok yıprattı; ancak bir yandan içimizdeki iyilik duygusunun fitilini de ateşledi. Sağlık kadar önemli bir konu olan eğitim, böylece durmadı. Dinamizmini yitirmeden yoluna devam ediyor. Bakan Selçuk’a ve her bir meslektaşına, ekibindeki her bir çalışana da ayrıca teşekkür etmek gerek. Ve tabii yine bu sürecin bir an evvel geçmesi ortak dileğimiz…

İlk teneffüs coşkusunda buluşmak üzere…