İBRAHİM FAİK BAYAV
İnsanlar, tek olarak dünyaya gelirler. Bir başka insan desteğiyle büyür ve gelişirler. Büyütenin ve geliştirenin, anne ve baba olduğu ilk akla gelendir. Gelişen insanlar, tek yaşamak imkanı bulurlarsa da, toplu yaşamaya kendilerini mecbur hissederler. Çok şeyi öğrenecek, bilecek, mutlu veya mutsuz bir yaşamdan hangisine layık olduklarını anlayacaklardır. Bunun için, bildiren ve öğreten birinin veya birilerinin varlığına ihtiyaç duyarlar.
Hz. Muhammed, içinde büyüdüğü, geliştiği toplumda, bildiren ve öğreten vasıflarını alan kişi olmuş. Ama önce o bilgilendirilmiş ve ona öğretilmiş. Tek ilah tarafından duyurulan, adı ‘KUR’AN’ olan öğretiler manzumesi ile, toplumun tercih edeceği yaşam yolunu göstermeye başlamış.
Yunus Suresi’nin 25’nci ayetinde topluma yapılan duyuru şu: ”Vallahü yeduu ilâ dâri’s-selâm”. Yani, Allah sizi selam beldesine çağırıyor.
Selam beldesi anlamındaki ‘dari’s-selam’ nedir? Nasıl bir yerdir?
Mealler dari’s-selam’ı barış ve esenlik yurdu şeklinde tanımlasalar da, cennet olduğu anlamında birleşiyorlar. Yani böyle bir beldede sağlık, sıhhat var. Beslenme kolay. hakk yeme, haksızlığa uğrama yok. Hile yapmaya gerek duyulmaz; bir kişinin diğer kişilerin malına, parasına göz dikme olmaz.
Neden çağırıyor?..
Hz. Muhammed’in içinde yaşadığı toplumda belirtilenin tam tersi yaşam tarzı var da ondan.
O zamanın toplumunda, çağrıya uyup ‘dari’s-selam beldesine yönelmek isteyenler olmuştur mutlaka. Her isteyenin oraya ulaşabildiği ise şüpheli. Ayetin ”Ve yehdî men yeşâü ilâ sırâtın müstakim” ifadesi, dari’s-selama ulaşabilmenin sırat-ı müstakim ile olabileceğini belirtiyor.
Sırat-ı müstakim nedir?
Bu kelime ıstılaha ‘hak ve hakikat yolu” olarak geçmiş. Hak ve hakikat terimlerinin işleyiş şekli bilinmezse, sırat-ı müstakim’in nasıl bir şey olduğu anlaşılmaz. O zaman ‘hak’ ve ‘hakikat’ terimlerinin ne olduğunu anlamaya çalışalım:
HAK: Bu sözcük, doğru olan uygulamanın kesinliğini belirtir. Şartlar değişmedikçe uygulamaya şüphe ile yaklaşılamaz. O yola girildiyse, ilerlemeye devam edilir. Uygulamanın sonucu ‘adalet’ olarak ortaya çıkar.
HAKİKAT: Bu sözcük doğruyu ve gerçeği belirtir. Ne müşahede edilmişse… görünene nasıl şahit olunmuşsa, hakikat odur. Şahit olunan görüntü, sebebine göre olumlu veya olumsuzdur. İnsanların bilmediği ve görmediği, ama ilmen ortaya çıkarılan şeyler hakikatin kendidir.
Ayetin ”ve yehdî men yeşâü” kelimesi, herkesin sırat-ı müstakime girmesinin mümkün olamayacağına işaret ediyor. Giremeyenler ya hak ve hakikat kavramlarını anlayamaz durumdadır. Ya da, niyetleri başkadır.
Sıratı müstakim ile dari’s-selama ulaşıldığında ne oluyor?
Yunus Suresi’nin 26’ncı ayetinde iki kelimeyle belirtilen şeyler oluyor.
Birinci kelime: ”Lillezîne ahsenû elhüsnâ ve ziyâdetün”. Yani, iyi ve güzel iş yapmış kimlere güzellik var ve belki güzellikten de fazlası var.
Amelisalih, sırat-ı müstakimin olması gereken unsurudur. Her iyi işin bir sonrası ‘ahsen’ sıfatı alan daha iyi iştir. Zaman geçtikçe işin sonucu, iyinin daha iyisine doğru gelişir.
‘Güzel iş’; sanat ile, beceriklilik ve ustalık ile yapılan işleri tanımlar. Barınaklar bu sayede basit biçimden sağlıklı şekle, belki süslü şekle dönüşecektir. Sanatkarlık ilerledikçe fertler veya aileler hoş manzara içinde kalabilirler.
Güzelin de güzeli anlamındaki ‘hüsna’, mühendislik hizmeti sonucunda oluşur. Günümüzdeki parklar, bahçeler, modern yapılar, ileri aşamadaki akıllı konutlar, ‘hüsna’ kategorisine giren GÜZELİN DE GÜZELİ olan nimetlerdir.
İkinci kelime: ”Velâ yerhekuu vücûhehüm kateruu la zilletün”.
Bu kelimenin anlamına ulaşmak için sözcükleri irdelersek…
Vücuhehüm ifadedeki ‘hüm’ zamiri, güzelin de güzeline ulaşanları tanımlıyor.
‘Vücuh’, tanımlananların görünüşleridir.
‘Kateruu’, ifadesi, onların yaşantılarında hiç bir darlık ve zahmet bulunmadığını işaret eder.
‘La yerhekuu’ ifadesi, onların tiplerinde ve görünüşlerinde sefihlik ve ahmaklık işareti bulunmadığını belirtir.
‘La zilletün’ ifadesi ise, güzelin de güzeline nasıl sahip olduklarını belirtir. Sahip olma şekli, başkasının emri altına girerek, birilerinin baskısına boyun eğerek olmamıştır. Güzelin de güzeline plansız ve programsız sahip olunamaz.