YAZI- YORUM

YAZI- YORUM

12 Ağustos 2023 Cumartesi

Yeni Bir Cinayet Kategorisi : “Ev sahibi – Kiracı Ölümleri”

Yeni Bir Cinayet Kategorisi : “Ev sahibi – Kiracı Ölümleri”
2

BEĞENDİM

ABONE OL

YAZI / YORUM

Herkesin bildiği bir sözümüz vardır. ” Yaşa ki göresin ! ”

Gerçekten yaşadıkça aklımız, hayalimiz almayacak kötünün de kötüsü  olaylarla karşılaşıyoruz, bu gidişle de daha çok karşılaşacağız.

Dünya kurulduğundan itibaren ” ölüm ” ve ” öldürme ” kelimesiyle tanışmıştır. Dünya’da yaşam bitinceye de kadar bu iki kelime her daim gündemde olacaktır.

Dünyanın her yerinde kötülükler oluyor olacaktır. Kötülüklerin en iğrenci de kanımca canlı bir şeyi sudan nedenlerle öldürmektir. Öldürmenin diğer adı da ” Cinayettir”

Ülkemizde kumar cinayeti, namus cinayeti, yan bakma cinayeti, tarla cinayeti, sarhoş cinayeti, alacak- borç cinayeti, haciz cinayeti gibi onlarca isimle adlandırılacak cinayetler hep ola gelmiştir. Son bir yılda da yeni bir cinayet kategorisi ortaya çıktı maalesef ! Belki diyeceksiniz ki; ” cinayetin de mi kategorisi olur ” ? Acı da olsa yanıtım ” Evet ” olacaktır.

” Ev Sahibi – Kiracı ” Cinayetleri adı altında.

Görsel, yazılı ve sosyal medya hesaplarında neredeyse ev sahibi – kiracı cinayeti haberleri görmek ya da okumak sıradanlaşmaya başladı. Her zaman olduğu gibi afyon yutmuş bizler ” bana değmeyen yılan bin yaşasın ” hesabı içerisindeyiz. Peki bizleri yönetenler ne yapıyor ? Bence onlar da bizim gibi seyrediyor. İleriyi görme yetiniz varsa şunu unutmayın bu iş çok büyük, içinden çıkılamayacak derinliklere doğru gidiyor.

Özellikle son 10 yıldır gelir adaleti iyice bozuldu bununla birlikte yoksulluk da git gide derinleşti, derinleşmeye de devam ediyor. Derinleşen yoksulluğun en keskin görüntüleri de barınma krizi olarak önümüze çıktı.

TUİK verilerine göre şu anda ülkemizde yaklaşık 7.5 milyon kiracı ve 15 milyon civarında da kendi konutunda oturan ev sahibi var. Son bir yıllık kira artışları da % 75′ e ulaştı. İki önceki yıl kira artış oranları ise % 22 civarında gerçekleşmiş.

Ekonomik kriz her alanda katlayarak devam ediyor. ” Gıda, enerji, barınma, ulaşım ” başta olmak üzere tüm temel ödemelerde artış oranları neredeyse yüzde 75’leri geçti. Son OECD raporuna göre ; Türk halkı temel ödemelerini yapabileceklerinden iyice korkuya düşmüş ve bunalıma girmiş vaziyetteler.

Bir zamanlar Turgut Özal’ın icat ettiği ” Orta Direk” sınıfı tamamen yok oldu ya da kırıntısı kaldı. Artık ülkede yaşayanların yaklaşık % 85’nin ev ya da araba alma şansları bu ortamda yok denecek kadar azaldı.

Ülkemize doldurulan sığınmacıların kiralama ve konut alma talepleri, yabancılara satılan konutlar ve sonunda son depremler sonucu ülke genelinde bir anda kira fiyatları resmen kanatlandı ve uçuşa geçti. Bu da tüm ev sahibi ve kiracıları karşı karşıya getirdi.

Fahiş kira fiyatları sonucunda da ev sahibi – kiracı cinayetleri ülkemiz cinayet kategorisi içinde yerini aldı. Neredeyse Türkiye’nin hemen hemen her köşesinde yaralama ya da cinayet haberlerini okuyoruz ve artık kanıksıyoruz. Ne acı değil mi ?

Konuyla ilgili bir kaç olayı buraya yazalım.

13.06.2023 İstanbul – Kağıthane ilçesi, ölen ev sahibi,

18.06.2023 Ankara – Altındağ ilçesi ölen ev sahibi,

27.06.2023 İstanbul – Esenyurt ölen kiracı Nijerya uyruklu yabancı,

06.07.2023 İstanbul – Küçükçekmece kiracı ağır yaralı,

13.07.2023 Mersin – Toroslar ölen ev sahibi,

18.07.2023 İstanbul – Gaziosmanpaşa ölen kiracı,

24.07.2023 Rize ölenler kiracı akrabası ayrıca 1 ağır yaralı,

28.07.2023 İzmir Karabağlar ölen kiracı.

Bu örnekleri fazlasıyla buraya yazabilirim ama gerek yok

Ayrıca yazılı ve görsel medyaya düşmeyen belki de kaç tane ev sahibi – kiracı kavgası haberi vardır, bilmediğimiz.

Peki bu cinayetlerin sorumlusu kimler ? Saçma nedenlerde dolayı bu insanlar ölürken karar alma mercileri ne yapıyor ? Yazık değil mi ? Günah değil mi? Ülkenin % 90’nı okumuş cahil, her evde neredeyse bir ruhsatsız silah var, Ortadoğulu bir toplum olduğun içinde çek silahı iş bitsin. Ama bitmiyor işte…

Emlak vergileri %62 zamlanıyor, M.T.V. alındığı halde bir daha alınıyor, seçimden bu yana iğneden ipliğe en az %60 zam gelmiş, bunlara rağmen hayatın doğal akışına ve sürdürülen liberal ekonomiye aykırı kira fiyatları zorlamayla % 25’de tutulmaya çalışılıyor. Bunun sonucunda da toplum dengesini kaybediyor, sosyal adalet yok oluyor, ev sahibi ve kiracı karşı karşıya bırakılıyor.   Ne yaparsa yapsınlar !

Şimdi ev sahibi – kiracı cinayetlerinin adı sosyal medyada ” Yüzde 25 cinayetleri ! ” diye geçiyor. Ne kadar utanç verici ama bizlerin utanması yok ki!

Her gün okuyorum; falanca ilde ya da ilanca ilçede kira kavgası, tahliye kavgası, evimden çık kavgası…

Ardından bıçaklar çekiliyor, silahlar patlıyor ya ev sahibi ya kiracı, ya onları ayırmaya çalışan bir vatandaş, bir komşu arada kalıyor ya ölüyor ya da şanslıysa yaralı olarak kurtuluyor. Peki değiyor mu? İki tarafında hayatı sönüyor. Ne uğruna! diye soran yok.

 

Ev sahibi – kiracı kavgaları ülkedeki sosyal barışı gerçekten ciddi biçimde olumsuz etkiliyor aynı sığınmacıların demografik yapıyı etkiledikleri gibi.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, ” 2 Temmuz 2023’ten itibaren 1 yıl süreyle konutlardaki kira artışı üst sınırı %25 olarak uygulanacak ” açıklamasını yaptı. Her şeye ek vergi getir, dolaylı vergileri arttırdıkça arttır, sonra da gel kira artışı %25 olacak de… Soruna ne güzel bir çare. İnsanlar ölüyor, yaralanıyor, hala kanun hazırlanıyor. Hazırlarsınız acele etmeyin zaman çok!!!

Mahkemeler, ev sahibi kiracı davalarının yoğunluğundan bıkmış, icra daireleri tahliye dosyalarıyla dolmuş, kira tespit ve tahliye davalarına her gün onlarcası ekleniyor, dava tarihleri neredeyse 1 yıl sonrasına veriliyor, yürütme ve yasama daha kanun hazırlanıyor diyor.

Ev sahibinin eğer bir evi varsa ve kiracısından makul bir zam talep ediyorsa bence haklıdır. Ama yapılacak zam konusundaki teklifi ahlaksızca ise haksızdır. Bu arada bir laf da kiracılara gelsin: ” Oturduğunuz muhitteki kiralar  ortalama olarak sizin verdiğinizden fazlaysa, o zaman sizde bölgeye göre artırımı kabul etmek durumundasınız. Bakın benim yaşadığım siteden daha iki gün önce yaşanan canlı bir örnek vereceğim umarım sonu kötü bitmez. Bizim sitede  ve çevredeki sitelerde yıllık kiralar 100 bin ile 130 bin arasında değişiyor. Arz talep bu yönde. Sitemizdeki bir kiracıda yıllık 35 bin liraya oturuyor. Oturduğu daire de  5+1. Ev sahibi emekli bir öğretmen zamanında eşiyle kredi çekip almış. Eşi vefat etmiş kadının. Oturanlarda 100 bin lira istiyor, kiracılar da 50.000 lira veriyorlar. evimden çıkın diyor, çıkmıyorlar. Kadın çaresiz bir durumda. Kararı siz verin. Muhtemelen kadının arkası sağlam olsa şu anda yiğitlik yapan kiracı siner oturur onu da söyleyeyim. Al başına bela ! İyi ki diyorum başka evim yok.

Bu arada eğer gerçekten ev sahibinin geliri ev kirası ve emekli maaşıysa milyon kere haklı. Peki birden fazla dairesi olanların üzerine daha fazla gidilmiyor. Ya da birden fazla evi var ve boş tutuyor. Yürütme organı  kanun hazırlıyorsa bunları öncelikle görsün.

Benim gördüğüm ev sahibi – kiracı şiddeti günden güne toplumsal ve adli olay olma yönünde ilerliyor.

Piyasaya ve çevreye bakarak kiracından makul bir artış isteyebilirsin ya da  tersini düşünürsek ev sahibine makul bir rakam verirsin bunlara tamam derim. Cahil, şerefsizler; bir babayı ya da anneyi, çocuğunun önünde nasıl öldürürsün? Ya da hasta birini nasıl sokağa atarsın? Vicdansızlar, namussuzlar… Sonra yüreğin soğuyor mu ?

Hükümetin bir an önce bu çıkmaz sokağa doğru giden konuyu çözmesi gerekir. Olaylar git gide trajedi boyutuna gidiyor. Hükümet bir an önce sosyal sorumluluğunu anımsamalı ve caydırıcı tedbirler almalıdır.

Toplumsal huzurun olmasını sağlayan faktörlerden birisi de ekonomik düzendir. Bozulduğunda sosyal buhrana; ” gel ” dersin.

İktidar bu soruna bir an önce akılcı bir çözüm bulmak zorundadır. İnşallahla maşallahla işlerin bir kez daha yürümediği görülmektedir.

 

Devamını Oku

Atatürk Disney Plus ve Diğerleri…

Atatürk Disney Plus ve Diğerleri…
1

BEĞENDİM

ABONE OL

YAZI / YORUM

Bu hafta ülkemizde sosyal medya, görsel medya ve yazılı basında yaşanan olaylar bana ortaokul ve lise yıllarında siyah beyaz ekrandan seyrettiğim Amerikan filmlerini anımsattı. Özellikle 1850’li yıllarda California’da altına hücum konusunu işeyen kovboy filmlerini.

Hafta başında sosyal medyaya düşen bir tweet ortalığı yangın yerine çevirdi. Ülkenin neredeyse tamamı bodoslama konuya daldı, koyun sürüsü gibi. Anlamadan, dinlemeden, araştırmadan, okumadan. Niye araştırsınlar ki! Ya da anlamaya çalışsınlar ! Nasıl olsa birisi ateşi yakıyor. Bizde arkadan atlayalım ateşi iyice büyütelim. Bu ülkede çünkü her şey böyle oluyor…

Gelelim şimdi sadede !

Dijital platformlardan birisi olan Disney + (Plus ) şirketi 2 Temmuz’da bir tweet atarak ” Orijinal dizimiz, Atatürk çok yakında Cumhuriyetimizin 100. yılında yayında”. dedi. Ama nerede ve nasıl yayınlanacağını açıkça belirtmemişti. İsteyen o tweeti araştırır bulur. Tabii açıklamayı yapan Disney + Türkiye olunca hepimiz filmin dijital platformda yayınlanacağını var saydık. Şirket bu hafta içinde de yaptığı açıklamayla diziyi FOX ekranlarında göstereceğini duyurdu.

Sonrasında bu hafta  Amerikan Ulusal Ermeni Komitesi’nin (ANCA) orijinal Disney + içeriği olan Atatürk dizi filmini biz kaldırttırdık başlıklı sosyal medya paylaşımı, Türkiye’ye bomba gibi düştü tabiri caizse. Bundan sonra da çanak çömlek patladı.

Sevgili okur gelin önce Disney + tanıyalım. Sonra konumuza devam ederiz. Bu yazıyı okuyan herkesin hiç değilse biraz bilgi sahibi olmasını amaçlıyorum ki, her şeyin önüne ileride sorgusuz sualsız atlamasınlar.

Disney + dünyadaki dijital platformlar arasında, en muhafazakar bir kuruluş. Yayın yaptığı ülkelerdeki, kültürel ve siyasal dokuya çok dikkat eden bir yayın kuruluşudur. Aile değerlerini koruyan diziler yapmaya dikkat eder, özellikle A.B.D. hariç girdiği diğer ülkelerde. Anlayacağınız etliye, sütlüye karışmadan alacağı paraya bakar yeter ki huzur olsun. Bir Netflix  ya da HBO gibi yalandan da olsa evrensel özgürlükçü görünmeye çabalamaz.

Disney + dünya dijital yayın platformuna Netflix’den ve HBO’dan sonra katıldığı için haliyle geri kalan bir kuruluştur. Bu nedenle girdiği bazı ülkelerde, Netflix’in kar marjını daraltmak için hamleler yapıyor. Bu hamleler de bu güne kadar tutmadı.

Benim görüşüme göre, Disney + Türkiye ekibi ülkenin kurucu babası Atatürk için güzel bir dizi çekelim ve ülkemizde ve gelişmemiş ülkelerde Batının ajanı olmakla suçlanan Netfilx’e de güzel bir ders verelim dediler. Mutlaka bu fikirden önce de Türkiye’de gizli bir araştırma yapmışlardır. Bu çalışmaya da  A.B.D. deki CEO ve yönetim onay vermiştir.

Son bir yılda yerli ve yabancı basında takip ettiğim haberlere göre, Disney + istediği karlara bir türlü ulaşamadı ve çektiği film ve dizilerin sadece çekilen o ülkede seyredildiğini, diğer ülkelerde seyretme oranlarının çok düştüğünü görünce, yatırımlarının karşılığını da alamayınca kitaplığında tuttuğu dizileri ve filmlerini elden çıkarmaya başladı. Buna örnek olarak da Türkiye’de Recep İvedik filmlerini örnek gösterebiliriz. Anlayacağınız temel sorun para kaybetmek.

Bu arada Atatürk dizisi gündeme geldiğinden beri  Amerikan Ermeni Komitesi de  sosyal medyada karalama kampanyalarıyla, diziyi engellemeye çalışıyordu. Disney + da çalıştığı ülkelerdeki yerli yapımları tek tek iptal etmeye başlayınca da Ermeni komitesi ANCA’ya da gün doğdu dersek doğrudur. Attıkları tweetlerle sanki diziyi kendileri iptal ettirmiş gibi bir hava verdiler. Bizim milletimiz de her zaman ki gibi sazan balığı gibi oltaya takıldı.

Maalesef ülkemde aydın geçinenler de, gazeteciyim diye hava atanlar da boş. Bir konu hakkında konuşacak ya da yazacaksan önce sağı solu araştır, sonra ister söv, ister döv, istersen öv. Kimse sana o zaman bir şey demez. Bu yaptığınız sonucunda ülkemizde yaşayan bir avuç azınlığı da töhmet altında bırakıyorsunuz.

ANCA’nın yaptığı paylaşımlar sonunda da ülkedeki sağcısı, solcusu, islamcısı, siyasetçisi, yazarı, çizeri kimi ararsanız meseleye atladı.

Bundan sonra gelsin tweetterden  satırlarca küfürler. Çözümü ancak böyle buluyoruz. Değil mi?

Bu “ANCA” denen şerefsiz kuruluş yıllardır her konuda yorum yapıyor. O konularda hep yalan söylüyorsun diyenler bu dangalakça açıklama için niye birden doğru diye atladınız ?  İspatınız var mı ?

Bu konu elbette tartışılsın, kimsenin bir şey dediği yok. Konunun birden iktidar ve muhalefetçe devlet politikası haline getirilmesi, RTÜK’ün devreye girmesi, şirketin Türkiye’den kovulmaya çalışılması inanın gözlerimi yaşarttı. Yediden yetmişe ülkeyi yönetenler ve kuruluşlar ” sanata özgürlük ” deyip duruyorlar.

Daha dün RTÜK ; Netflix, Disney +, Amazon Prime, MUBİ, Bein ve Blu Tv’ye bir dolu ceza keserken sanata özgürlük neredeydi ? Benim gibi bir dolu insan artık paramızla dijital kanalları seyrediyoruz. Sizin her gün saçma sapan haber yapan, boş muhabbetler ve aptal programlarla dolu kanallarınızı seyretmemek için. Sen geliyorsun sadece dijitalde seyredilen yayıncılara ceza kesiyorsun tehdit ediyorsun. Sonra da ” Atatürk ” dizisini niçin oynatmıyorsun ? diyorsun güruh halinde.

Bu ANCA denilen şerefsiz kuruluş bu kadar güçlüyse inanmıyorum ama farz edin ki öyle olsun;

Meseleyi ülke politikası haline getirdiniz el birliğiyle şimdi şunları yanıtlayın bakalım:

Türkiye’nin en tanınmış Atatürk düşmanları, nasıl oldu da Atatürkçü oldular? Bir de ülkedeki muhalif kişilere sen niçin Disney+ saldırmıyorsun diyorlar?

Madem  dünyada çok güçlü bir ülkeyiz ve uçuyoruz, k…ı kırık bir dernek ve bunların lobisi bize nasıl böyle sorun yarata biliyor ?

Seçim zamanı yurt dışında yaşayan  ülkelerini çok seven Türk vatandaşlarımız, oy kullanmak için büyükelçiliklere ve konsolosluklara koşarken, böyle bir olayda niye yaşadıkları ülkede kıyametleri koparmıyorlar, orada lobicilik faaliyetlerine karışmıyorlar ?

Hükümetin A.B.D.’de tuttuğu ve her yıl binlerce dolar ödediği lobi şirketleri ne yapıyor ? Bizim paramızla Mc Donalds’da hamburger mi yiyorlar?

Buraya istemediğiniz kadar soru yazabilirim.

Önce iğneyi kendinize batırın.

Ülkenin kurucu babasının 100 yıldır bir filmini çekemiyorsunuz, aklı başında bir senaryo yazdıramıyorsunuz, kurucu liderimiz, önderimiz Atatürk’ü dünyaya tanıtma işini kendi film şirketlerinle yapamıyorsun, sonra da çıkıp Disney + ya da başka birilerine bağırıp, çağırıp, küfrediyorsunuz. Onların da zaten umurlarındaydı ?

Bu ülkede yıllardır dara düşen herkes birden ne hikmetse Atatürkçü oluyor.

Yayınlanacak dizinin içeriğini ne biz biliyorduk ne de Amerikan Ermeni Diasporası. Bizim bildiğimiz her zaman oltaya acele atlayıp, yemi yemeye çalışmak. Sonra da aklımız başımıza geliyor, zokayı çıkartacak kurtarıcı arıyoruz. Burada da durum aynı.

Eminim bu dizi FOX tv de yayınlasın toplumun bir kesimi böyle Atatürk mü olur ? diyecek, bir kesimi alkışlayacak. Güya birlik ve beraberlik olacak. Geçiniz bunları ne zaman bu ülkede birlik beraberlik olmuş ?Herkes kendi kafasının içinde çizdiği Atatürk’ü görmek istiyor acı gerçek bu!

Mustafa Kemal, hayattayken Kurtuluş Savaşı mücadelesinin gelecek kuşaklara sinema aracılığıyla aktarılmasının öneminden bahsetmiştir. O dönemde çekilen ” Zafer Yolları” belgeselinde oynayabileceğini bile belirtir. Yine büyük önderimiz 1930’lu yıllarda ” Ben Bir İnkılap Çocuğuyum ” ismindeki senaryoya büyük katkılarda bulunmuş ve filme çekilmesini istemiştir. Maalesef bu proje ölünce rafa kaldırılmıştır.

Aslında  Disney + bu kararı verince çok ilginç şeyler oldu.

Ona, iki ayyaş diyenler, stadyumlardan ismini kaldıranlar, çıkardığı ilke ve inkılapları yok sayanlar, 10 Kasım’ı niye kutluyoruz, ayağa kalkmasam ne olacak ki diyenler, Çanakkale Zaferi’nde adını geçirmeyenler, vaazlarında hakaret edenlerin sırtlarını sıvazlayanlar, ruhuna camilerde bir ” Fatiha ” suresini çok görenler, dansözler gibi yazı yazanlar, büstlerini tahrif edenleri koruyanlar bile bir anda Atatürkçü oldu. Ne güzel değil mi? Bakalım nereye kadar sürecek ? Bu Atatürk sevgileri.

Amerika dahil dünyanın her ülkesindeki kurucu liderlere ilişkin ister belgesel, ister kurmaca ya da normal filmler yapılmış ve yapılıyor. O ülkenin insanları, filmleri beğeniyorlar ya da beğenmiyorlar. Peki biz niçin iyi ve kötü ortaya bir eseri bunca yıldır koyamıyoruz. Sanırım hala Atatürk, tabu olarak görülüyor ve şimdiye kadar bürokratik engellemeler ve sansür yüzünden istenilen olmadı.

Sevgili okur, Mustafa Kemal’de hepimiz gibi bir insan. Hataları da sevapları da mutlaka olmuştur. Dünyadaki tüm liderler gibi. Kendinize sorun gerçekten:

” Biz niçin hala ulu önderimizle sıhhatli bir ilişki kuramıyoruz ?”

Bir kesim film yapılsın der, diğer kesim ” Hayır” der bu tartışma normaldir. Anormal olan sivil toplumun işinin, hemen siyasetin aktörlerince ele geçirilmesi  ve suni gündem yaratılmasıdır.

Şunu da kabul edelim ki; 1980’li yıllardan sonra Atatürk konulu çekilen filmlerde de maalesef, Atatürk’ün yansıtılması konusunda başarısız olunmuştur. Filmleri izlerseniz ya nitelik sorunu görürsünüz ya da tarih kitaplarında okuduğumuz  Atatürk’ü. Ata’mızın insani yönünü resmedemeyen, derinlikten uzak, samimi görünmeyen filmlerdir bunlar.

Ülke git gide her konuda kötüleşirken, insanlar geçim derdiyle boğuşurken, alım gücü günden güne düşerken, göçmenler günden güne artarken;

Atatürk’e her zaman biz sahip çıkıyoruz, partimizin kurucusu diyen ve ona toz kondurmayan CHP yönetimi ne yapıyor?

Ne yapacak ? Elbette bu suni gündemin peşine düşecek ve kör kuyudan çıkamayacak.

ATAM; sen nelere  kadir oluyorsun, keşke görebilsen!

Özetin özeti: Disney +’a, saçma sapan tepki göstereceğinize, biz nerede hata yaptık diye artık kendinize sorun ve aklınızı başınıza devşirin.

Devamını Oku

L.G.S. ve Y.K.S.’nın Ardından

L.G.S. ve Y.K.S.’nın Ardından
1

BEĞENDİM

ABONE OL

YAZI / YORUM

Bilindiği üzere 4 Haziran’da 8.sınıflar LGS sınavına girdiler. Daha sonra da 17 ve 18 Haziran’da da 12. sınıflar ve daha önceki mezunlar da üniversite eğitimi için YKS sınavında ter döktüler.

Öncelikle belirteyim ki dibin dibine batmış eğitim konusunda hala gerçekleri görmeden yola devam edilecekse, tüm sorunlar ve bunların yol açtığı bütün başarısızlıklar düzeltilmeyip, halının altına süpürülmeye devam edilecekse bu yüzyılın ” Türkiye Yüzyılı ” olması kesinlikle olanaksız. Rüyalarda bile olması olanaksız.

Bu yıl yapılan LGS sınavına  1 milyon 30 bin 195 öğrenci girdi. Bunların da 562 tanesi Türkiye şampiyonu oldu. Burası da trajikomik bir olay ama üzerinde fazla durmayacağım. Sadece şunu belirteyim bu yaşıma kadar hiç bir sınavda bu kadar şampiyon çıktığını görmedim.

Sınav puanıyla 206 bin 406 öğrenci ilk etapta liselere girdi ve kayıt yaptırdı. Sonra da yaklaşık 1 milyon öğrenci puan şartı aranmaksızın mahallelerindeki liselere kayıt yaptırdılar. Öğrenciler tercih yaparken de mutlaka 1 tane meslek lisesi ve 1 tane imam hatip lisesi tercihini de yapmak zorundaydılar.

2019 sınavında 18 Türkiye birincisi çıkarken, 2020 ve 2021 yıllarında şampiyonların sayısı 97 ye çıkarken 2022 yılında bu sayı 193’e ulaştı. 2023 yılının sayısını da yukarı da ayrıca belirttim. Bu rakamlara baktığınız zaman aklınıza gelen şu cümle oluyor:

” Ya  öğrencilerimiz maşallah çok zekiler ya da bazı çarpıtmalar yapılıyor sonuçlar üzerinde. ”

Bu yıl mesela 1 ya da 2 tane üniversite sınavı ayarında soru sorulmadı ayrıca deprem nedeniyle ilk dönem müfredatından herkes sorumlu oldu. Bunun yanında aldıkları en yüksek puan ders notu olarak girildi ardından neredeyse herkesin diploma bitirme notları tavan yaptı.

2019’da eksi net yapan öğrenci sayısı 84 bin iken, 2020’de rakam 95 bine çıkmış, 2021’de ise biraz daha artarak 111 bine çıkmış. 2022 yılında sorular kolaylaştırılıyor ve eksi net yapan sayı 79 bine düşürülüyor. 2023’de ise 30 binli rakamlara indi.

Şimdi gelin ÖSYM’nin yaptığı sınavlara bir göz atalım. Sonunda da gerekli yorumlarımızı yapacağız.

YKS sınavları için sadece Matematik ve Türkçe istatistiklerini vereceğim. Tüm dersleri merak edenler internetten hepsine ulaşabilirler. Burada fazla kafa karıştırmaya gerek yok.  (TYT ) de Türkçe ve Matematik derslerinden her yıl 40 tane soru geliyor, ( AYT ) de ise Mat. 40 soru, Türk Dili ve Edebiyatı 24 soru geliyor. Bunu da parantez içinde belirteyim.

2019 yılında yapılan sınavda;                     TYT                             AYT       ( tüm adayların doğru yanıt ortalaması)

Türkçe :                   14,673                         4,985

Matematik :              5,672                         4,775

2020 yılı ;                    Türkçe :                    14,288                        4,799

Matematik :               5,556                         7,584

2021 yılı ;                     Türkçe :                     18,404                       6,448

Matematik :                5,117                          5,297

2022 yılı ;                  Türkçe :                      17,778                         6,639

Matematik :                6,938                        7,248

2023 yılı ;                   Türkçe :                     20,021                      5,763

Matematik :                8,218                         7,376

NOT : 100 bin kişi sınavda sıfır ( 0 ) puan alıyor. İki yıldır da sınavlardaki baraj puanı oy uğruna kaldırıldı.

Tabloları dikkatle incelerseniz eğitim sisteminin çökmüş olduğunu görürsünüz. ÖSYM sınavlarına giren gençler anadilindeki soruların yarısını yanıtlayamıyor. matematiğin %80 ni yok, tarih sorularının sadece %5’i doğru.

Eğitim alanında her boşa geçirilen yıl yeni bir kayıp kuşağın doğmasına yol açıyor, bunu iyice belleyin.

MEB ve YÖK değişimden korkuyor, ÖSYM ise ben dokunulmazım deyip padişahlar gibi yaşamaya devam ediyor. Bu kurumların ne öğrenci, ne veli, ne öğretmen, ne devlet umurlarında.Hala eğitimin ülke sorunu haline geldiğini görmek istemiyorlar.

TÜİK der ki ; 2022 yılında yaptığımız araştırmada, 15 yaş  ve üzeri  bireylerin  %69’nun bir yıl içerisinde 1 tane kitap bile okumadığı tespit edilmiş.

Yine;

TÜİK der ki; 2022 yılında 139.531 kişi ülkeden ayrılmıştır. Ülkeden göç edenlerin yaş aralığı da 20 – 35 yaş grubu.

Eğitimde ihtiyacımız, ezberci ve uydu zihinler değil, eleştirel  ve analatik düşünen, problem çözen, yorum yapan zihinlerdir.

Ülkemizdeki öğrencilerin yaklaşık %65’nin okuma ve anlama düzeyi orta ve ortanın altında. Deyimleri, ata sözlerini, nükteleri ve hicivleri anlamıyorlar. Neden sonuç ilişkisi kuramıyorlar.

Gelelim suçluya:

Başta eğitime yıllardır burnun sokan ve çıkarmayan oy uğruna çocukların geleceklerini yok eden politikacılar, sonra kafasını kuma gömen akademisyenler, üniversiteler, öğretmenler, veliler. Yani anlayacağınız bu ülkede yaşayan herkes suçlu.

Ama biz hep en kolayını yapıyoruz ve suçu başkalarının üzerine yıkıyoruz. Bunu da dış güçler yaptı değil mi?

MEB, ÖSYM ve YÖK eğitime kendi pencerelerinden bakıyorlar, bunun acısını da önce öğrenciler sonra da onların velileri çekiyor ve çekecekler de.

Çocuklar çocukluğunu, gençler gençliğini yaşayamıyor. Hepsi sırtlarında çanta doğru düzgün beslenme yok, bir dershaneden diğerine, okuldan eve, evden dershaneye bir yıl boyunca koştur dur. Bazen  dinliyorum onları ; ” Şu kadar soru çözüyorum günde ” diyorlar. Kendi gençliğime dönüyorum ve soruyorum:

” 365 gün ders mi çalıştım ? Test mi çözdü ? ” diye.

Bu sonuçları görünce de bizim bilim toplumu olacağımıza kim inanır Allah aşkına ?!

Ortaokuldan ve liseden takdir ya da teşekkür belgesi ile mezun olan öğrencilerden yüzde kaçı üniversitede istediği bölüme giriyor ya da geçtim üniversiteye girebiliyor mu? Üniversitede okuyan kaç öğrenci okul bittikten sonra kendi branşında çalışıyor ya da iş buluyor ? Bu gençlerin yüzde kaçı mutlu ya da gelecekten umutlu?

Bunları düşünen tartışan veli var mı acaba?

Velilerin tek derdi daha ilkokul 1.sınıftan itibaren not ver, teşekkür belgesi ver, takdir ver, diploma notunu yükselt gibi saçma sapan isteklerle öğretmenleri bunaltmak.

Öğretmenlerin derdi de bana ne deyip, bilen bilmeyeni geçirmek, notları şişirmek önüne gelene belge dağıtmak.

Binlerce öğrenci sınavlar sonucunda açıkta kalıyorsa, lise birincileri sıfır çekiyorsa, bitirenler iş bulamıyorsa, öğrenci başarıları ile sınav başarıları birbirinin zıddı ise daha da mı uyuyalım. Yeterin artık  !

Dershaneler dışında eğitimin tüm paydaşları her şeyden şikayetçi ama niye yeni arayış peşinde değiller?

Dershaneler umut taciri olmuş, veliler de yaşam için değil sınav ve diploma için ısrar eden topluluklar olmuş. Ezilende kendi çocukları.

Sınav ve akademik başarı odaklı dayatmacı bir eğitim sistemi yerine ” her çocuğun yeteneğine göre başarılı ve mutlu olacağı bir alanın olacağı ” eğitim modeli inşa edilse bu sorunların bir çoğu yok olup gidecektir.

Tabii böyle bir modeli ülkeye yerleştirecek güç ve sorumluluk var mı? Burası tartışılır.

Her yetişkin ister öğrencisi olsun, ister olmasın mutlaka kendisine sorsun:

Öğrenciler her okuduğu sınıfta yılda kaç kitap okuyor,

Okullarında hangi sporları kaçar saat yapıyorlar,

Hangi müzik aletini çalıyorlar ya da bir müzik korosunda görev almışlar mı,

Öğrenciler, okullarında kaç kez etkinliklere katılıyorlar, kaç projede görev alıyorlar,

Okulda kaç tane arkadaş edinmişler,

Hangi hobilerini geliştirmişler,

Sosyal medyada ne kadar zaman geçiriyorlar,

Yılda kaç defa ailecek ya da okulla sinemaya, tiyatroya, müzeye, resim sergisine, pikniğe gidiyorlar,

Soruları çoğaltabiliriz. Ama yanıtlarına geçersek çoğunluk sınıfta kalır.

İşimiz gücümüz sınav, test, not, ezber…

Eğitimin ideolojik bir bakış açısıyla planlanması ve toplum mühendisliği için gösterilen çabalar, her iktidarca uygulanmış ve maalesef hep sınıfta kalmıştır

Türkiye’de her öğrenciyi üniversiteli yapmak yerine ilkokuldan başlayarak çocukları geleceğe hazırlamalıyız. Başka çıkar yolu yok artık.

Sabahtan akşama kadar okulda kalıp da bir çoğu gereksiz derslerle uğraşan öğrenciler  başarısız olurlarsa emin olun ki bunun sorumlusu onlar değildir.

Özet olarak ; Akademik başarıya verdiğimiz önem kadar, öğrencileri çeşitli açılardan geliştirecek, farkındalık yaratacak, kişiliklerinin gelişmesini sağlayacak etkinliklere yönelmeliyiz. Başarı öğrenci odaklı eğitimden geçiyor bunu artık anlayın. Başarı sınavlardan, şişirilmiş notlardan, boş diplomalardan geçmiyor.

Son söz eğitim sistemimiz okul öncesinden, yüksek lisansa kadar çağın gereklerine ve analatik düşünceye göre yenilenmelidir.

NOT: Eğitim yazılarıma devam edeceğim.

Devamını Oku

ZAMCI KARDEŞ ! ZAMLARDAN BİR TANE VERSENE !

ZAMCI KARDEŞ ! ZAMLARDAN BİR TANE VERSENE !
1

BEĞENDİM

ABONE OL

YAZI / YORUM

Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, günün 24 saatinde  heyecanın, aksiyonun, merağın,  korku ve  gözyaşının, eksik olmadığı, seyredenlerin ” Aaa! bu da mı oldu? Yok daha neler… ” dedikleri ve gelişmiş ülkelerin tamamen aksine, hemen kabullendikleri  filmler hiç gösterimden kalkmıyor. Bu gidişle de zaten kalkmayacaktır.

Muhteşem Türkiye Yüzyılı’nda uzatmadan söyleyeyim, uçan değil, batan bir ülke seyrediyoruz. Hem de ne batma !

Petrol ürünlerine yapılan son zamlar, güzel ve irfan sahibi insanımı çok şaşırttı. Niye şaşırıyorsunuz ki!

Zam dediğin böyle yapılmalı. Ne o: ” 10 kuruş zam, iki gün sonra 25 kuruş zam ….. ” Böyle yap yap bitmez. Yaptın mı böyle yapacaksın. Damakta iz bırakacaksın.

Bu ülkede halk demokrasi dedin mi sadece sandığa oy atmayı anlar. Bu işi de gerçekten çok sever.

Bizde de sağ olsun her seçimde muhalefet, iktidara gelirsem şunu vereceğim, bunu vereceğim der, bunu gören iktidarda seçimi kaybetmemek adına benden onların verdiğinin iki misli der. Değerli vatandaşlarımız da bu yoğurdun bolluğu nereden kaynaklanıyor diye sormaz, yaşasın cebim dolacak diye kim fazla veriyorsa onun peşine takılır. Takılmayanı da zorla taktırır.

Anlamadığım hiç bir zamanda anlayamayacağım şey, ” Ya şimdi ne olacağız ? ” diyenler…

Ne olacaktınız peki ?

Seçimlerden önce hep istediniz, hep istediniz. İktidarda size hep vereceğim dedi. Vermeyeceğim demedi ki!

Sordunuz mu peki ! ” Nasıl vereceksin ?” diye. Niye soralım ki, değil mi?

Böylece vatan, millet, edebiyatının sonuna gelindi. Ama sokaklarda arabalarının son seslerini açıp dombra  dinletenlerin aklıyla her şey güzel olacaktı.

Türkiye yüz yılında şahlanacağız, vatanı kimse bölemeyecek, millet kenetlenecek, ezanlar susmayacak, bayraklar hiç inmeyecekti.

Aptallar ne zaman bayrak indi, ezan kesildi, vatan bölündü ?

Vatanı bölecekler, bayrağı indirecekler, ezanı susturacaklar dediğiniz dış güçlerden beri gelmiyorsunuz. Acaba niye gelmiyorsunuz? Söyleyin de benim gibi beyni küçük olanlar anlasın.

Gerçeklerin biraz acıtma huyları vardır. Yukarıda da söyledim. Seçimde hangi sözler verildiyse yerine getirildi. Para da nereden alınacaktı ? Tabi ki, milletin cebinden.

Eğer  herhangi bir ülkede ekonomik sıkıntı varsa elbette iktisat gereği zamlar olur, tasarruflar olur, fiyat dondurmalar olur, küçük fiyat artışları da olur.

Şimdiye kadar sayın vatandaşlar kendinize hiç sordunuz mu?

Bakın neleri soracaksınız kendinize ! Ben buraya bir kaç tane soru bırakayım, siz de bir zahmet soruları çoğaltıverin. O kadarlık da olsa klavyelerden elinizi bir süreliğine çekin ve 21 gramlık beyinlerinizi çalıştırıp, gözlerinizi dinlendirin. Bu arada beyinlerin ağırlığı gerçekten 21 gramdır. Bunu da bilin.

Ülkede şimdiye kadar niçin iyi bir iktisadi, mali ve finans politikası uygulanmadı?

Şimdiye kadar hangi biriniz ülkenin seçkin üniversiteleri olan Boğaziçi ve O.D.T.Ü’ de öğretim üyelerinin ve öğrencilerinin yaşadıkları sorunları umursadınız?

Araçların geçmediği, uçakların inmediği, yolcunun olmadığı, köprülere, hava limanlarına niçin milyonlarca dolar hazine garantisi verildiğini hiç sormadınız?

Elimizdeki Atatürk Havalimanı’na giren kepçeleri, dozerleri, kamyonları niye ne yapıyorlar bunlar , burası bizim milli servetimiz diye sorgulamadınız?

Eğitim, yıldan yıla batarken, sınıflarda kalma olayı kaldırılırken, çocuklarınızı yetiştiren öğretmenler hakarete uğrarken, dövülürken neredeydiniz? Çocuklarınızı yetiştiren öğretmenlere hangi değeri verdiniz. Onlarda çok iyi biliyorum diye hoca pozlarına yattınız. Yalan mı?

Aynı milletvekilleri, aynı belediye başkanları, aynı belediye meclis üyeleri seçilirken siz ne yapıyordunuz? Onların karşısına çıkanları yok etmeye sindirmeye çalışıyorsunuz.

Sevgili millet hiç kendinize sordunuz mu? ” Millet vekilleri ne iş yapar ? Niye yıllarca aynı yüzler mecliste oturur? Sormadınız. Futbol fanatikleri gibi oy vermeye koştunuz.

Ülkedeki siyasetçilerin bir çoğu sizlerden daha iyi şartlarda yaşıyorsa meclisin ayrıcalıklarına sahipse, bunları sorguladınız mı?

Her meslekten genç beyinlerimiz, yurt dışına kaçarcasına giderken hiç dediniz mi? ” Gitmeyin gençler “…

Sanayimiz niye gelişmiyor, yatırım niçin ülkeye gelmiyor diye kendinize sordunuz mu?

Buna benzer bir çok konuda kendinize ” Neden, Niçin, Nasıl ?” benzer soru kalıplarıyla sorular sormadıysanız sizlerin bu zamları dert etmeye hakkınız yoktur. Bunu iyice belleyin!

1994, 2001, 2018 yıllarındaki krizlerde de aynısı oldu. Ne değişti? Hiç bir şey aynı tas aynı hamam.

İktidar ve şürekası hala kendini savunuyor. Avrupa’nın en ucuz benzin, motorin ve doğal gazı bizdeymiş.

Bende diyorum ki: ” O zaman bizlerin ücretlerini de Euro üzerinden verin .” Madem öyle.

Bugün Ahmet Davutoğlu çıkmış, meclisi olağan üstü toplantıya çağırıyor. Ne olacak çağırsan ?

Muhalefet ne yapıyor ?

Kim ölmüş ona taziye mesajı, kim doğmuş ya da evlenmiş ona tebrik mesajı, hangi partili, doğru düzgün konuşmuş ona partiden kovuldun mesajı… konularında hummalı bir faaliyet yürütüyorlar. Kemal dede dün gitmiş taksicileri ziyaret etmiş.  Amma iş yapmışsın. Bence yarın da otogara git.

Sevgili okur,

Şunu lütfen iyi bilin;

Bir ülkede yaratıcı adımlar atılmıyorsa aslında o ülke sona doğru gidiyor demektir. Bir ülkedeki gençlerin %95 nin geleceğe dair umudu kalmamışsa hepsi yurt dışına kaçmaktan, oralarda çalışmaktan söz ediyorsa umutlar bitiyor demektir.

Ülkede her yetişmiş kamunun vereceği, asgari ücrete, maaş zammına, emekli zammına bakıyorsa bitiyorsunuz demektir. Bakacağınız yer ülkedeki ortalama ücrettir.

Üretmeyip devamlı tüketmeyi özendiriyorsan seni de gün gelir bu zamlar, faizler bile kurtarmaz.

Arap ülkeleri bile petrol bağımlılığından kurtulup, ülkelerine yeni teknolojiler, yeni yatırımlar getirmeye çalışırken biz neler yapıyoruz; uçaklarda kokpitte nasıl namaz kılarız? Bununla uğraşıyoruz. Suudi Arabistan Hava Yolları’nda bile böyle absürt bir konu yoktur eminim.

Zamları savunmak adına bir tanesi de çıkıyor, bu zamlar 15 Temmuz sabahı ” sala ” verilirken belli oldu, bunda art niyet ararım diyor.

Hep salağız ya!..

Yaşadığımız sürece ” Vatan bölünmez, Bayrak inmez, Ezan susmaz “. Doğrudur.

Bir doğru daha var: ” ZAMLAR DA HİÇ DURMAZ. “

Devamını Oku

Sizi gidi yaygaracılar sizi!

Sizi gidi yaygaracılar sizi!
1

BEĞENDİM

ABONE OL

YAZI / YORUM
ÖNCER ÜNLÜ (BAŞYAZAR)

Eskiden stadyumlarda Türk milli takımı öne geçtiği ve galibiyeti koruyacağı anlaşıldığı zaman tüm tribünlerden coşkuyla aynı slogan atılırdı.

” Avrupa Avrupa duy sesimizi; İşte bu Türk’ün ayak sesleri diye.”

Kompleksliyiz ya ! Avrupa bizi sevmiyor, bizden nefret ediyor. Sen her maç bağıradur, onların da umurundaydı ya!  Hala da değil.

Bir haftadır sosyal ve görsel medyayı dışarıdan takip ediyorum. Duyduğum ve okuduğum her şey yukarıdaki tribün sloganına benziyor.

” Öldük, bittik .”

” Siz de hiç mi insaf kalmadı ? ”

” Nedir bu zamlar ? ”

Buna benzer boş gürültüler, patırtılar.

Neymiş efendim: ” ZAM, ZAM, ZAM…”  Peki ne olacaktı ? Güzel ve yapılabilir bir fikriniz varsa söyleyin çekinmeyin.

Oturmuşlar klavyelerinin başına, İnstegram’da, Twitter’de, Facebook’da yazıp duruyorlar, kendilerini parçalıyorlar. Tabii büyük çoğunlukta kes yapıştır yöntemiyle çalışıyor. Çünkü daha az elleri, parmakları yoruluyor.

Muhalif kanallarda ve muhalif köşelerde aklı başında ekonomistler hükümeti eleştirip duruyorlar. Haklılar mı ? Yüzde bin haklılar ama…

Onlar da bilmiyor muydu? Seçimden sonra kim gelirse gelsin dolaylı tüm zamlar her şeyin üzerine binecek, sağanak gibi yağacak. Yok tekrar alınan vergiler Anayasa’nın şu ya da bu maddesine göre alınamazmış da, aykırıymış da. Eee bunlar doğru ama alıyorlar işte. Sen sabaha kadar davul çal, dur. Ayrıca değerli ekonomistler sizi kim dinleyecek Allah aşkına! Diyorsanız ki televizyonlara çıkıp ünümüze ün katıyoruz, o zaman haklısınız saygı duyarım.

Bazıları söyleniyor : ” Siyasi dürüstlük nerede ?”

Ben söyleyeyim. Dağa kaçtı. Sonra da yandı bitti, kül oldu.

“Sevgili Arkadaşlar, Sevgili Okurlar, Sevgili Milletim ;

Siyasette dürüstlük ne zaman olmuş ki, şimdi olsun. Siyaset zaten her şeyin tersini söylemektir. Bizim gibi üçüncü lig de mücadele eden ülkelerde bu böyle sürüp gidecektir.

Seçimi kazanmak için her şey mübahtır. İster iktidarda ol ister muhalefette. Fark etmez.

Sanki Erdoğan ve AKP seçimi kaybedip de Kılıçdaroğlu ve Altılı Masa kazansaydı değişecekti.

Hadi canım güldürmeyin beni…

Ben ” Yandık, bittik ” masalını artık almıyorum, lütfen başka kapıya.

Özellikle son beş yılda ekonomide yapılan akıl almaz politikalar, seçim yatırımları, seçim popülizmi yüzünden zaten duvara çarpmıştık uzatmalar oynanıyordu. Dünyada benzeri bulunmayan ekonomik fanteziler yüzünden enkazın altında kalacağımız gün gibi ortadaydı.

Zamlara, ağırlaşan vergilere bağırıp çağıran, öfkelenen güzel insanlar, en yakında yapılacak yeni bir seçimde vaat edilecek popülist uygulamaları görsün ve elde ettiği kazançlara baksın, yaşadığı her şeyi unutur oyunu aynı yönde kullanır.

Kendinize ve çevrenizdekilere lütfen şu soruları soralım ve yanıtlarını birlikte verelim. Popülizm yapmadan, adam ya da parti kayırmadan, kıvırmadan verelim ama.

Dış güçler ve düşman bellediğiniz Avrupa, A.B.D. -Kanada, Japonya, Çin, Singapur vb. ülkelerin hangisinde 25 yıl çalış, 40 lı yaşlarda emekli ol ya da 38 li yaşlarda para yatır “Süper Emekli” ol nerede yazıyor bu! Kendinize sorsanıza. Her 1 emekliyi 3 çalışan sübvansiyon ediyor, haberiniz var mı? Bir hesaplayın bakalım 40 yaşında emekli ol sonra da 80 yaşına kadar devletten fazlasıyla maaşını al.

Böyle ülkelerde hiç gördünüz mü? İşittiniz mi ?!

İktidar ya da muhalefetin emeklilik yaşını yükselteceğim dediğini. Bizde tersi olur. Her seçim döneminde ister iktidar, ister muhalefet herkesi neredeyse emekli eder.

Böyle hikaye olmaz ama bizim gibi ülkelerde olur.

Sonra da her gelişmiş önüne gelen ülkeyi düşman belle.

Şu anda Türkiye’de 16 milyon kişi prim ödüyor ve özel sektörde çalışıyor. Buna karşılık 5 milyonu kamu olmak üzere 16 milyon kişi de emekli maaşı alıyor.

Soruyorum: ” Sistemi kurtarma reçeteniz nedir ?”

Aklıma gelmişken yazayım.

Yurt dışında özellikle Almanya, Fransa, Belçika ve Hollanda’da yaşayan gurbetçilerimiz çile çekiyormuş.

Niye mi?

Ailecek Türkiye’ye tatile gelmeye zorlanıyorlarmış. Uçak biletleri çok pahalıymış. Dört kişilik bir ailenin yurt dışından gelip 10 gün kalması binlerce euroya patlıyormuş.

Hani sizleri hor gören Hans, George, Michael, Angela, Mary… çıldıracaktı ! Eziklik kompleksinden kurtulacaktınız ? Enflasyon dış güçlerde vardı ama bizde yoktu.

Demek ki euroyla, dolarla, sterlinle maaş alan gurbetçilerimize de, turiste de artık Avrupa’dan daha pahalıya geliyoruz.

Ülkenin %10’nunun bir şeyden şikayet ettiği yok. Çünkü en pahalı araba satışlarında kuyruk var, en kaliteli yerler her yaz sezonu dolu, yiyeceklere verilen paralarda sorun yok onlar gayet güzel geçinip gidiyorlar. Maaşları fazla erimeyen ve her daim iktidara yakın duran dar gelirlilerde AKP ye daha coşkulu sahip çıkıyorlar. Geriye ismini Turgut ÖZAL’ın koyduğı ” ORTA DİREK” kalıyor. Gerçi o da bitmek üzere ya ! Yani ” Beyaz Yakalı” dediklerimiz. Sürekli enflasyonun altında zam aldıkları için hayat standartları düşüyor, bu nedenle de en çok onlar bağırıyor.  Bu arada onları da kınamıyorum. Herkes alıştığı hayatı sürdürmek için cebine giren paraya bakar. Ama çok yakında Türkiye’de herkes asgari ücretlilerle eşitlenecek   gibime geliyor.

Bir ülkede  +18 den itibaren herkes gelir beyannamesi vermiyorsa ve hala  vergi sistemi içinde ” Basit Usul ” denilen ucube, haksız, saçma sapan bir sistem varsa boşa diyecek bir şey yoktur.

Son bir soru :

Dünya’nın hangi ülkesinde insanlar IMEİ kayıt ücretleri 20.000 TL de olsa yeni telefon almaya hücum ederler ?

Bu bile derin analizlere, ekonomik açıklamalara gerek olmadığını gösterir.

Türkiye Yüzyılı muhteşem başladı, kıskananlar çatlasın.

Yerel seçimlere kadar  tam gaz yola devam.

Dün akşam beş kişi bir yerlerde dondurma yiyorduk. İçlerinden bir tanesi dedi ki;

” Arkadaşlar, Türkiye’de özel sektörde beyaz yakalıysan cehennemi yaşıyor gibisin, kamu da vaizsen cenneti yaşarsın ” dedi.

Yorum yapmadan sadece sustuk.

Devamını Oku