02 Kasım 2024 Cumartesi
SELMA ERDAL
Seksenli yılların başından beri dilimize dolaşan, yaşamımıza bulaşan şu KÜRESELLEŞME denilen kavram nedir acaba?…
Bilimsel yaklaşımla tanımlarsak iyi bir şeymiş gibi duruyor, ama ülkelerin yazgılarına etkisiyle, özellikle de olumsuz etkileriyle hiç de sevimli, şirin, güzel bir şey olmadığı apaçık ortada… Örneğin; Dolar’ın ülkemiz ekonomisine ettiklerine bakınca, küreselleşmenin olumsuz etkileri dimdik duruyor karşımızda. Çünkü bu küreselleşme kavramını icad eden; ederken de kendisini “Dünyanın Efendisi” olarak, dünyalılara sunan şu Okyanus ötesindeki kurnaz tilki oldu başımıza bela…Sayesinde tuz atamaz olduk aşımıza…Karışıyor her türlü tutum ve davranışımıza ve dahi gözümüze, kaşımıza…
Oysa bilim insanları bu kavramı nasıl da allayıp, pullayıp, süsleyip, güzel bir gelecek düşleyip; sundular dünya kamuoyunu…Ya gerçekler?…
Onlara bu tatlı sözleri bilimsellik makyajı ve maskesi altında söyleten Amerikalı’nın parasal olarak desteklemesi sonucunda; tüm dünya Amerikalı efendinin, jandarmanın denetimi altında…
Ne de güzel tanımlamışlardı bu kavramı başlangıçta…
Küreselleşme; ülkeler arasındaki ekonomik, siyasal, toplumsal ilişkilerin yaygınlaşması ve gelişmesi, ideolojik ayrımlara dayalı kutuplaşmaların çözülmesi (ki bu amaçla Berlin Duvarı yıkıldı, SSCB çökertildi); farklı toplumsal, kültürel, inanç ve beklentilerin daha iyi tanınması, ülkeler arasındaki ilişkilerin yoğunlaşması gibi birbirinden ayrı görünen, ancak birbirleriyle bağlantılı olguları içeren…Bir anlamda maddi ve manevi değerlerin ve bu değerler çerçevesinde oluşmuş birikimlerin ulusal sınırları aşarak dünya çapında yayılmasıdır.
Böylesi bir tanımlama karşısında; aman efendim aman, küreselleşme ne de güzel bir kavram diyesi geliyor insanın, ama gerçek hiç de öyle değil… Çünkü bu kendisi rahatça at oynatabilsin diye, böyle bir kavram türeten ve de kendisini Dünyanın Efendisi olarak tanıtan Amerika; ot tıkıyor mazlum devletlerin canına…Hele bir de o devletlerin yeraltı ve yerüstü kaynakları çoksa, hemen gözünü dikiyor onlara…Durduk yere bakıyorsunuz ki o ülkede çıkmış karmaşa, kavga, çatışma, ayaklanma… Derken Dünyanın Efendisi; anında orada, demokrasi getirmek için…Demokrasi getirirken de, o ülkenin özkaynakların (Ç)alıp, ülkesine götürmek için…
Geçmişte, tarihsel olarak küreselleşmenin daha geleneksel biçiminin yaşandığı günlerde de ki o günler 17. ve 18. yüzyıllar; hani okullarda “keşifler ve icadlar tarihi” diye anlatılan dönemler…İşte o dönemlerde de “vahşi” olarak tanımladıkları toplumlara; İncil’i götürüp, İsa’nın dinini pazarlayıp, karşılığında onların değerli madenlerini aşırıyorlardı. 20.yüzyıldan sonra, pek çok toplumda ya başka dinler vardı ya da bazı toplumlar Tanrı-tanımazdı. Demek ki bunları İNCİL ile kandırmak da olamazdı. İşte süslü, püslü, çağdaş, modern yepyeni bir kavram KÜRESELLEŞME ve yanında bonus olarak da DEMOKRATİKLEŞME…
Bu durumda da ne yapılıyor?… Dün “vahşi” olarak tanımlanan toplumlar, günümüzde “anti-demokratik” olarak tanımlanıyor. Oralarda birazcık ateş yakılıyor, kan dökülüyor, ardından Amerika demokrasi getiriyor, bir bakmışsınız ki ülke Amerika’nın elinde olmuş paramparça… Bu durumu anlamak için çokça uzağa gitme; işte Ortadoğu haritası duruyor sınırlarımızın yanında…Ve orada yanan ateşi, dökülen kanı, paramparça etmek için bu kutsal vatanı; işliyor Dünya Efendisi’nin programı…
Kısacası şu KÜRESELLEŞME denilen kavram; sömürü düzeninin önünde en büyük engel olan ULUS DEVLETİ’n, en büyük düşmanıdır.
Neden mi?…
Küreselleşme; ticaret ve sermayenin önündeki engellerin kaldırılmasıdır, sömürü düzeni için ulus devletin sınırlarının kaldırılmasıdır. Bu sürecin gelişmiş ve “bizim gibi” gelişmekte olan ülkelerin zenginleşme kaynağı olabileceği iddiasının yanında, olumsuzluklar getireceği iddiası da vardır.
Sen ulus devletini korursan, yıkılmasın diye karşı çıkarsan; Dünyanın Efendisi, sever mi hiç seni?…
İşte bunun son örnekleri…
ECEVİT-ERBAKAN Hükümeti; Amerika’nın karşı çıkmasına rağmen, Kıbrıs Barış Harekatı’nı başlattı, yıllarca ambargo ve ekonomik kriz yaşandı…
ERDOĞAN; sınırlarımda terörist barındırmam dedi, Amerika’ya rağmen Afrin’e girdi, sonucunda da işte Dolar bazlı yaşadığımız ekonomik yıkım yıllardır sürüp gidiyor.
Küreselleşme kavramına ters işler bunlar, böylesi turum ve davranışlar Dünyanın Efendisi’nin canını sıkar. Bu durumda Küresel Efendi ne ister?…
1)Siyasal kutuplaşmaların olmamasını ister… Soğuk savaş dönemindeki SSCB ve NATO ülkeleri arasında yaşanmış olanlar gibi…Dolayısıyla Amerika’nın karşısında bir güç olmayacak; Dünyanın Efendisi dünyaya tek egemen kalacak, hiç kimse onun sömürü düzenine dur demeyecek…
2)Liberal eğilimlerin güç kazanmasını ister… Ki bizde Turgut ÖZAL dönemindeki Liboşlar bunun için az mı uğraş verdiler?… Bugünkü toplumsal yozlaşmada, yitirilen ahlaki değerlerde, hızla kirlenen toplumsal yapımızda yaşanan olumsuzluklar neyin eseri ve etkisiyle oldu sanıyorsunuz?…
3)Kültürel yapıda ise tek düzelik olmasını ister… Ki bu bağlamda bizim geleneksel yapımız müzelik olacak, her yeni yetme kendisini Amerikan veledi sanacak, ulus devletin en önemli gücü olan kültürel yapısı çökecek, çökertilecek…
Dolayısıyla Küreselleşme ile amaçlanan dünyanın “küresel bir köy” olmasıdır. Bunun için de ne gereklidir?… Uluslararası etkileşimi sağlayacak bir iletişim ağı, bir örümcek ağı, İngilizcesi ile WEB… Bunun için de karşınızda bir araç; INTERNET… Herkes takılmalı bu örümcek ağına, sonucunda da herkes; küresel köyün köylüsü olmalı, istediği gibi güdebilsin diye onları Dünyanın Efendisi, Dünyanın Çobanı…
Uyandırmamak, gözlerini açtırmamak, onları düşüncelere yöneltmemek için de bu küresel köylülere yeni uğraşlar kazandırmalı… Örneğin; demokratikleşme, hukukun üstünlüğü, liberalleşme, insan hakları, hayvan hakları, terörle mücadele, çevre sorunları “küresel köylüyü uyutmak için, uyuşturmak için, oyalamak için türetilen yeni hapların adları…
Haydi küresel köylüler; yutun hapları!… Kapatın bütün hesapları… Görmeyin ulus devletiniz üzerine kurulan tuzakları… Küresel Efendiniz; size ne buyurduysa onu yapın !… Onun buyurduğu gibi beslenin, giyinin, en önemlisi de düşünün ve bunun için de örümceğin ağında kendinize iyi bir yer kapın; internette olsun sağlam bir arsanız ve adınız. Gitse de altınızdan sınırları şehid kanları ile çizilmiş ülkeniz; olmasın hiç tasanız…
Öylesine vurdumduymaz… Öylesine ulusal kimlik bilincinden uzak… Öylesine ülkesine ve ülkesinin değerlerine yabancılaştırılmış olunuz ki… Kendinizi halkınızdan koparınız ki… Sen bozdun, sen düzelt… Ülke satılsa da gün gelip de haraç, mezat… Hiç umursamayın !… Nasılsa siz aynı gemide değilsiniz; siz küresel köyün köylüleri olaraktan Amerika’nın güdümündesiniz ama hiç farkında bile değilsiniz…
İşte biz 80’li yıllardan beri; Ulus devlet, ulusal kimlik, Türklük bilinci, Vatan-Millet-Sakarya dedikçe, boş ver hepsi fasarya dediniz. Ama isteseniz de, istemeseniz de; bizimle birlikte vurgunu yediniz.
Bu durumda… Zararın neresinden dönülürse kardır diyerek; köylü yabayı, sabanı kapmalı… Kentli; fabrikaların kapısını açmalı… Yeniden üreten bir ülke, üretken bir halk olmak için bir KURTULUŞ SAVAŞI başlatmalı… Bu Küresel Efendi’ye karşı koyabilmek için, ona boyun eğmemek için EKONOMİK KALKINMA İÇİN BİR SAVAŞ BAŞLATMALI…
Çünkü bu ulus; Kurtuluş Savaşı sonrasında, Cumhuriyet’in ilk yıllarında bunu gerçekleştirdi ATASI’nın önderliğinde… Eğer isterse Cumhuriyetimiz’in 100.yılında da bir kez daha gerçekleştiremez mi sizce?…