02 Kasım 2024 Cumartesi
SELMA ERDAL
Bilindiği gibi günümüzde en kirli havalı ülke; ÇİN…
Çünkü öncelikle kar amacı güdülen ve çevreye saygısızca yürütülen üretim için; uluslararası sözleşmelere kulaklarını tıkayan bu ülke soluk almakta zorlanıyor. Çin’in çok karlı ama çevreye zararlı üretim ağına takılmış en öncelikle Amerikalı; yıllardır oyuncak olmuş Çin pazarının elinde, kendisini Chimerika olarak tanımlıyor kendi, kendisiyle alay edercesine…
Kuşkusuz bugün için KOSKOCAMAN ÇİN OLMAK; DOĞADA CİN OLMAK GİBİ BİR ŞEY… Ama Doğa bağışlamıyor yapılan yanlışları; Çin’in yüzüne bir tokat gibi çarpıyor, ölümcül çevre sorunları…
Buna karşın ülkemiz; sanki çok mu başka Çin’den?…Doğa’ya, çevreye duyarsızlık almış başını gidiyor, bakalım bizler nasıl çıkacağız işin içinden?…
Oysa…
Ülkemiz gerçekleri ele alındığında; güncel sorunların izlenmesi, tartışılması bağlamında çağdaş olduğumuza ilişkin hiçbirimizin, özellikle de entel-dantel taifemizin kuşkusu yoktur. Dünyada tartışılan her tür olay, gündeme gelen her sorun hakkında; ülkemizde hemen yapılır entelektüel içerikli pek çok yorum…Ola ki dünya genelinde varsa önemli bir sorun; ülkemizin aydın, baydın zevatı da tartışmalara katılır, ahkam keser, ama bütün bunlar ülke kamuoyunda kalmak koşulu ile…Bir başka anlatımla; bu tartışmaların içeriğinde, dünya kamuoyundaki tartışmaların boyutlarını yönlendirecek etkili bir dışa açılım söz konusu değildir elbette…
Açıkçası gündemi, günceli yakalamasını iyi bilen bir toplumsal yapımız vardır. Yine de sanılmasın ki bu özelliğimiz değişen dünya ile birlikte kazandığımız bir özelliktir, yeniliktir, gelişmedir. Biz geçmişten beri böyleyiz; “lafla peynir gemisini yürütmek” konusunda uzmanız.
Gerçekten de atalarımız bu özelliğimizi ne de güzel dile getirmişler bu sözlerle…Gerçi bu özelliğimizi sözlere yansıtan bir başka deyimimiz daha var, onu da anımsatmak isterim izninizle: Havanda su dövmek…
Ne yazık ki bizler böyle lafla peynir gemisi yürütüp, havanda su döverken; bir bakıma çağdaş/uygar kimlikli olduğumuza ilişkin şişirip duruyoruz egomuzu…Nasıl mı?…
Gündemdeki sorunlara bir dizi çözüm önerileri getirirken, düşünsel düzeyde tartışmalar başlatırken bir bakıma görevini/sorumluluğunu yerine getirmiş insanların mutluluğunu yaşıyoruz kendimizce…Yaşıyoruz da üzerinde kafa yorup, hakkında söyleştiğimiz sorunlarımız da bizlerle birlikte yaşayıp gidiyor yıllarca…Çünkü onları çözmek için bir çaba harcamıyoruz.
Bu özelliğimize somut bir örnek vermek gerekirse; işte beş yılda bir yapılan kalkınma planlarımız…
Bilindiği gibi bu ülkede beş yılda bir kalkınma planları yapılır (ki son yapılan 10. plan; 2013-2018 yıllarını kapsar,11. plan ki 2019-2023 yıllarına ilişkin olacak bildiğimiz kadarıyla)…Bu planların içerikleri öyle bir donatılır ki sanırsınız ülkemiz gerçekten de çağdaş uygarlık düzeyini yakalayacak. Sıra uygulamaya gelince, kuşku yoktur ki çoğunluk avucunu yalayacak…
Çin ve kirli havası üzerinden kurunca ilk tümcemizi, kalkınma planlarımızda çevre sorunları kendine ayrıntılı olarak ilk kez 6.planda yer bulduğundan, 1990-1994 dönemini ele alacağız çevre sorunlarına olan özel ilgilimiz ve duyarlılığımızdan dolayı…Dolayısıyla 21. yüzyılın en güncel ve de giderek daha da büyüyen, çözülmesi olanaksızlaşan ve son aşamada küresel iklim değişikliği gibi bir dertle bizi baş başa bırakan şu çevre sorunları konusunda; ne öneriler getirilmiş dönemin hükümetince, üşenmeyelim şöyle bir inceleyelim.
İşte 6. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda ÇEVRE SORUNLARI‘na ilişkin belirlenmiş bazı ilkeler ve politikalar:
*972) Bütün ekonomik politikalarda çevre boyutunun dikkate alınması esastır. Bakanlıklar yetki alanları içindeki uygulamalarının çevre etkilerinin teşhisi, önlenmesi, bu amaçla politika geliştirilmesi ve uygulanmasından sorumlu olup, koordinasyon ise çevre işlerinden sorumlu kurumca sağlanacaktır.
*977) Kıyı şeridinin faydalı ve ekonomik kullanımını düzenlemek maksadıyla ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikli kamu yararını gözeten bir master plan hazırlanacaktır.
*981) Arazilerin kabiliyetlerine uygun olarak planlı ve dengeli kullanımını sağlamak için toprak etüt ve haritalama işleri ulusal bir program dahilinde ele alınacak; BİRİNCİ, İKİNCİ VE ÜÇÜNCÜ SINIF TARIM ARAZİLERİ‘nin toprak sanayi, altyapı, iskan ve turizm amacıyla kullanılması önlenecektir. Yol, su, elektrik, petrol, gaz ve boru hatlarının tarım dışı arazilerden geçirilmesine özen gösterilecektir.
*987) Yabancı ülke atık ve artıklarının Türkiye’ye girmesi önlenecek, ülke içindekilerin zararsız hale getirilmesi esas alınacaktır.
*989) Belediyelerin müşterek katı atık bertaraf etme yerleri oluşturmaları desteklenecek, düzenli çöp toplama sahaları için yer seçimi ve işletme esasları belirlenecektir.
*991) Sanayi kuruluşları, tatil köyleri ve sitelerinin ortak arıtma tesisleri kurmaları için gerekli mevzuat düzenlemeleri yapılacaktır.
*994) Enerji üretiminde çevre kirliliğini azaltmak için gerek mevcut, gerekse yeni kurulacak tesislerin özelliklerine uygun teknoloji transferi ve Araştırma-Geliştirme çalışmalarına ağırlık verilecektir.
Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı çerçevesinde ÇEVRE SORUNLARI başlığı altında yer almış “CEK‘ler ve CAK‘lar bağlamında yıllardır ülkemizde yaşananları… Özellikle de 981.maddeyi ve tarım arazilerinin durumunu şöyle bir düşünelim.
Kamu ya da özel kurum ve kuruluşlar ya da özel ve tüzel kişiler kalkınma planlarında belirlenen ilkelere, önerilere ne kadar bağlı kalmışlar, ne kadarını uygulamaya geçirmişler?…
Ülkemizde günden, güne bir çığ gibi büyüyen çevre sorunlarını bir kez daha düşünce süzgecimizden geçirelim. Ülke genelinde düşünmeyi de bir yana bırakarak, her birimiz yaşadığımız kentlere odaklanalım.
Yaşadığımız kırsal ya da kentsel yörelerde; kalkınma planlarına ne kadar uyulmuş, çevreye duyarlı tutum ve davranışlar ne kadar yerleşmiş?… Planlarda yazanlarla, uygulamada gerçekleşenler; birbiriyle ne kadar örtüşmüş?… Şöyle bir elinizi vicdanınıza koyarak; yanıt verin. Çevre sorunları oluşmasın diye; ülkemizin tarımsal topraklarına, zeytin bağlarına, sebze-meyve bahçelerine hiç özen gösterilmemiş, hiç gereken önem verilmemiş, değil mi?…
Ve görüldüğü gibi, gözlendiği gibi; ülkemizin genelinde sürekli lafla peynir gemisi yürütmekten, havanda su dövmekten başka bir şey yapılmamış; değil mi?…
Ve de…Bundan sonrasında da yapılmayacağı da öylesine belli ki… Örneğin genel ya da yerel yönetim dönemlerinde; hiç bir adayın programında ülkemizin doğa ve çevre değerlerini, tarım topraklarını, zeytin bağlarını, deniz kıyılarını korumak üzerine söylenmiş bir tek söz, kurulmuş tek bir tümce ve programlarında belirlenmiş bir tek başlık olmadığına göre… Çok yakın bir gelecekte belki de bizler daha yaşanabilir yerler aramaya başlayacağız; Orta Asya’dan göçmek zorunda kalan atalarımız gibi çoğunluğun umursamadığı şu çığ gibi büyüyen çevre sorunları nedeniyle…