ÖNCER ÜNLÜ (Başyazar)

ÖNCER ÜNLÜ (Başyazar)

21 Ağustos 2023 Pazartesi

Türkiye Yoksulluktan Derin Yoksulluğa

Türkiye Yoksulluktan Derin Yoksulluğa
0

BEĞENDİM

ABONE OL

DUAYEN HOCA’NIN KALEMİNDEN

ÖNCER ÜNLÜ – BAŞYAZAR

Türkiye’deki yoksulluğu irdelemeden ve nereye gideceğine dair yorumlarda bulunmadan önce ” Yoksulluk ” kavramına bir göz atmak gerektiğini düşünüyorum.

Dünya tarihine baktığınız zaman ” Yoksulluk ” kavramıyla 17.y.y. başlarında karşılaşıyorsunuz. Bununla birlikte kitlesel yoksulluğun yaygınlaşması ve süreğen hale gelmesi 18.y.y. dan itibaren gözle görülmeye başlamış ve 20.y.yılın sonlarına doğru yoğun olarak yaşanan ekonomik, siyasal, toplumsal krizlerle beraber yoksulluk her yerde alıp başını gitmiştir. Küreselleşmenin etkileriyle yaşam standartlarında gerileşmeler, yoksulluğu küresel hale getirmiştir.

Yoksulluk, çok boyutlu bir kavram olup klişeleşmiş bir tanımı yoktur.  Kısaca bir erişememe durumu diyebiliriz. Zaman ve tere göre değişkenlik gösterir. Yoksulluğu gelire ya da başka standartlara göre tanımlarsanız yargınız kesinlikle eksik kalacaktır. Yoksulluk, sadece ekonomik durum değil, aynı zamanda kişilerin içinde yaşadığı, bu durumdan kurtulmak için değişik yollar denediği toplumsal bir olgudur.

20.y.yılın önemli sosyologlarından Gordon Marshall, yoksulluğu; ” ekonomik krizden kaynaklanan bir sorun olmanın ötesinde toplumdan soyutlanmayı ve toplum dışına itilmeyi içeren bir kavram ” olarak açıklamıştır. Sosyolog Marshall, yoksullaşmayı “Mutlak ve Göreli ” olmak üzere ikiye ayırmış ve  “Mutlak ” yoksullaşmanın içine, günlük kalori miktarına göre beslenememeyi, barınma, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçlardan yararlanamamayı koymuştur. Göreli yoksullaşmanın içine de insanı başkalarıyla karşılaştırıp bireyin diğerlerinde bulunan bir şeyden sahip olmamasıdır demiştir. Son yıllarda bu kavramlara ” İnsani Yoksulluk ” başlığı da eklenmiştir. Buradaki yoksulluk, sadece işin ekonomik boyutu değil, sosyal ve siyasi boyutlarıyla da değerlendirilmesidir. ” Okur yazarlık, yetersiz beslenme, anne ve çocuk sağlığı, yaşam süresinin kısalması ” gibi  alt başlıkları insani yoksulluğun içine alabiliriz.

Yukarıda da değindiğim gibi yoksulluğun objektif ve üzerinde görüş birliğine varılan bir tanımı yoktur.

Bunun nedeni ise; dünyadaki her bir ülkenin dinamiklerinin değişik olması, gelişmişlik durumları, iş gücü şartları, iş alanları, kurumsal ve toplumsal kuruluşların ve görevlerinin farklılıklar göstermesi gibi nedenler, yoksulluğun ortak tanımını engellemektedir.

Şöyle örnek verirsem daha iyi anlaya bilirsiniz:

Afrika’da kuraklıklar nedeniyle yeterince beslenemeyen aileler, Güney Amerika kıtasının bir çok ülkesinde teneke evlerde yaşam süren insanlar, İngiltere’de yaşayan ama kışın ısınma sorunuyla karşılaşan insan, Amerika’da yaşayan fakat sağlık sigortası olmayan insanları konuyla ilgili olarak örnek gösterebiliriz. Bunların hepsinin çözümü farklıdır. Bu da bize “Yoksulluk ” kavramının herkese göre değişiklik göstereceğini göstermektedir.

Yoksulluk kaynakları arasında; adaletsiz bir vergi sistemi, yüksek faiz ve rant ekonomisi, çalışamayacak durumdaki çok sayıda yaşlı ve özürlü, piyasalardaki tekelleşmeler, miras yoluyla elde edilen gelirler, bireylerin yetenek farklılıkları, devlet teşvikleri, enflasyon kısaca ekonomik yapının işleyişinde yer alan aksaklıklardır.

Gelelim Türkiye’nin yoksulluktan, derin yoksulluğa doğru gittiği yolculuğuna:

Türkiye için dönüm noktası  24 Ocak 1980 yılında açıklanan istikrar kararlarına dayanmaktadır. Devletçi politikalar terk edilmiş ve serbest piyasa koşullarının hakim olduğu, dış dünya ile bütünleşmeyi sağlayacak, özel sektörün sanayileşme ile gelişeceği ve ihracata ( dış satım ) dayalı bir ekonomi politikasına geçilmiştir. Bu arada öncesinde gözden kaçırmamanız gereken olay, 12 Eylül 1980 yılında yapılan askeri darbe sonucu çalışanların her türlü haklarının kısıtlanması, sendikal faaliyetlerin askıya alınmasıdır.

24 Ocak kararlarından sonra ülkemizin yoksulluk profili değişmeye başlamış ve nispeten gelir dağılımın eşit dağıtıldığı bir ülke olmaktan çıkıp zengin ve yoksulu arasındaki makasın hızla açılacağı günlere doğru yolculuğumuz başlamıştır.

Türkiye’de yoksulun hayat stratejisini biliyor musunuz ? Bilmiyorsanız buyurun bir birlikte bakalım.

Fırına ya da markete gider kalmış bayat ekmek ile simiti alır, evinde buharda ısıtır ya da çorbanın içine doğrar, çocukların protein alması için kemik alır ve onu kaynatır suyuna çorba yapar, çalıştığı yerde verilen yemekleri yemez sarar eve getirir, yine çalıştığı erde verilen indirim kuponlarını markete kullanır eve biraz  malzeme almak için, pazara akşam saatlerinde gider belki iki kuruş fiyatlar ucuzlar diye, ya da pazar dağılırken gider yere atılanları toplamak için, kırık yumurta almaya çalışır, çoğu zaman çalıştığı yere neredeyse bir saatte yürüyerek gider, küçük bir bahçesi varsa orada sebze yetiştirmeye çalışır, kış gelince sobayı fazla yakmamaya çalışır, kalın giyinir, battaniye içine sığınır. Köylerden şehirlere salça, turşu, ekmek, bulgur, mısır vs. temel gıda maddeleri gönderilir.  Bu örnekleri çoğaltmak mümkün tabi ki… Bunlar hayatta kalmanın yolları.

Kendinize sorun bakalım ! Türkiye’de bu şekilde yaşamaya çalışan kaç milyon ev ve ev halkı var ?

Bakanlıkların, TUİK’in, Türk İş’in verilerine göre 2022 yılında 7 milyon ev gıdadan yakacağa, sağlıktan mamaya, yakacaktan barınmaya kadar sosyal yardım alıyor. Her evde ortalama 4 kişi yaşadığını hesap ederseniz 28 milyon insana gelir. Ayrıca 9 milyon kişinin genel sağlık sigortasını da devlet karşılamaktadır.

Derin Yoksulluk Ağı kurucularından Sayın Hacer Foggo bakınız derin yoksulluk konusunda neler diyor:

” Güvencesiz çalışan insanlar, gelirleri, yatırımları şimdiye kadar olmamış kişiler, günlük iş yapanlar, inşaatlarda, tarlalarda, bahçelerde, yeme içme yerlerinde günlük yevmiye ile çalışanlar, kağıt ve plastik toplayanlar, gündeliğe ve çocuk bakmaya giden kadınlar, sakatlar, çalışamayacak olan ihtiyarlar, sigortası olmayanlar derin yoksulluğa girenlerdir. Derin yoksulluk aynı zamanda devreden yoksulluktur. Yani ana – babalardan çocuklarına kalan miras ” demiştir.

2022 yılında Tüketici Hakları Derneği ve Türk-İş tarafından yapılan çalışmalarda derin yoksullukla ilgili şu bulgulara ulaşılmıştır. Bu arada hemen belirteyim; TUİK’in verilerine kimsenin inanmadığını da biliyoruz.

Türkiye’de çocukların % 22’si yoksulluk içinde büyüyor bu oran ile Türkiye OECD ülkeleri arasında ikinci sırada;

Okur- yazar olmayanların % 28’i ve üniversite okuyanların %3’ü yoksul;

Maddi ve sosyal yoksulluk oranı % 17,5 ;

Sürekli yoksulluk oranı % 15 oldu.

Taksit ödemeleri veya borçları olanların oranı % 60 oldu.

Yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında olanların oranına da maalesef % 33’e ulaşmış durumdadır.

Tüketici Hakları Derneğine göre şu anda ülkenin; % 95’iaçlık ve yoksulluk sınırı altında yaşıyor. Bunun % 60.2’si açlık sınırının altında derin yoksullukla boğuşuyor, %37.4’ü ise yoksullukla boğuşuyor.

Artık bir gerçek var. Asgari ücret ve ona çok yakın maaşlarla kimse ayakta kalamaz.

Bizim temel meselemiz, bir avuç zenginin bu yoksulluk üzerinden zenginleşmesi değil, paylaşılan gelirin eşit sosyal devlet ilkelerine göre dağıtılmasıdır. Devlet önce kendi yurttaşını, öğrencisini, çalışanını düşünmelidir.

Yoksulluk “KADER ” midir ?

Bu soruyu gelişmemiş ya da az gelişmiş ülke halklarına sorarsanız yanıtları ” Evet ” olacaktır. Bizim de bu ülkeler içinde yer aldığımız düşünülürse burada da aynı sonuç çıkar. Her şeyi kadere bağlayan toplumlardan da zaten bir şey olmadığı ya da olamayacağı görülmektedir.

Ülkemizde yoksulluğun ve yokluğun çok uzun yıllardır devam etmesi neticesinde, bireylerin neredeyse tamamına yakınında azla değil, yokla yetinmek gerektiği düşüncesi ağır basmaktadır. Bunun sonucunda toplumda savunma tepkileri gelişmiş neredeyse fakirlik yüceltilmeye evrilmiştir. Zengin olan herkesin de kötüleştiği fikri yerleşmiştir.

Ülkemizde derin yoksulluktan en fazla etkilenen kesim kadınlar ve çocuklardır. Bu nedenle sosyal devlet kadınları ve çocukları ayrımcılığa   karşı korumalı, kadınlara daha fazla çalışma sahası açmalıdır.

Dünyanın tüm gelişmiş ülkelerinde de yoksulluk vardır. Fakat bu ülkelerde sosyal adalet ve adil paylaşım politikası gerçekten uygulanmakta ve bir nebze de olsa sorunlar tam çözülemese de geriye doğru gitmemektedir. Oysa bizim gibi ülkelerde her yıl bir önceki yılı mumla aratmaktadır.

Bir kez daha söylüyorum yoksulluk sadece gelir dağılımı değil, zenginle fakiri karşılaştırmak demek değildir. Hayatın her alanını içine alır. Sosyal politikalar, doğru bölüşüm ve dağıtımla da sorun çözülebilir.

Ama bizim ülkemizde komşunun telefonuna bakarsın, arkadaşının arabasına bakarsın, yediğine içtiğine bakarsın ve bu benden zengin diye noktayı koyarsın.

Keşke okusan da, araştırsan da derin yoksulluk nasıl oluyor ? Bunları bilsen, tek bir şeye bakıp millet hakkında ahkam kesmesen !