İBRAHİM FAİK BAYAV

İBRAHİM FAİK BAYAV

02 Mayıs 2025 Cuma

Maide Suresi 111-112: Havarilere Vahiy Gelmiş. İsa Resul mü, Peygamber mi?

Maide Suresi 111-112: Havarilere Vahiy Gelmiş. İsa Resul mü, Peygamber mi?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İBRAHİM FAİK BAYAV

Maide Suresi 111-112: Havarilere Vahiy Gelmiş. İsa Resul mü, Peygamber mi?

Maide Suresi’in 111’nci ayeti, Hazreti İsa’nın hizmetinde bulunan havarileri konu ediyor. Ayet kelimelerini irdelediğimizde bir hakikati daha öğreneceğiz.

”Ve iz evhaytü ila el-havariyyine en aminübi ve bi resuli”.

Bu ifade, geçmiş bir zamanda, Allah’ın, Hazreti İsa’nın hizmetinde bulunan havarilere vahyettiğini bildiriyor. ”Havarilere vahyettim” diyor”

Şoru şu: Vahiy nedir?.. kimlere vahiy gelir?..

Türkiye Diyanet Vakfı’nın İslam Ansiklopedisi’nde VAHYETME hakkında şu bilgi var: ”Allah’ın dilediği emir, hüküm ve bilgileri peygamberine bildirmesi anlamında terim”. Yani, ‘vahiy’ konu edildiğinde Müslümanların bilmesi gereken mana bu imiş.

Diyanet Vakfı, ‘vahiy’ teriminin sözlük bilgisini de veriyor: “hızlı bir şekilde ve gizlice söylemek, işaret etmek, ilham etmek” (Lisânü’l-ʿArab, “vḥy” md.).

Demek ki, Allah, emrini ya da tavsiyesini peygamberine ya da peygamberlerine hızlı bir şekilde ve gizlice iletiyormuş.

Maide Suresi’nin 109’ncu ayetinde, Allah’ın, belli bir günde resulleri toplayacağı, bir araya getireceğ bildirilmişti. Konu o ayetin birinci bölümünde yorumlandı.

Şu sorulur: Diyanet kurumu ve onun İslam Ansiklopedisi Allah’ın vahyettiği kişileri,  neden ayetteki gibi ‘resul’ olarak belirtmiyor da ‘peygamber’ kelimesiyle tanımlıyor?

Bazı mealciler de ‘resul’ رَسولٌ terimini ‘elçi’ şeklinde Türkçeye çeviriyorlar.

‘Vahiy’, وَحْيٌ hızlı bir şekilde ve gizlice söylemek ise, ayet ifadesinden, Allah, İsa’nın havarilerine hızlı bir şekilde ve gizlice bir şeyler söylemiş anlamı çıkar. Soru şu: Havariler peygamber mi, resul mü?

Şimdi bakalım… Allah havarilere ne vahyetmiş?..

Allah, ”Aminübi ve bi resuli” آمِنوابى وَ رَسولى demiş. Yani, Bana ve resulüme iman edin, demiş.

Havariler, Allah’ın uyarı içeren vahyetmesine cevap vermişler:

”Amenna ve eşhed bi ennena müslimun”. Yani, İman ettik; bizim Müslümanlar olduğumuza şahit ol” demişler. Bu ifadeden anlaşılıyor ki Hz. İsa’ya ve başka her resule inanmış kişi, ‘Müslim’ sıfatını alıyor.

‘Amenna’ آمَنّا ifadesi, havarilerin, İsa’nın sözünün hakikat olduğunu, yaptığını onayladıklarını belirtir. Buna rağmen havarilerin içlerinde şüphe oluşmuş mudur? Bakalım:

Maide Suresi 112: ”İz kale havariyyun: ya isa ibni meryem!.. Hel yestetıu rabbüke en yünezzile aleyna maideten min es-semai?”.

Bu ifade, havarilerin, Hazreti İsa’ya, İsa’nın rabbinin semadan bir sofra indirmeye gücü yetip yetmeyeceğini sorduklarını, bildiriyor. Masum bir soru gibi görünüyor, değil mi?.. İsa havarilere cevap vermiş:

”İtteku allahe!.. in küntüm müminun”. Bu ifadeden anlaşılan şu: Hz. İsa havarileri ‘mümin’ olmaya çağırıyor.

Hazreti İsa, havarilerin sorusuna ‘indirebilir’ ya da ‘indiremez’ anlamınde bir cevap vermemiş. İma bile etmemiş. ”Müminler iseniz Allah’a ittika edin” demiş.

Neden?..

‘İttikae’ اتَّقاء fiil masdarı, bir şeyden sakınma hareketini yaptırıyor. Müslümanlar ‘ittika’ terimini Allah’tan korkma şeklinde anlamışlar. Nasıl korkulacağı belirsiz kalmış.

İttika sözcüğünün türediği ‘veka’ وَقى fiili, bir şeyi ıslah etme, düzene koyma anlamında kullanılıyor. İttika etmek gerekiyorsa, var olan uygulama ya bozulmasın diye korunacaktır… ya da var olan şey ıslah edilecek, düzenlenecektir. Semadan sofra indirilecekse, indirme yolunun oluşması gerekir. Belki de o yol var idi… Belki de rızık geliyor ve sofra oluşturuluyordu. Eğer böyle idiyse… O zaman, ‘sema’ teriminin ne anlamda olduğu merak edilir.

Mealcilerimiz ve tefsircilerimiz ‘sema’ sözcüğünün Türkçe karşılığının ‘gök’ olduğunu belirttiklerinde, ayet ifadesi anlaşılmaz olmuş. Müslümanlar, gökten sofra inmesi meselesini, bulutların oluştuğu semadan sofra inebilir, sanıyorlar.

Havariler ‘Hel yestetıu rabbüke’ هَلْ يَسْتَطيعُ رَبِّكَ dediğinde, ‘rabbüke’ senin rabbin, demek oluyor.

Havariler, demek ki, İsa’nın Rabbi’ni henüz kendi rabbleri olduğunu bilememişler. Kendilerinin de Rabbi olmasını bekliyorlar. ‘Hel yestetıu rabbüke’ şeklinde sormalarının sebebi o. Ya da içlerinden sadece biri diğer havariler adına sormuştur.

İbrahim Faik Bayav
(01.05.2025 09:42)

Devamını Oku

Maide Suresi 109-110 Bölüm 4: İsrailoğulları İsa’dan Neden Uzaklaştırıldı?

Maide Suresi 109-110 Bölüm 4: İsrailoğulları İsa’dan Neden Uzaklaştırıldı?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İBRAHİM FAİK BAYAV

Maide Suresi 109-110 Bölüm 4: İsrailoğulları İsa’dan Neden Uzaklaştırıldı?

Maide Suresi’nin 110’ncu ayetinde Hazreti İsa ile ilgili bir konuyu daha dikkate veriliyor. Bakalım:

”Ve iz kefeftü beni israile anke. İz ci-tehüm bi’l-beyyinati Fe kale ellezine keferu minhüm in haza illa sihrun mübinun”.

Bu ayet ifadesi, İsrailoğulları’nın Hz. İsa’dan uzak tutulduğunu anlatıyor. Neden uzak tutumuşlar?Hasta ve dertli toplum bireyleri Hz. İsa eliyle şifaya kavuşuyor da ondan… İsrailoğulları’ndan bazıları, bu olaydan hoşnut olmuyor da ondan.

Hz. İsa’nın anlatma ve öğretme faaliyetine reddiye göstermeleri, Hz. İsa’nın yakınından uzaklaştırılmasının diğer sebebidir. Kelimeleri irdeleyelim:

İz ci-tehüm bi’l-beyyinati”: اِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّناتِ  Bu ifade, İsa’nın öğretilerinin doğruluğunu belirten delilin İsrailoğulları’na da iletildiğini bildiriyor. İsrailoğulları kabul etmiş midir?

”ellezine keferu minhüm” اِلَّذينَ كَفَروا مِنْهُمْ ifadesi, İsrailoğulları içindeki bazılarını dikkate veriyor. O bazılarının haricinde olanlar, kabul etmeseler bile herhalde tarafsız kalmışlardır. Peki ‘kefere’ fiilini işleyen o bazıları ne yapmıştır?

”in haza illa sihrun mübinun” اِنْ هذا الّا سِحْرٌ مُبينٌ kelimesiyle bildirileni yapmışlardır. Hz. İsanın öğretiyi uygulaması ile ortaya çıkan gerçeği ret edebilmek için, uygulama sonucunun sihir’ olduğunu iddia etmişler.

Soru: İsrailoğulları’ndan bazıları neden ‘keferu’ fiiliyle tanımlanmış?

Cevap: Hz. İsa’nın uygulamasını istemedikleri için.

İsrailoğulları’nın bazıları, toplumun perişanlığından çıkar sağlıyorlardı. Derde düşmüş toplum bireyleri, batıl inançla oyalanıyor, ikna edici söz ile insanlar her yönden kendilerine ram ediliyordu.

Hz. İsa’nın öğretisi ve öğretisini uygulaması, o bazılarının çıkarlarını zedeledi. Topluma gelen fayda ve moral üzerine Hz. İsa’nın hareketinin sihirden başka bir şey olmadığını iddia ettiler.

Sihir, سِحْرٌ bir çeşit aldatma hareketidir. Gerçeğe ‘sihir’ diyenler sihir yapmayı iyi biliyorlardır.

Mesela, ayette ‘ebras’ adı verilen cüzzam hastalığının tedavisine İsrailoğullarını o kefere zümresi mi bakıyordu acaba? Hasta iyileşiyor muydu?.. Yoksa hastalar helak mı oluyordu?

Hz. İsa tedavisini yaptığında hasta iyilişiyordu. Peki nasıl oluyordu bu? Bugünün tıp ilmine göre cüzzam hastalığı mikrobik idi. Mikrobun izale edilmesi gerekiyordu. Demek ki Hz. İsa mikrobu izale etmenin usulünü biliyordu.

Luka İncilinde cüzzamlı bir adamın Hz. İsa’nın yanına geldiği ve temizlenmesi için yalvardığı anlatılıyor. İsa adama dokunmuş. ”Temiz ol” dediğinde, adam, hemen o anda cüzzamdan kurtulmuş.

Luka İncilinde, İsa’nın iyileşen adama ”bu olayı kimseye anlatma” dediği belirtiliyor. Ama adam, olayı insanlara anlatmış. Hastalıktan kurtulmak isteyen insanlar akın akın Hz. İsa’nın yanına gelmeye başlamışlar.

Luka’daki ”İsa adama dokundu” ifadesi, tedavi etmek için adama dokundu, anlamındadır. İnsanların akın akın ona gelmeleri ise toplumun nasıl bir feceat içinde olduğunu gösterir. Mikrop nasıl oluşmuş ise artık… insanlar perişan durumdadır.

Hazreti İsa’nın adama kimseye anlatma demesi, belki de, İsrailoğullarının kefere zümresinin Hz. İsa’ya düşmanlığını celb ediyordu. Allah, topluma merhametini göstermek için İsrailoğulları’nı Hz. İsa’dan uzaklaştırmış. Ayet ifadesi şu:

iz kefeftü beni israile anke”. اِذْ كَففْتُ بَنى اِسْراءيلَ

‘Anke’ عَنْكَ kelimesindeki ‘ke’ كَ zamiri, İsa bilinse de, ileri zamandaki İsa sevenlerinin sembolü olarak tevil edilebilir. Yani İsa, ileri zamanda İSEVİ dünyasıdır. İsevi alemi İsrailoğulları’nın bazılarıyla uğraşmak zorunda kalacaktır.

İspanya ENDÜLÜS devletinin, Hıristiyan dünyasının gelişmesine yardımı olmuş. Medeniyet oluşumunda İsrailoğulları’nın bazılarından olumsuz tavır görmüş olmalılar ki, 1492 yılında İspanya Kraliçe’nin fermanı ile İsrailoğulları toptan İspanya’dan uzaklaştırılmışlar.

Ayetin ‘kefeftü beni israile’ kelimesi, 935 sayısını veriyor. Miladi 1529 yılıdır.

İbrahim Faik Bayav
(24.04.2025 09:25)

Devamını Oku

Maide Suresi 109-110: Bölüm 3: Hazreti İsa’nın Kuşları Bugün Uçak Filosudur

Maide Suresi 109-110: Bölüm 3: Hazreti İsa’nın Kuşları Bugün Uçak Filosudur
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İBRAHİM FAİK BAYAV

Maide Suresi 109-110: Bölüm 3: Hazreti İsa’nın Kuşları Bugün Uçak Filosudur

Maide Suresi’nin 110’ncu ayetinde Hz. İsa’ya ait ilginç bir olaydan bahsediliyor. Ayet ifadesi şu:

”Ve iz tehluku min e’t-tıni ke heyeti’t-tayri bi izni. Fe tenfuhu fiha fe tekünü tayran bi izni”. Yani?..

Yani, bu ayet ifadesinin Türkçe açıklaması şu: Hz. İsa çamurdan kuş şeklinde nesneler yapıyormuş. Sonra o kuş nesnelerin içine üflüyormuş… İçine üflediği kuşa benzeyen nesneler uçar hale geliyormuş. Doğru anlaşılmış mı?..

Maide Suresi’nin 110’ncu ayetinde bahsedilen, ‘ebrasa’, ‘ekmehe’ ve ‘ihya’ olayları İncilde anlatılıyorsa da, Hz. İsa’nın çamurdan kuş heyeti yaptğı bilgisini İncil’de göremedim.

Kur’an ayetleri içinde bir olaya ait ifadeler var ise,  Kur’an içine girmesinin bir anlamı vardır diye düşünürüz. Müslümanlar, bu zamana kadar, anlatılan olaya doğru mu yanlış mı diye bakmamışlardır; ”mucizedir” şeklinde hüküm vermişlerdir. Biz, ifadeyi edebiyat çerevesinde değerlendiriyoruz ve tevil etmeye çalışıyoruz. İfadenin içinde mutlaka bir sır vardır. O sır yüzyıllar ötesinde… belki bin beş yüz yıl sonrasında insanların önüne çıkacaktır. Bir soru sorarak o sırrı bulmaya çalışalım:

Hz. İsa’nın mesleği neydi?

Matta İncilin’de Hz. İsa, ”Marangozun oğlu şeklinde tanıtılıyor. İsa, Markoz İncilinde, ‘Marangoz’ olarak gösteriliyor.

Bizim lügatimizde ‘marangoz’ sözcüğü ağaç doğrama ustası olarak gösterilir. Marangozlar işlenmiş ağaçtan konut veya baraka oluşturabildikleri gibi, beton yapıların kapı, pencere ve dolaplarını da ağaçtan ölçülü biçimde imal edebilirler.

İyi ama, ayetteki ifade, kuş nesnelerin çamurdan yapıldığını belirtiyor…

‘Marangoz’ sözcüğünün bizim bulunduğumuz zamandaki anlamı ile Hz. İsa’nın zamanındaki anlamı farklıdır. U.S.CATHOLİC adlı sitede açıklaması var. Bu sitede belirtildiğine göre, ‘marangoz’ sıfatı İbranicede duvar ustasına veya taş kesici kişiye veriliyormuş. ‘Oymacı’ anlamına da geliyormuş ‘marangoz’ terimi.

‘Marangoz’ sözcüğünün Yunanca karşılığı ise, ZANAATKAR imiş. Zanaatkar olan böyle bir kişi, istenilen şekilde taşı veya tahtayı oyabilir, güzel bir eser meydana getirebilirmiş.

”Ve iz tehluku mine’t-tıni ke heyeti’t-tayri bi izni” ifadesinde gizli özne olan İsa, bizzat İsa’yı değil; İsa’nın şahsı manevisini tanımlamaktadır. Yani, ‘İSA’ İsevi toplumlarının sembolüdür.

Peki, kuşa benzeyen uçucu nesneler nasıl yapılabilir?

Günümüzde marangozluk sanatının teknolojiye yansıması var. Olması istenen uçacak nesne UÇAK olacaktır. Uçağın parçalarının önce çizimi yapılır. Çizimi yapılan parçaların ahşap modelleri hazırlanır. Bu işi yapan kişi marangozdur. Sonra, ahşap model, çelik benzerinin yapılması için kalıp atölyesine gönderilir. Torna ve tesviye işlemiyle her parçanın çelik kalıbı hazırlanır. Sonra, kum kasalarda parçaların şekilleri oluştururlur. Potada eritilen metal eriyik kasalara dökülerek yüzlerce adet olarak ortaya çıkarılır. Metal parçalar atölyede işlenir, montaj edilerek uçak ortaya çıkarılır. Geriye kalır onun uçurulması.

”Fe tenfuhu fiha fe tekünü tayran bi izni” ifadesindeki, gizli özne İsa, şahsı manevisi olan Hristiyan mensuplarını işaret ettiğinden,  ‘tenfuhu fiha’ kelimesi, Hristiyan dünyası mensuplarının maharetine işaret eder. İçine üfleme olayı, yetiştirilmiş pilotlarla gerçekleşecektir.

Sır, açığa yeterince çıktı mı?.. Oluş ve olduruş şartları bilinmeyecek mi yani?

Ve iz allemtüke el-kitabe, ve’l-hikmete, ve’t-tevrate, ve’l-incile” ifadesiyle bilinecek tabi ki.

Hz. İsa’nın şahsı manevisi olan Hristiyanlar, İnci’i ve Tevratı mutlaka bileceklerdir. Hikmet, ‘felsefe’ olarak kendini gösterir. Kitap ise, tekniğin ve hendesenin işletiliş şeklini belirten sayfalar ve klasörlerdir. Ayet içinde ‘Kur’an’ unsuru zikredilmemiş. Demek ki Allah’ın nimeti, Hz. Muhammed’in zamanında, İsa inancıyla yaşayan Hıristiyan dünyasına layık görülmüş. Müslümanlar da bu nimete kavuşur birgün… Hıristiyan dünyasından ders alarak.

İbrahim Faik Bayav
(14.04.2025 09:20)

Devamını Oku

Maide Suresi 109-110 Bölüm 2: İsa Dokundu. Kız Dirildi. Kör Görür Oldu

Maide Suresi 109-110 Bölüm 2: İsa Dokundu. Kız Dirildi. Kör Görür Oldu
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İBRAHİM FAİK BAYAV

Maide Suresi 109-110 Bölüm 2: İsa Dokundu. Kız Dirildi. Kör Görür Oldu

Maide Suresi’ni’nin 110’ncu ayetinde Hz. İsa’nın mucisesini anlatan ifade şu: ”Ve tübriü‘l-ekmehe ve el’-ebrasa bi izni”. Yani, (Ey İsa/Jesus) benim iznimle doğuştan kör kişinin görmesini sağlıyordun, cüzzam hastası kişiyi iyileştiriyordun.

‘El-ebrasa’, bulaşıcı cüzzam hasatılığı imiş. Bu kelimeyi atlayacağız.

”Ve tübriü‘l-ekmehe”: وَ تُبْرئ اَلاَكْمَهَ  Bu kelime, doğuştan kör kişiyi görür yapıyordun şeklinde Türkçeye çevrilmiş. Peki nasıl bir olaydır bu?

Kaynak bilgi Matta İncili’nin 9’ncu bölümündedir. Orada anlatıldığına göre iki kör adam, Hz. İsa’nın peşinden giderken ”Ey Davut Oğlu, halimize acı” deyip yalvarmışlar. Eve gelindiğinde Hz. İsa onlara ”İsteğinizi yapabileceğime inanıyor musunuz” diye sormuş. Adamlar ‘inanıyoruz’ demişler. İsa, onların gözlerine dokunmuş; ”imanınıza göre olsun” demiş. Ve kör adamlar görür olmuşlar.

İncil’in aslındaki ifadenin şeklini bilmiyoruz. Türkçeye böyle çevrilmiş. Öyleyken bu Türkçe çeviride, yüzyıllar ötesinde görülebilecek bir sırrın saklı olduğu anlaşılıyor.

Yirmi birinci yüzyıldayız…Doğuştan körlüğün tıptaki adı, LEBER KONJENİTAL AMOROZİSİ (LCA) imiş.  Bu körlüğün genetik olduğu anlaşılmış. Teşhisi şu şekilde belirtiliyor:

”LCA, genler yoluyla aktarılan kalıtsal bir hastalıktır. Retinadaki bir gen bozukluğundan kaynaklanan hastalık, bebeklik döneminde çok az görme veya hiç görememe olarak kendini gösteriyor. Müdahale edilmediği sürece de kalıcı körlüğe neden oluyor”

(Bkz: https://www.labmedya.com/dogustan-gorme-engelliler-icin-tedavi-gelistirildi

Ayetteki ‘ekmehe’ sözcüğü, fiziki körlük olarak bilinse ve anlaşılsa da, Arapça Türkçe lügatte, aklın kaybolması, nereye gittiğini bilememe şeklinde mecaz olarak da kullanılabiliyor. O zaman, Matta İncili’ndeki Hz. İsa’nın iki kör adamı görür yapması olayını, hakikati o ana kadar görememiş iki kişinin Hz. İsa sayesinde hakikatı görür olmuş şeklinde anlayabiliriz. Anlatımın içindeki sırrı düşündüğümüzde, Hz. İsa’yı O’nun şahsı manevisi olan Hristiyan dünyasıdır desek yeridir. O zaman doğuştan körlerin genetik tedavisinin Hristiyan dünyasında gelişeceğine kanaat getiririz. Öğrendiğimize göre, doğuştan körlerin görür yapılması projesi Amerika Birleşik Devletleri’nde yürütülüyormuş.

Ayetteki bu ifadeden sonraki ifade şu: ”Ve iz tühricu’l-mevta”.  Yani?.. Yanisi şu: Bu kelime, kelime karşılığı olarak Türkçeye çevrilirse, ”ölüleri çıkarıyordun” şekline gelir.

Ve iz tühricü‘l-mevta وَ اِذ ْتُخْرِجُ الْمَوْتى kelimesini bazı mealistler, ölüleri mezardan çıkarıp diriltiyordun şeklinde Türkçeye çevirmişler. Böyle bir olay olabilmiş mi yani? Ya da şöyle soralım: Mealistler Ve iz tühricu’l-mevta” kelimesine bu anlamı nasıl verebilmişler?   Hz. İsa’nın yaşadığı zamanda olsaydık, canı çıkmış ve mezara konmuş bedeni mezardan çıkarıp canlandırma gibisinden bir olaya şahit olabilir miydik?

Matta İncili’nin Türkçe çevirisinde anlatıldığına göre, İsa’nın yanına bir havra yöneticisi geliyor; ”kızım az önce öldü. Gelip elini onun üzerine koyarsan, dirilecek” diyor. Hz. İsa havra yöneticisinin evine gidiyor. Evde toplananlara ”çekilin!.. Kız ölmedi, sadece uyuyor” diyor. Kızı öldü sanan halk, ”ölmedi” diyen Hz. İsa’ya alaycı davranışta bulunuyor. Hz. İsa kızın elinden tutuyor ve ayağa kaldırıyor. Bu olay çevrede İsa ölüyü diriltti sözleriyle yankılanıyor. Matta’da anlatılandan anlaşılıyor ki, aslında kız ölmemiş, sadece bayılmıştı. Ölüm olayının ne olduğunu bilmeyen halk, kızı ‘öldü’ sanmıştı.

Hamdi Yazır’ın ve Diyanet’in meallerinde Ve iz tühricu’l-mevta” Arapça kelimesi, ”ölüleri diriltmesi” Türkçe kelimesiyle karşılık bıulmuş. Halk, Türkçe ”ölüleri diriltmesi” ifadesindeki  ‘ölü’ sözcüğünü ruhu çıkmış beden; ‘dirilme’ sözcüğünü de ‘hortlama’ olarak anlıyor. Eğer, Ve iz tühricu’l-mevta’ kelimesi, gerçek anlamında açıklaması yapılarak Türkçeye çevrilmezse, okuyanlar, Kur’an’da anlatılmayan şeyi anlatılmış sanırlar.

Türkçe ‘diriltme’ sözcüğü giden canın kişiye geri geldiği anlamını vermez. Kişide can vardır, sadece refkleksi görülmez. Refkleks gerektiren ameliye ile kişinin hareket etmesi yani dirilmesi gerçekleşir.

İbrahim Faik Bayav

(08.04.2025 09:20)

Devamını Oku

Maide Suresi 109-110: Bölüm 1: Resullerin İçinde Seçkin Resul Hazreti İsa

Maide Suresi 109-110: Bölüm 1: Resullerin İçinde Seçkin Resul Hazreti İsa
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İBRAHİM FAİK BAYAV

Maide Suresi 109-110: Bölüm 1: Resullerin İçinde Seçkin Resul Hazreti İsa

Maide Suresi’nin 110’ncu ayeti Hz. İsa’yı konu ediyor… ‘Mucize’ olarak nitelediğimiz bazı davranışlarını belirtiyor. Ayetin bazı ifadelerini bir kaç bölüm olarak tevil etmeye alışacağız.

Ayetin ilk kelimesi şu: ”İz kale allahü ‘Ya isa ibni meryem”. Yani Allah bir zaman, ya isa ibni Meryem, diyerek anu anmıştı.

Hazreti İsa’nın anılması, 109’uncu ayetteki resullerin bir araya getirildiği ya da getirileceği bilgisi verildiktan sonradır. Resullerin davranışlarının önemi İsa konusuyla değerlendirilmiş olacaktır. 109’ncu ayet ifadesi, isa’nın yaşadığı zamanda, toplumda çok resulün bulunduğu anlamını veriyor.

Akla gelen soru şu: ‘İz kale’ اِذْ قالَ kelimesi geçmişteki bir zamanı gösterse de, ‘rusül’ çoğul ismi ile anılan resuller o toplumda kaç kişiydi? Hangi safhada bir araya toplanacaklardı? Ya da gemiş o zamanda toplanmışlardır?

‘Rusul’ رُسُلَ çoğul ismi, ‘fuulen’ masdarından oluştuğundan, dokuz adedin üstündeki çok adedi belirtir. O kimseler, toplumdaki yanlışların izalesi için faaliyet gösteriyorlardır.

Hz. İsa (Jesus) Milattan üç veya dört yıl önce dünya’ya gelmiş. ‘Resul’ vasfı alması ise otuzlu yaşlarında. O zaman anlaşılıyor ki, Hz. İsa’nın resul olduğu zamanda ve toplumda, çok resul var. İçlerinde popüler olan sadece Hz. İsa’dır. Ayetteki ifade, gelecek yüzyıllarda, sadece, Hz. İsa’nın şahsında inanç değeri oluşacağını ima eder.

109’ncu ayette, resullere ”maza ücibtüm”ما ذا اُجِبْتُمْ  sorusunun sorulduğu belirtiliyor. Yani, toplumda, anlattıklarınız sebebiyle ne karşılık gördünüz? Resullerin verdiği cevap, resullerin toplum bireylerinden karşılık alamadıklarını belirtiyor: Resuller ”La ılmilena”

لا عِلْمَلَنا demişler. ”Yevme yecmeu” يَوْمَ يَجْمَعُ  kelimesindeki ‘yecmeu’ fiili geniş zaman kipiyle kullanılmış. Bu fiil kelime, gelecek zamanda veya zamanlarda da benzer olayın vuku bulacağının işaretini veriyor. Anlaşılıyor ki, gelecek her zamanda veya her asırda toplumlara veya milletlere resuller gönderilir; bir zaman sonra gönderilen resuller bir araya getirilip onlardan gerekli raporlar istenir. Her zamanın resullerinin, toplumdan gördüğü karşılık, ”İnneke ente allamü‘l-ğuyub” –kelimesinden anlaşıldığına göre-, resulleri gönderen gücün ındinde zaten kayıtlıdır.

Soru şu: Allamü‘l-ğuyub’ عَلّامُ الْغُيوبِ olan zat, toplum içindeki her olayı ve neticesini nasıl bilmiştir?., Nasıl kayıt altına almıştır? Gelecek zamanlarda hangi usulle kayıt altına alacaktır?

Yirmi birinci yüzyıldayız. Şu zamanın insanlarındaki zeka, bu sorunun cevabını bulmaya henüz yetmiyor.

Maide Suresi’nin 110’ncu ayetine bakmaya devam edelim:

Üzkür nimeti aleyke ve ala validetike”. Yani, (Ey İsa!) senin ve annenin üzerine indirdiğim nimetimi hatırla”.

‘Nimet’ nedir?..

Arapça Türkçe lügatte ‘nimet’; ”lütfedilen şey”, şeklinde gösterilmiş… Refah ve rahatlık olayı ‘nimet’ sözcüğüyle belirtiliyor.

O zaman şöyle anlaşılır: Hz. İsa ve annesi, Hz. İsa’ya resullük vasfı gelene kadar, rahat ve ferah bir yaşam sürmüşler. Belki mal da edinmişlerdir. Refahın ve rahat yaşamlarının, RABB tarafından Hz. İsa’ya ve annesine lütfedilmesi ayrı güzelliktir.

Gönderilen resullerin içinde popüler olan Hz. İsa’nın, Allah’ın lütfettiği nimeti hatırlamadığı veya hatırlamazlığı düşünülemez. Hz. İsa’nın bizzat kendi varlığı… Varlığıyla toplumda oluşan her müsbet olay, topluma gönderilen birer nimettir. O zaman Maide Suresi’nin 110’ncu ayetindeki ‘üzkür-hatırla’ şeklinde istek bildiren kelime, Hz. İsa’nın şahsı manevisine doğru yön gösterir. Mesela, başta, Hz. İsa’nın hizmetine girmiş olan on iki havariye!.. Mesela, Hz. İsa’nın anlattıklarıyla toplumda iman kazanan gruplara… Mesela, Hz. İsa inancıyla oluşan ve gelişen milletlere ve devletlere.

Nimet hatırlandığında, nimetle oluşan sorumlulk da hatırlanacaktır. Nimeti veren tarafından bir şekilde hatırlatılacaktır. Bu, fert bazında diğer insanlara yardım ve ihsanı gerektirir. Ülke bazında ise, diğer ülkelere ve devletlere karşı sulhu ve muaveneti şart kılar.

İbrahim Faik Bayav

(03.04.2025 09:05)

Devamını Oku
teslabahis casinoport pashagaming betkom mislibet casino siteleri
istanbul eşya depolama