İBRAHİM FAİK BAYAV

İBRAHİM FAİK BAYAV

10 Şubat 2025 Pazartesi

Enam Suresi 14: Veli Kimdir? Hukuktan Anlamayan Yönetici Veli Olamaz

Enam Suresi 14: Veli Kimdir? Hukuktan Anlamayan Yönetici Veli Olamaz
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İBRAHİM FAİK BAYAV

Enam Suresi 14: Veli Kimdir? Hukuktan Anlamayan Yönetici Veli Olamaz

Enam Suresi’nin ondördüncü ayetin ilk kelimesi şu: ”Kul e ğayrallahi ettehızü veliyyen fatıri’s-semavati ve’l-arzi”. Yani, Hz. Muhammed’e, Allah’tan gayrını veli mi edineyim, de. emri verilmiş. Ayetin geliş sebebi şu: Mekke toplumunun ‘veli’ edindiği biri veya birileri var. Mekke toplumu Hz. Muhammed’in de onları veli edinmesini istiyor. Hz. Muhammed ayet ifadesi ile bunu ret ediyor. Allah’ın veli edinmesinin sebebi, Semavatı ve arzı Allah’ın ortaya çıkarmış, yaşanılan hale getirmiş olmasıdır.

Ondördüncü ayetn son kelimesi ise şu: ”La tekünenne min el-müşrikine”. Yani, Allah Hz. Muhammed’e ”sakın müşriklerden yana olma” emrini veriyor. Bu ifade, Mekke ağalarının hakim olduğu toplumda yaşamanın çok zor olduğunu belirtmiş oluyor.

Ayetin bu iki kelimesi ile arasındaki diğer kelimeleri irdeleyeceğiz.

Veli: وَلِيَّا Bu terim, sözü ve tavsiyesi dinlenecek olan gücü tanımlar.

Mekke’de, rezil edilmiş topluma sözünü dinleten bir otorite var. Bunlar Mekke ağalarıdır. Toplum sefil olurken otorite mensupları semiriyor ve zenginleşiyor. Hz. Muhammed otorite mensuplarının bozuk düzenini kabul edemeyen birisidir. Ayetle gelen emirler onu o düzenden uzak tutar. Konuşması gerektiğinde ”Veli; sadece Allah’tır” der.

Allah ”Fatıri’s-semavati ve’l-arz…” dır.

Ayetin bu kelimesini, tüm mealciler ve tefsirciler ”gökleri ve yeri yoktan yaratan, var eden” şeklinde Türkçeye çevrilmişler. ‘Fatır’ sıfatı, yoktan var etme anlamındaki ‘Halık’ sıfatıyla aynı değildir.

‘Fatır’; فاطِرِ var edileni ya da var edilecek olanı açığa çıkartan, demektir. Toprağa atılan tohum patlayınca toprak üstüne çıkartılır. Dişi hayvana salınan döl, yeni bir canlıya dönüştürülür ve doğurulur. Olay, ‘fatır’ olan zatın koyduğu kanun çerçevesinde gerçekleşir. Ortaya çıkartılan şeyler yaşamın devamını sağlayan rızık olurlar.

”Ve hüve yut’ımü ve la yut’amü…”. Yani, Allah, yedirir, doyurur, besler. Lakin, yemeye, içmeye gerek duymaz. Anlaşılıyor ki, Allah’ın VELİ edinilmesi, müşriklerin ‘veli’ edindiklerine hiç benzemiyor. Allah’ın koyduğu kanun olmasa, hiç bir canlının rızık edinmesi, beslenmesi ve yaşaması mümkün olmaz.

Hz. Muhammed’den ”Kul” emriyle muarızlarına vermesi istenen diğer karşıkık şu: ”İnni ümirtü en küne evvele men esleme”. Yani, bana, islam hareketini başlatanların ilki olmam emredildi. Bu emir yerine getirildikçe Hz. Muhammed’e inananların içinde İSLAM hareketini devam ettirenler ortaya ıkacaktır.

Soru: Hz. Muhammed’in başlattığı İslam hareketinin… yeme, içme, beslenmeyle ve semavatta ve arzda olanlarla ilgisi ne?

Cevap: Sosyal düzenin kurulması, hukuk kurallarının işletilmesidir. Bireylerin özgür irade kazanmasıdır.

Mekke ileri gelenlerinde ‘hukuk’ diye bir tanımlama yok. Her hak, serveti ve silahı elinde tutan ağalara ait. Toplum bireyleri, yaşamak için onlara ‘abd’ olmak zorundalar. Hz. Muhammed, ”Ben İslam olanların ilkiyim” derken, özgür irade ve hukuk kuralının ilk uygulayıcısı olacağını deklare etmiş oluyor.

”Sakın müşriklerden yana olma” uyarısının sebebi de, 15’nci ve 16’ncı ayetlerde beliritiliyor:

a) BÜYÜK GÜN AZABI’nın gelecek olmasıdır bu. (Toplumun ileri gelenleri ya da ülke yönetenler, kanun ve kural dışında iseler, belanın zeminini oluşturmuşlardır)

b) İslamlığı kabul etmeyip, kural dışında icra edenlerin… ya da biz ne dersek o olacak diyenlerin… zamanı geldiğinde kurtuluşlarının olmayacağıdır.

İbrahim Faik Bayav
(10.02.2025 09:10)

Devamını Oku

Enam Suresi 10 – 12: Önceki Resullerle Alay Edilmiş Sonrakilerle de Alay Edilir

Enam Suresi 10 – 12: Önceki Resullerle Alay Edilmiş Sonrakilerle de Alay Edilir
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İBRAHİM FAİK BAYAV

Enam Suresi 10 – 12: Önceki Resullerle Alay Edilmiş Sonrakilerle de Alay Edilir

Enam Suresi’nin 10’ncu ayetinde Hz. Muhammed’e şu hatırlatılıyor: ”Lakad istühzie birusulin min kablike”. Yani, senden önce gönderilen resullerle alay edilmişti…”.

Hatırlatmanın sebebi, anlatımına olumlu karşılık alamadığı için üzülen Hz. Muhammed’i teselli amaçlıdır.

Ayetteki ”Fe haka bi’l-lezine sehıru minhüm ma kanü bihi yestehziüne” ifadesi, geçmiş zamanda resullerle alay edenlerin akıbetinin kötü olduğunu belirtiyor. Anlamı şu: Seninle alay edenlerin de, akıbeti kötü olacak.

Biz, 21’nci yüzyılın 25’nci yılında, şartlara göre gelişen olaylar için, bu ve sonraki ayet ifadelerinden anlam çıkarmaya çalışacağız.

”Senden önce gönderilen resuller” ifadesi, Hz. Muhammed’den sonra gelecek resulleri de ima eder. Öylleyse, bu imalı ifadeden, gelecek resullerle alay edecek olanların akıbeti de kötü olacak, anlamı çıkarılır. Fakat, Müslümanların uleması, başka bir ayet ifadesinden Hz. Muhammed’den sonra resul gelmeyeceği anlamını çıkarmışlar.

Bu zamanın toplumları Hz. Muhammed’in içinde yaşadığı toplumlarla aynı değil. Bu zamanda iletişim ağı geniştir; istenilen bilgiler istenildiği yerde alınabilmektedir.

Devam edelim:

Enam Suresi’nin 11’nci ayeti ile, geçmişte yaşamış bazı toplumların akıbetinin Mekkelilerce görülmesi isteniyor. Ayet ifadesi şu: ”Kul!.. siru fi el-arzı sümme ünzuru keyfe kane akıbetü‘l-mükezzibin”.

Ayet ifadesinden anlaşıldığına göre, geçmişteki toplumlar, uyarı kabul etmemişler, uyarı yapan resullerle alay etmişler; çökmüşler ve bitmişler. Kalıntıları Hz. Muhammed’in zamanında ‘ibret’ olarak durduğu ayet ifadesinden anlaşılıyor.

Sonraki zamanlarda sapmış toplumlara, geçmişteki toplumların akıbeti hakkında uyarı yapılması gerekmeyecek mi? Başka resul gelmeyecekse sapmış toplumlar başı bozuk bırakılacak demektir. Bu anlayış Kur’an mesajına zıttır.

Bulunduğumuz zamanda, çökmüş, yıkılmış ve bitmiş toplumlara ya da ülkelere bakıp ibret alanlar var mı acaba? Ya da hangi ülkeler bazı toplumların kötü akıbetinden ibret alıyorlar?.. Bilmiyoruz.

Enam Suresi’nin 12’nci ayetinde, Hz. Muhammed’in, muhataplarına ”semavatta ve arzda olan her şey kimin? diye sorması isteniyor: ”Kul!.. Limen ma fi’s-semavati ve’l-arz”. Sorduğunda cevap alamamış olacak ki, ona ”Allahındır” de şeklinde cevap vermesi istenmiş: ”Kul!.. Lillahi”. Bu ifade ile ortaya çıkan anlam;

a) O zamanda semavatta ve arzda gözle görünür biçimde bir şeyler ya da çok şeyler var idi.

b) Görünen her şeyin, yapıcı ve tasarruf edici bir sahibi var idi.

Semavatta ve arzda var olanlar, o zamanda başka, bu zamanda başka olabilir.

21’nci yüzyılda, semavatta ve arzda neler olduğunu, okuyan, öğrenen ve gözleyen insanlar biliyorlar. Ne için olduğunu da ”er-rahmet” ifadesini anladıklarında öğrenmiş olacaklardır.

12’nci ayette, semavatta ve arzda olanların sahibi bildirildikten sonra, ”Le yecmeanneküm ila yevmi’l-kıyameti” ifadesi ile  ”Sizi kıyamet gününe doğru toplayacak” uyarısı verilmiş. Neden acaba?

”La raybe fihi” ifadesi, kıyamet gününe doğru toplanma olayının vukuunu kesinleştirirken, ”Ellezine hasiru enfisehüm” ifadesiyle, kendilerine zarar veren insanların, ”kıyamet günü geliyor” uyarısı yapan resullere inanmayacaklarını belirtiyor.

Kendilerine zarar verme; Bu, çeşitli hallerle akıl melekesinin işlemez edilmesidir.

Hz. Muhammed’in ve onun ardından Hz. Ebubekir’n vefatları sonrasında kıyamet olayları gerçekleşti. Fakat ayette, zamanımıza ait işareti var mıdır?.. diye merak edilir.

”Le yecmeanneküm ila yevmi’l-kıyameti la raybe fihi” ifadesi, ebced hesabıyla (nun şeddeli) H.1329 tarihini gösteriyor. Miladi 1911… Bu tarihte, kıyamet günü işaretleri başladı, Hilafet merkezine bağlı Arap ülkelerinin bazı insanları, 1914’te başlayan Birinci Dünya Savaşı günlerinde, Hilafet Merkezi İstanbul’a karşı toplandı. Ölümler ve yıkımlar yaşandı. Hz. Muhammed’in vefatı sonrası başlayan HİLAFET bitti; ortadan kalktı.

Soru: Bu ayette, Birinci Dünya Savaşı gibi, İkinci Dünya Savaşı için de işaret var mı?

Bu ayette İkinci Dünya Savaşına ait işaret görülmüyor. Sebebi, Hz. Muhammed’in ümmeti içindeki muarızları ilgilendirmediği için olabilir. Avrupalı zalimler, Müslüman ülke insanlarına acı verdikleri için, acı vermeye doymadılar kendi başlarını yediler.

İbrahim Faik Bayav
(03.02.2025 0:40)

Devamını Oku

Enam Suresi 8 ve 9  Melek Beklemişler. Melek Gelse Mekke Melikin Mülkü Olur   

Enam Suresi 8 ve 9  Melek Beklemişler. Melek Gelse Mekke Melikin Mülkü Olur   
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İBRAHİM FAİK BAYAV

Enam Suresi 8 ve 9  Melek Beklemişler. Melek Gelse Mekke Melikin Mülkü Olur

Hz. Muhammed’in nübüvvet görevine itiraz eden o toplumun ileri gelenleri, verilen cevaplara ve geçmişteki olayların hatırlatılmasına itiraz etseler de işe yaramıyordu. Yani Hz. Muhammed’in anlattıkları doğruydu; çıkarlarına uymadığı için kabul etmiyorlardı. Kabul etmemeye bir mazeret buldular:

Enam Suresi ayet 8’de verilen bilgi şu: ”Ve kalü levla ünzile aleyhi melekün”. Yani, Ona, bir melek gelip bildirmeliydi, dediler.

Bunu demelerinin sebebi, o bölgeye yakın otoritenin kendilerine yakın olduğunu sanmalarındandır.

Ayetteki ”Ve lev enzelna meleken” ifadesi, ayetlerin, Hz. Muhammed’e melek tarafından da indirilebileceğini işaret ediyor. Lakin gerek yok. Çünkü toplumun düzenli sosyal yaşama ihtiyacı var.

Ayettteki ”Le kuzıye el-emru” ifadesi, melek ile indirilme olayının ‘sonuç’ olacağını belirtiyor. Melek geldiğinde iş bitmiş, Mekke’nin ağalarının, gaddarlarının varlıkları ortadan kalkmış olur.

‘Melek’ nedir?

Müslümanlar, ‘melek’ konu edildiğinde onu ‘üstün ve görünmez varlık’ olarak bilirler ve anarlar. Öyledir. Lakin üstün ve görünmez varlığın nasıl bir şey olduğunu bilmezler. Bilinmesi için kelimeyi irdeleyelim:

‘Melek’, مَلَكٌ ‘melken’ مَلْكًا fiil masdarıyla ilintilidir. ‘Melek’ vasfı alan varlığın, icra etme yetkisi vardır… Yani bir yerin şeklini bir başka şekle çevirebilir ya da çevirtebilir. Arapça-Türkçe lügatte ‘meleke’ fiiline, ‘memleketen el-şeye’ şeklinde anlam verilmiş. Yani, bir yeri memleket yapma. Bu hareket bir otorite gücün emri ve talimatı çerçevesinde gerççekleşir.

‘Meleke’ مَ لَ كَ fiilinin anlaşılması için Arapça-Türkçe lügatte ”Meleke ala el-kavmi” şeklinde ifade örnek gösterilmiş. Yani, bir beldeyi veya ülkeyi istila etme hareketi… Oraya hükmetme olayı… Bu hareket ve olay da bir devlet gücünü gerektirir.

Üç harfli ‘melken’ fiil masdarı, dört harfli ‘imlaken’ masdarına dönüştüğünde, şahsa ‘mülk edindirme’ ya da ‘sahiplendirme’ hareketini yaptırıyor. Bu hareket de otoriteden gelen emir ve talimat ile gerçekleşecektir.

Şimdi dönelim ayetteki  ”Ve lev enzelna meleken Le kuzıye el-emru” ifadesine.

Hz. Muhammed’e vahyeden güç, bu ifade ile, o topluma melek yada melekler gönderebileceğini de belirtmiş oluyor. Lakin o şartlarda iki sebepten melek gönderilmesine gerek yoktur:

a) Hz. Muhammed’in anlatımıyla o toplumda çok insan hak tarafına dönme meyillidir.

b) Oranın coğrafi konumu, melek gönderilecek değerde değildir.

Faraza ‘melek’ gönderilmiş olsaydı… Le kuzıye el-emru uyarısı orada tecelli ederdi. Yani, oraya yakın bir devlet, istila hareketini başlatır, çocukları, masumları, sabileri ayırmadan katleder, orayı haritadan silerdi. Hatta, ”Sümme la yünzarun” ifadesi ile, melek ile ayet gelmesinin, melek ile getirilen hazır kitap görmelerinin, varlıklarının sonu olacağı ima edilmiş oluyor.

‘La Yünzarun’ لايُنْظَرونَ kelimesindeki ‘inzar’ اِنْظارًا fiil masdarı, olması gereken için, birilerine, baktırma, gözletme hareketini yaptırıyor. Neticeyi bekletme gibi… ‘La yünzarun’ ifadesiyle deniyor ki; melek ile ayet ve kitap istemesinler ve beklemesinler; melek geldiğinde, bırakınız vaz geçmelerini…, vaz geçelim mi diye düşünme zamanları bile olmayacak.

Enam Suresi ayet 9: ”Ve lev cealnahü meleken le cealnahü recülen”. Yani, Size hak sözleri duyuran kişi ‘melek’ olsa idi, herhalde ‘recül’ olurdu.

Neden böyle bir ifade kullanılmış?..

Anlaşıldığına göre Mekke toplumunun ‘melek’ unsurunu dişil sanmalarıdır. Halbu ki, öyle değil… Melaike taifesinden bir veya bir kaç kişi gelecek ise, o gelenler Mekke toplumuna resmen ‘erkek’ cinsinde gelecek ve görünecektir.

Her yönden güç sahibi bir otoritenin, başıbozuk topluma bizzat gelip tavsiyede bulunması, kural hatırlatması, hangi davranışın nasıl sonuç getireceğini bildirmesi, olacak şey değildir. Onların içinden, onların dilini konuşan bir zatı, resmen görevlendirmiş, o kişi ile emir ve talimatını onlara ulaştırmaktadır.

Ayetin devamındaki, ”ve le lebesna aleyhim ma yelbisüne” ifadesi ile Makke’nin zalim ağalarına -o an için- uyarı tamamlanıyor. Yani, melek istemede diretmesinler, üzerlerine, içinden çıkamayacakları bir fitne atılır, hidayet yoluna giren toplumu karıştırmaya firsat bulamazlar.

İbrahim Faik Bayav
(27.01.2025 09.17)

Devamını Oku

Enam Suresi 7: Kafirler, Kitap Hükümlerini ya Gizlerler; ya da Tahrif Ederler

Enam Suresi 7: Kafirler, Kitap Hükümlerini ya Gizlerler; ya da Tahrif Ederler
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İBRAHİM FAİK BAYAV

Enam Suresi 7: Kafirler, Kitap Hükümlerini ya Gizlerler; ya da Tahrif Ederler

Toplumların sağlıklı olabilmesi tecrübe edilmiş bilgiyi gerektirir… yönetimlerin ve devletlerin devamlılığı ise siyaset bilimini şart kılar. Şartı iptal edenler, saltanat hırsı gösteren menfaatperest ve sadist tıynetli kişilerdir. Öylelerin başında bulunduğu ülkenin akıbetinin kötü olacağı altıncı ayette belirtildi. Peki Hz. Muhammed’e niçin itiraz ediyorlardı?.. Yanlış uyarı yaptığı için mi?.. Hayır. Sonraki ayete bakalım:

Enam Suresi ayet 7: ”Ve lev nezzelna aleyke kitaben fi kırtasin…” Yani, sana kitabı kırtas içinde indirseydik…”.

Bu ifade, kitap bilgilerinin Hz. Muhammed’e var olan bir kitaptan gerek duyuldukça aktarıldığını belirtiyor. Aktarılan bilgiler ‘söz’ olarak topluma duyuruluyor. Lakin, Mekkeli muhataplar o sözlere ‘yanlış’ diyemiyorlar, O’ndan kitabın kendisini göstermesini istiyorlar.

Beşinci ayette, ‘yestehziün’ يَسْتَهْزِءونَ ifadesinin kullanılması sebepsiz değil. Hz. Muhammed kitabın kendisini gösteremezdi. Çünkü kitaplar Mekke ağalarının kendi kontrollerindedir. Başkasının edinmesine izin verilmiyordur.

Kitap bilgileri Hz. Muhammed’e ‘kırtas’ içinde de ulaştırılabilirdi.

Kitabın nasıl bir kitap olduğunu, ne hükümler içerdiğini bilen muhataplar Hz. Muhammed’in uyarısını kabul ederler miydi? Cevabı ayetin devamında:

”Fe le mesühü bi eydihim le kale ellezine keferu in haza illa sihrun mübinun”. Yani, ellerine alıp inceleseler, bu, sihirden başka bir şey değil derlerdi.

Neden öyle derlerdi?.. Şu sebepten:

a) O zamanda o toplumda kitap bilgileyle hareket edilmiyordur. Edenleri dışlıyorlardır;

b) Kitap bilgilerini, kullanma yetkisi, itirazcıların yetkisindedir. Saklarlar… Ortaya çıkmışsa, yolunu bulur tahrif ederler;

c) Hz. Muhammed’in kitap hükümlerini anladığına inanmıyorlardır. Demogoji yaparlar;

d) Zaten hukuk tanımayacak kadar kafirdirler. Hak, sadece kendilerini bilirler.

”Ve lev nezzelna aleyke kitaben fi kırtasin…” ifadesinin ileri zamana işareti var mıdır diye merak edersek… Herhalde işareti vardır.

‘Kırtas’, قِرْطاسٍ Bu sözcük Arapça lügatte, günümüzdeki bilinen ‘kağıt’ olarak belirtilmiş. Boyutu belirtilmemiş. Demek ki ‘kitap’, sözlerin, bu kağıdın içine yazılarak derc edilmiş halidir.

”nezzelna aleyke kitaben fi kırtasin” kelimesi,

نَزَّلْنا عَلَيْكَ كِتابًا في قِرطاسٍ

ebced hesabıyla 1152 sayısını verir. Miladi 1738’dir. Bu tarihte sözler ve fikirler, yazı şekline getirilip geniş kağıt üzerine matbaa işlemiyle basılır. Her isteyenin adresine ulaştırılır. Aslında kafirler Hz. Muhammed’den böyle bir şey istiyorlarmış. İstekleri gerçekleşseydi, ayette belirtildiği gibi, ‘sihir yaptı’ diyecektiler.

‘Le mesühü لَمَسوهْ  kelimesi, dokunulacak, ele alınacak nesneyi haber veriyor.

Dokunulacak ve ele alınacak şey nedir?

”Nezzelna aleyke kitaben fi kırtasin Fe le mesühüifadesi ebced hesabıyla 1445 sayısını verir. Miladi 2023 yılını gösterir. Kitap bilgileri artık nesnel TABLET içindedir. İlimadamları ve bilimadamları fikirlerini veya projelerini orada toplarlar. Öğrenciler, ders yapmayı, öğrenmeyi ve bilgilenmeyi TABLET içinden gerçekleştirirler.

Kafirler, Hz. Muhammed’den belki de bunu istiyorlardı. İstekleri gerçekleşseydi, daha o an sihrin en korkuncu deyip ona zulmün en kötüsünü uygularlardı.

”le mesühü bi eydihim le kale ellezine keferu” ifadesi

لَمَسوهُ بِاَيْديهِمْ لقالَ الَّذينَ كَفَروا

ebced hesabıyla 1472 sayısını veriyor. Miladi 2030 yılını gösterir. Bu tarihte her tür bilgiyi ve hükmü içinde barındıran TABLETLER, kafirlerin küfür aracı olur. Kitap bilgilerinde tahrif yapamayacaklarından, engelleme sistemini devreye sokarlar. Bilinmesi gereken hükümler toplum bireylerine gösterilmez veya okutturulmaz Ülkemizde şu zamanda, internetteki bazı bilgilere ulaşma engeli koyanlar farkediliyor mu? Altıncı ayetteki ”fe ehleknahüm” فَاَهْلَكْناهُمْ  ifadesinde belirtilen çöküş, Müslüman bilinen toplumlar üzerinde bir başka çeşitte tecelli etmeye başlayacaktır.

İbrahim Faik Bayav
(20.01.2025 12:05)

Devamını Oku

Enam Suresi 4 – 6: ‘Zünüb’ Toplum ya da Ülke Düzenini Bozucu Günahlardır 

Enam Suresi 4 – 6: ‘Zünüb’ Toplum ya da Ülke Düzenini Bozucu Günahlardır 
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İBRAHİM FAİK BAYAV

Enam Suresi 4 – 6: ‘Zünüb’ Toplum ya da Ülke Düzenini Bozucu Günahlardır 

Enam Suresi’nin 4’ncü ve devamı ayetlerinde, bir kısım insanlar ima edilerek sert ifadeler kullanılıyor. İma edilen insanların kimler olduğu belli değil. Onlar, birinci ve yedinci ayette ”Ellezine keferu” şeklinde tanımlanıyorlar. Onlar için yapılan bilgilendirme de ilginç. Ayetlerin kelimelerini irdeleyip, o zamandan sonrası zamanlara ait işaretleri bulmaya çalışacağız.

Enam Suresi, Ayet 4: ”Ve ma tetihim min ayetin min ayati rabbihim illa kanü anha murızin”. Yani, onlara rabblerinin ayetlerinden bir ayet getirildiğinde getirilen ayeti benimsemediklerini belli ederler.

Nasıl belli ederler?

Yüz ve davranış biçimlerini değiştirerek.

Peki hangi konuda ayet getirilir?

Önceki ayetlerde semavat ve arz dikkate verildiğine göre, gök ve yer arasındaki düzenin işleyişi konusunda…

Getirildiği belirtilen ayet, işleyişi sağlayacak yasa hükmüdür. Yasa hükmüyle menfaatler, üst tabakalarla ilgili olacaktır.

Getirilen ayetten muriz olunması, menfaatlerin toplumun alt tabakasına gitmesini istememeleridir. Çünkü yasa hükmü ile, varlıklı kişilerin alt tabaka fertlerini gütmeleri ve onları amaçları için kullanmaları zorlaşacaktır.

‘Muriz’ مُعْرِض sıfatı; olması gerekeni, yüz ifadesi ve davranış şekliyle ret edene verilir. Bulunduğumuz zamanda muriz olma, kişinin kaçamak ifadelerinden belli oluyor.

Rabbihim رَبِّهِم tanımı, içinde büyük sır taşıyan ifadedir. ‘hüm’ zamirinin şümulüne toplum ya da ülke içindeki ‘iyi’ ve ‘kötü’, ‘yapıcı’ ve ‘bozucu’ tüm sorumlu fertler girerler. Dünya bazında devletlerin yönetimindekilerdir.

Soru şu: RABB ne demek?

Arapça Türkçe lügatte, bir kavme baş olmuş kişi… ya da bir ülkeye hakim olmuş güç olarak gösteriliyor. Bu tanıma göre RABB, toplumu ya da ülkeyi idare etmesini bilen, belki, birleşik ülkeleri bir pakt içinde tutma ve geliştirme gücüne sahip olandır. Var edilen mülkün çoğaltılması, azaltılması veya kaldırılması o gücün yetkisindedir. Müslümanlar bu gücü Allah olarak bilirler; İnsan için kullanılmasını istemezler. (Osmanlı’da ‘mürebbi’ sıfatı kullanılıyordu)

Soru: Hz. Muhammed’in zamanında, onlara rablerinden gelen bir ayet, acaba nasıl bir ayet imiş?

Enam Suresi’nin 5’nci ayetinde ”bi’l-hakk” بِللْحَقِّ  kelimesi ışığında gelen ayettir o ayet. Sebep ve sonuç belirtir; ret edilemez. Kendilerinin seviyesinde görmedikleri kişiden duyduklarında, ”yestehziüün” يَسْتَهْزِءونَ iadesiyle belirtildiği gibi, sadece istihza ederler. Bunlar, toplumun bazı şeyleri ezber yapmış ‘ahmak’ kısmıdır. Günümüzde ülke genelinde görüldüğünde, hegemonyacı otoriter liderin yandaşı ve yalakası olurlar.

Toplum düzeni için sebep sonuç belirten ayetler, istihza edildiğinde, istihza edeni rezil eder. Lakin ayet, geçmişte, hakikat içeren ayetlerin tekzip edildiğinden bahsediyor. Tekzip edenler, istihza edenler gibi ‘yandaş’ ve ‘yalaka’ olanlar değildir. Bunlar bizzat otorite sahipleridir. İcra usulü, -sonraki ayette belirtildiği şekilde- toplumun ya da ülkenin çöküşüne yol açarlar.

Enam Suresi’nin 6’ncı ayeti: ”E lem yerav kem ehlekna min kablihim min karnin”. yani, kendilerinden önce var olan toplumların ortadan kalktığını fark etmiyorlar mı?

Bu ifade, o zamanda, bir birine yakın beldelerin kimisinin, yanlış faaliyet sebebiyle dağıldığını ve ortadan kalktığını belirtiyor. Zamanımızda bir ülke içinde yerleşim yerleri, içindekilerin hakka uyumsuzluğu sebebiyle, otorite tarafından lav edilir. Ayette o sebep, ”bi zünübihim” olarak gösteriliyor.

‘Zünüb’, ذُنوبِ terimi, ‘zenb’ sözcüğünün çoğuludur. Bu isim, ‘günah’ şeklinde Türkçeye çevrilmiş. Bu nasıl bir günahtır?.. Şöyle bir günahtır:

Toplum faaliyetini düzenleyen yasalar, belirlenmiştir. Mesela; Bir ferdin yasayı savsaklaması hoş görülür, diğerleri, onu takip eder, yasaya aykırı faaliyet yapar. Bozuk bir kent düzeni ortaya çıkar. Bu bozuk kent oradaki insanların yasaya aykırılık günahının neticesidir. Bir zaman sonra ülkeye hayır getirmediği… belki zarara sebep olduğu fark edilir. O bozuk düzen insanların canlarını yakacak biçimde ortadan kaldırılır.

Soru şu: Canları nasıl yanar?

Ayet içinde, ”Ve erselna’s-semae aleyhim midraran” ifadesi var. Yani, semadan üzerlerine gönderilenler. Mealciler semadan gönderilenlerin ‘yağmur’ olduğunu belirtmiş. ‘DERREN’ fiil masdarı, çoğaltma hareketini yaptırıyor. Yağmurun çoğalarak yere inmesi, sel baskınlarını oluşturur. Katliam gibi ölümler meydana gelir. Lakin ‘midrar’ sözcüğü, coğrafyanın değişik alanlarına göre, yüksekten aşağıya düşen başka şeylerin çoğalmasını ima eder.

İbrahim Faik Bayav

(09.01.2025 10:20)

Devamını Oku
teslabahis casinoport pashagaming betkom mislibet casino siteleri
istanbul eşya depolama