admin

admin

02 Mayıs 2024 Perşembe

Banka ve Kredi

Banka ve Kredi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

BANKANIN TANIMI VE ÖNEMİ

Bankacılık sektörü birçok alt sektöre bölünmüş ma1i piyasanın en önemli kurum*sal yapısını oluşturmaktadır. Nitekim günümüz çağdaş bankacılıgı yüklendiği işlevin bir sonucu olarak, doğuşu sırasındaki görünümünden hem işlemlerinin karmaşıklığı hem de yönetim tekniği açısından oldukça büyük farklılıklar taşımaktadır.

Hemen tüm ülke dillerinde küçük değişikliklerle aynı şekilde ifade edilen banka sözcüğünün, İtalyanca “banco” aslından geldiği ve daha sonra sözcügün”banca” olarak da kullanıldığı sanılmaktadır.

İlk bankerlerden olan lombardiyalı Yahudiler, bankacılık işlemlerini pazar yerlerine koydukları birer masa (banko) üzerinde yaparlardı. Böyle bir banker, taahhütlerini yerine getirmeyerek iflas ettiği zamanda halk, bankerin üzerine saldırarak, masasını (banco) kırardı. Bundan dolayı, latince kökenli bankrupt ve banquerovtier sözcükleri ile belirtilen , müflis sözcüğü de “banca” aslından geldiği sanılmaktadır.

Banka kelimesinin kökeni hakkında diğer bir açıklama şekli de şudur: 12 nci yüzyılda Venedik kenti piyasaya zorunlu, borçlanma tahvilleri çıkarmış ve bu zorunlu borçlanmalara ait işlemleri yürütmek üzere de 1157 yılında “Devlet Borçları Odası” adlı bir kurum meydana getirmişti. O sıra1arda kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu’nun ida*resi altında bulunan Kuzey İtalya’da ve Venedik’de bu tahvillere “kamu borcu senetleri” anlamında İtalyanca “monti’,’ veya Almanca “banck” sözcüklerinden galat olarak “banchi'” deniyordu; Bu suretle Almanca “banck” sözcüğünün “banko” şeklinde İtalyancalaş*tırıldığı tahmin edilmektedir.

Bankalar, gerçek ve tüzel kişilerin belli bir zaman için harcamadıkları paraları top*layarak, bunları kredi ve plasman yoluyla değerlendirmeye çalışan işletmelerdir. Fakat bankaların temel görevlerinin kredi ticareti yapmak olduğu düşüncesine dayanan bu *tanımın yanında, bankaları, yaptıkları çeşitli işlemlerden biri ya da diğerini ön plana ala*rak, başka türlü tanımlayanlar da vardır. Bazı anglo-sakson yazarlar bankaları çeke tabi mevduat kabul eden bir işletme şeklinde tanımlamaktadır. Bu tanımın, banka parası ile ödemelerin geliştiği ülkeler bakımından doğruluğu kabul edilse bile, maddi para kullanılmayan ödeme sisteminin bu derece gelişmediği ülke bankalarını açıklamaktan uzak olduğu meydandadır. Birçok Avrupa ülkesinde ve bankacılığın yen’i gelişmekte oldu ülkemizde, bankaların önde gelen görevleri, kişisel kasaları birleştirerek, maddi para kul*lanmadan ödemelerin yapılması değildir. Bu ülke bankalarında önde gelen iş kredi ticare*ti yapmaktadır.

O halde bankayı halkın belli zaman içinde harcamadığı paraları kabul ederek, bunları nama getirir şekilde kredi ve plase eden, ödemelerde aracılık, para nakli, senet tahsili, emanet kabulü gibi çeşitli hizmetler gören bir işletme şeklinde tanımlamak uygun olur.

Kalkınma politikası çerçevesi içinde genel ekonomik politikanın rolü çok önemlidir ve ana unsurdur. Bu yüzden ekonomik politikanın hedeflerini açık bir şekilde formüle etmek gerekir.Bu hedeflerin bilinmesi para politikasının anlaşılmasına temel teşkil eder; Fakatson derece önemli olan diğer bir nokta da mali Politikanın anlaşılmas ve bunun para politikası ile olan ilişkilerinin belirlenmesidir.

Gelişmekte olan ülkelerde mali politikanın ilgilenmesi gerektiği önemli unsurlar*dan biri de uygun bir mali alt yapının kurulmasıdırı.

Bu mali alt yapının kurulması epey zaman alır. Ancak bu süre uygun bir politika ile kısaltılabilir. Çogu zaman bu kurma işinin en büyük yükü merkez bankası ve diger bankalara düşmektedir. Merkez bankasının geleneksel fonksiyonu ekonomik istikrarı muhafaza etmek olmuştur. Hiç şüphesiz bu önemlidir. Ancak kalkınmakta olan bir ülkede mali alt-yapının büyük bir kısmı kuruluş halinde olduğundan, merkez bankasının kalkınmaya, tasarrufların seferber edilmesi yoluyla katkıda bulunması fonksiyonu da önemlidir. Yalnız merkez bankasının bu fonksiyonunu tüm banka sistemi içinde koor*dineli olarak yürütmesi gerekir.

 

BANKACILIĞIN DOĞUŞU VE GELİŞİMİ
Bankacılık hizmetleri ticaret kadar eskidir. Tarihçiler bankanın ilk çıkış noktası ol*arak zamanımızın altıbin yıl öncesini göstermektedir. Gerçekten Sümerlerin Oruk (Ourouk) sitesi etrafında gelişen ilk uygarlıklardan birinde M.Ö. 3500 yılında kurulan mabet, bilinen ilk banka kuruluşudur.
Hamurabi yasalarında, banka mabetlerde kredi işleminin nasıl yürütüleceği, bor*cun vadesinde nasıl tahsil olunacağı, borçlunun hangi mallarının ne suretle borcun tas*viyesinde kullanacagı yazılı idi. Borçlanmada yıllık faiz %: 33, % 20 veya % 12’yi geçemezdi. Bu oranlar tahıl, hurma ve madenler için uygulanmaktaydi.Daha sonraki yüzyılda, bankacılık hizmetlerinin mabetlerin tekelinden çıktığını, ticaretle meşgul bazı zengin ailelerin bankacılık hizmetlerinde uzmanlaştıklarnıı gör*mekteyiz.
Eski Mısır, eski Yunan ve Roma’da banka işlemleri ile uğraşan kurumların var olduğu bilinmektedir. Belli başlı Yunan mabetleri, devletten veya vatandaşlardan alınan ve faiz verilmeyen emanetlerden (depo), dinsel mülkiyetten gelen gelirlerden ve bağışlardan oluşan bir, sermayeye sahiptiler. Bu mabetler kaynaklarını ipotek ve rehin karşılığı, ödünç vermede kullanmaktaydı. Bu nedenle eski Yunan medeniyetinde de, zengin mabet*ler ilk bankacılar olmuştur.
Ancak daha sonraki gelişmelermeler sonucunda tek tip mabet bankalarının yanına Özel ve kamu bankalarıda eklenmiştir. Nitekim M.Ö.3. yüzyılın sonlarından itibaren, Roma’da “argentarii” denilen özel bankacılık ve “numularii” adı verilen para değiştiriciler görülmektedir. Bu bankacıların çoğu, azat edilmiş Yunan esirleriydi. Roma bankacılığının, sonradan İtalyanlar aracılığıyla ilk devirlerde Avrupa bankacılığının, geniş ölçüde eski Yunan bankalarının etkisi altında kalmasının nedeni, buradan gelmektedir.
Dünya politikası ve ticaretinin Roma’ yığılması Roma bankerlerinin işlerini genişletmişti. Bankerlik çeşitli şubelere ayrılmış ve banka işlemlerini ilgilendiren birçok hukuki içtihatlar oluşturulmuştur, ki bunlar sonradan Justinian kanunlarına girmiştir. İmparatorluk devrinde, Roma’da merkezi bir kontrol bürosunun denetim ve idaresi altında olmak üzere bütün eyaletlerde Mısır bankaları tipinde devlet bankaları kurulmuştur. Bu bankaların hesap özetleri Roma’daki merkezi büroda toplanırdı.
Dördüncü yüzyılı takiben Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra, Batı’da o zamana kadar bankacılık alanında kaydedilen gelişmeler de kayboldu. Buna karşılık Doğu’da Bizans İmparatorluğu’nda Roma tipi devlet bankaları faaliyetlerine devam ettiği gibi Justinyen’in Roma Kanunlarını yeniden dokifiye ve devlet maliyesini esaslı surette ıslah etmesinden sonra bankacılıkta önemli gelişmeler kaydedilmiştir.
Ortaçağ avrupasında politik istikrarsızlık, yolların güvensizliği, şehirlerin kale duvarlarının arkasına çekilmeleri ve devamlı savaşlar, ekonomik ve ticari faaliyetleri geniş ölçüde felce uğratmştı. Öte yandan kilisenin, kredi işlerini ve faizi menetmesi ve şiddetli cezalara tabi tutması bankacılığın gelişerek yayılmasını önlemişti.
11. yüzyıldan itibaren, keşmekeş devrini izleyen nisbi barış, şehirlerin doğmasına yardım etmiş, şehirlerin gelişmeside ekonomik ilişkileri geliştirmiştir. Ticari şehirlerin başlıca geliştiği ülke İtalya idi. Özellikle Venedik, Bizans ile Latin ülkeleri arasında bir ilişki kuruyordu. Ticaretin gelişmesi banka gelişmesine yol açıyordu. Öte yandan Haçlı seferleri, bir taraftan doğu ticaretini açmak sureti ile değişlerin artmasına neden olmuş, diğer taraftan da büyük orduların ve levazımın nakli ve idamesi büyük miktarda para naklini gerektirdiğinden, güven kurumlarının da gelişmesine yardım etmiştir. Bankacılığın tam bir şekilde gelişmesini kısıtlayan faiz yasağı Hıristiyanların ve islamların bankerlik yapmalarına engel oluyordu. Bu nedenle Yahudiler her iki tarafta bankerlik yapıp, faizle para vermek olanağı buluyorlardı. Fakat esas itibarıyla Avrupalılara banka muamelerini öğreten ve bu konuda önayak olan Lombartlar’dır. Gerek bunlar ve gerek yahudiler gittikleri yerde hep aynı kuralları ve hükümleri uygulamak suretiyle ticaret ve banka muameleriyle ilgili hukukta yeknesaklık teminine neden olmuşlardır. Bu hususta panayır ve pazarların önemli etkileri görülmüştür. 12. ci yüzyıldan itibaren 14. Yüzyıla kadar, Avrupa’da birçok fuar kuruldu. Bu fuarların bankacılıkta zamanımızın hukukunu oluşturmada ve bankacılığın gelişmesinde önemlietkileri olmuştur.
1453’de İstanbul’un alınışı İtalya’ya doğru bir göç hareketine neden oldu. Bu göçle birlikte , Yunan belgeleri batı dünyasına girdi. Uygarlık Batı’ya yöneldi. Rönesans sanatta ve düşüncede, Reform dinsel alanda önemli yenilikler getirdi . Sonuç olarak faiz hakkındaki fikirler değişti ve faiz yasağı ortadan kaldırılarak faizin meşruluğu kabul edildi. Bu değişiklik başlıbaşına bankacılığın gelişmesine neden oldu. Rönesans ile birlikte gelen keşifler ve yeni buluşlar, Avrupa finans piyasalarını da etkilemiş ve bunun sonucunda da mali kuruluşlarda bir yapısal değişiklik ortaya çıkmıştır. Bu dönemde 1609’da Amsterdam Bankası, 1637’de Venedik Bankası kurulmuştur. 17. Yüzyılda bankaların para piyasası içindeki önemli bir işleve sahip olmasına karşın, paranın istikrarsızlığı önemli bir güvensizlik yaratıyordu. Nitekim 1694 yılında bu istikrarsızlığı ve hazinenin gereksimlerini karşılamak üzere İngiltere Bankası kuruldu. İngiltere Bankası bir devlet bankası idi ve piyasaya para çıkarma yetkisine sahipti. Yani bankayı bugünkü anlamda bir Merkez Bankası olarak nitelendirmemiz mümkündür.
Daha önceki yüzyıllardaki bankalar ve bankerler daha çok kendi sermayelerini ve kaynaklarını ödünç veren kurumlar oldukları halde, 18. Yüzyıldan itibaren bankaların, bir yandan ticari senetlerin özellikle poliçelerin iskontosu karşılığında banknot ihracı olanağı elde etmeleri; öte yandan kendilerine yapılan tevdiat karşılığı tüccarlara açtıkları kredi cari hesaplarını çekle kullandırmak suretiyle hesap parası düzenin iulaşmaları piyasaya hisse senedi ve tahvil ihracına aracılık yapmaları ve bu plasmanlarla elde edilen paralar kitle halinde endüstriyel ve ticari girişimlerin kurulmasına ve İşletme ihtiyaç*larına tansis etmeleri, 19 ncu yüzyıl bankacılığına daha önceki yüzyıllarla kıyas*lanmayacak surette geniş olanaklar ve o nisbetle büyük nüfus ve güç sağlamıştır.
Öte yandan, 19. yüzyıldan itibaren bankaların ekonomik ve ticari faaliyetlerin en yüksek büyük yardımcısı ve hatta bu faliyetleri geniş ölçüde düzenleyici kurumlar.haline gelmeleri, faaliyet alarlarına göre uzmanlaşmalarına neden olmuştur.
Degişimlerin çokluğu ödemelerinde öyle olmasını gerektirir. Bu ödemelerin bir kısmı pazarlarda ve borsalarda karşılıklı olarak ve borçların periyodik birşekilde likidite edilmesi sistemi sayesi’nde giderilmiş olur. Bununla beraber her gün ayrı bir ülke dahi*linde yada hududları. ötesinde satın alan ve satan milyonlarca kişi arasında ödemeler vardır. Bu ödemelerin çogu para olarak değil alacak olarak yapılır ve alacağın devri parasal ödemelerin yerini almıştır denilebilir. Bütün bu usullerin genelleşmesi kurumların ve özel banka araçlarının varlığından ileri gelmektedir.
İkinci Dünya Savaşı’ndan beri; özellikle, sosyal ye ekonomik düzende belirli bir gelişme görülmektedir. Dogal olarak banka sistemi de bu duruma kendini uydurmuştur.İkinci Dünya Savaşından önce bankalar ekonominin finansman kaynaklarının ancak küçük bir kısmından faydalanabiliyorlardı. Esasen likiditelerinin mümkün oldugu kadar gerçek degerini muhafaza edebilmek için ancak kısa vadeli kredilere razı oluyorlardı ve yatırımların finansmanına direkt iştirakleri uygulamada ihmal edilen ldir haldeydi. Diger yandan ancak iyi bir garanti aldıkları zaman verdikleri borcu alabileceklerini ümit ederlerdi.
Bugün banka mevduatları topl*****n yarısı ekonominin finansmanına tahsis edil*miştir ve kaynaklarının en az beşte biri özellikle yatırımlara ayrılmıştır. Diger taraftan bankalar bugün çogu halde garantisiz ferdi kredi açmaktadırlar. Nihayet faaliyetleri sıkı bir biçimde düzenlenmiştir ve kontrol edilmektedir. Merkez Bankası daima reeskont için başvurmak zorundadırlar.
Şu halde son 30 yıl arasında bankalar, politikaları ve yöntemleri yönünden derin bir degişiklik.geçirmışlerdir. Bununla beraber, gelişmenin ancak geçici bir aşamasına ulaşmış gibi gözükmektedirler. Nitekim, devam eden faalietlerine birleşmik olarak eko*nomik ve sosyal yapı kendini değiştirmiştir. Bu degişim Yeni tekniklerin ön görülmesini ve uygulamasını gerektirmiştir.

C TÜRK BANKACILIK SİSTEMİNİN GELİŞİMİNİN, DÜNYA BANKACILIK SİSTEMİNDEKİ GELİŞMELER IŞIĞINDA DEĞERLENDİRİLMESİ VE GÜNÜMÜZE YANSIYAN YAPISAL SORUNLARIN TESPİTİ: 1908-1980 DÖNEMİ
I. DÜNYA BANKACILIK SİSTEMİNDEKİ GELİŞMELER
1.1 . DÜNYA’DA İLK BANKACILIK FAALİYETLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI
İtalya’da, 14. yy’ın sonuna doğru Rönesans ile birlikte,yeni deniz yollarının keşfedilme*siyle yeni ticari merkezler (Flo*ransa, Venedik, Cenova gibi) or*taya çıkmış ve dış ticaret hareket*lenmiştir. Bu gelişmeler şehirler ve ülkeler arasındaki para hare*ketlerini de hızlandırmış, tüccar ve zanaatçılara hizmet veren ger*çek kişiler olan sanatlar, bankef*ler ortaya çıkmış ve ticaret hacmi ile sermaye ihtiyacının daha da artmasıyla bilahare ilk bankalar kurulmuştur. Rönesans’m etkisi altında.15 ve 16. yy’da Kuzey Av*rupa’da Amsterdam ve Londra gi*bi yeni finansal merkezler oluş*maya başlamıştır. Ancak, Mer*kantilist yaklaşımın etkili olduğu 16. yy. ‘dan 17. yy. ‘ın sonlarına kadar, (ülkelerin ödemeler denge*sinde faz1alıklar oluşturmak ama*cıyla ihracatlarını arttırıp, ithalat*ıarım kısmalan nedeniyle) dış ti*caret ve dolayısıyla uluslararasıbankacılık faaliyetleri gelişeme*miştir.
18. yy.’da, İngiltere’de sanayi devriminin başlamasıyla, üretim*de görülen büyük artış, hammad*de ithalatı ve mamul madde ihra*catı yapılması ihtiyacmı ortaya Çı*karmış ve dış ticareti kısıtlayan Merkantilist uygulamalar bu . dö*nemde etkisini kaybederek, A.Smith’in dış ticaret dahil olmak üzere her türlü ekonomik serbest*liğin savunulduğu Liberalizm te*orisi, dünyayı etkisi altına almaya başlamıştır. Bu gelişmelerin sonu*cunda, dünya dış ticaret hacmi ge*lişmiş ekonomiler özellikle de İn*giltere lehinde önemli miktarda artmış ve sterlin uluslararası öde*me aracı, Londra ise dünya ticaret merkezi haline gelmiştir. Bu dö*nemde çok sayıda yabancı banka, Londra’da şube açmaya başlamış ve açılan yabancı banka sayısı kısa sürede 135’e çıkarak, İngiltere’yi dünya finans merkezi haline getir*miştir.
ABD’de ise ilk bankacılık fa*aliyetleri 18. yy’ın sonlarında, eya*letlerde küçük ticari bankaların kurulmasıyla ortaya çıkmıştır. 1863 yılında ülkedeki ilk Bankacı*lık kanunu yerel bankalardan ver*gi alarak devletin gelirlerini artır*mak amacıyla çıkarılmış ve 1864’de 1500 olan banka sayısı on yıl içinde 250’ye düşmüştür.
1.2. Dünya Bankacılık Sistemindeki Gelişmeler (1908-1944)
20. yy’ın başlarında dünya bankacılık sektöründe meydana gelen en büyÜk olay, ABD banka*larının yayılma hızıdır. 1913 yılın*da ABD’de Federal Rezerv yasa*sının çıkmasıyla getirilen düzenle*meler ve bir süre sonra patlak ve*ren 1. Dünya savaşı, ABD’yi dün*yanın en borçlu ülkesi durumun*dan, en önemli borç veren ülkele*rinden biri konumuna getirmiştir. 1913 ABD Bankacılık yasası ulu*sal bankaların yabancı ülkelerde şube açabileceklerini belirtiyor ve böylece ABD doları o zamana ka*dar uluslararası ödemelerde kul*lanılan para birinil olan sterline karşı önemli bir alternatif olarak ortaya çıkıyordu.
Nitekim 1. Dünya Savaşı ster*linin uluslararası ödeme aracı ol*ma konumunu sarsmış ve ABD doları orlaya çıkan boşluğu dol*dunnaya başlamıştır. Savaş öncesi önemli oranda borç dağıtmış olan ve savaş nedeniyle bunları tahsil etmekte ve savaşı finanse etmekte zorlanan İngiliz ekonomisinin dünya bankediği. oynama rolü önemli ölçüde kısıtlanmıştır. Ta*kip eden yıllarda Avrupa Ülkeleri*nin tüm çabalarına rağmen Avru*pa’dan ABD’ye sermaye kaçışı önlenememiş ve büyük çaplı ser*maye akışı giderek New Yürk’u uluslararası bir finansal merkez haline getirmiştir. 1929 buhranında çok sayıda bankanın iflas etmeye başlamasıyla 1933 yılında çıkarılan bir kanunla mevduat si*gorta sistemi getirilerek tasarruf*lar güvence altına alınmış, ticari bankacılık ve’ yatırım bankacılığı faaliyetleri birbirinden ayrılmıştır.
Böylece bankacılık sistemine gÜ*ven tazelenmiştir. 1934 yılında ÜL*kedeki banka sayısı 14. 146’ya ulaşmıştır.
1.3. II. Dünya Savaşı Sonraslılda Dünya Bankacılık Sisteminde Görülen Gelişmeler
1944 yılında merkezinde ABD’nin bulunduğu, Bretton Woods para sistemi oluşturul*muştur. Bu sistemle o zamana ka*dar altına bağlı olan ve sterlinin etkisinde bulunan para sistemi dolara bağımlı hale gelmiştir. Sis*temde, bÜtÜn Ülkeler paralarının değerini ABD dolarına göre belir*lerken, dolar altına göre değer* buluyor ve ABD Merkez Bankası(Federal Rezerv) diğer ülkelerin Merkez Bankalarına arz edecekleri dolarlar karşılığında altm ver*me taahhüdü altına girerek dünya Merkez Bankası rolünü üstleni*yordu. 1971 ve 1973 dolar devalü*asyonları Bretton Woods sistemi*ne son vermiş, güçlenen Batı Av*rupa ve Japonya ulusal paraları karşısında dolar egemenliğini yi*tirmiş ancak sistemin yarattığı ço*kuluslu kurumlar uluslararasıalanda etkinliklerini artırmaya devam etmişlerdir.
Bretton Woods sisteminin ya*rattığı- bu çokuluslu kurumlar; Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’dır (IBRD). Öde*meler dengesi açıkları için ihtiyaçduyulan kısa vadeli finansman ih*tiyacını karşılamak amacıyla kuru*lan IMF ile kalkınmaya yönelik altyapı yatırımları için ihtiyaç du*yulan uzun vadeli finansmanı te*mini amacıyla kurulan IBRD ço*kulushı finansman kurumlarının ilk örnekleridir. 1960’lı yıllarda, uluslararası piyasalarda İngiltere, Fransa, Japonya, Almanya, Hol*landa, Belçika, İsviçre ve İsveç gi*bi sanayileşmiş ülkelerin ticari bankaları, ABD bankaIarıyla re*kabet eder hale gelmişlerdir. Uluslararası piyasalarda artan re*kabet sonucu, piyasalarda araç ve hizmet çeşitliliği artmaya başla*mış, Euro para ve bono piyasalarıda bu yınarda ortaya çıkmıştır.
II. TÜRK BANKACILIKSİSTEMİNİN GELİŞİMİ
II.I. Osmanlı’da Bankacılığın Ortaya Çıkışı ve Gelişimi
Osmanlı imparatorluğu top*raklarında, para piyasalarının olu*şumu yeterli sermaye birikimine sahip yabancı ve azınlıklara men*sup sarraflar eliyle gerçekleştiril*miştir. Osmanlı İmparatorluğu sı*nırları içinde, tedavülde olan çok sayıdaki yerli ye yabancı, değişik isimli ve ayarlı paraların (II. Mah*mud döneıninde piyasada 36 çeşit gümüş para bulunuyordu) arasında fiyat farkları bulunması, söz ko*nusu paraları alıp satan ve bunla*rın fiyatları arasındaki farklardan yararlanmayı meslek haline geti*ren bir sanaf sınıfının ortaya çık*masına neden olmuştur. Giderek ellerinde sermaye biriken sanaf*ların, vergi gelirleri karşılığında devlete borç vermeye başlamala*rıyla bankerliğe dönüşüm başla*mıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nda iık banka Avrupa’da bankacılığın ortaya çıkmasından yaklaşık 400 yıl sonra, yabancı ve azınlıklar eliyle, 1847 yılında Bank-ı Dersa*adet (Banque de Constantinople) adı ile kurulmuş ve temel amacı sterlin ile kuruş arasındaki parite*nin korunması olmuştur. Bu gelişmeleri takiben, 1856 yılında yöne*tim merkezi Londra’da olmak Üzere 500. 000 sterlin sermaye ile bir ticaret bankası olarak Osmanlı Bankası kurulmuştur. Osmanlı Bankasının kurulmasımn ardın*dan, amaçları döviz spekülasyo*nundan yararlanmak ve Osmanlı hükümetine yüksek faizle borç vermek olan çok sayıda yabancı banka daha kurulmuş ve Osmanlı Devleti’nin 1875 yılında borçlarını ödeyemez duruma düşmesinin ar*dından söz konusu kurumların pek çoğu piyasadan çekilmek zo*runda kalmıştır.
1881 yılında. Düyun-u Umu*miye’nİn kurulması ve İmparator*luğun dış borçlarının idaresinin bu kuruluşa devredilmesiyle, yeni bir döneme girilmiştir. Osmanlı gelir kaynaklarının uluslarası bir kuruluşun denetimine geçmesi, Avrupa’lı sermayedarlara yeterli güvence sağladığından, özellikle 1881 ‘den sonra İmparatorluk’ta birçok yeni yabancı banka kurul*muştur. Cumhuriyetin ilanına değin Ülkede kurulan yabancı ser*mayeli bankalar temelde, kendile*rinden önce kuru]an]ara benzer olarak döviz işlemlerinden ve Os*manlı hükümetlerinin yaptığı iç ve dış borçlanmalarelan spekülatif kazançlar sağlamaya yönelmişler ancak bu faaliyetlere ek olarak Osmanlı devleti topraklarınela fa*aliyet gösteren yabancı sermaye kuruluşlarım da kredilendirmeye girişmişlerdir. 1888 yılında Menafi sandıklarında toplanan kaynakla*rın kullanımının daha kontrollü bir biçimde yapılması amacıyla, tarımsal kredilendirmeyi devlet denetimine alacak olan Ziraat Bankası, ilk devlet bankası sıfatıy*la, kurulmuş, sermayesi, Menati Sandıkların alacakları bu ban*kaya devredilmesiyle oluşturulmuştur. Spesifik olarak tarım sektörünün gelişmesi yönündeki temel amacı ve işleviyle, kurulu*şundan (kooperatifleşme) geliş*mesine kadar bir kalkınma finans kurumu özelliği taşıyan Ziraat Bankası gibi, ilerleyen yıllarda da bu bankayı model alan kalkınma finans kurumları ve uzmanlık bankaları çeşitli ulusal sektörleri desteklemek amacıyla kullanılmış ve bu tür örgütlerin lokomotif gö*revi yaptığı sistem Türk Bankacı*lık sisteminin yapısal özelliklerin*den biri haline gelmiştir.
1867 yılında kurulan ve günü*müzün ticaret bankalarına benzer bir görev üstlenen ilk ulusal fi*nans kurumu Emniyet Sandığı, 1907 yılında Ziraat Bankası’na bağlanmış ve bu sandık 1984 yılın*da Ziraat Bankası bünyesine katı*larak, kapatılmıştır. Ülkemizde kurulan ilk ticari bankaların ortak özellikleri: bu bankaların yabancı*lar ve/veya azınlıklar ortaklığı ve/veya eliyle kurulmaları; halk*tan mevduat toplama yetenekleri*nin düşük olması bu nedenle plas*malarında daha çok öz sermaye*lerini kullanmaları; bu bankaların sadece yabancıların ve azınlıklalrın elinde olan ticari işlemleri ve yatırımları kredilendirmeleri te*mel işlevlerinin devleti fonlama ve döviz işlemlerinden spekülatif kazanç sağlama olmasıdır. Bu te*mel özellikleriyle ülkemizde kuru*lup faaliyet gösteren ilk ticari bankaların ticaretin gelişmesine katkıda bulunduklarını, sermaye birikimi yaratarak bunu ulusal ekonominin gelişmesinde kullan*mış olduklarını söylemek olası de*ğildir. .Sözkonusu bankalar ticari faaliyetlerini ulusal coğrafyada mikro iklimler öiçeğinde gerçekleştirmişlerdir.
III.TÜRK BANKALARININULUSLARARASI BANKACILIKFAALİYETLERİ
TÜRK BANKA SİSTEMİNIN ULUSLARARASI BANKACILIK PİYASASINDAKİ YERİ
Bu kısımda. uluslararası bankacılığın teorik ve fonks:yonel cer*cevesiyle birlikte. bankacılığın dışa açılma sürecinde karşılaştığıaşamalar acısından Türk banka sisteminin konumunu belirlemeye çalışacağız.
Bankacıtk sektöründe Uluslararasılaşma Aşamaları
Genelolarak bankacılık firmasının uluslararasılaşma süreci üç aşamaya ayrılabilir: Ulusal bankacılık, uluslararası bankacılık ve dün*ya bankacılığı. Ulusal bankacılık aşaması. büyük ölçüde döviz işlemleri ile ilgilenilen aşamadır. Bu aşamadaki bankaların en önemli fonksiyonu. ulusal müşterilerine yönelik ithalat ve ihracala ilgili fi*nansman imkanlarını genişlemesidir. Uluslararası bankacılık aşama*sında ise, ulusal firmaların dış işlemlerinin finansmanı söz konusu*dur. Dünya bankacılığı aşamasına gelindiğinde. bankacılık işlemleri ulusal kişi ya da firmaların finansmanı işlemini çok gerilerde bırak*mış durumdadır. Bu aşamadaki bankalar kaynak maliyetinin en dü*şük olduğu finansal piyasalarda topladıkları fonları en karlı kulla*nım alanlorına tahsis edebilmektedir.
Bankacılığın uluslararasılaşma sürecinde karşılaştığı aşamalar, bir model yardımıyla daha detaylı bir şekilde açıklanabilir. ABD’deki bölgesel ticari bankaların uluslararası departmanlarının büyme modeli*deli üzerine yapılan bir çalışmada, uluslararasılaşma sürecinin dört aşamadan oluştuğu sonucuna ulaşılmıştır. Yerel dış ticaretin finans*manı, yabancı bankalara verilen krediler ve kredi sindikasyonuna ka*tlıma, banka dışı yabancı fırmalara doğrudan kredi verme ve banka*!arla yabancı yan kuruluşlar ve kredi sindikasyonu oluşturma.
Böyle bir modelin değişmez bir özelliğe sahip olduğu, düşünül*memelidir. Çünkü, bazı bankalar bu aşamaları sırasıyla takip etme*mekte birinden diğerine geçebilmektedir. Bunun yanında. bazı ban*kalar da bu aşamaların özellikle bir tanesinde yoğunlaşabilmektedir.
Bu aşamaların daha açık bir görünümü tablo’da sunulmuş*tur.
TABLO: ABD’deki Bölgesel Ticari Bankaların Uluslar arası Departmanlarının Büyüme Modeli

 

Uluslararası bankacılık şekilleriyle ilgili bu yaklaşımlardan başka. birinci bölümde ana hatlarıyla ele aldığımız bir başka uluslararası bankacılık modeli vardır.
Bu modellerde ifade edilen uluslararası bankacılık kurumları ile uluslararası bankacılık hizmetleri ve/veya faaliyeleri uluslararası bankacılığın fonksiyonel çerçevesi bölümünde detaylı bir şekilde açıklanmıştır. Diğer taraftan uluslararası bankacılık teorisi kısmın*da ele alınan konular, bankacılık firmasının uluslararasılaşması ola*yıyla yakından ilgilidir.
Bu tip bir gelişme modeli, büyük ölçüde piyasa mekanizması an*layışına göre biçimlenmiş ekonomik ilişkilerin karşılıklı etkileşimlerini yansıtmaktadır. Diğer bir ifadeyle, bu model bankaların ticarete yatırım zincirine göre faaliyette bulunan banka dışı firmaları takip ederek uluslararası özellik kazandığını vurgulumaktadır. Çünkü, bankacılık hizmet sektörünün alt sektörü olduğundan doğusu ve gelişimi sundu*ğu hizmetlere yönelik talebe bağlıdır. Bununla beraber, bankalar bu özelliği kazandıktan sonra yeni fırsatlar yaratarak gelişmelerini hız*landırmıştır.
Bu özelliğinden dolayı 1960’lı yılların sonuna kadar uluslararası bankacılık endüstrisi oligopolistik bir yapıya sahipti. Diğer bir ifadey*le, söz kanusu endüstri, bir kaç gelişmiş ülkenin bir kaç büyük ban*kasının denetimi altındaydı. Bununla beraber, özellikle 1970’li yıllar*dan sonra, gelişmiş ülkelerın orta ölçekli bankalarıyla gelişmekte olan ülkelerin büyük ölçekli bankalarının bu piyasaya önemli ölçüde girmesiyle. bankacılik endüstrisinin oligopolistik yapısı nisbeten de*ğişmiştir. Bu değişim özde, finansal piyasalar arasında fon akımla*rında or:ayaçıkan değişme ve gelişme yanında, uluslararası ticaret ve yatırım alanlarında ortaya çıkan değişme ve gelişmelerle de ya*kından ilgilidir. Bu nedenle, yukarıda anlatılan modele birçok yönüy*le uymayan. bankacilıkta uluslararasılaşma örnekleri ortaya çıkmış*tır.Yeni üretim ve ticaret merkezleri ile finans merkezleri bu ge*lışmeyi hızlandırmıştır. Bu merkezlerin en önemli özelliği bir önceki bölümde de ifade ettiğimiz gibi alt yapılarının uygunluğu ve bu mer*kezlerde yapılacak işlem ve faaliyetlere sağladıkları avantajlardır.
Uluslararası Piyasalardaki Türk Bankacılık Birimleri
Uluslararası bankacılık ilişkileri bir dizi birimle yürütülebilmek*tedir. İlk aşamada bankanın uluslararası departmanıyla başlayan bu ilişkiler daha sonraları muhabirlik, temsilcilik, şube v.s. şeklinde ge*lişmektedir.
1984 yılı sonu itibariyle Türk banka sisteminin yurt dışındaki ban*kacılık birimlerinin bulunduğu bölgeler tablo da gösterilmiştir. Türk banka sisteminin yurt dışındaki bankacılık kurumları tolplamı (Merkez Bankasının’kiler de dahil) 96’dır. Bunlardan 62’sı (% 64) temsilcilik, 21’i (% 22) irtibat bürosu ve 13’ü (% 14) de şube*dir. Bu bankacılık kurumlarına ilaveten, İngiltere’de de bir Türk ban*kasının (Akbank) filyali bulunmaktadır.Amacımız tarihsel gelişmeyi ele olmak olmadığından, Türk ban*ka sisteminin daha önceki yıllarda yurt dışında acılmış ve doha son*raları kapatılmış bankacılık kurumlarına değinilmeyecektir. Örneğin, bir Türk Bankasının (İş Bankası) Hamburg ve İskenderiye’deki şube*leri 1940 ve 1959 yıllarında tasfiye edilmiştir.
Kıbrıs’taki şubeler dikkate alınmazsa, Türk banka sisteminin yurt dışında 5 şubesi vardır. Bunlardan Bahreyn’deki “Offshore Banking Unit”tir. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, İngiltere’de de bir anlam*da Türk bankası vardır. Bu şubelerin bir çoğunun acılış tarihi yenidir. Bununla beraber, bu şubelerin uluslararası para ve sermaye piyasa*larının en önemli merkezlerinde açılmış olduğu gözden kaçırılmama*lıdır. Çünkü, Batı Alman bankacılık piyasası, uluslararası tahvil piya*sasının en önemli parçası durumundadır. New York ve Londra ise. dünya ölçüsünde fon kaynak ve kullanımın yapılabildiği en önemli finansal merkezler durumundadır. Öte yandan Bahreyn’in en önemli özelliği İse, fon toplama merkezi oluşudur. Diğer bir ifadeyle, bu merkezde iç piyasadan sağlanan fonlar yurt dışında kullanılmak*tadır. Batı Almanya’da aynı zamanda büyük miktarda Türk işçisinin bulunduğu düşünülürse, iki ülke arasındaki fon transferinin sağlan*masında bu şubelerin önemi ortaya çıkacaktır.Yurt dışındaki şubelerin bir diğer önemli özelliği de, bu şubele*rin ulusal banka sisteminin oligopolistik yapısının yurt dışındaki uzantıları olmasıdır. Çünkü yurt dışında şube açan bankaların (4 ban*ka) Türk banka sisteminin toplam aktifleri içindeki payı % 56 dır. Teorik olarak. bu şubelerin tüm bankacılık hizmetlerini sunabileceği kabul edilsede, bankacılık anlayışı ve stili olarak dünya uluslararası bankacılığına bir intibak dönemi içinde bulundukları, işlem ve faaliyetler konusunda kısmen çekingen davrandıkları bilinmektedir. Diğer bir ifadeyle, bu yönüyle Türk bankacılık sistemi uluslararası para ve sermaye piyasalarından yararlanabilme ve bu piyasalara hizmet sun*ma konusunda sınırlı ölçüde de olsa, ilk adımı attıkları söylenebilir.İrtibat bürolarının bankacılık açısından pek fazla önemi olmadı*ğından, üzerinde durulmayacaktır. Kaldıki bu büroların çoğu Türk iş*çilerinin yoğun olduğu Batı Almanya’da bulunmaktadır. Sadece bir tanesi Suudi Arabistan’dadır.
Temsilcilikler, yurt dışına fiziksel olarak açılmak isteyen banka*ların yabancı piyasalara girişte kullandıkları ilk örgütsel yapıdır. Bu kurumun fonksiyonlarıyla avantaj ve dezavantajları bir önceki bölüm*de tartışılmıştır.Temsilciliklerin de büyük çoğunluğu (%61) Batı Almanya’dadır. Diğer Avrupa ülkelerindeki temsilciliklerin ağırlığı ise % 29 dur. Dola*yısıyla, temsilciliklerin % 90’a yakın bir kısmı Batı Avrupa ülkelerin*de bulunmaktadır. Bu ülkeler yurt dışmda çalışan Türk işçilerinin büyük bir çoğunluğunun bulunduğu ülkelerdir. Türk kambiyo sistemin*de liberal eğilimler olarak kabul edilen Dövize Çevrilebilir Mevduat ile Döviz Tevdiat Hesapları uygulamalarının başlamasıyla. birçok Türk bankası bu imkandan yararlanmak amacıyla Batı Avrupa ülkelerinde (özellikle Batı Almanya’da) temsilcilikler kurmaya başlamıştır. Bu ne*denle, temsilcilerin ortaya çıkışıyla Türk banka sisteminin dışa açıl*ma olayının gündeme gelmesi arasında çok sıkı bir ilişki vardır. Öte yandan. Türkiye’nin ödemeler dengesi üzerinde olumlu katkıda bulu*nan en önemli kalemlerden biri de işçi havaleleridir. Bankaların ulus*lararası işlemlerden sağlayacağı yararlardan biri de. görünmeyen kalemlere aracılık etmeleridir.
Temsilciliklerin hızla yaygınlaşması*nın bir nedenide. aracılık fonksiyonunun getirisini arttırma düşün*celeridir.Temsilciliklerin üç tanesi ABD’de bir taneside Suudi Arabistan’ dadır. New York dünyanın en önemli finans merkezlerinden biridir. Diğeri ise Türk müteahhitlik hizmetlerinin yoğun olduğu bir bölgedir, Şubeye nazaran temsilcilikler ikinci en iyi bir kurum olarak ele alına*bileceğinden, bu bölgelerdeki bankacılık ilişkilerine girme açısından, bu kurumlar son derece önemli fonksiyona sahiptir.
Şubelerde olduğu gibi. temsilcilikler de Türk banka sisteminin oligopolistik yapısının özelliklerini taşımakladır. Temsilciliklere sahip bankalar grubunun aktif toplamı açısından, Türk banka sistemi için*deki ağırlığı % 79 dur. Öte yandan, yurt dışındaki temsilcilikleri bü*yük çoğunluğu da, yurt dışında şubelere sahip 4 büyük bankaya aittir. Bu bankaların temsilcilikleri toplam temsilcilikierin %42’sidir. 17 Türk bankasının yurt dışında temsilciliği olduğu düşünülürse bu yapının önemi daha da belirginleşecektir.Şubelerin çoğunun yeni kurulmuş olmasından dolayı, bilanço ya*pılarının henüz uluslararası standartları gösteremeyeceği düşüncesi nedeniyle çalışmaya dahil edilmemiştir. Kaldıki. yabancı şubelerle birlikte diğer bankacılık kurumlarıyla ilgili faaliyet raporları. ana ban*kalarca yetkililere bildirilmesi zorunludur. Bu kalemler T. Bankalar Birliğince yayınlanan standart bilançolardaki ilgili kalemler içinde bulunduğundan. bir sonraki kısımda ele alınacaktır.
Bu kurumsal gelişmelere ilaveten bazı Türk bankalarının yaban*cı ortakları kabul etmeye başladığını veya yabancılarla birlikte yeni banka kurma girişimlerinde bulunduğunu da gözden uzak tutmamak gerekir. Bu gelişmeler Türk Ekonomisinde Yabancı Bankacılık Faalliyetleri kısmında ele alınmıştır. Bu tip bankacılık kurumları da büyük ölçüde dış işlemlere ağırlık vereceğinden ve yurt dışında da örgütlen*meye yönelebileceğinden bu başlık altında ele alınması gerekir.
Türk Banka Sisteminde Uluslararası İşlemler
Türk banka sisteminin yurt dışında tüm bankacılık işlemlerini yapabilecek kurumları hem sayı bakımından çok az hem de kuruluş tarihleri yeni olduğu için, uluslararası işlemler olarak ulusal banka*ların faaliyeteri üzerinde durulacaktır. Diğer bir ifadeyle, banka sis*teminin dolayı dışa açılmasının bir göstergesi durumunda olan ulus*lararası bankacılık işlemleri ele alınacaktır. Çünkü, uluslararası ban*kacılık faaliyetlerinin temel göstergeleri olarak kullanılan bazı değiş*kenler şimdilik Türk banka sistemi için söz konusu değildir. Gayri safi uluslararası pasifler. gayri safi ulusal aktifler, net uluslararası banka kredileri ve “eurocurreney” piyasası işlemlerinin hacmi bunlardan bir kısmıdır. Doğrudan dışa açılmanın gündeme yeni geldiği bir ortamda, uluslararası bankacılık işlemlerini ana banka açısından incelemek hatalı bir yaklaşım tarzı olarak ele alınmamalıdır. Çünkü, yurt dışındaki bankacılık birimleri ana bankanın uzantısı durumun*dadır.
Türk banka sisteminde uluslararası işlemlerin boyutu ve dolayı*sıyla dışea açılma derecesi belli kriterlere göre belirlenebilir. Yayınla*nan bilançolar dikkate alındığında. inceleme açısından şu kriterlerin uygun olduğu görülür: Kambiyo işlemlerindeki çeşitlenme, kambiyo karlarındaki değişmeler ve ihracat kredilerindeki gelişmeler.
Kambiyo işlemlerindeki çeşitlenme, büyük ölçüde Maliye Ba*kanlığı (Maliye ve Gümrük Bakanlığı) de Merkez Bankasının tebliğ ve talimatnameleri ve Bakanlar Kurulunun kararlarına bağlı olarak gelişmiştir. 1967 yılının ortasında Dövize çevrilebilir Türk Lirası Mev*duat Hesapları uygulamasıyla başlayan bu gelişme, Döviz Tevdiat Hesapları ve Döviz Pozisyonu uygulamasıyla devam etmiştir. Bu sü*reç bir sonraki kısımda detaylı bir şekilde ele alınacaktır. Çünkü. kambiyo rejiminin incelenmesi, bir anlamda Türk banka sisteminde kambiyo işlemlerinin gelişiminin incelenmesi anlamına gelmektedir.
Banka sisteminin yurt dışına açılmasının bir göstergesi de, uluslararası işlemlerden elde etiği gelirler olabilir. Diğer bir ifadeyle. teminat mekıupları, akreditif v.s.’den alınan faiz ve komisyonların ve kambiyo karalarının toplam faaliyet gelirine oranı, uluslararasılaşma*nın bir göstergesi olarak ele alınabilir. Standart bilançolarda yer alan faiz, ücret ve komisyonlar kalemi ulusal ve uluslararası işlem*lerin konsolidasyonunu yansıttığından. bu kalemin içinde uluslararası işlemlerle ilgili olan kısmını çıkarmak son derece güçtür. Bu nedenle. uluslararasılaşmanın ikinci en iyi göstergesi olarak. kambiyo karlarını almak gerekmektedir. Bununla beraber, kambiyo karlarının da döviz alımsatım kur farklarını, devalüasyon farkını ve arbitraj gelirini yan*sıttığı gözden kaçırılmamalıdır. Evolüasyon farkı bankanın pasif bir eylemini yansıttığından. bundan doğan kambiyo karının deflate edil*mesi gerekir. Böylece. bankaların aktif bir şekilde uluslararası işlem*lere katılmalarının karlılık açısından sonuçlarını gösteren bir göster*ge elde edilebilir.
Uluslararası bankacılığın klasik fonksiyonu. dış ticaretin fi*nansmanıdır. Bu, hem ihracatın hem de ithalatın finansmanıyle ilgili*dir. Türk banka sisteminde dış ticaret kredilerinin toplam krediler içindeki ağırlığı. bankacılığın uluslararası ticaret yoluyla dışa açılma*larının bir göstergesi olarak ele alınabilir. Bankacılığın uluslararnsılaşmasıyla ilgili bir diğer gösterge de dış kredilerdir. Burada üzerinde durulan dış kredi özel dış kredi*dir. Bir sonraki kısımda detaylı olarak ele alacağımız gibi, özel dış kredinin temininde aracı bankaların önemli rolleri ve sorumlulukları vardır. Dolayısıyla, bu tür ilişkilerdeki gelişmeler de banka sisteminin dışarıya açılma derecesini belirlemede önemli bir ipucu sunabilir.
Bankaların uluslararasi işlemlere yönelmelerinin en önemli nedeni, karlılıktır. Yasal ve ekonomik yapının elverdiği ölçüde, ban*kalar uluslararası işlemlerle aracılık fonksiyonu yardımıyla igilenir*ler. Diğer bir ifadeyle mal hareketlerine (dış ticarete) aracılık, ser*maye hareketerine (kredi ve/veya sermaye giriş ve/veya çıkış) ara*cılık ve görünmeyen kalemlere (müsaade belgeleri. transit taşımacılık ve işçi dövizleri gibi) aracılık bankacılıkta uluslararası işlemlerin ta*banını oluşturmaktadır. Yukarıda ele aldığımız göstergeler, kesin ra*kamları sunmasa da, bir eğilimi yansıtabilme özelliğine sahiptir.

B. TÜRK BANKA SİSTEMİNİN DIŞA AÇILMASINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Bir önceki kısımda belirtilen nedenlerden dolayı, Türk banka sis*teminin uluslararası ilişkilerini bir gelişme süreci içinde ele alıp, bu süreci etkileyen faktörler ışığında değerlendirmek daha tutarlı bır yak*laşımdır. Böyle bir yaklaşımda. üzerinde durulacak en önemli husus, ulusal bankacılığın gelişme seyri olacağından daha anlamlı sonuç*lara ulaşılabilir. Çünkü. uluslararasılaşmanın ilk ve itici motivasyonu ulusal yapıdaki değişmelerden kaynaklanmaktadır.
Hukuki Faktörler
Türk banka sistemiyle ilgili düzenlemeler gözden geçirildiğinde, bir yanda bankaların yurt dışında şube açmalarını kolaylaştırıcı hü*kümler söz konusu iken bir yandan da belirli kurumların insiyatifine bağlı olarak yapılacak uluslararası işlemleri düzenleyen kambiyo de*netimi vardır. Bu nedenle, hukuki faktörleri iki açıdan incelemek ya*rarlıdır.
Kurumsal Gelişmeyi Etkileyen Faktörler
Son dönemlerde bankacılık işlemlerini düzenleyen 7129 Sayılı Ban*kalar Kanunu ve bu kanunun değişik tarihlerde değiştirilmiş şekille*rinde, 28 ve 70 Sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameler de Türk ban*kalarının yurt dışında şube açmalarını engelleyen hükümler bir yana, bu gelişmeyi teşvik edici ve bunun koşullarını sağlayıcı hükümler bu*lunmaktadır. 23.6.1958 tarihli ve 7129 Sayılı Bankalar Kanununun 1 Kasım 1973 tarihi itibarıyle değiştirilmiş şeklinin 56. maddesi. Türk bankalarının yabancı ülkelerdeki şubeleriyle ilgilidir. Aynı kanunun 59. maddesi ise sermaye ve mevduatın yabancı memlekette kullanılma*sıyla ilgilidir.227.1983 tarihli ve 70 sayılı KHK ‘nin 55. Maddesi, Türkiye’de ku*rulan bankaların yabanci ülkelerdeki şubelerinin işlemleriyle ilgilidir. Aynı Kararnamenin 73. maddesine göre, Türkiye’de kurulan banka*ların hariçte şube veya temsilcilik açmaları Maliye Bakanlığı’nın iz*nine tabidir. Dolayısıyla, teorik olarak Türk banka sisteminin hukuki açıdan dışarıya açılmasına ilişkin bir sınırlandırma söz konusu değil*dir.

İşlemlerin Gelişimini Etkileyen Faktörler
Türk banka sisteminin dışarıya açılmasını etkileyen en önemli de*gişken. uzun süreden beri uygulanan kambiyo denetimidir. Bu dene*tm. süreci üç başlık altında ele alınabilir:
Kambiyo Denetiminin Yoğun Olduğu Dönem
Birinci Dünya Savaşına kadar Osmanlı Devletinde, herhangi bir kambiyo kontrolünden söz etmek mümkün değildir. 1914 Yılında kuru*lan Kambiyo Komisyonu savaş sırasında döviz alım-satımını düzenle*mek görevini yüklenmiştir. Savaştan hemen sonra sınırlı düzeyde geçici olarak uygulanan bu kontrol de kaldırılmıştır. Kambiyo rejimi açısından serbest uygulama olarak ifade edilebilecek bu gelişme Cum*huriyetin ilanından sonra da devam etmiştir*.
Lozan Antlaşmasının Türk hükümetinin dış ekonomik ilişkilere müdahalesini erteleyen geçici maddesinin 1929 yılında yürürlükten kalkacağının ve dolayısıyla yeni bir gümrük kanunu çıkarılacağının bilinmesi, o dönemlerdeki ithalat talebinin hızlı bir şekilde artmasına neden olmuştur. Buna ilaveten, dış borç taksitlerini ödeme mecburi*yeti, ödemeler dengesini bozucu yönde etkilemiştir. Hükümet kambiyo spekülasyonunu önlemek, döviz alım ve satımlarını ancak zorunlu iş*lemlere tahsis etmek, döviz alım-satım ve arbitraj işlemlerini düzenle*mek ve sınırlandırmak konularında Maliye Bakanlığını yetkili kılmıştır. Diğer bir ifadeyle, Türkiye’de gerçek anlamıyla kambiyo dentimine geçişin başlangıcı, Maliye Bakanlığını belirtilen konularda yetkilendiren 31.5.1923 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan 1447 Sayılı Men*kul Kıymetler ve Kambiyo Borsaları Kanunu’dur. Çalışmamizda yo*ğun kambiyo denetiminin uygulandığı dönem olarak, 1929-1962 yılları ele alınmıştır. Çünkü. daha sonraki kısımda inceleyeceğimiz gibi. Türk banka sisteminde kısmen liberal eğilimler olarak kabul edilebi*lecek uygulamalar bu dönemden sonra ortaya çıkmaya başlamıştır.

1447. Sayılı Kanunda belirtilen amaçlar etkin bir şekilde yerine ge*tirilemeyince, hükümet 25.2.1930 tarihinde Resmi Gazete’de yayınla*nan 1567 Sayılı Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında Kanunu yü*rürlüğe koymuşlur. Bu kanunun daha sonraları bazı maddeleri de*ğiştiriimişse de, Kanun koyucunun üzerinde durduğu en önemli husus, nakit hareketleridir. Nitekim, kanunun 1. maddesi aynen şöyledir:
“Kambiyo, nukut. esham ve tahvilat alım-satımının ve mem*leketten ihracının tanzim ve tahdidi ve Türk parası kıymeti*nin korunması zımnında kararlar ittihazına icra Vekilleri Heyeti salahiyetlidir.”
Türk mali sis:eminde Maliye Bakanlığından sonra, 1715 sayılı ka*nunun yürürlüğe girmesiyle ikinci bir kambiyo denetcisi ortaya çık*mıştır. 11.6.1930 yılında kabul edilen 1715 sayılı Merkez Bankası Ka*nunuyla, bankanın görev ve yetkilerinin bir kısmının kambiyo deneti*miyle ilgili olduğu belirtilmiştir. Örneğin. Kanunun 34. maddesinde ban*kanın, “memleketin dahil ve haricinde para nakli işlerini deruhte ede*ceği” belirtilmektedir. Kanunun 36, maddesi ise bankayı “fiilen altına, tahvili kabil ecnebi dövizleri alıp-satma hakkını haiz kılmaktadır.” öte yandan kanunun 37, maddesine göre. “altın ve döviz fiyatlarının zaman zaman banka tarafından tesbiti” öngörülmüştür. 1517 Sayılı Kanun daha sonra 1970 yılında 1211 sayılı kanunla yürürlükten kaldır*mtştır. Bu kanunda 4, 40. 41 ve 53. maddeler kambiyo işlemleriyle il*gilidir.
Büyük dünya buhranının serbest dış ticaretin yürütülmesini güç*leştirmesine paralel olarak. kambiyo kontrolü yan düzenlemelerle da*ha da yoğunlaştırılmıştır. Örneğin. 31,5,1932 tarih ve 1933 sayılı Ta*kas Komisyonu Teşkili Hakkında Kanun ile 1936 yılında 1705 sayılı Ticarette Tağşisin Men’i ve İhracatın Murakabesi ve Korunması Ka*nunu yürürlüğe konulmuştur. 1933 sayılı kanunla dış ticarette takas işlemleri arttırılmış, 1705 sayılı kanunla da ihracat ruhsata bağlanmış ve ihracatcı birliklerin kurulması zorunluluğu gelirilmiştir. Daha son*raları ise her iki uygulama Takas Limited Şirketine devredilmiştir.Takas dışındaki işlemlerinin kontrolünü sağlamak amacıyla da, 1941 yılında Bakanlar Kurulu Kararıyla. Ticari Tediyeleri Tanzim Ko*mitesi kurulmuştur. Bu komite, takas, kliring işlemleri dışında, kon*vertibl dövizlerle yapılan işlemlerde iç ve dış konjonk.ürün şartlarına göre alımsatım konusu yapılan dövizlere % 45’e kadar varan prim uygulamıştır.
Dış ekonomik ilişkilerde, ödemelerde ve kambiyo piyasasında de*netme ilişkin olarak uygulamaya konulan önemli bir kanunda, 26 1.1940 tarihli ve 3780 Sayılı Milli Koruma Kanunudur. Bu kanun çerçevesinde. Türk hükümetleri savaş boyunca ithalata miktar kısıtlamaları, ihra*cata düzenlemeler ve dış ticaretin tamamında fiyat kontrolleri tatbikleme imkanı bulmuşlardır.
İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde dünya ekonomilerinin dış ekonomik ilişkilerin liberalleşmesine paralel olarak Türkiye’de de 7 Eylül 1946 devalüasyonunu takiben yeni bir dış ticaret rejimine geçil*miştir. Yeni rejimde mal türleri ile sınırlandırılmış liberasyona gidilmiş, serbest dövizle özel takas işlemleri birlikte yürütülmüştür. Ni*tekim daha sonraki yıllarda, yeni dış ticaret rejimine uygun olarak dö*viz ihtiyacını planlamak amacıyla 28 Eylül 1950 tarihinde Bankalar arası Döviz Komitesi kurulmuştur.
Sabit kur sistemine dayalı liberasyon uygulamasının menfi so*nuçları kısa sürede ortaya çıkmış, 1952 yılında liberasyon uygulamı*sına önemli ölçüde kısıtlamalar getirilmiş ve 1953 yılında fiilen dur*durulmuştur. 1.9.1953 yılında bir kısım ithalattan prim almak ve bir kısım ihracata da prim vermek amacıyla K/907 sayılı Tevzin Fonu ku*rulmuştur. Takibeden yıllarda kambiyo kontreri daha da serileştiril*miş ve Milli Koruma Kanunu yeniden yürürlüğe sokulmuştur. Bu gelişmelere ilaveten Bankalararası Döviz Komitesi lağvedilerek 28 Ara*lık 1955’te Döviz Komitesi kurulmuştur, Bu komitenin en önemli gö*revi, özel sektörle kamu sektörünün döviz ihtiyaçları ile ticari ve gayri ticari bütün gelirlerin yıllık tahminlerini gösterir döviz cetvellerini dü*zenlemektir, Komite buna ilaveten adı Geçen sektörlere yaılacak tah*sislerle kredili işlemleri ve Merkez Bankasınca her ay yapılacak trans*farleri ihtiyaçların cinsine ve önemine göre tahsisleri de tesbit et*melde görevlendirilmiştir.
Kısaca ifade etmek gerekirse, planlı döneme kadar, Türkiye’de bankacılığın dışa acılmasında anahtar rol oynayan kombiyo sistemi ve ilişkileri Maliye Bakanlığı ile Merkez Bankasının tahsis ve dena*netimi altında ve yayınlanan teblih ve talimatnamelerle olusturul*muş ve yürütülmüştür. Dolayısıyla, bankalarda bu yoğun denetim or*tamında sınırlandırılan çerçeve içinde uluslararası ilişkilere yönelmek bir yana, döviz ve efektif alım-satımı ile dış ticarete aracılık etmek zorunda kalmıştır. Kaldı ki bu islemler de bile ilgili merciilerle yakın bir ilişki içinde bulunmak gerekmekteydi.
Liberal Eğilimlerin Ortaya Çıktığı Dönem
Uluslararası parasal ilişkilerin düzenleniş biçimini, büyük ölçüde ülkelerin içinde bulundukları ekonomik düzey ve/veya ilgili ülkelerde*ki siyasal yönetimin tercihleri belirlemektedir. Bir önceki kısımda da ana hatlarıyla ifade ettiğimiz gibi Türkiye’de genel çizgileri itibarıyla güdümlü bir kambiyo rejimi uygulanmıştır. Bununla beraber, planlı dönem içinde önemli sayılabilecek bazı liberal düzenlemelere geçildiği gözlemlenmiştir. Bu kısımda liberal düzenleme olarak kabul edilebi*lecek dört araç ele alınacaktır: Özel dış krediler, dövize çevrilebilir Türk lirası mevduat hesapları, döviz tevdiat hesapları ve döviz po*zisyonu uygulaması.
Bu tip düzenlemelere geçiş, bankalar sisteminin uluslararası de*neyim kazanmasını teşvikten ziyade, yürürlükteki ekonomik sistemin yarattığı kronik finansman yetersizliğine çözüm arama düşüncelerinin bir sonucudur. Türkiye’de uygulanan kambiyo rejmi çerçevesinde 1950 tarihine kadar dışarıdan borçlanmak mümkün değildi. Bununla beraber. 26.5.1947 yılında yürürlüğe giren Türk Parası Kıymetini Koru*ma Hakkında Kanununa ilişkin 13 sayılı Karar da son derece sınırlı bir uygulamayla sadece bankaların hariçten sağladıkları döviz kre*dileri konusu ele alınmıştır.
-11.8.1962 tarihinde yayınlanan Türk Parasının Kıymetini Koru*ma Hakkında 17 Sayılı Karara kadar olan düzenlemelerde dış kredi, gelen yabancı sermaye ile birlikte ele alınmtştır. Örneğin, 4.3.1950 ta*rihli ve 5583 Sayılı Hazine ve Özel Teşebbüslere Kefalet Edilmesine Dair Kanun 9.8.1951 tarih ve 5821 Sayılı Yabancı Sermaye Yatırım*larını Teşvik Kanunu ve 23.1.1954 tarih ve 6224 Sayılı Yabancı Ser*mayeyi Teşvik Kanunları ya yabancı sermayeyi, teşvik özelliğini içer*memesi ya da doğrudan sermaye yatırımlarının kredi şeklinde ser*maye akımlarına tercih edilmesi nedeniyle yabancı yatırımcıların Tür*kiye’ye kredi biçiminde bir girişini benimsemelerin de etkili olamamış*tır.
17 Sayılı Kararın V. Bölümü sermaye hareketlerini düzenlemek*tedir. Bu bölümdeki 37. madde ise “hariçten kredi temini” başlığını taşımaktadır. Söz konusu madde ele alacağımız liberal uygulamalarında hareket noktası durumundadır. Kararın sözü edilen maddesı söyledir:
“Merkez Bankasının kanunlarla kendisine verilmiş yetkileri dairesinde hariçten temin edeceği her nevi krediler ve Dış Ticaret Rejimi esasları dairesinde kısa vadeli emtea kre*dileri ile faizsiz kısa vadeli finansman kredileri dışında. ha*riçten her türlü kısa, orta ve uzun vadeli kredi temini is*tikraz anlaşmaları yapılması, ödeme şartları, vadeleri, tak*sitleri, faiz ve masrafları bakımından Maliye Bakanlığının müsaadesine tabidir.).
Dahc sonraları 17 Sayılı Karara ilişkin tebliğ ve değişik sayılı ek kararlarla, temni izne bağlı olmayan kredilerin kapsamı genişle*tilmiş, dış krediden yararlanmanın özel ve genel şartları ağırlaştırıl*mıştır.
1980 öncesi dönemde özel dış kredi uygulaması 6224 Sayılı Ka*nunla 3.1.1973 tarihinde yürürlüğe giren 17 Sayılı Karara Ek 7/5399 Sayılı Özel Dış Krediler ve Faiz Eşlendirme Fonu Hakkında Karar çer*çevesinde yürütülmüştür. Çünkü, 7/5399 sayılı karar, özel dış kredi*leri “6224 Sayılı Kanun çerçevesinde gelen krediler mahfuz kalmak kaydıyla” düzenlemektedir. Söz konusu karar’a göre, özel dış kredi, “… özel sektör ve kamu sektörünün kendi imkanları ile belli proje*lerin finansmanı için Türkiye’deki aracı bankalar vasıtasıyla sağlanan özel kaynaklı kredi” olarak tanımlamaktadır. 19.6.1975 tarih ve 7/10062 sayılı karar ile döviz pozisyonu bulundurmaya yetkili bankaların ge*nel olarak iç ve dış kredi ihtiyaçlarında kullanmak üzere sağlayacak*ları kredilerinde yukarıdaki kararname hükümlerine tabi olduğu be*lirtilmiştir.
Özel dış kredinin kullanım alanları, kullanım şart ve özellikleri başvurma, kredi getirme ve etkileri gibi hususlar konumuzla doğru*dan ilgili olmadığından üzerinde durulmayacaktır. Buna karşılık özel dış kredi işlemlerinde aracı bankaların rollerini ve sorumlulukla*rını ele almak gereklidir. 7/5399 Sayılı Kararın 6. maddesinin birinci paragrafında:
“Bu karar gereğince satılanacak özel dış kredi ile ilgili iş*lemler Maliye Bakanlığınca kambiyo muamelelerini ifaya yetkili kılınan Bankalar tarafından yürütülür”denilmektedir. Bankaların en önemli rolü aracılıktır. Kararın 5 mad*desi gereğince aracılık hizmetlerinin karşılığı yılda % 1 dir. Başlangıça özel dış kredi faiz oranıyla Türkiye’de uygulanan faiz oranları arasındaki farkı Faiz Eşitlendirme Fonuna yatırılmasından aracı ban*kalar sorumluydu. Daha sonra 19.6.1975 tarih ve 7/10062 sayılı ka*rarla ilgli kredilerden faiz farkı tahsil edillmesine son verilmiştir. Bu*nunla beraber, başlangıcta aracı bankaların garantisi mevzuat gereğiken daha sonraları bu garanti verme işlemi bankaların isteğine bırakılmıştır. 10.2.1973 tarih ve 7/5825 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı*nın “Harici Garanti Mektupları” baskılı 3/16. maddesi değişik oran*larda komisyon alınmasını da mümkün kılmaktadır.
-Dövize Cevrilebilen Mevduat (DÇM) ta’bikatı, Türk Parası Kıy*metini Koruma Hakkında 17 Sayılı Karara ilişkin Seri I. No.2 Tebliği*nin “dahilde acılabilecek döviz hesapları” ile ilgili16. Maddesini değiştiren aynı karara ilişkin Seri VII.. No 37 Tebliğin 9.6.1907 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesiyle başlamıştır. DCM, bankaların hariçtete ve Türkıye’de mümkim gerçek ve tüzel kişilerin yurda getirmeleri zorunlu olmayan konvertbl dövizler karşılığında bu dövizleri Merkez Bankasına devrederek ve buna karşılık hesap sahip*lerinin taleplerinde dövizle ödeme hakkını koruyarak nezdlerinde aça*bilecekleri hesaplar olarak tanımlanabilir.
1967 yılından itibaren 1972 yılına kadar DCM tatbikatı teşvik edil*miştir. Örneğin. bu hesaplar yoluyla gelecek dövizlerin kur ayarlama*larından etkilenmemeleri icin kur garantisi getirilmiştir. 1972 yılından sonranra bazı sınırlamalar getirilmiştir. DCM’lerin istisnasız mevduat munzam karşılığına tabi tutulması, bu hesaplardan açılacak kredile*rin % 80 ile sınırlandırılması gibi uygulamalar buna örnektir. Fakat, sınırlama 1973 yılında 105 ve 106 sayılı tebliğlerle getirilmiştir. Bu ge*lişmeleri tedrici tasfiye olarak adlandırabiliriz. Bu hesapları kaynak olarak kullanan bankaların likidite zaafına düşmeleri üzerıne 1975 yı*lından itibaren DCM uygulaması yeniden başlatılmıştır. Bu uygulama*da da plansız ve denetimsiz gelişmeler olumsuz etkiler artaya çıkar*dığından değişik tarih ve sayılı teblilğlerle kontrolüne calışmış ve ni*hayet 16.2.1978 tarihli Seri No. 1 6/1 Tebliği ile ek bazı hükümler ge*tiren Seri 1 No. 6/2 tebliği ile 1.3.1978 tarihi itibarıyla DCM hesapla*rının bakiyeleri bankalar için limit olarak kabul edilmiş ve dondurulmuştur.
Ana hatlarıyla ele aldığımız DCM uyguloması, Türk banka siste*minin belirli ölçüde uluslararası bankcıcılık olayıyla karşılaşmasına ne*den olmuştur. Diğer bir ifadeyle ulusal bankalar bu uygulamayla hem uluslarorası para piyasasıyla tanışmış hem de yabancı bankalarla doğrudan ilişkiye girme imkanı elde etmiştir. Türk ekonomisinin ve dolayısıyla Türk banka sisteminin içsel yapısı bu ülkelerin büyükk ölçüde olumsuz yönde gelişmesine neden olmustur. Örneğin. DGM mevdualarına uygulanan faiz oranlarının uluslararası piyasada geçerli olan cari faiz haddinden yüksek olması, özellikle yabancı bankaların Türk bankalarındaki plasmanlarının artmasına neden olmuştur. Dolayısıyla Türk banka sistemi yüksek maliyetli bir aracılık fonksiyonunu yerine getirmek zorunda kalmıştır. Buna ilaveten DCM uygulamasının söz konusu olduğu dönemlerde yurt dışında temsilcilik veya irtibat bü*rosu açan bankalar dikkate alındığında içsel oligopolistik yapının, yurt dışına da görülecektir. Hazırlıksız karşılaşılan ya da girişilen olaylarda olduğu gibi. DCM uygulamasının da maliyeti nisbeten yüksek bir deneyim biriki bıraktığı kabul edilebilir.
-Dövız tevdiat hesaplarının başlangıcını oluşturan yasal dü*zenleme 3.1.1975 tarihli TPKK hakkında 17 sayılı karara ilişkin 105 nolu tebligdir. Bu tebliğ ile, hariçte mukim gerçek ve tüzel kişilerle, Türkiye’de muk:m gerçek ve tüzel kişiler adına. bu kişilerin Türkiye’ye getirmek zorunda olmadıkları dövizler karşılığında ve bu dövizleri Mer*kez Bankasına devretmeksizin yetkili bankalarda hesap açmak ser*best bırakılmıştır. Sözü edilen tebliğin yürürlüğe girmesinden sonra ceşitli tebliğlerle geliştirilmesine çalışılan bu hesap türlerinin üç türü bulunmaktadır: Faizsiz döviz tevdiat hesapları, hisse senedi alımına yönelik döviz tevdiat hesapları ve faizil döviz tevdiat hesapları.
Bu hesaplardan ikincisinin Merkez Bankasında depo edilmesi ge*reklidir. Üçüncüsü ise sadece dövız pozisyonu tutma yetkisindeki ban*kalara verilmiştir. Döviz tevdiat hesaplarında ikinci dışındakilerin dö*vizlerinin Merkez Bankasına devir zorunluluğunun olmaması ve bu hesapların hiçbiri için mevduat munzam karşılığın ayrılmaması ilgili bankalara önemli avantaj sağlamaktadır. Bunun yanında faizli döviz hesaplarına LİBOR’un en fazla % 1.75 fazlası faiz verilebilmesi (Ma*liye Bakanlığından izin alındığında daha yüksek oranda uygulanabilir). bu hesapların çekiciliğini arttırmıştır. Bununla beraber, kur garantisi*nin bulunmaması ve DCM’lerin büyük boyutlarda varlığını sürdürmesi, bu hesapların bankacılık acısından etkin kullanımını engelleyici un*sur olarak ortaya çıkmıştır.

-Uzun yıllar Merkez Bankası ile Maliye Bakanlığında bulunan döviz bulundurma ve kullanma yetkisi 1974 yılının sonunda kısmen bazı bankalara devredilmiştir. Böylece 20.9.1974 tarihli TPKK hakkın*daki 17 sayılı karara ilişkin Seri 1, No. 4 tebliği ile yetkili bankalara, Merkez Bankasınca alım-satım konusu yapılan dövizler üzerinden Ma*liye Bakanlığınca dövız pozisyonu tutma yetkisi verilmiştir.
Karar ilk biçimiyle toplam mevduatları 2 milyar TL’sının üzerin*de bulunan bankalara 25 milyon doları aşmamak üzere, yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre satın aldıkları dövizleri muhabir bankalar*da açtıracakları hesaplarda toplayabilme, bu hesaptaki dövizleri TPKK mevzuatı ve dışalım-dışsatım rejimi ilkelerine göre serbestçe kullana*bilme, depo hesabı açabilma. vadeli arbitraj dışında arbitral işlemleri yapabilme va kısa vadeli dış kredi (kurye kredisi) kullanabilme imkanı sağlamıştır.
1974 yılı sonunda toplam mevduatları belirlenen limitin üzerin*de olan 10 banka bulunmasına rağmen bunlardan sadece 8’i “döviz posizyonu” tutma yetkisi almıştır. Aradan geçen süre içinde, banka*ların döviz pozisyonu tutma yetkileri zaman zaman daraltılmış ve ge*nişletilmiştir.
Döviz pozisyonu tutma yetkisi uygulamasıyla, Türk banka siste*mi uluslararası bankacılık işlemleriyle doğrudan ilgilenmeye başla*mıştır. Yetkili bankalara önemli ölçüde kar potansiyeli sağladığından, bankacılık sistemine yeni bir boyut ve görünüm kazandırmıştır.
1980 Sonrası Dönem
1980 yılının başından itibaren uygulamaya konulan rasyonel fiyat*lama sistemi, esnek kur, sıkı para ve yüksek faiz politikaları Türk ekonomisinde alışılagelmiş ekonomik ilişki ve davranış şekillerini önemli ölçüde etkilemeye başlamıştır. Özellikle girişimcileri buna bağ*lı olarakta bankacıları ulusal çerçevede olduğu kadar uluslararası alanda da yeni imkan ve fırsatları değerlendirmeye yöneltmişir. 24 Ocak kararlarıyla uygulamaya konulan ve daha sonraki yıllarda de*ğiştirilen, düzenlemelere rağmen, kambiyoya ilişkin işlemler önceki dö*nemin uzantısı olarak devam etmiştir.
3.6.1982 tarihinde yayınlanan ve “kısmi konvertibiliteye geçiş” olarak nitelendirilen 4/8 sayılı tebliğ, bankaların pozisyonlarında tu*tabilecekleri döviz ve efektif tutarının bir önceki yılda ihracat ve gö*rünmeyen işlemlerden sağlanan döviz girdilerinin % 10’unu geceme*yeceğini hükme bağlamakla birlikte, bu konuda daha önceleri belir*lenmiş 25 milyon dolarlık üst sınırı kaldırmıştır. Aynı tarihte yayınla*nan 4/9 sayılı tebliğle de, döviz pozisyonu tutma yetkisine sahip ban*ka sayısı 43’e çıkartılmıştır.
13 Aralık 1980 tarihinde yayınlanan bir tebliğle de, döviz pozis*yonu tutmaya yetkili bankaların, değişik özellikteki kişiler adına mer*kez bankasınca alım-satımı yapılan dövizler karşılığında faizli ve be*lirli vade sonunda kesin alışı yapılmak kaydıyla Türk Lirasına Çevrilir Döviz Tevdiat Hesabı açma yetkisi tanınmıştır. Bu hesapların ve ilgili dövizlerin Merkez Bankasına bildirilme zorunluluğu yoktur. Bankalar bu hesaptaki dövizleri döviz kredisi vermekte, ilhal bedenerinin trans*ferinde ve Türk lirası kredi vermekte kullanabilmektedir.
Türk bankacılığında uluslararası işlemlerde ithalat, ihracat dışın*da yeni imkanların ve daha aktif uluslararası bankacılık işlemlerinin önemi, T.P.K.K. hakkında 17 Sayılı Kararın ve eklerinin tamamen kal*dırılmasına neden olmuştur. 28 sayılı kararla merkez bankasına ve bankalara daha geniş hareket alanı ve yetki sağlayan, döviz geliri sağlayan vatandaşa güveni ön planda tutan kambiyo alanında libe*ral bir düzenlemenin getirilmesi amaçlanmıştır. Böylece hem banka*lara hem de vatandaşlara uluslararası işlemlerde daha rahat bir or*tam sağlanmıştır.
Hazine ve Dış Tıcaret Müsteşarlığının yetkileriyle yürürlükten kal*dırılan ve geçerli bulunan kararları ifade eden 29.12.1983 tarih ve 28 sayılı T.P.K.K. hakkında karara ilişkin aynı tarihli 84/1 sayılı tebliğ bir dizi konuya ilşkin esasları bölümler halinde belirlemiştir, Söz konu*su tebliğle bankalara bir dizi yeni fırsat sağlanmıştır. Örneğin, Tür*kiye’ye her türlü yoldan ve cinsten döviz ithali serbesttir, hiçbir kayda tabi tutulamaz ve menşei araştırılamaz (11/5). Türkiye’deki kişilerin beraberinde döviz bulundurmaları hiçbir kayda tabi değildir (11/9). Bankalar kesin alışını yaptıkları dövizlerin % 20’sini Merkez Banka*sına devrederler (11/8). Döviz tahsili tahsis ve transfer işlemleri Mer*kez Bankası ve bankalar aracılığıyla yapılır. Bankalar döviz mevduatla*rını bu Tebliğle ve Merkez Bankasınca belirlenecek esaslara uymak kaydıyla bankacılık teamüllerine göre, öncelikle ülke ihtiyaçlarının karşılanmasında serbestçe kullanırlar (11/7). Yurt dışına ticari amaç*larla mal ihraç eden kişiler ihracat bedeli dövizlerin en az % 80’ini fiili ihraç tarihinden itibaren 3 ay içinde yurda getirmek ve bankalara satmak zorundadır (V/1), Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığının uy*gun göreceği bankalar yurt dışından sağlanan kısa, orta ve uzun va*deli kredilere, rambursman, kurye ve benzeri kısa vadeli kredilere, ka*bul kredilerine, prefinansman kredileri ve emtia kredilerine aracılık edebilirler (X/B-8a), Bankalar, Türkiye’de ve yurt dışında yerleşik ki*şiler adına döviz tevdiat hesapları veya dövize dönüştürülebilir Türk Lirası Mevduat hesapları açabilirler. Söz konusu dövizler ilgililerce serbestçe kullanllır (X/B-9). Bankaların dışarıda yerleşik kişilere döviz üzerinden teminat mektubu düzenlemeleri, döviz üzerinden garanti vermeleri mümkündür (X/B-12f).
Ekonominin parasal ve reel yönü arasındaki ilişkilerin uyumlu ol*masını sağlamak amacıyla, bu karara ilişkin tebliğ ve genelgelerine ye*ni dış ticaret rejimine ilişkin karar ve tebliğler yayınlanmıştır. Çalış*mamızda zaman açısından bir sınırlandırma (1983 yılı sonu) getirmiş olmamıza rağmen. T.P.K.K. Hakkında 7 Temmuz 1984’te yayınlanan 30 Sayılı Karardan kısa da olsa bahsetmek gerekir. Bu kararla banka*lara kredi temini ve kambiyo işlemlerinde aracılık konusunda önceki kararlardan az da olsa bazı değişik çerçeve sunmaktadır. Örneğin yeni tanımlamalara gidilmiş, bazı yeni uygulamalar getirilmiştir. Men*kul ve gayrimenkul kıymetlere ilişkin hükümleri buna örnektir.
Her türlü menkul kıymetin ithali ve ihracı ile yabancı paralar üze*rinden düzenlenen menkul kıymetlerin Türkiye’de ve yurt dışında yer*leşik kişilere satışı, devri serbesttir. (V/3-15). Aynı tarihte, 30 Sayılı Ka*rar’a ilişkin olarak 84.30/1 sayılı bir tebliğ yayınlanmıştır. Bu tebliğle 30 Sayılı Karar’da ilgili Bakanlığa bırakılan konularda bazı açıklama*lar getirilmiştir. 28 Sayılı Kararın aksayan yönleri 30 sayılı kararla düzeltilmiştir.
Türk bankacılığının dışa açılmasında. gelişmeleri kolaylaştırmak amacıyla uygulamaya konuları hukuki düzenlemeler şunlardır: Ban*kaların dövız girdilerinin % 20 sini Merkez Bankasına devir edilmesi zorunluluğu kaldırılmış ve dövizli hesaplarıyla ilaveten toplam taah*hütlerinin % 40 oranına kadar pozisyonlarında döviz bulundurma yet*kisi tanınmıştır. Bankaların belirli şartlarda vadeli alış-satış işlemi yapmalarına izin verilmiştir. 1 Temmuz 1985’te alınan bir kararla Bankala*rın döviz alış-satışlarında bir sınıra tabi olmaksızın kurları kendileri*nin tesbit etmesi esası kabul edilmiştir. Mart 1986’da alınan yeni bir kararla ise. bu düzenlemeler kısmen ortadan kaldırılmıştır.
İthalat ve ihracat rejimi ve yönetmelikleri de bankaların aracı*lık fonksiyonlarını düzenleyici olduğundan, banka sisteminin dışarıya açılmasında önemli düzenlemeler olarak dikkate alınması gerekir.
İktisadi Faktörler
Türk banka sisteminin hem kurum hem de işlem olarak yetersiz düzeyde gelişmesini etkileyen en önemli belirleyiciler grubundan biri de ekonomik faktörlerdir. Bu faktörler, ekonominin yapısıyla ilgili ol*duğu kadar bankacılık sektörünün yapısıyla da ilgilidir.
a.Türkiye’nin Dış Ekonomık İlişkilerinin Gelişimi
Bir ülkenin dış ekonomik ilişkileriyle ilgili en iyi gösterge, ödeme*ler bilançosunun yapısıdır. Ödemeler bilançosunun genel görünümü, ilgili ülkenin hangi yönlerden dışa kapalı ya da açık olduğunu göster*mektedir. Çünkü, ödemeler bilançosu kalemlerinin hacim ve özeiliği dışa açıklığın bir anlamda derecesini belirlemektedir.
Soruna bu açıdan yaklaşıldığında. Türk ekonomisinin bazı açılar*dan dışa açık bazı açılardan da dışa kapalı olduğu sonucuna ulaşılır. Örnegin, Türk ekonomisinin girdiler ve finansman yönünden dışa ka*palı olduğu söylenemez. Dolayısıyla dışa kapalılıktan söz ederken, özellikle sanayii ürünlerinin dışa kapalılığı ve ihracatın düşüklüğü üze*rinde durulmaktadır. Böyle bir sonuç. Türkiye’nin dış ekonomik ilişkilerinin belli başlı özellikleri dikkate alındığında daha da belirgin*leşmektedir. Söz konusu özellikleri şu başlıklar altında toplayabiliriz: (I) Dış ekonomik ilişkiler ve özellikle ihracat, diğer ekonomik faaliyet*lere göre düşük düzeyde kalmış ve kalkınmayı sürükleyici olmaktan çok engelleyici biçimde gelişmiştir. (II) Uzun dönem perspektifi içinde dış ticaretin ülkeler, ülke grupları ve bölgeler açısından dağılımın*da pek anlamlı bir değişiklik olmamıştır. (III)

Dış ticaret hadleri genel eğilim olarak devamlı düşmektedir. (IV) Döviz getirici faaliyetlere (ulus*lararası taşımacılık gibi) gerekli önem verilmemiş, dış açıklar devam*lı dış borçlarla finanse edilmiştir. (V) Özel yabancı sermaye istenilen boyuta ulaştırılamamıştır.
Dış ekonomIk ilişkilerin böyle bir özellik göstermesi. büyük ölçü*de Türk ekonomisinin üretim ve dış ticaret yapısına bağlıdır. Özellik*le 1950’lerden sonra ortaya çıkan dış ticaret açığını finanse etmek amacıyla. üretim yapısında değişikliğe gidilmiş ve ithal ikamesi po*litikası benimsenmiştir, Dolayısıyla. genel çizgileri itibariyle Türk eko*nomisinde tarımın nisbi ağırlığı azalmış, ihracatın hacmi düşmüş ve ihracatın içinde de tarımın ve madenciliğin payı artmıştır. Böyle bir gelişme, içe dönük ekonimik yapının oluşmasına neden olmuştur.Enflasyona neden olan finansman politikaları, hızlı fiyat artışları, uzun aralarla ayarlanan sabit döviz kuru, artan ithalat talebi, ihracat gelirlerinin yeterli ölçüde arttırılmayışı, döviz kıtlığı ve ithalat kontrol*leri ekonominin içe dönük bir yapı kazanmasını hızlandırmıştır. Bu çerçeve içinde kontrollerin yumuşatılması, ödeme bunalımlarının er*telenmesi ve kıtlıkların azaltılması tamamen dış yardım, dış borç ve işçi dövizlerindeki gelişmelere bağlı olmuştur.
Dıça açılmanın nisbi bir değer taşıdığı gözönünde tutulursa. Tür*kiye’nin 1980 yılı başına kadar önemli sayılabilecek dışa açılma de*nemelerine giriştiği kabul edilebilir: 1947-60 dışa açılma denemesiyle 1970’den sonra dışa açılma denemesi gibi, Uluslararası işlemlerle il*gili hukuki düzenlemeler kısmında incelediğimiz bankaların değişik ölçülerde dışa açılmalarını teşvik eden gelişmeler. ekonominin dışa açılma denemelerinde uygulanan politikalarla yakından ilgilidir. Çün*kü, dış ticaretin parasal açıdan düzenlenmesi kambiyo rejimiyle ilgi*liyken, miktar açısından düzenlenmesi ise dış ticaret rejimiyle ilgili*dir. Bu nedenle dış ekonomik ilişkilerin reel yönüne detaylı bir şekilde değinmeyeceğiz.

Uluslararası para ve mal piyasalarındaki mekanizmalarla Türk ekonomisinin performansı dikkate alınmadan girişilen dışa açılma denemeleri, zaman zaman dışa açılmayı engelleyici sonuçların doğ*masına neden olmuştur. Nitekim Türk ekonomisinde gözlemlenen kon*jonktürel gelişmeler bunun en açık örneğidir1970’Ii yılların sonuna dek üretim açısından büyük ölçüde dışa ka*palı bir ekonomik yapı içinde, bankaların uluslararası faaliyeteri de sınırlı ölçüde gelişmiştir. Çünkü, bankacılığın uluslararasılaşmasında temel faktör, ilgili ülkenin mal ve/veya hizmet üretiminin uluslararasılaşmasıdır. Diğer bir ifadeyle, ihracatın ve/veya yurt dışı yatırım*ların artışı bankacılığın dışarıya açılmasına neden olmaktadır. Bir ekonomik yapıda bankacılığın dışarıya açılmayı tek başına sürükleye*cek ölçüde reel sektörden daha fazla gelişmiş olması, bileşik kaplar kanunu gereği mümkün değildir. Bankacılık hizmetleri talebi, bir an*lamda türev taleptir.
24 Ocak .1980 kararlarıyla ekonominin üretim ve dolayısıyla ih*racat yönünden dışarıya açılması amaçlanmış ve buna paralel olarak da Türk banka sisteminin bu gelişmeye ayak uydurabilmesi için ge*rekli düzenlemeler yapılmaya başlanmıştır. Bunlara ilaveten girdi ve sermaye ithali açısından da dışa açılma girişimleri teşvik edilmiştir. Bu çerçeve içinde ihracatla birlikte yabancı sermaye girişi konusun*da bir dizi teşvik tedbiri alınmıştır. Diğer bir ifadeyle uzun yıllar uy*gulanan içe dönük ekonomik politikalar yerini dışa dönük ekonomik politikalara bir süreç içinde bırakmaktadır. Bu değişikliklerin uluslar*arası ekonomik ilişkileri ekleme gücüne bağlı olarak Türk banka sis*temi uluslararasılaşmaya yönelecektir. Dışa açık ekonomide idari ka*rarlar yerini serbest piyasa güçlerine bırakması gerektiğinden, bu tür ekonomilerde bankalar sistemi döviz piyasasını oluşturan en önem*li ekonemik ajan durumundadır. Merkez Bankasının rolü ise büyük ölçüde makro düzeydedir. Kısacası, değişik açılardan dışa açılmayı sağlayacak ve devam ettirecek ekonomik, kurumsal, teknik ve siya*sal alt yapı oluşturulduğu takdirde, bankalar sistemi bir anlamda zo*runlu olarak dışarıya açılacaktır. Bununla beraber, en azından dışa*rıya açılma konusunda bankacılık sektöründen kaynaklanabilecek tı*kanıklıkları giderici düzenlemeler yapılmalıdır.
Tablo da Türk Ekonomisinin değişik açılardan dışa açıklığıyla ilgili gösteler sunulmuştur. Tablodan da görüldüğü gibi, Türkiye’de üre*timin uluslararasılaşması olayı söz konusu değildir. Ancak, dış mü*teahhitlik hizmetlerindeki gelişmeler ve ihracatın önemli ölçüde ar*tışı, Türk banka sisteminin dışa açılmasına zemin hazırladığı kadar yabancı bankaların da sayısını arttırmıştır. 1980 yılında uygula*maya konulan politikalarla, teorik olarak bankaların dışarıya açılma*ları için ekonomik ilişkilerde gerekli bazı değişiklikler yapılmıştır. Bun*dan sonraki gelişmeler Türk banka sisteminin davranışına bağlıdır.
TABLO
Türk Ekonomisinin Dışa Açıklığıyla İlgili Bazı Göstergeler: 1979-84

Göstergeler 1979 1980 1981 1982 1983 1984
Yurtici Gayri Safi Hasıla (1) 2.015 4.080 6.035 8.107 10.872 17.401
Tarım 466 925 1.326 1.679 2.118 3.373
Sanayii 480 1.027 1531 2.191 3.104 5.110
Diğerleri 1.069 2.128 3.128 4.237 5.650 8.912
Dolar/TL. Kurları (2) 35.00 89.25 132.00 184.90 28000 442.50

Türk Banka Sisteminin Özellikleri
Daha önceki kısımlarda incelediğimiz hukuki ve ekonomik yapı içinde kurulan ve gelişen bankaların iç piyasaya dönük işlem ve/veya faaliyeJere ağırlık veımeleri sürpriz sayılmamalıdır. Dolayısıyla, Türk banka sisteminin konumuz açısından en belirgin özelliği, kapalı eko*nomi bankacılığı olmasıdır. Dış ekonomik ilişkilerin son yıllarda artış ve çeşitlenmesine paralelolarak, Türk banka sisteminde dışa açıl*ma gereği ortaya çıkmıştır. Bununla beraber, dışa kapalı bankacılık döneminin Türk banka sistemi üzerindeki bazı olumsuz etkileri ban*kacılık sekörünün dışa açılmasında engel teşkil etmektedir.
Türk banka sisteminin dışa açılmasında bankacılık sektörün*den kaynaklanan en önemli faktör maliyetlerin yüksekliği veya işlem etkinliğinin düşüklüğüdür. Bunun en önemli nedeni, yüksek eflasyon ortamında, düşük bir düzeyde sabit faiz sisteminin uygulanmasına bağlı olarak bankaların fiyat dışı rekabele yönetmeleridir. Diğer bir ifadeyle şube bankacılığı ve yoğun reklam faaliyetleri maliyetleri artırmıştır. Bunun yanında, bankacılık faaliyetlerinde verimlilğin sağ*lanmasında önemli bir ağırlığı olan araştırma-geliştirma çalışmaları son derece düşük düzeydedir. Türk banka sistemınde gideilerin banka aktiflerine oranı 1972 yılı icibarıyla ABD’ne göre 2 misli, perso*nel giderleri ise 3.5 mislidaha yüksektir, Öte yandan, Türk banka sis*teminde işletme giderlerinin aktife ve mevduata oranı Avrupa’nın önde gelen bankalarından oldukca yüksektir. Bu nedenle, Türk banka sistemi 1973-78 yılları arasında yüksek fon aktarma maliyeti veya düşük fon aktarma verimliği ile çalıştığından etkin bir aracı kurum olmaktan çok, küçük tasarrufçudan şirketlere enflasyon kazancı sağ*layan bir kurum olarak hizmet görmüştür. Türk bankelerinde spread’ın yüksek oluşunun temel nedeni budur. Bunun yanında kredi ve mevduat faizleri belirlenirken bazı mevzuat gereği ilave mailyet*lerde gündeme geldiğinden spread daha da yükselmektedir.
-Yurt dışına açılma konusunda bir diğer olumsuz faktörde, Türk banka sisteminin sermaye kapasitesidir. Türk bankaların büyük çoğunluğu dünya bankacılık sistemindeki ortalama özkaynak/mev*duat oranının çok altında faaliyet göstermektedir. 1981 yılı sonu iti*bariyle, Türk banka sisteminin konsolide (Ödenmiş sermaye + ihtiyat akçeleri/toplam mevduat) oronı % 9.5’tur. Dünya bankacılık siste*minde söz konusu oran, ortalama % 30 civarındadır. Bankaların sermaye arttırımı sorunu 1982 yılında Maliye Bakanlığı tarafından ka*rarlaştırırmışsa da son zamanlara kadar bu yükümlülüğün yerine geti*rılememesi, Türk banka sisteminde “mali güç yetersizliği”nin ne ka*dar ciddi boyutları olduğunu göstermektedir.
-Bir diğer önemli hususda, Türk banka sistemine hakim olan yönetim tekniği ve ticari anlayıştır. Banka firmasına hakim yönetim tekniği ve ticari anlayışın yönünü ve derecesini yansıtan göstergeler*den biri, bankaların fon kaynak ve kullanım kompozisyonu ile perfor*mansıdır. Çünkü, bu hususların tümü kullanılan elemanın kalitesine, teknolojiye, örgütsel yapı ve ilişkilere, plasmanların riskliliğine, uygu*lanan bankacılık modeline ve değişen ekonomik çerçeveye uyabilme esnekliğine bağlıdır. Türk banka piyasasının oligopolistik yapısı, özel bankaların çoğunun bir ticari ve/veya sınai sermaye grubuyle bütün*leşmiş olduğu dikkate alınırsa, geri dönmeyen krediler, likidite ve güvence gibi faktörler ciddi sorunlar olarak gündeme gelecektir. Uluslararası bankacılıkta ülkeler ve hatta sektörler arasında ilişkilerin değişkenliğinden dolayı son derece dinamiktir. Bundan dolayı, daha önceki bölümde ele aldığımız risk türlerinin minimize edilmesi kesin*tisiz haberleşme imkanına sahip uzman bir yönetim kadrosunu gerek*li kılmaktadır. Türk banka sisteminin şu andaki pozisyonu, dış piyasa*da sunulan uluslararası bankacılık hizmelerinden kendileri yada ulu*sal müşterileri adına yararlanmaktır. Türk banka sisteminin kendi kay*naklarını ve kendi yarattığı hizmetleri yurtdışında pazarlama konu*sundaki en büyük eksikliği, dünya bankacılık sisteminde geçerli olan Amerikan ve Anglosakson bankacılığı anlayışından uzaklığı ve piya*sada kullanılan mali araçları iyi tanıyamamasıdır. Diğer bir ifadeyle, Türk banka sistemi uluslararası bankacılık standartlarından uzak bir yapıda bulunmaktadır. Örneğin, Türk bankalarının bir çoğu, yurt dı*şından avallenmiş bir poliçeyi, devreye yabancı bir bankayı dahil et*meden. işleme sokamamaktadır.
Türk banka sistemi uzun yıllar içe dönük faaliyette bulunduğun*dan, bankacılık sisteminde değişme ve yeniliklerle buna bağlı olan spesifik hizmetler son derece yetersiz düzeyde kalmıştır. Örneğin. oto*mosyon, kredi kartları, mevduat sertifikaları, serbest faiz uygulamas Türk Bankacılığı için yeni gelişmeler durumundadır. Öte yandan, dö*viz işlemleri, kredi sindikasyonu. ticari, yasal, teknik ve finansal da*nışmanlık hizmetleri henüz tam anlamıyla sunulamamaktadır. Çünkü, bunlarla ilgili alt yapı ve bağlantılar henüz oluşturulamamıştır.
Banka sisteminin bir diğer özelliği de fazla kalabalık olmasıdır. Bunun en iyi göstergesi. şube başına ve personel başına mevduattır. 1980 yılı sonu itibariyle, dolar açısından her iki oranın Türk banka sis*temi içindeki değeri Avrupa ülkelerine göre 17-20 misli daha düşük*tür. Bu sonuç, Türk banka sisteminde aşırı şubeleşmenin ve aşırı istihdamın varlığını kanıtı omaktadır. Bunun bir sonucu olarak da Türk bankaları etkin bir şekilde denetlenememekte ve dolayısıyla esnek*likten uzak bir yapıda faaliyet göstermektedirler.
Türk bankaların 1980’Ii ylıllara kadar, ulusal piyasadaki karları diğer ülke bankalarından hayli yüksek oranda gerçekleşmiştir. Örne*ğin, ABD bankalarında % 14,60, Avrupa bankalarında % 10.45 düze*yinde bulunan mali rantabilite Türk banka sisteminde % 43.7’dir. Bu veriler ilgili ülkelerin 1980 yılı için geçerlidir. Kar maksimizasyonu anlayışına göre faaliyette bulunan banka firmasının dışa açılmayı düşünmemesi teorik olarak tutarlıdır. Dolayısıyla karlılığın yüksek oluşu, dışa acılmayı uzun süre geciktirmiş olabilir.
Bu faktörlerden başka, Türkiye’de etkin bir para ve sermaye piyasasının yokluğu. yabancı bankaların rekabeti Türk bankalarının dışa açılması sürecinin uzamasına neden olmaktadır. Bunun yanında, Tür*kiye’nin iktisadi yapısı ve kredibilite derecesi. yurtdışındaki Türk ban*kacılık birimlerinin gidilen ülke mevzuatını iyi bilmemeileri gibi faktör*ler de dışa açılma aşamasındaki bankaların karşılaştığı önemli so*runlardır.
1980 yılı öncesi için geçerli olan bu engelleyici faktörler 24 Ocak 1980 kararları ve bu kararların devamı olan uygulamalarla önemli öl*çüde ortadan kalkmıştır. Bankalar yukarıda belirtilen sorunları ulus*lararasılaşmaya engel teşkil etmeyecek şekilde çözme çabalarına gi*rişmiştir. Bu adaptasyon süreci hala devam etmektedir.

 

 

Diğer Faktörler
Hukuki faktörler tartışılırken incelediğimiz gibi, örneğin yurt dı*şında şube açmaya ilişkin teorik bir engel olmamasına rağmen, yurt dışındaki şube adedinin azlığı ekonomik faktörler kadar diğer fak*törlere de bağlıdır. Bürokratik engeller bu tip faktörlere örnek olabilir. Yurt dışında şube açan bankalar. Türk banka sisıeminde önemli paya suhip bankalardır. İlaveten bu bankaların şubeleşme süresi gayet ağır gelişmektedir. Türk Banka sisteminin oligopolistik yapısı dikkate alındığında, bu özelliğin bankacılığın uluslararasılaşmasında karar alma merkezlerini çeşitli yollarla etkileyerek yurt dışında şube açma taleplerini geç değerlendirmesine neden olduğu düşünülebilir. Çünkü, içsel oligopolün bir üyesinin dış piyasada bir pozisyona sahip ol*ması kendisine hem ulusal hem de uluslararası piyasalarda önemli avantajlar sağlayacaktır. Böyle bir gelişim ise, bu tür özellikteki bir piyasada, atak davranan üyenin engellenmesi veya izlenmesiyle den*gelenebilir.
Bankacılığın yurt dışına yönelmesini engelleyici bir diğer faktör de, Türk ekonomisindeki telokominikasyon sisteminin dış işlemlerde gerekli olan haberleşmeye elverişli olmamasıdır. Çünkü, özellikle dö*viz işlemlerinde, uluslararası fon transferinde süren son derece önem*lidir.
Türk bankacılığının dışa açılmasında karşılaşılan en önemli so*run elemamdır. Bu elemanların, en az, iki lisan bilen ve yabancı ban*kalarda staj görmüş olmaları gereklidir.
Bir diğer önemli husus da yabancı ülkalerin bazıları ulusal sınır*lar içinde yabancı banka şubelerinin faaliyette bulunmasına, karşı olumlu tavır takınmamalarıdır. Bu ülkeler mütekabiliyet prensibinden başka. yabancı banka şubesine faaliyet izni vermek için bazı özel şarlarda aramaktadir. Türk ekonomisinin ve bankacılığının yapısı dik*kate alındığında, özel çabalar harcama durumunu Türk banka sistemi*nin uluslararasılaşmasında karşılaşabileceği bir muhtemel engel ola*rak ele almak mümkündür. Bununla beraber özel şartların, bazı eko*nomi dışı faktörlerin etkisiyle de aranabileceği gözden uzak tutulma*malıdır.

Bu faktörlere ilaveten Türk banka sisteminin dışa açılmasını kıs*men sınırlayan bazı uygulamalarda vardır. Örneğin, dış temaslar için bankalara tahsis edilen döviz limitleri yeterli düzeyde değildir, Bankaların yurt dışı temsilciliklerinin görev gereği yaptıkları döviz gi*derlerinin bir kısmı T C Merkez Bankası ve Maliye Bakanlığınca masraf kabul edilmemektedir.
Bu faktörlerin de birkısmı, 1980 Ocağında alınan kararla ve bu kararların espirisine uygun olarak yayınlanan tebliğ, talimatnamelerle yavaş yavaş kaldırılmaya çalışıldığı kabul edilebilir. Bununla beraber, bankaların uluslararası temasları arttıkça, düzenlemelerin bazı sakıncalarının da ortaya çıkacağı unutulmamalıdır. Bir geçiş sürercinde bu*lunulduğu düşünülerek, esnek bir şekilde davranıp gelişmeler düzenlemeler kaldırılabilir.
TÜRK BANKACILIĞININ DIŞA AÇILMASININ ÖNEMİ VE İZLENEBİLECEK STRATEJİ
Türk banka sisteminin uluslararasılaşmaısıyla Türk ekonoimsine sağlayacağı yararlar, büyük ölçüde yabancı bankaların Türk ekonomisi üzerinde yaratacağı muhtemel olumlu etkilerle aynıdır, Bununla beraber, ulusal bankaların dışa açılmasının yabancı bankaların geli*şinden önemli ölçüde farklı gelişmeler olduğu da gözden kaçırılma*malıdır. Çünkü, yabancı bankalar grubunun ulusal bankacılık siste*minde belli bir boyuta ulaşmadan bu fonksiyonları yerine getirmeleri mümkün değildir, Böyle bir gelişmenin de arzulanamayacağı açıktır. Öte yandan, dışarıya açılmanın daha zor ve uzun bir süreci içermesi de bir diğer farklılıktır.
Türk banka sistemi, 1980’li yıllarda Türk ekenomisinde uygulanan Monoterist içerikli uygulamalardan sonra ortaya çıkan değişikliklere uymak ve bu değişikliğin yarattığı ve/veya yaratacağı karlı iş fırsat*larından yararlanmak amacıyla dışa açılmak zorundadır, Genel ola*rak her bankanın dışa açılmanın gereği olan faktörler Türk bankaları içinde geçerdir. Örneğin,(i) müşterileri olan banka dışı firmaları takip ederek yurt dışına açılma, (ii) Euro-piyasalarda toptan bankacılık imkanlarının varlığı, (III) rekabetçi pozisyona sahip olmak için önemli finansal merkezlerde fiziksel olarak bulunma isteği bunların bır kıs*mıdır. Dışa açılma kurumsal olduğu kadar işlem yönünü de içer*mektedir. Fakat bu kısımda üzerinde duracağımız husus, banka siste*minin örgütsel olarak (veya doğrudan) dışa açılmanın sağlayacağı ekonomik yararlarla ilgilidir. Kurumsal genişleme aynı zamanda iş*levsel gelişmeyle birlikte olacağından, bu konuda kesin bir ayırımın yapılamayacağı da gözden kaçırılmamalıdır.
Dışa açılmanın ekonomi üzerinde yaratacağı etkileri kısa ve uzun dönemli olarak ele olmak yararlı olacaktır. Çünkü, bankacılığın dışa açılmasına öncülük edecek banka dışı sektörlerin uluslararasılaşması Türk ekonomisi açısından kısa dönemde başarılamayacak bir gelişme durumundadır. Diğer taraftan. uygulanan ekonomik politikalar istikrara yönelik yapısal değişiklik içermeyen kısa dönemli politikalardır. Bun*lara ilaveten, bankacılık sektörünün kısa dönemde uluslararası mali piyasalara girişini kolaylaştıracak bazı avantajlar vardır. Örneğin, mü*teahhitlik hizmetleri, yurt dışındaki Türk işçilerin döviz havaleleri, ih*racatın artışı bankaların yurt dışına açılmalarında dikkate almaları gereken önemli bir avantajdır.
Bu itibarla Türk bankacılığının uluslararası alanda belli bir ko*numa gelmesiyle, yurt dışındaki bankacılık birimleri uzun dönemli et*kiler yaratabilir.

Türk Bankacılığının Dışa Açılmasınının Türk Ekonomisi Üzerindeki Etkileri
Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı konumuz açısından ana hatla*rıyla gözden geçirildiğinde aşağıdaki tahminler kümesiyle karşılaşıla*caktır. Dış alım faktör gelirleri önemli ölçüde artacağı, uluslararası sermaye piyasalarıyla kredi temini için gerekli bağlantıların yapılma*sı gerekeceği, yabancı sermayeye daha fazla oranda ihtiyaç duyula*cağı, mal ve hizmet ihracatının büyük miktarda arttırılmasının zorun*lu olacağı v,s. gibi … Bu tahminlerden dolayı da. planda Türk banka*cılık sisteminin dışa açılmasının sağlanacağı belirtilmektedir.

 

Kısa Dönemli Etkiler
Türk banka sisteminin yurt dışına açılmasıyla ekonomi üzerinde yaratacağı en önemli etki, kısa dönemde ödemeler dengesi kalemle*rinde olumlu gelişmelere neden olmasıdır. Daha önceki kısımlarda incelediğimiz gibi. Türk ekonomisinin kısa dönemli en önemli sorunu (uygulanmakta olan politikalar çerçevesinde) dış ekonomik ilişkiler*de döviz sağlayıcı faaliyetlerin arttırılması ve çeşitlendirilmesidir. Ban*kalar sisteminin de kısa dönemde uluslararası ilişkilerle ilgilenme ne*deni, mal hareketlerine sermaye hareketlerine ve görünmeyen kalem*lere aracılıktır.
Türk banka sisteminin ihracatın gelişmesinde önemli katkıları ola*bilir. İhracatın hızlı bir şekilde artışı büyük ölçüde ihracatçılara sağ*lanan ucuz krediler ve vergi iadeleri yoluyla olmuştur. İkinci değişken, ilgili alanımız dışında olduğundan ele almayacağız. Şüphesiz ihraca*tın arttırılabilmesi sağlanacak ucuz kredi imkanlarına bağlıdır. Yurt dışındaki yabancı banka şubeleri konsorsiyumlara katılarak, euro*currency piyasalarından belli ölçülerde kredi alarak bu sonucu kıs*men çözebilirler. Diğer bir ifadeyle, yurt dışındaki şubeler yoluyla daha ucuz ve kolay prefinansman imkanı bulunabilir. Buna ilaveten yurt dışındaki Türk bankalarının şubeleri aracılığıyla ihraç ürünlerine yeni pazarlar ve müşteriler bulunabilir. Çünkü, uluslararasılaşan bir banka haberleşme kanalları dolayısıyla tüm dünyadan haherdar ola*bilmektedir. Öte yandan. yabancı ülkelerdeki şubeler, bölgelerinde Türk malı ithal etmek isteyenlerle ilgili bilgileri derleyip Türk ihra*catçılarına bildirebilir. Böylece, bu şubeler Türk ihracatçılarla yaban*cı ithalatçılar arasında köprü vazifesi görebilir.
Yurt dışındaki şubeler, ülkelerinin dış ticaretini finanse etmede ve dış ticareti teşvik etmede çok önemli roller üstlenmektedir. Muhabirlik ilişkilerine nazaran şubelerin, dış ticaretin finansmanında sağladığı avantajlar şunlardır: (i) Ticari eşyanın korunması ve mu*hafazası, (ii) ticaret sırlarının korunması (iii) etkin bir bilgi hizmeti sunması (iv) psikolojik motivasyonlardan dolayı tercih edilmesi.
Yurt dışındaki şubeler sadece dış ticaretin finansmanına katkıda bulunmayıp, ilgili ülkenin dış ticaretinin artışını hızlandırmakta veya teşvik etmektedır. Çünkü, bankalarla ihracatçılar arasında ulusal iş*birliği, işadamları ve bankacılardan oluşan bir ekip oluşturularak, dıştıcaret ve kısmen de yatırımları arttırabilir. Alman, Hollanda, Japon, Kanada ve ABD bankaları bu yöntemle çalışarak ülkelerinin ihraca*tını önemli ölçüde arttırmışlardır.
Yurt dışındaki şubeler. Türkiye’nin ihraç ürünlerini satın alacak yabancı kuruluşlara kendi para birimleriyle ödemede bulunabilece*ğinden ve uluslararası piyasalarda geçerli bazı kıymetli evraklara dayalı ithalatın da Türkiye’den yapılmasını sağlayabileceğinden ihra*cat artışına olumlu katkıda bulunabilir. Bu amaçla, ithalatçı ülke*deki fonlar kredilendirilebilir veya uluslar arası piyasalarda paraya dö*nüştrülebilecek kıymetli evraklar kullanılabilir.
Türk f:rmalarının bir çoğu hammadde ithal edip mamul madde ihraç etmektedir. Yurt dışındaki yabancı şubeler klasik ithalat ve ih*racat finansmanı tekniklerinden birini ya da bir kaçını (garanti verme gibi) kullanarak döviz israfının önlenmesine katkıda bulunabilir. Öte yandan, yurt dışında Türk banka şubelerinin faaliyette bulunması, ithalatta bazı riskleri ortadan kaldıracağından ithalat fiyatarındaki yükselişte azalacaktır. Bu da döviz tasarrufu sağlayacaktır.
Türk banka sisteminin yurt dışında, özellikle Türk işçilerinin yoğun oldukları bölgelerde şube açmaları, ödemeler bilançosunun en önemli kalemi olon işçi dövizlerini büyük boyutlarda arttırabilir. Yurt dışındaki Türk bankalarının yetersizliğine rağmen bu dövizlerin büyük boyutlara ulaşması, şubeleşme yoluyla daha da arttırılabilaceğinin açık bir kanıtı durumundadır. Çünkü böylece, (i) Türkiye’de ilgili dü*zenlemeler zamanında ve doğru bir şekilde işçilere aktarılabilecektir.(ii) Bu dövizlerin Türkiye’deki yatırımlara plase edilmesi için banka şubeleri al tenatifler sunabilecektir, (iii) Yurt dışındaki Türk işçilerin hesapları Türk banka şubelerinde tutulabilir ve butonlar Türk işadam*lerının kullanımına sokulabilir. Ödemeler dengesi de dolaylı olarak olumlu yönde etkilenmiş olur.
Türk müeahhiterin teminat mektubu sorunlarının çözümü Türk bankalarının dışa açılmalarıyla çözümlenebilir. Böylece müteahitlik hizmetleri de gelişeceğinden ödemeler dengesi olumlu yönde etkilene*cektir, Fakat. bu sorun kısa vade de Türk bankalarınca çözülebilecek özellikte değildir. Ancak, bu tip hizmeterin yoğun olduğu ülkelerle Türkiye’deki üst parasal yetki kurumları arasındaki karşılıklı anlaşma*larla bu soruna çözüm getirilebilir. T.C. Merkez Bankası ile Libya Merkez Bankaları arasında 1021981 tarihinde imzalanan protokolle, Maliye Bakanlığının garantisiyle Türkiye İş Bankasının Suud Arabis*tan’ın Merkez Bankası pozisyonundaki Para Ajansının (SAMA) liste*sine uluslararası banka olarak girmesi devlet müdahalelerine örnek*tir. Bununla beraber, teminat mektubu sorunu, Türkiye’deki ya*bancı bankalarla Türk bankalarının birlikte faaliyet göstermesiyle da*ha çabuk çözümlenebilir, Türk bankaları da bu ilişkiden doğacak tec*rübeleriyle ve itibarlarıyla bu işi daha sonraları tek başlarına üstle*nebilirler, Çünkü teminat mektubu sorunu yurt dışında şube açmakla kesin şekilde çözümlenemeyebilir, Burada en önemli değişken, ilgili ülkenin ve teminat mektubu veren bankanın itibarıdır, Bu nedenle, bankacılığın dışa açılmasında en önemli dayanaklardan biri olan müteahhitlik hizmetlerinin teminat mektubu sorununu, Türk banka sis*temi optimal bir uluslararası bankacılık büyüme modeli bularak çöz*mek zorundadır, Çünkü, Türk bankalarının yurt dışındaki itibarı böl*gesel değil uluslararası özellikte olmalıdır.
Türk bankalarının yurt dışındaki şubelerinin varlığı, değişik pi*yasalardan değişik amaçlarla kredi sağlanmasını kolaylaştıracaktır, Örneğin, görünmeyen kalemler içinde önemli rol oynayan uluslararası ulaşım (kara ve deniz) sektörünün finansmanıyla oluşturulacak fifo*lar ödemeler dengesine olumlu katkılarda bulunacaktır.
Uzun Dönemli Etkiler
Uluslararasılaşma aşamasının sonuna gelen bankalar, faliyetle*rini denetleyecek bir uluslararası merkez bankası olmadığından. kar*şılık ayırma, kredi kısıtlamaları, reeskont politikalarının olumsuz et*kilerini dünya ölçeğini kullanarak azaltabilmektedir. Bu özellikteki bankalar, ulusal yasalar arasındaki farklılığın yaratacağı avantajları kullanabilmekte ve hatta ev sahibi ülkelerde uygulanan yasa ve düzen*lemelerin etkilerinden kurtulabilmektedir. Uluslararası b***acılık teo*risinde detaylı birşekilde ele aldığımız avantajları dolayısıyla, ulus*lararası özellik kazanan bankalar ulusal ekonomi üzerinde bir dizi etkide bulunabilmektedir.

Uluslararası özellik kazanmış bankalar uluslararası fon piyasalarında etkin bir rol alabileceğinden, ulusal ekonominin kalkınması*nın finansmanına destek olabilir. Çünkü, uluslararası fon piyasaların*da aracılık maliyeti (alınan ve verilen faizler açısından) ulusal fon piyasalarındakinden düşüktür. Bunun yanında, uluslararası bankacılık kurumları kısmında gördüğümüz bir kurum oluşturularak fon akışı arttırılabilir.
Ulusal bankacılık endüstrisinin içsel yapısına bağlı olarak ban*kalar uluslararası özellik kazanırlarsa ulusal para politikasının etkin bir şekilde uygulanmasını önleyebilir ve uluslararası bağlantıları dola*yısıyla kredi kısıtlamalarının etkilerini azaltabilirler. Diğer taraftan, bankacılık endüstrisinde yoğunlaşmayı arttırarak iç piyasanın reka*betçi ortamdan uzaklaşmasına neden olabilir. Yurt dışına büyük mik*tarlarda fon transfer etmeleriyle ödemeler dengesinin açık verme*sine neden olabilirler.
Bankacılık sektörünün uluslararası özellik kazanması, ulusal eko*nomi üzerinde bir dizi etkide bulunabilir. Örneğin, uluslar arası özellik kazanmış bankalar uluslararası sermaye hareketliliğine ilişkin engelleri ortadan kaldırarak, para ve sermaye piyasalarıyla bir an*lamda entegrasyon sağlayarak ulusal ekonomideki refah düzeyini ve dağılımını etkileyebilir.
Bankaları uluslararası özellik kazanan ülkeler, dünyanın eko*nomik gelişimini kısmen kontrol altına alabilme imkanına sahip ola*bilir. Bankacılığın uluslararasılaşmasının, Türkiye’de yaratabilme ih*timali düşük olan bu etkilerini detaylı bir şekilde tartışmak anlamlı değildir. Bununla beraber, Türk banka sisteminin yurt dışındaki varlığı arttığında uzun dönemde şu anda yabancı bankaların sahip olduğu pozisyona sahip olacağını söyleyebiliriz. Böyle bır değişimin etkileri kısmen yabancı bankalar incelenirken tartışılmıştır. Diğer taraftan, çok uluslu firma literatüründe bulunabilecek tüm olumlu ve olumsuz etkilerin, bankacılığın bu özelliği kazanması yada ortaya çıkabileceği gözden uzak tutulmamalıdır.
2. Türk Banka Sisteminin Dışa Açılmasında İzlenebilecek Stratejiler
Türk banka sisteminin dünya uluslararası bankacılık endüstrisin*deki yeri ve bu yerin daha iyi bir duruma getirilmesinin gereği incelen*dikten sonra, böyle bir gelişmenin nasıl başarılabileceği önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü, özelikle gelişmekte olan bir ülke için ulusal çerçevede olduğu kadar uluslararası çerçevede fi*nansal aracılık son derece önemlidir. Performansı iyi olan gelişmişya da gelişmekte olan ülkelerde, ulusal para ve sermaye piyasaları uluslararası piyasalarla sıkı ilişki içinde olmalıdır. Bunun etkileri Tür*kiye açısından bir önceki kısımda tartışılmıştır. Unutmamak gerekirki; Türk banka sistemi Türk Mali Sisteminin en önemli parçası durumun*dadır. Bankacılığın uluslararasılaşması bu nedenle mali sistemin ulus*lararasılaşması demektir. Bir mali sistemde bankaların bu denli ağır*lığa sahip olması normal bir yapı için uygun değildir. Amacımız bu tıp tartışmaya girmek olmadığından konunun bu yönünü dikkate al*mayacağız.
Soruna genel açıdan bakıldığında, Türk banka sisteminin dışa açılması ya Türkiye’de uluslararası bir finans merkezinin oluşturulma*sıyla ya da Türk banka sisteminin doğrudan uluslararası bankacılık endüstrisine girişiyle sağlanabilir. Bunun yanında, dışa açılmanın son yıllarda gündeme gelen serbest bölge olayıyla ele alınması da müm*kündür. Serbest bölge uygulamasıyla ithalat, ihracat ve üretimde olumlu gelişmeler yanında kısa vadede döviz kazancı, yabancı sermayeyi teşvik etme gibi faydalarda sağlanabilir. Çünkü serbest böl*gelerde, ülkede geçerli olan dış ticaret rejimindeki kısıtlamalar ve bü*rokratik işlemler en alt düzeye indirilmektedir. Bu bölgede faaliyette tulunan yabancı sermaye belirli süreler için vergilerden muaf tutulmaktadır. Ayrıca serbest bölgelerde en uygun alt yapı ve haberleşme imkanı sağlanmakta ve sendikal faaliyetler sınırlandırılmakta dolayı*sıyla işgücü maliyetleri düşük düzeylerde tutulmaktadır. Bununla be*reber, Türkiye şartlarında uluslararası standartta bir serbest bölge oluşturmak en azından kısa dönemde mümkün değildir. Uygun alt yapı, haberleşme imkanları ve bölgenin amaca uygun yönetimini kısa dönemde çözülebilecek sorunlar olarak ele olmamak daha tutarlıdır. Kaldı ki Türkiye’ye gelmekte tereddüt gösteren çok uluslu sermaye*nin. Türkiye’nin kontrolündeki bir serbest bölgeye gelme ihtimalinin de ne olacağı ayrıca tartışmaya açıktır. Bu nedenle, bu gelişmeye dayalı finansal akımlardan bahsetmek son derece güçtür.
Fakat unutmamak gerekir ki, serbest bölgeler ile “offshore” ban*kacılık olayı genelde birlikte gelişmektedir. Bundan dolayı, ister üre*tim ister ticaret esasına dayalı serbest bölgeler bankacılığın dışa açıl*masında son derece önemlidir. Çünkü bu tür gelişmeler bir taraf*tan yabancı bankaları ilgili merkezlere çekerken bir taraftanda ulu*sal bankaların bu merkezler yoluyla dışa açılmasını kolaylaştırmak*tadır. Ulusal bankaların dışa açılması ile yabancı bankaların gelişi, uluslararası bankacılık olayının alt bileşenleridir. Bununla beraber, serbest bankacılık bölgeleri olarak ele alınabilecek offshore merkez*lerde yapılan bankacılıkla serbest bölgelerin birlikte ele alınışı bazı hatalı sonuçlara ulaştırabilmektedir. Serbest bölgeler, ilgili ülkenin si*yasi sınırları içinde bulunsa da bazı ekonomik düzenlemelere bağlı değildir. Döviz kullanımının serbest olması, bankacılık ve vergi yasa*larının uygulanmaması gibi faktörler, bu bölgelerdeki bankacılığın offshore olarak adlandırılmasına neden olmaktadır. Fakat offshore bankacılığı serbest bölgelerde sunulan bir bankacılık türü olarak ele olmamak gerekir. Çünkü bu tür bankacılığın temel özellikleri ve ge*rekli alt yapısı kısmen farklıdır. Bu nedenle. Türkiye için offshore ban*kacılıkla serbest bölge olayını farklı açılardan ele almak daha uygun*dur. Türkiye’nin dış ticaret ve müteahhitlik hizmelerinin nisbi artış,. Türk banka sisteminde işlemlerin ve faaliyetlerin en yoğun olduğu merkezlere offshore olma özelliği kazandırma gücüne sahiptir. Bu im*kan, diğer yan düzenlemelerle birlikte uygun şekide değerlendirilme*lidir. Çünkü, bir ülkenin offshore bankacılık faaliyetlerinde uzmanlaş*maya karar vermeden önce dikkatli bir şekilde fayda maliyet analizi yopması ve gelecekte elde edeceği net getiriyi hesaplaması gerek*mektedir.
Bunun dışında ticarete dayalı bir finans merkezi oluşturma dü*şüncesi de vardır: Çünkü, dış ticaret son yıllardaki hızıyla artarsa Türkiye bir tüccar devleti görünümü kazanacaktır. Uluslararası fi*nansal merkezler kısmında detaylı bir şekilde incelediğimiz gibi, bir banka açısından uluslararası finansal piyasanın bazı özelliklere sahip olması gerekir. Ülkenin güçlü ticari ve endüsiriyel potansiyeli, ye*terli iletişim ve altyapı düzeyi, uluslararası ödemelerde kabul edilen istikrarlı para, sağlam ulusal para ve sermaye piyasası, ülkenin po*litik ve ekonomik istikrarı, ulusal ve uluslararası sermaye hareketle*rinde serbestlik, uluslararası işlemlere uygulanan tercihli vergi dü*zenlemeleri gibi faktörler son derece önemlidir. Kısacası, son geliş*melere rağmen Türkiye ne bir fon kaynağı merkezi ne de bir fon kul*lanım merkezi özelliğini kazanamadığından, Türkiye’de uluslararası finansal merkez oluşturulması için zamana ihtiyaç olduğu açıktır.

Türkiye’de en azından kısa dönemde bir finans merkezi oluştu*rarak banka sisteminin dışa açılması mümkün olmodığından, ikinci yol denebilir. Bununla beraber, ilk yolun başarıya ulaşması için yuka*nda belirtilen hususlar bir süreç içerisinde gerekli ön çalışmalar ya*pıldıktan sonra gerçekleştirilmeye çalışılmalıdır. Türk banka sisteminin doğrudan dışarıya açılması da özde iki başlık altında ele alına*bilir.
Kar maksimizasyonu peşinde koşan bir firmanın belli bir piya*saya yönelmesi için gerekli en önemli motivasyon şüphesiz kardır. Son yılların uygulanan iktisat politikalarında piyasa ekonomisi kural*larının kısmen ağırlıkta olduğu düşünülürse, karlılığa dayalı uluslar*arasılaşma modeli benimsenebilir. Bu yolla uluslararası piyasaya gir*mek, bankaların uluslararası piyasalarda etkin bir şekilde rekabet et*melerine imkan sağlayan spesifik bir banka stratejisinin seçilmesine bağlıdır. Çünkü bir banka firmasının piyasadaki varlığını sürdüre*bilmesi ve genişleyebilmesi normal bir kar elde etmesine bağlıdır. ilgili strateji tesbit edilirken, faaliyette bulunulacak piyasadan kaynakla*nan bazı kısıtamalar gözönünde bulundurulmalıdır. Örneğin, büyük ölçekli bankalarla geniş bir alanda rekabete girişilmemeli ve sindi*kasyon kredilerine çok dikkatli bir şekilde ortak olunmalıdır. Uluslar*arası piyasaya yeni girecek bankalar, bir müşteri tabanından yoksun olduğundan, kalifiye ve uzmanlaşmış personele sahip olmadıkların*dan ve uzmanlaştıkları sadece bir kaç faaliyet bulunduğundan (bu tür bir faaliyet konusu olmayabilir de) dağınık ve yoğun bir rekabete girişmemelidir. Öte yandan. bu tip bankalar paket finansman imkan*ları ve yeni iş kapasiteleri sınırlı olduğundan diğer bankalarca oluş*turulan sindikasyon ve konsorsiyumlara katılarak kısa dönemde kar*Iılıklarını arltırabilirler. Bununla beraber, bu tip davranışın bazı risk*leri de vardır: Kredilerin bankalararası mevduat veya sermayeyle desteklenmesine göre bir hasılat kaybı ortaya çıkabilir. Kaldıki, sü*rekli olarak sindikasyonlara sermaye desteğiyle katılma bankanın ma*li gücünü azallabilir.
Bu tip kısıtlamaları dikkate alan banka, selektif bir strateji seç*mek zorundadır. Bu stratejinin temeli, müşterilerle doğrudan ilişkiye ve ilk sıralarda yer alan müşteri gruplarıyla iş yapmaya dayanmalıdır. Daha sonra sırasıyla, strateji formüle edilmeli uygulanmalı ve denet*lenmelidir.

Seleletif stratejinin formülasyonundaki ilk aşama piyasa ve ürün değerlendirmesidir. Bu değerlendirmenin en iyi yolu ise portföy yak*laşmını kullanmaktadır. Bu işlemden sonra potansiyel ürün türleri, bunlarla bankanın amaçlarının uyumlaştırılma yöntemleri bankanın potansiyel müşterileri, müşterilerin spesifik ihtiyaçları, uluslararası ürün türleri belirlenmelidir. Bu fizibilite özelliğindeki çalışmalardan sonra gerekli beşeri kaynaklar toplanmalı, yurt dışında herhangi bir bankacılık kurumu açılıp açılmayacağına karar verilmeli ve en uy*gun olanı seçilmelidir, Son ve en önemli safhada ise strateijinin gözeti*midir. Sapmalar ve/veya ortaya çıkan değişmeler anında değerlendi*rilip etkileri minimuma indirilmelidir. Bu faalıyet ise büyük ölçüde uy*gun bir haberleşme ve bilgi değerlendirme merkezlerinin varlığına bağlıdır.
Türk banka sisteminde bu şekilde dışa açılmaya başarabilecek banka sayısının azlığı dikkate alındığında, devletin bu alana da belli ölçülerde düzenlemeler getirmesi kaçınılmaz görünmektedir, Çünkü. her bankanın böyle bir yolu deneme şansı istemesi ileride sorunlar ya*ratacak gelişmeleri de beraberinde getirecektir. Bu nedenle. Türki*ye’deki performansı iyi, uluslararası bankacılık faaliyeti belli bir dü*zeye ulaşmış bankaları, devlet ve Merkez Bankası desteğinde dışa açmak en azından intibak döneminde tutarlı bir yaklaşımdır.
Dışa açılmanın maaliyetlerini azaltmak amacıyla, gelişmekte olan ülkelere sunulan bir yöntem de benimsenebilir. Ulusal bankacılık sisteminin dünya finansal sistemiyle entegrasyonu, uluslararası fi*nansal merkezlerden biri yoluyla sağlanabilir ve daha sonraları uz*manlaşma derecesinin artışına bağlı olarak diğer merkezlerle bağ*Iantılara girilebilir, Burada da. muhtemel bir kriz tehlikesini minimu*ma indirebilmek amacıyla, gelişmeler yakından ve etkin bır şekilde kontrol edilmelidir. Çünkü, bankalarının dışa açılmasında önemli me*safeler katetmiş ülkeler (özellikle AET ülkeleri) bile, bankaların aşırı ölçüde risk üstlenmesini önlemek, yabancı sermayenin ekonominin li*kiditesi üzerindeki etkilerini minimuma indirmek ve yabancı sermaye giriş-çıkışını düzenlemek amacıyla bankalarının döviz pozisyonlarını denetim altında tutmaktadır.
Dışa açılma, Türk bankalarının ortak bir banka kurma, konsorsi*yum bankası ya da uluslararası bankacılık grupları oluşturma yoluyla da başarılabilir. Bunun yanında, yabancı bir banka satın alma veya ya*bancı bankaya ortak olarak dışa, açılmak da mümkündür. Bunların en önemli avantajı, bilgi birikimi için gerekli süreyi kısaltmasıdır.
Bir diğer yöntemde, devlet kontrolündeki güçlü bir bankayla dı*şarıya açılmaktır. Bu yolla, güven sorunu da kısmen halledilebilir. Bu*nunla beraber, Türkiye’de dışa açılma çabalarının büyük bır kısmı özel ticari bankalarca üstlenildığı düşünülürse. piyasa yapısının ve yapıdaki değişikliklerin bu konuda belirleyicilik rolüne sahip olduğu kabul edilebilir.

KAYNAKÇA
Para- Banka Tezer ÖÇAL , Ö. Faruk ÇOLAK
Ekonomik Yorumlar Dergisi Ocak 2003
Türkiye ik*tisat Kongresi Dış Ekonomik İlişkiler Komisyonu Tebliğleri (VII). T.C: Başba*kanlık, DPT. Yayın No. 1783.
Kenan Mortan, “Dışa Açılmada Türk Teahhüt Sektörünün Yeri”, Para, Mart 1982,
Akbank Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi: 1923-1978. Akbank Kültür Yanını, İstanbul

Banka ve Kredi

0

BEĞENDİM

ABONE OL