İBRAHİM FAİK BAYAV
Enam Suresi’nin 111’nci ayetinde, ilginç ve sırlı bir ifade ile karşılaşıyoruz. Önce ifadeye bakalım:
”Ve lev ennena nezzelna ileyhim el-melaikete; Ve kellemehüm el-mevta; Ve haşerna aleyhim külle şeyin kubülen…”. Yani; eğer onlara melekleri indirmiş olsak, ve ölüler onlara konuşacak olsalar; ve her şeyi onların üzerlerine çıkarmış olsak…
Her şeyin çıkarılması… ya da çıkarılacak her şey… Bu zikredilenler, şüphede olan insanların inanmalarına sebep olacak ispat unsurlarıdır. Ayetteki ”ma kanü li yüminü” ما كانوا لِيُؤمِنوا ifadesi, ispat unsurlarının -o insanlar için- işe yaramayacağını haber veriyor.
Kur’an’daki ayetler vahy olarak geldiğinde, genellikle Hz. Muhammed muhatap alınır. O bilgilendirilir; toplumun düzeni için tavsiyeler onun dilinden insanlara bildirilir. Lakin bu ayet ifadesi, aynı zamanda Hz. Muhammed’e hem teselli verir; hem, onu kafirlere karşı uzak tutma amacı taşır.
Akla gelen soru şu: Bu ifadenin ayet olarak belirtilmesinin sebebi nedir?..
Mekke’nin kafir zümresi, uyarıların ve hatırlatmaların Hz. Muhammed’le yapılmasını kabul etmiyordu. Çünkü, güç ve para kendilerindeydi… Güç ve para ile gelişen hakimiyet kendilerindeydi. Onlardan izinsiz fert ve ailelerin söz söyleme hakları yoktu.
Enam Suresi’nin 7’nci ayetinde belirtildi: Mekke ağaları, Hz. Muhammed’in anlatımını alay ederek karşılamışlardı. Söylediklerinin bir kitap içinde kendilerine gösterimesini istemişlerdi. 8’nci ayette de, ağaların, uyarıları, bir melek tarafından yapılmasını istedikleri belirtilmişti. Tabi, istekleri istihza amaçlıydı. Bu ayet ile de, Mekke ağalarının, yüksek makamdan gelen ayetlerin, getiricilerini görmek istedikleri belirtiliyor. Mekke’nin ağalarının anlayışına göre, onların bildirdiği ve empoze ettiği otoriter makamdan daha yüksek makam yok.
Ayet ifadesinden, olayın cereyan şekli, böyle anlaşılırken, ileriye… yüzyıllar ötesine ait sır da bu ayetin içinde oluşuyor. Kelimelere ayırıp bakalım:
Birinci kelime: و لو انَّنا نَزَّلْنا اِلَيْهِمْ اَلْمَلَئِكَةَ ”Biz onlara melekleri indirmiş olsak!..”.
”İndirmiş olsak” لَو اَنَّنا نَزَّلْنا ifadesi, meleklerin indirilebileceğinin mümkün olduğu anlamını verir. Onlar, ummadıkları ve bilmedikleri yüksek makamdan, deni ve sefil makamdaki kendileri için ‘melaike’ unsurunun gelmesini istemişler. ‘İleyhim’ kelimesi, indirme olayınının onların içine veya arasına anlamında değildir. ‘İleyhim’, melekler indirilecekse, karşılarına veya karşı cephelerine anlamını verir. İstila edilerek varlıkları süpürülüp atılacaktır. Melekler indirilecektir ama herhalde zamanı vardır. Burada bilinmesi gereken, ‘melaike’ terimiyle kimlere işaret edildiğidir.
İkinci kelime: كَلَّمَهُمُ الْمَوْتى ”Ölüler onlara konuşacak olsa…”
‘Mevta’ اَلْ مَوْتى terimi, Müslüman toplumlarda, ruhu çıkmış insan bedeni olarak biliniyor. Ruhu çıkmış insan bedeninin konuşması muhaldir. Kötü bile olsa hiç bir akıllı kişi, ruhu çıkmış bedenden konuşma beklemez. ”Ölüler onlarla konuşacak olsalar” ifadesi, Mekke kafirlerinin, ya da sonraki zamanın kafirlerinin ölüler kadar bile değeri olmadığını belirtir. Fakat biz ‘mevta’ terimini biraz irdeleyelim:
Ayet ifadesine dikkatli bakılmazsa, Mekke’nin ağaları, ölmüş insanlardan bilgilendirme istemişler gibi bir anlam ortaya çıkar. Lakin öyle değildir. İfadenin edebi değeri yüksektir. O anda bilinen her söz ve yazı, gemişteki kişilere veya zatlara aittir. Mekke ağaları kitaplaşmış o sözleri gizlemişlerdir… Açığa çıkarsa tahrif etmektedirler. Hz. Muhammed de zaten o kitap bilgilerini açığa çıkarıyor. Her kitap bilgisi geçmişteki zatların manevi şahsiyetini yansıttığından, o zatlar aynen karşılarına çıksalar, anında reddiye ile karşılık vereceklerdir.
‘Mevta’ terimi Arapça Türkçe lügatte, ‘meyyit’ isminin çoğul hali olarak gösteriliyor. ‘Meyyit’ ise, sakinliğe ve işlevsizliğe verilen ad olarak belirtilmiş. Mevta terimi, ölü hükmünde olanları ama aslında ölü olmayanları tanımlayan bir kelime. Mesela ‘Mate’ fiili, ekolojik ifade olarak rüzgarın durması ve sakinlemesi için kullanılıyor.
‘Mate’ ماتَ fiili günümüzde, teknolojik ifade olarak kullanıldığında, imal edilmiş nesnelerin hareketlerinin durduğu anlamını veriyor. Trafikteki canlılığın bitmesi, yolların sakinlemesi gibi. Mesela, fabrikaların işleyen makinelerinin zaman dolduğunda stop etmesi gibi.
Zaman ayarlı teknolojik nesneler, programlandığında, kendileri harekete geçiyorlar ve yine kendi kendilerini durdurup sakinliyorlar.
”Kellemehümü‘l-mevta”: كَلَّمَهُمُ الْمَوْتى ifadesi, 21’nci yüzyıl içinde, önümüze getirilen YAPAY ZEKAyı hatırlatmıyor mu? Masamızın üstündeki bilgisayar, ”Sor merak ettiğini, cevap verelim” diyor. Günümüzün harikasını o zamanın Mekke kafirleri akıllarına getirmemişlerdir herhalde. Lakin, yüzyıllar ötesinindeki olay, Enam Suresi’nin 111’nci ayetindeki ”Ve kellemehümü‘l-mevta” kelimesi içinde gizlenmiş.
Soru şu: Ülkenin ‘hak’ nedir bilmeyen, hukuktan anlamayan, dediğim dedik kafirleri, mevtanın konuşması olayı sonrasında hukuku benimseyecekler mi?
”Ma kanü li yüminü illa en yeşaallah” ifadesi, kafir olanların kafirlikte devam edeceğini belirtiyor.
İbrahim Faik Bayav
(20.03.2025 09:40)