İBRAHİM FAİK BAYAV
Peki bu kurala uymayan ve kıradeten hasiin sıfatı alanların akıbeti nasıl olmuş? Sorunun cevabını sonraki ayette bulmaya çalışacağız:
Araf Suresi 167: ”Ve iz teezzene rabbüke…”. Bu ifadeden anlaşılan şu: Rabb, önce onları o davranışlarından vazgeçmesi için hem uyarı yapmış hem tehdit etmiş.
Görmedikleri ve tanımadıkları Rabb idi uyaran ve tehdit eden. Demek ki, Musa’nın kavminin fertleri işin nereye varacağını idrak edemiyorlardı. Tehdidin açıklaması ayetin şu cümlesinde belirtiliyor:
”Le yebasenne aleyhim ila yevmi’il-kıyameti men yesumühüm süi’l-azab”. Yani, Rabb, ‘kıradeten hasiin’ şeklinde anılanların üzerine, bazı kimseleri gönderecek. O kimseler onlara, kıyamet gününe kadar sürecek azabın kötüsünü uygulayacak.
Göndermiş mi?..
Kur’an’da, ”Allah, vaad etmişse vaadinden dönmez” hükmü var. Öyleyse, göndermiştir.
Soru şu: Azabın kötüsü nasıl bir şey?.. Süre bitiminin kıyamet ile ilgisi ne?
Cevabı bulmak için kelimeleri irdeleyeceğiz:
‘Men’: مَنْ Bu zamir sözcük, nasıl birileri olduğu bilinmeyen insanları işaret eder. O kimseler, idaresinden kurtuldukları Firavun ve avanesi gibi birileri mi acaba?
‘Le yebasenne’: لَيَبْعَثَنَّ ‘Gönderecek’ anlamında bu fiil kelime, kesinlik ifade eder. Sebep giderilmezse, sonuç kötü biçimde görülecektir.
‘Süi’l-azab’: سوءَ الْعَذابِ Bu kelime ”azabın kötüsü’ demektir. ‘Kıradeten hasiin’ benzetmesi henüz azap değildir. Onlara azabı, gönderileceği bildirilen kimseler tattıracaktır.
‘Yesumü‘ يَسومُ fiili, kötü tıynetlilerı uzaklaştırma hareketini yaptır. Demek ki, kıradeten hasiin vasfı alanlar, içlerinde o kadar şer ve zarar oluşturma potansiyeli barındırıyorlarmış ki, onları başka insanlardan ve belki canlılardan uzak tutma gereği duyulmuş. Yani, Musa kavminin ‘kıradeten hasiin’ vasfı alan fertleri, herhalde, harice çıkamayacakları karantina ortamına sürüklenmişlerdir.
Sonra ne olmuştur?..
”ila yevmi’il-kıyameti” kelimesi, olayın sonucunu belirtir.
Hiç bir insan topluluğu, ‘esaret’ de denebilecek karantina yaşamında uzun süre kalmak istemez. Hele, zararlı ve şerli iseler… Bir şekilde kurtulmak isteyeceklerdir. Belki ölmeyi göze alacaklardır. Gönderilen ama ne olduğu bilinmeyen o kimselerin, -belki de- zayıf anında, kıyama kalkışacaklardır. Kıyam, zaten öldürmeyi ve ölmeyi gerektirir. Kıradeten hasiin vasıflı insanların içlerindeki şer potansiyeli patlamış olur.
”İla yevmi’l-kıyamet” اِلى يَوْمِ الْقِيمَةِ ifadesi, kent insanlarına, azabın bu olay vaktine kadar süreceğini işaret etmiş. Bunların ne kadarı ölmüştür, ne kadarı sağ kalmıştır, bilinemez. Belki de hepsi hayattan çekilmiş olabilir. Artık azap uygulamaya gerek kalmamıştır.
167’nci ayette ‘İla yevmi’l-kıyamet’ ifadesinden sonra, hem ”İnne rabbeke seriu’l-ıkab” tanımı var; hem ”Ve innehü le ğafurun rahimun” bilgilendirmesi var. Bu tanım ve bilgilendirme kime yapılmıştır?.. Niçin yapılmıştır?
Geçmiş zamandaki kent içindeki olay ve sonucu, Hz. Muhammed’in çevresindeki insanlara hatırlatılıyor. Demek ki, çevresindeki insanların geçmiş zamandaki insanların yaşantısına benzerliği var. Bu anlatım ile o yaşıntı tekrarlanmasın, uyarısı yapılıyor.
Geçmiş zamanın kent olayının bir benzeri, Müslüman bilinen bir ülkede görülür ise, Hz. Muhammed’in uyarısı gibi bir uyarı, gerekli olmayacak mı? Kim veya kimler üstlenecek uyarma görevini?.. Ulema taifesi, ”Hz. Muhammed son peygamber” demişti galiba. Öyleyse, uyarısız kalan Müslüman toplumlara gelecek azab çok kötü olacaktır… Ve kıyameti oluşturacaktır. Sonra, le ğafurun rahimun kimler için gerçekleşir, bilinemez.
İbrahim Faik Bayav
(10.11.2024 09:50)