OKTAY EROL
Yalnız politikacıların, seçimle işbaşına gelmiş olanların değil, normal yaşamda yalansız/ açık/ dürüstçe konuşanları, kendilerini öyle açıklayanları seviyorum! Elbette “her şeyi” söylemek zorunda değiller, herkesin kendine göre “giz” saydığı/ sayacağı şeyler olacak, ancak bir şeyleri “söze” döküyorsa da doğru/ dürüst/ yalansız/ oyalanmasız/ apaçık söylemesi çok değerli!
Sokağa çıktığınızda sorun, “yaşamım roman, senin derdin dert mi ki benim derdimin yanında, bir de beni dinlesen, içimde biriktirdiklerimi bir duysan” diyen öyle çokları ile karşılaşacaksınız ki; çoğu zaman dinlerken kendi sorunlarınızı bir yana atacaksınız! Birçoğu bir başlarına çözüm de üretemez durumdalar! Çünkü yıllardır elleri/ kolları bağlanmış, uzandıkları yerlerde önlerine çalılar/ cam kırıkları dökülmüş… Onun için de günün “haber saatlerini” kaçırmamaya, siyasilerin verdikleri sözü dinlemeye, kendilerini ilgilendiren açıklamalardan paylarına düşeni beklemeye çalışıyorlar!
***
Neler dinlemiyoruz ki siyasetçilerden, seçimle işbaşına gelip “halkımıza gönençli bir yaşam sözü veriyorum” diyerek insanların elinde/ avcunda ne varsa alanlardan… İnanmasanız elinize ne geçecek ki? Bir umut diyerek “yaşamın yaşanılır” olmasını beklemekten başka yapacak da kalmıyor!
Şu an yurttaşın yaşadığı zorluklar gibi, ülkenin ekonomisi de “zorda” olabilir; bunu yok saymıyorum! Çıksınlar söylesinler, yirmiüç yıllık “iktidarlarının” ekonomiyi yönetemediğini, tüm yurttaşlar olarak bu bungunluğun sırtlanması gerektiğini, aynı gemide/ herkesin aynı koşullarda olduğunu, tüm lüks/ şatafat/ savurgan harcamaların/ çifte ballı aylıkların, konvoylarla ziyaretlere gitmelerin olmayacağının güvencesini versinler… Yaşamım boyunca düşüncelerini taşımadığım Süleyman Demirel ülkenin “yetmiş sente muhtaç” olduğunu söyleyebilmişti, yine Bülent Ecevit ikibinbir şubat krizini yurttaşla paylaşmıştı, ülkenin “o durumu” yaşamasından dolayı üzüntüsünü söyleyebilmişti!
***
“İktidar” ülkenin durumunu biliyor, Uluslararası Para Fonu (IMF) da yurttaşın yapmadığı borçlanmadan nasıl “sorumlu” tutulacağını biliyor! Yurttaşı yoksullaştırırsan, elindeki ekmeği daha da küçültürsen, yetmediğinde “sosyal yardım” adı altında vereceğini söyleyerek önünde eğersen, ilkokuldan başlayarak biatı/ korkuyu “eğitim” adı altında almalarını diretirsen “iktidar” için her şey hoş!
IMF, yaptığı açıklamasında “iktidara” asgari ücret konusunda “enflasyonun yüksek olduğu birçok ülkeden edindiğimiz deneyimlere göre, asgarin ücretin bu oranda artırılması, enflasyon beklentileri için büyük bir çıpa oluşturuyor” diyerek, artırılmamasını salık veriyor! Enflasyon yüksek de olsa, fiyatlar başını alsa da gitse “asgari ücreti yüksek tutmayın” uyarısında bulunuyor! Buradan da anlaşılıyor ki, “iktidar” ne denli “itibardan tasarruf olmaz” diyerek, yurttaşın “açlığı” pahasına “el görsüncülük” yanını öne çıkarmaya çalışsa da, “ekonominin iyi” gittiği diye bir şey yok, ayrıca “itibardan tasarruf” yapmak gibi bir girişimleri hele hiç yok!
***
“İktidarın”, halkın bilmesi gereken konuları halkla paylaşmadığını, “toz pembe” tablolarla algı yaptığı açık! Bu salt ekonomi konusunda değil eğitimde de, sağlıkta da, güvenlikte de, “taklit tağşiş” ürünler konusunda da “doğruyu” söylediğini düşünmüyorum!
Adana Anakent Belediye Başkanı Zeydan Karalar, 19 Mart Muhtarlar Günü nedeniyle yaptığı açıklamada, aslında uyulduğunda “basit” gibi duran bir tümce kurdu, “sorunları en aza inmiş bir Adana” için çalıştıklarını vurguladı! “Adana’nın tüm sorunlarını” demedi! Çünkü yaşamda koşullar değişirken, sorunlarda değişiyordu! Örneğin otuzyıl yıl önce “internet” diye bir sorundan söz edilmezken, şimdi “hızının” düşük olması bile “sorun” sayılıyor! Bunu salt Anakent Belediye Başkanı Karalar’dan duymak yetmiyor, bu yurdu yöneten “iktidardan” da aynı saydamlığı görmek/ duymak istiyor! Yurttaş “çok şey de” istemiyor aslında!