SELMA ERDAL
Anımsanacağı gibi 90’lı yıllarda Murat Karayalçın başkanlığındaki SHP; HADEP’le yakınlaşması, birleşmesi, buluşması sonrasında Çiller’in DYP’si ile koalisyon ortağı olmuştu. Bu birliktelik sonrasında da o günün SHP ‘si her ne kadar CHP’nin yerine ikame edilmiş, onun işlevini görüp, onun boşluğunu doldurmuş olduğu savıyla varlığını sürdürmüş olsa da ATATÜRK’ün kurduğu partinin ilkelerinden, değerlerinden çok uzaklardaydı. Daha sonrasında Deniz Baykal’ın başkanlığında yeniden CHP adıyla Türk Siyasal Yaşamı’nda yerini alan bu siyasal düşünce; işte o günlerde erozyona/tozumağa/bozulmağa/erimeğe/çözülmeğe/çürümeğe başlamıştır. Yıllarca Dersimli Kemal’in CHP’si olan partiyle, ile Selanikli Kemal’in CHP’si arasında uçurumlar oluşmuştur, Dersimli’nin ardından da pek değişen bir şey olmamıştır. Çünkü bugünün CHP’si; ATATÜRK’ün “altı oku”nu kıra, kıra yol almakta, seçimlerde oy yitirme kaygısıyla bazen PKK sevdalılarının, bazen de Okyanus ötesinde yaşayanların gezdiği yollara dalmakta ve bundan dolayı da gerçek ATATÜRKÇÜ CHP’lilerin oylarını yitirebileceği olasılığına hiç aldırmamaktadır.
Çocukluğumuzda bayramdan bayrama alınan ayakkabılar ve giysilerimiz vardı. Kuşkusuz çocuk değiliz artık… Ne bayramlık giysiler, ne de yastık altında sabahı bekleyen kırmızı rugan ayakkabılarımız önemli değil. Çünkü çoğunluğumuz tüketim toplumu oldukça bu topraklarda seferi, bizler de olunca onun neferi; bayramdan, bayrama alınan giysiler dönemi çok uzak günlerde kaldı. Ama ayakkabı denince de yakın bir geçmişte dillere düştü CHP’li Gandi’ninkiler; markasıyla, alamet-i farikasıyla…
Çünkü anımsanacağı gibi Gandhi Kemal yürümeğe başlamıştı; ADALET için… Mit tırları bağlamında; yine CHP’li Enis Berberoğlu girince zindana, danalar girmedi bostana ama Gandhi Kemal posta koydu egemenlere, düştü yollara JUSTICE derdine… İşte o günlerde “Acaba ADALET için yürüyenlerin adeleleri / kasları büyürken, bu yürüyüşün ardından bakalım daha neler küçülecek?” diye sorarken bizler, bir de ne görelim?… Adalet arayışı için yollara düşmüş hukukçular…
Onlar da adaleti araya dursunlar da… Şunun şurasında geçmedi aradan on yıllar ki yine adalet içerikli söylem ve eylemler bağlamında RABİA diye inledi bu topraklar Mısır için… Ama o günlerde tavır alınca Amerika’dan yana ve son yıllarda Akdeniz’de süregelen doğal kaynakların paylaşım kavgasında özellikle yedi düvelin yanında saf tuttukça Mısır; kısır kaldı sözler, boşuna döküldü gözlerden yaşlar… Ve sonuçta; RABİA demek sayısal anlamda dört demek dediler biz Arapça cahillerine ve dört tane parmak kaldı o günlerden, bu güzel demokrasimize bir anı, bir hatıra ve o günlerden beri yaşayıp gidiyoruz dört parmaklı demokrasimizle düşe, kalka…
İşte bizler yaşarken düşe, kalka; ülkede değişmeye başladı ne varsa ki öncelikle ekonomik ve sosyal yapı, özellikle de doğal yapı, coğrafya ve iklim…
Çünkü ülkemizde inşaatçılık; en birinci sektör olduğundan beri, bakir topraklarımıza sürekli çimento-beton-demir ekiyoruz. Hey rantiye; kurma artık şantiye diye feryad ediyoruz. Ne duyan var, ne de durduran bu yoz gidişi… İnşaatçıların tek işi; dere yatağı, mera, tarla, orman… Savulun geliyor gözü doymaz inşaatçı Vandal!… Ne olmuş a canım; çifter, çifter otomobil alacağınıza, bir de olsun garajınızda sandal… El tedbir; her an gökten düşer rahmet, coşar, taşar yağmur suları, evlerinizi basabilir sel, el tedbir bre Müslüman!… Yağmur, sel dediğin; Cenab-ı Allah’dan…
Toprakların bekareti bozulmuş, topraklar kirletilmiş, toprağın sağlığı bozulmuş olmuş kanser…Toprak yapılaşmayla biyolojik özelliklerini yitirmiş; gökyüzü Tengri Baba ile yeryüzü Toprak Ana’nın arasına katranlı asfalt girmiş. Makyajlı silikonlu dilberlerin teni gibi; toprağın teni kimyasal atıklarla bezenmiş. Gökyüzü Tengri Baba’nın verdiği suyu, Toprak Ana içine sindiremiyor; kuraklığını dindiremiyor ve can vermesi gereken saf su yağmur damlaları, sel olup can alıyor, yıkıyor, önüne geleni sürüyüp götürüyor açık denizlere…
Ağaçlar söküldükçe sel suları; tozumaya, erozyona uğratıyor Toprak Ana’yı… Çarşamba’yı sel aldı türküsü; ülkeyi sel aldı ağıtlarına dönüşüyor. Altyapı hizmetleri; aman ne de güzel yetişmiş bu ülkede inşaat ve çevre mühendisleri, acaba Batılı da yaşıyor mu bu hezimetleri diye içimiz acıyarak yaşananları sorguluyoruz. Daha dünlere kadar kendi, kendini besleyen ülkemizde, bugünlerde ne yazık ki yarınlarımız için kaygılanıyoruz; yalnızca demokrasi, adalet, eşitlik ve işsizlik adına değil, açlık da çalacak kapımızı diye sızlanıyoruz.