OKTAY EROL
Asgari ücretlinin geçimini sürdürebilmesi için belirlenen onyebin artı iki liranın asgari ücretlinin cebine bir ay sonra girmesi beklenirken, emekli aylıklarının “açlık sınırının” altında kalacağı bilinirken, yeni yılla birlikte birçok üründe kendini gösteren enflasyon, yurdun birçok kentinde “ekmek” satışlarına da yansıdı! Biz daha neyi anlatıyoruz ki? İstenildiği kadar, avazınız çıktığınca, çıktığınız her kürsüde “halkımızı enflasyon altında ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz” diye bağırın! Sıkıntı, alım zorluğu, temel ürünlere ulaşmada yaşananlar ortada değil mi?
Kim ne derse desin, bu yaşananlar “acıyı” yaşayanın “acısını” haykıramayışından başka bir şey değil! Oysa “acı” yakar! Yanan “can” bunu bir türü gösterir! Yüzü buruşur! Yumruğunu sıkar! Düşmemek için sendeler! Biriken “acılara” sessizlik yeni “acıları” çağırır! Aynı “acıyı” yaşayanlar birleşir! Bunların ulu/ orta yerde olması gerekir! Kapalı kapılar ardında, ya da sıkıştırılmış dört duvar arasında kendine zarar vererek olmaz! Dar alanda kendinden güçsüze “şiddet” uygulayarak olmaz! Biat ederek, yazgıcılığa boyun eğerek hiç olmaz!
***
Duymayan kalmamıştır kanımca… Geçtiğimiz yıllarda “iktidarın” bayram havasında gerçekleştirdiği, gerçekleştirirken de “övünç” duyarak açıkladıkları “imar affı ya da barışı”, Murat Kurum’un İstanbul Anakent Belediye Başkan adayı olmasıyla yeniden gündeme geldi! “Af ile barış” arasındaki ayrım o denli önemli mi bilmiyorum! Koca kentler yerle bir oldu, binlerce insanımız “af ya fa barıştan” yararlanarak “iktidarın” yasallaştırdığı yapılarda yaşamını yitirdi!
Bunları yazarken bile sarsılıyorum! Nasıl savunulabiliyor, nasıl yüzyılın yıkımında payı olduğu yadsınabiliyor anlamıyorum! “Af değilmiş de barışmış!” İmarı alınan beton yapının üzerine, yapının temeli/ temelin kolonları taşıyıp/ taşımayacağına bakılmadan “kaçak katlar” çıkılacak, sonra “iktidar” bir “imar affı ya da barışından” söz edecek, bedelini ödeyen çıktığı “kaçak katları” yasallaştıracak! Doğal yıkımda da, bu “kaçak yapılarla” birlikte bir çok betondan yapılar yerle bir olacak! Utanmazlık!
***
Bu ülke “iyi” yönetiliyor mu? Adana’da bunun en canlı örneği bugünlerde narenciye üreticileri! Narenciye dalında değersiz! Metropol kentlerde ederi el yakıyor! Adana’da öyle değil! Birçok üretici limon ağaçlarını sökmeye başladı bile! Bildiğim, ücret almadan toplatamadığını şöylen üreticiler var!
Ne olur bunun sonu? Sözüm ona narenciye üreticisi ağaçları sökerse, buğday eken girdileri gerekçe göstererek ekimden vaz geçerse, köylerde yaşayanlar “taşı toprağı altın” diyerek kentlere göç ederse ne olur? Kent yaşamı diye bir olgu kalır mı? Sanayi “hammadde” sağlamak istediğinde kimin kapısını çalar? Hammadde sağlayamayan fabrikalar, fabrikada çalışan milyonlar, “iktidara” göre de en önemlisi patronlar ne yapar; hiç düşünülmemeli mi?
***
Daha emekçinin ellerine geçmeden eriyen onyedibin artı iki lira, “açlık sınırının” yarısıyla geçinmeye tutsak edilen emekliler, el emeği/ göz ışığı yetiştirdikleri narenciye ağaçlarını söken çiftçiler bu ülkede kaç kişiler biliyor musunuz?
Yerel seçim, enflasyon altında ezilen milyonların var olduklarını “iktidara” anımsatmak için bir fırsat! İnanın, yoksa “acılar” her geçen gün biraz daha büyüyecek!