Avrupa topluluklarının kuruluşu ve tarihi gelişimi hakkında

Avrupa topluluklarının kuruluşu ve tarihi gelişimi hakkında

ABONE OL
Ağustos 20, 2023 13:08
Avrupa topluluklarının kuruluşu ve tarihi gelişimi hakkında
0

BEĞENDİM

ABONE OL

AVRUPA TOPLULUKLARININ KURULUŞU VE TARİHİ GELİŞİMİ

Avrupa Toplulukları tarihinin başlangıç, noktasının , genelde, İkinci Dünya Savaşını izleyen yıllar olduğu kabul edilir.Bu yıllar bir daha böyle acılarla karşılaşmak için Avrupa’da bir birlik yaratılması gerektiği bilincinin kıta uluslarında ya da en azından yöneticilerinde uyandığı dönemdir.İkinci dünya savaşın da yıkık tükenmiş çıkan Avrupa’ nın yeni bir politik ve ekonomik model arayışı içine girdiği görülmektedir.Marshall yardımı adı altında Avrupa’ya akan ABD sermayesinin kendilerini giderek ABD’ye bağımlı kılacağını ve rekabet edebilirliklerinin kalmayacağını gören güçsüz Batı Avrupa ekonomileri, ekonomik potansiyellerinin bir araya getirilmesiyle güçlü bir Avrupa Ortak Pazarı oluşturulması konusunda mutabakata varmışlardır.Bütünleşmenin Pazar genişlemesine, bunun da sermaye ve teknolojinin hızlı gelişimine yol açacağı düşünülmüştür.Avrupa Topluluğunun kuruluşundaki temel ekonomik neden budur.Hızlı bir ekonomik kalkınma ile savaşın yıkıntılarından kısa sürede kurtulmak isteği de, ortak pazarın gerçekleştirilmesinde itici bir etken olmuştur. ABD’nin , Marshall palnı çerçevesinde, Avrupa’nın kullanması için sağladığıyardımın ortak çıkarlar doğrultusunda etkin bir biçimde kullanılması, Avrupa ulusları arasındaki işbirliğinin ilk somut uygulama alanı olmuştur. Sovyetler Birliğinin batıya doğru yayılmasının engellenmesi de, Avrupa Topluluğunun kuruluşundaki temel felsefesinin politik boyutunu oluşturmaktadır.

9 Mayıs 1950’de Fransız Planlama örgütü başkanı Jean Monnet’in görüşlerinden de etkilenen zamanın Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman, Ruhr bölgesindeki zengin kömür ve demir madenlerinin Almanya ile birlikte ve bir “uluslar üstü” örgüt aracılığıyla işletileceğini , aynı ideale sahip diğer demokratik Avrupa ülkelerininde bu örgüte katılabileceklerini açıklamıştır.Planın arkasındaki motif ise , savaş sanayinin ana maddeleri olan demir ve çeliğin üretim ve kullanım yetkisinin uluslarüstü bir organa verilmesi , Avrupa Birliğinin başarılması ve gelecekteki bir Fransa-Almanya çatışmasının önlenmesi için yeni bir ekonomik ve politik çerçevenin gerekliliğine olan inançtır.Çağrıya Almanya’nın yanı sıra İtalya , Hollanda , Belçika ve Lüksemburg’un da olumlu yanıt vermesi üzerine , bu altı ülke arasında imzalanan 1951 Paris Antlaşması ile Avrupa kömür ve çelik topluluğu(AKÇT) kurulmuştur.

Başarıyla gerçekleştirilen bu ilk adımı iki başarısız teşebbüs izlemiştir : 1952 tarihli Avrupa Savunma Topluluğu ve 1953 tarihli Avrupa Politik Birliği.Sadece askeri politik amacı olan bütünleşme çabalarının başarısızlıkla sonuçlanması “ekonomik bütünleşme gerçekleştirilmeden politik bütünleşme sağlanamayacağı” yolunda bir görüş doğmasına yol açmıştır.

A.K.Ç.T. başarısı ve yukarıda belirtilen görüşten hareketle kömür ve çelik gibi sınırlı endüstrilerden artık ekonominin tüm sektörlerini kapsayacak bir bütünleşme aşamasına geçilmesine karar verilmiş ve 1957’de imzalanan Roma Antlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (A.E.T.) ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu Euratom kurulmuştur.

Avrupa’da oluşturulmaya çalışılan bu yeni yapılaşmanın temelinde Gümrük Birliği vardır.Nihai hedef kurucuların kafasında başlangıçtan beri var olmasına rağmen başlangıçta öncelik pratik ve tamamen haklı nedenlerle Gümrük Birliğine verilmiştir.Anlaşmaya imza koyan ülkeler kendi aralarındaki tüm gümrük engellerini ve diğer kısıtlamaları terk etmeyi ; fiyat ve teslim koşulları , ulaşım masrafları , üreticilerin seçimi vb. açılardan üreticiler , tüketiciler veya kullanıcılar arasındaki tüm farklı uygulamaları kaldırmayı ; devlet sübvansiyonlarına veya bağış şeklindeki yardımlara son vermeyi ve piyasaların işleyişine müdahale eden tüm uygulamaları kaldırmayı kabul etmişlerdir.

Avrupa ekonomik topluluğu, Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg ve İtalya Devletlerinin yetkilileri arasında 25 Mart 1957’ de İtalya’nın Roma kentinde imzalanan anlaşma ile kurulmuştur.Avrupa ekonomik topluluğuna, Hukuken ve fiilen uluslar arası bir kuruluş olma niteliğini kazandıran bu anlaşma, taraf olan devletlerin onayını bir yıl bekledikten sonra,1 Ocak 1958 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Avrupa ekonomik topluluğunun nihai hedefi Avrupa’nın siyasal bütünlüğe ulaşmasıdır.Bu hedefe varmak için ön görülen ekonomik eşitliğe sağlamak üzere, ilk araç olarak bir gümrük birliğinin kurulması düşünülmüştür.Böylelikle üyeler gümrük birliği gereğince, kendi aralarındaki gümrük vergilerini sıfıra indirip, dış dünyaya ortak bir gümrük tarifesi uygulamak suretiyle ticareti engelleyen her türlü sınırlamayı kaldırarak, dış ticaretlerinin genişlemesini sağlamayı amaçlamaktadırlar.

Üye devletler arasındaki gümrük birliği, bütün sanayi mallarında ve tarım ürünlerinin çoğunda Roma anlaşmasında öngörülen tarihten bir buçuk yıl önce, 1Temmuz 1968’de gerçekleşmiş, ulaştırma ve enerji alanlarındaki gecikmelere rağmen, AET “geçiş dönemi” adı verilen ilk uygulama devresinin sonu olan , 31 Aralık 1969 tarihinde anlaşma ile saptanan hedeflerin çoğuna ulaşmayı başarmıştır.

Topluluğun gümrük birliğini gerçekleştirme süreci içerisinde kaydettiği ekonomik kazançlar diğer Avrupa ülkelerini de Topluluğa katılmaya teşvik etmiştir.ilk olarak, İngiltere, İrlanda ve Danimarka tam üye olarak topluluğa 22 Ocak 1972 tarihinde katılmış, Norveç’in katılma anlaşması ise, adı geçen ülkede yapılan bir referans ile reddedilmiştir.Katılma Anlaşmaları ile yeni üyeler Tam üyeliğin getirdiği tüm yükümlülükleri kabul etmişlerdir Ancak, bazı alanlarda özellikle ticaretin serbestleştirilmesi ve mali katkılar gibi, yeni üyelere beş yıllık bir uyum devresi tanınmıştır.

Topluluğun üye sayısı 1981 yılında Yunanistan’ın katılmasıyla 10’a , 1.1.1986 tarihinde ispanya ve Portekiz’in de katılmasıyla 12’ye yükselmiştir.

Topluluğa üye ülkelerin sayısının 12’ye yükselmesi sonrasında, üyelik için başvurusunda bulunması’nın ardından, 17 Temmuz 1989’da Avusturya, 1990 yılında Kıbrıs Rum kesimi, 1991 yılında Malta, 1992’de ise İsveç, Finlandiya ve İsviçre bu doğrultuda bir karar almışlardır.

Topluluk Bakanlar Konseyinin 1992 Haziran ayında Lizbon’ da gerçekleştirdiği zirve toplantısında topluluğunun üçüncü kez genişlemesi doğrultusunda bir kara alınmıştır.

Aynı toplantıda, EFTA üyelerinin topluluğa katılmaları için 1993 yılında katılma müzakereleri açılması kabul edilirken, diğer tam üyelik başvurusunda bulunan ülkelere net bir yanıt verilmemiş, sadece işbirliğinin her alanda artarak geliştirilmesi kararlaştırılmıştır.

Avrupa Topluluklarının Derinleşme Süreci ve Topluluk İç Pazarının Oluşturulması

Kurucu üyeler arasında gümrük birliği, üyeler arasında gümrük vergileri ile eş etkili vergilerin, miktar kısıtlamaları ve eş etkili tedbirlerin kaldırılması ve Ortak Tarım Politikası tedbirlerinin belirlenmesi suretiyle tarım ürünlerinin de serbest dolaşımının sağlanması 1968 ortalarında gerçekleştirilmiştir.

Dünyadaki ekonomik konjonktürdeki olumlu ortamın yanı sıra, gümrük birliğinin sayesinde, Roma Anlaşması’nın yürürlüğe giriş yılı olan 1958 ile 1972 yılları arasında 6’lar arasındaki ticaret 6.8 milyar dolar’dan 55.9 milyar dolara yükselerek % 824 oranında artmıştır.Bu yükselme, 6’lar arasındaki ticaret topluluk içi ticaret payını arttırmıştır 1958 yılında %27 olan bu pay, 1972’de %52 ye çıkmıştır.Altılar, dış ticaretlerinin yaklaşık yarısını kendi aralarında, diğer yarısını da birlik dışı ülkelerle yapmaya başlamışlardır.

Böyle oluşu hiç kuşkusuz, Altıların Topluluk dışı ülkelerle ticaretlerinin artmadığı anlamına gelmez . aksine,aynı dönemde, bir bütün olarak topluluğunun topluluk dışı ülkelerden ithalatı %225, bu ülkelere yönelik ihracatı ise %256 oranında yükselmiştir.Ancak, Aynı dönemde kendi aralarındaki ticaretteki %824 oranlı artış göz önüne alındığında, bu artışın ticaret sapması sonucu düşük gerçekleştiği söylenebilir.

Ne var’ ki “ birinci genişleme”den sonra topluluk içi ticaretin artış hızında düşme eğilimleri belirmiştir.Nitekim 1973-81 arasında AET-10 çerçevesinde ihracat 92.3 milyar ECU’ den 278.6 milyar ECU’ye yükselerek %338 oranın’ da yani topuluk içi ihracattan daha fazla artmıştır.

Topluluk içi ticaret artışının, gümrük birliğinin kurul ilk yıllarda büyük oranlarda gerçekleşmesine karşılık, sonraki yıllarda artış hızının yavaşlaması doğaldır.Zira, topluluk içi ticaret sapması ve ticaret genişlemesi, hep birlikte topluluk içi ticaret hacmini genişletilmişlerdir.Ancak, statik refah etkileri, bir kereye özgü artışlar yaratırlar.

Bununla birlikte , AET örneğinde topluluk içi ticareti gerçek potansiyelinin altında tutan başka etkenler ve politikalar da söz konusu olmuştur. Gerçekte bütünleşmiş bir “iç Pazar’a ulaşılamamış olması bunda temel etkendir”

Topluluğu gümrük birliğine rağmen bütünleşmemiş bir Pazar yapısı arz etmesi aşağıda sıralanan etkenlerin doğal bir sonucudur.

i) Kaldırılan gümrükler ve miktar kısıtlamaları yerine “teknik ticaret engelleri” getirilmiştir.1970’li yıllardaki petrol şokları ve bunarlı izleyen durgunluk döneminde üye ülkeler ulusal endüstrilerini korumak amacıyla, teknik standartları öne sürerek ithalatı önleme eğilimine girmişlerdir. “Görünmez ticaret engelleri” de denebilecek bu engeller, gümrük vergileri ve kontenjanlarda daha etkilidir.Zira, gümrük vergileri veya kontenjan, ithalatı durdurmaz, miktarını azaltır.

ii)üye devletler kamu alımları alanında kendi ulusal şirketlerini kayırıcı şekilde davranmışlardır.Kamu sektöründe diğer üye devletlerin şirketleri, ulusal şirketlerle aynı şansa sahip olamamışlardır.Neticede, Kamu sektörü topluluk içi rekabete açılamamış; bu alanda , bütünleşmiş bir iç piyasa kurulamamıştır.

ii) Çeşitli endüstri dallarında devlet yardımlarının sürmesi, bu üretim dallarının topluluk içi rekabet dışında tutarak, serbest ticaret kurallarının geçerli olmasını engellemiştir.

iv) Her üye devletin değişik vasıtalı vergiler sistemine sahip oluşu, topluluk içi ticarette önemli bir engel oluşturmuştur. Katma değer vergisinin toplulukça uygulanmaya başlaması da sorunu çözmemiş; farklı oranlar, değişik istisna ve bağışıklıklar, topluluk içi ticaret üzerinde engel oluşturmayı sürdürmüştür.

v) Gümrük sınırlarının varlığı, çeşitli formalite ve kontroller , topluluk içi sınırlarda araç ve malların bekletilmesini gerektirerek, zaman ve kaynak kaybına yol açmıştır.

vi) Mallar için gerçekleştirilemeyen bütünleşmiş bir piyasa işgücü dışındaki üretim faktörleri açısından da sağlanamamıştır.

Özellikle sermaye hareketleri üzerinde ciddi kısıtlamalar bulunmaktadır. Hizmet edimi serbestisi ve bununla yakından ilgili olarak yerleşme hakkı alanında hayli yol alınmış olmakla birlikte, üretim faktörleri akıcılığı, beklenen düzeye ulaşamamıştır

Topluluğu oluşturan 12 üye devlet yukarıda sayılan unsurların da etkisiyle bütünleşmiş tek bir piyasa yada iç Pazar kuramamışlardır. Topluluk ekonomisi, A.B.D veya Japonya gibi tek bir piyasa yerine, 12 ayrı piyasadan oluşmaktadır.Topluluk piyasanın bu şekilde parçalanmış oluşu, imalat sanayinin yanı sıra, araştırma ve geliştirme alanında da ölçek ekonomilerinden yararlanma fırsatını sınırlamaktadır.Örneğin topluluk, üyeleri, b,r bütün olarak alındıklarında, araştırma ve geliştirme için Japonya kadar harcama yapmaktadır.Ancak harcamaların ulusal düzeyde yapılması, gereksiz tekrarlarla yol açmakta, büyük projeler, ulusal bütçelerle karşılanamamakta ve hayata geçirilememektedir. Piyasaya çıkartılan yeni bir ürünün, değişik ulusal standartlara uygun olmasının gerekmesi ise , maliyetleri ve tüketicinin ödeyeceği fiyatları yükselmektedir.

Sonuçta, topluluk teknoloji ve verimlilik düzeyinde A.B.D ve Japonya’nın gerisinde kalmış, dünya ihracat piyasasının dinamik sektörlerinde topluluk piyasasına artan oranlarda girmeye başlamışlardır.

1980’den sonraki 7 yıl içinde, gayrisafi yurtiçi hasıla artışları, Japonya ve A.B.D için sırasıyla %27 ve %19 iken, Topluluk’ ta %17 düzeyinde gerçekleşmiştir.

AVRUPA’DA BÜTÜNLEŞME HAREKETLERİ

Avrupa topluluğu kurulduğu günden b uyana, ekonomik alanda elde ettiği kazanımlara rağmen ,henüz gerçek anlamda, ne ABD ile rekabet edebilir bir yüzeye gelmiş , ne de teknolojik gelişme açısından Japonya’yı yakalayabilmiştir.

Avrupa topluluğu tek pazarının kuruluşu, artık ekonomik üstünlüğü sahiplenmek isteyen topluluğun güçlü bir atağı niteliğindedir.Bu kapsamda, Topluluk, tek pazarını alım gücü yüksek bir pazara genişletmek ve siyasi pekiştirmek amacıyla EFTA ülkeleri ile Avrupa ekonomik Alanı’nı kurmaktadır.Bunun yanı sıra, topluluk etki alanını genişleterek Avrupa’nın yeni demokrasilerinin vasiliğini de üstlenmektedir.

Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine gerek ekonomik ve teknik gerekse siyasi desteğine esirgemeyen Topluluk, bu ülkelerin istikrarlı bir ekonomiye sahip olabilmeleri amacına yardımcı olabilmek için ilk aşamada bir serbest Ticaret bölgesi yaratan “ortaklık anlaşmaları” imzalama yoluna gitmiştir.

“Avrupa anlaşmaları” olarak nitelenen bu anlaşmaların gerçek hedefinin sözkonusu ülkeleri Topluluk üyeliğine hazırlamak olduğunu söylemek hiç de yanıltıcı bir öngörü olmayacaktır.

Avrupa Ekonomik Alanı – AEA (European Economic Area – EAE) İşlevleri ve Beklentileri

EFTA Ülkeleri Açısından : EFTA ülkelerinin AEA’ ya ilişkin ilgilerinin iki temel odağı vardır. Bir taraftan ,AEA ,EFTA’ ya uzun vadede Avrupa topluluğunun hızla gelişen ekonomik bütünleşmesine çok az veya hiçbir dış politika sorunu yaşamadan dahil olabilme imkanı verecek ,veya bir başka deyişle ,AEA ,EFTA ülkelerine ,AT’ nin iç Pazar ve bağlı projelerine hiçbir ayrımcı etkiye maruz kalmadan katılabilmeleri için uygun bir ortam sağlıya bilecektir.

Diğer taraftan ,AEA’ nın kurulması EFTA’yı kurtaracak , beklide yeni bir canlılık da kazandıracaktır. Elbetteki AEA ,EFTA ülkelerinin göreli olarak ekonomik gelişme açısından bütünleşmesini tamamlamış ve alan içerisinde çekirdeği oluşturulacak olan Avrupa topluluğunun gerisinde kalabileceği gibi güçlü bir olasılık da taşmaktadır.Ancak ,başlangıçta var olan statükoya dönüş EFTA ülkeleri açısından batı Avrupa ekonomisinin “çevre” sine düşme gibi bir riski vurgulamaktadır.

Yaratabileceği tüm olumsuz etkilere rağmen ,bir bütün olarak EFTA ülkeleri ,resmi düzeyde AEA’ nın kurulmasına büyük önem verilmiştir. Nitekim 14 – 15 Aralık 1987’deki Cenevre görüşmeleri bildirisinde ,EFTA bakanları , “Avrupa topluluğu ile topluluğun iç pazarının tamamlanmasına büyük gelişmelerine paralel olarak işbirliğini güçlendirmek ve bu süreçte yer almak yerine daha dinamik ve homojen bir Avrupa ekonomik alanının kurulması yönündeki katkılarını artırmayı garanti edeceklerini” belirtmişlerdir.

Topluluk açısından işlevleri : Avrupa ekonomik alanının oluşturulması inisiyatifinin, 1977’den bu yana EFTA ile topluluk arasında daha yoğun bir işbirliği için çabalayan EFTA tarafına ait olduğu bir gerçektir.Buna rağmen,1984’teki Lüksembourg toplantısı sonrasında kabul edilen ve hızlı bir entegrasyonu hedefleyen program doğrultusunda, topluluğun, EFTA ülkeleri ile özel olarak ilişkilerini AEA fikri çerçevesinde geliştirmeye büyük önem verdiğini görüyoruz.Her ne kadar topluluk yetkilileri, başlangıçta AEA hakkındaki demeçlerinde, EFTA üyesi ülke yetkilileri, kadar heyecanlı değillerse de uygulamalardan topluluğun genel bakış açısının olumlu olduğu ve bu günkü şartlar da AEA’ nın kurulmasını aktif olarak ortaya çıkmaktadır.

Topluluğun AEA hakkındaki görüşü, Brüksel’de şubat 1988 tarihindeki topluluk EFTA birleşik bakanlar toplantısında Martin Bangeman tarafından aşağıdaki gibi açıklanmıştır.

“Avrupa topluluğu ve EFTA ülkeleri ile birlikte ve bunların dışında, daha dinamik bir Avrupa ekonomik alanının kurulması bizim görevimizdir.İşbirliğimiz Avrupa ekonomisine daha geniş bir taban sağlayacaktır.Daha geniş ve dinamik bir Avrupa ekonomik alanını kuralımi engelleri ve gereksiz düzenlemeleri kaldıralım, ekonomik büyümeyi ve yeni iş imkanlarını, teşvik edelim, dünyanın ekonomik mali ve ticari sorunlarını aynı açıklık ruhu ile göğüsleyebilelim”

Genel yaklaşım bu olmakla birlikte, topluluğun entegrasyonunu önceliğe sahip olduğu, kara almadaki, bağımsızlığının korunması gerektiği ve bu bağlamda dengeli bir avantaj ve yükümlüklerin amaçlanması gerektiği de topluluk yetkiliklerince her aşamada ifade edilmiştir.

Topluluğun AEA’ nın kurulması ve hayata geçirilmesinin desteklenmesinde EFTA ülkelerinden farklı olarak iki temeli vardır.

1.Bu proje, EFTA ülkelerinin topluluğun hızlandırılmış iktisadi entegrasyonuna ve iç Pazar ve parasal birlik konularındaki gelişmeleri yakından izleyerek uyum sağlama çabalarında kaynaklanan baskılarına cevap verme şansı tanıyacaktır.Bu tabii bir soruna yeni bir çözüm aramaktan başka bir şey değildir.

2.Topluluk, AEA’nı geliştirmeyi,kendisinin dünya ekonomisindeki (ABD ve Japonya ile rekabette) pozisyonunu iyileştirme ve geliştirmelere uyum sağlamada geniş bir tabana sahip olma ihtiyacınsa ve de batı Avrupa’yı sadece ekonomik olarak değil, aynı zamanda uluslar arası siyasi bir etki küresi olarak oluşturmak ile doğrudan bağlantılı çıkarlarından desteklenmektedir.

AVRUPA ANLAŞMALARI

Topluluk geçtiğimiz yıl içersinde Polonya, Macaristan ve Çekoslovakya ile ortaklık anlaşmaları imzalamıştır.Bu anlaşmalar henüz tarafların parlemontalarında onaylanmadıkları için tümüyle yürürlüğe girmiştir.Ancak topluluk anılan anlaşmaların onaylanmamalarının zaman alacağı düşüncesinden hareketle anlaşmaların ticari hükümlerini yürürlüğe koymuş bulunmaktadır.Böylece, Anlaşmaların tarafların kısa vadedeki beklentilerine cevap verecek şekilde işlemeye başladığı söylenebilir.

Burada Avrupa anlaşmalarının, AE anlaşmasında olduğu gibi ayrıntısına inme gereği duymuyorum.Anlaşmaların içeriklerini asadece başlıklar halinde sunmakla yetineceğim.

Avrupa anlaşmaları daha çok siyasi amaçlardan hareketle gerçekleştirilmiştir.Orta Avrupa ülkelerinin siyasi ve ekonomik reformlarına destek vermek ve uzun vadede batı avrupadaki oluşumuna dahil etmek bu Anlaşmalardaki temel güdüyü yansıtmaktadır.

ORTAKLIK ANLAŞMALARINDA YER ALAN HEDEFLER

1.Taraflar arasındaki siyasi ilişkileri geliştirecek uygun bir siyasi diyalog zeminin yaratılması,
2.Taraflar arasında giderek bir serbest Ticaret bölgesi oluşturulması , ve bunun tüm ürünleri kapsaması,
3.Tarım ürünleri ticaretinin serbestleştirilmesi
4.Topluluğun temellerini oluşturan diğer ekonomik özgürlüklerin gerçekleştirilmesi
5.Bu ülkelerin Topluluğa entegrasyonunu kolaylaştırmak amacıyla, yeni politika, kurallar ve uygulamaların oluşturulması,
6.Ekonomik, kültürel ve mali işbirliğinin olası en geniş temeller üzerinde kurulması
7.Orta Avrupa ülkelerinin piyasa ekonomisine geçişlerini kolaylaştırmak amacıyla ekonomik kalkınmalarına destek sağlanması,
8.Ortaklığın etkin işleyişini sağlayacak uygun organların oluşturulmasıdır..

Anlaşmalarda bu hedeflerin gerçekleştirilmesi doğrultusunda ;

-Politik diyalog
-Genel ilkeler,
-Malların serbest dolaşımı
-işgücünün serbest dolaşımı, serbest dolaşımı,teşebbüs , hizmet sunumu ve sermayenin serbest dolaşımı
-Mevzuatların uyumlaştırılması
-Ekonomik işbirliği
-Kültürel işbirliği
-Mali işbirliği
-Ortaklık organları ve
-Nihai hükümlere
ilişkin maddelere yer verilmektedir.

Baştan’da belirtildiği üzere, Topluluk siyasi hedeflerden hareketle gerçekleştirdiği bu anlaşmalar çerçevesinde, bu ülkeler kaynaklı ürünler ithalatında uygulamakta olduğu vergilerini istisnaları saklı kalmak kaydıyla- beş yıllık bir süre içerisinde sıfırlayacaktır.Orta Avrupa ülkeleri ise çeşitli ürün listeleri bazında ,AT Kaynaklı ürünler ithalatında uyguladıkları vergileri ve miktar kısıtlamalarını 2001 yılına kadar tedricen kaldırılacaktır

Bu tarih aynı zamanda, Bu ülkelerin Topluluğa üyeliklerin gündeme gelme tarihi olarak düşünülmektedir.

AT’ nin yanı sıra , EFTA ülkeleri de Çekoslovakya . Macaristan ve Polonya ile serbest Ticaret anlaşmaları imzalamak üzere müzakereler başlatmışlardır.Ancak, günümüze kadar, yalnızca Çekoslovakya ile Anlaşma imzalanabilmiştir.

AVRUPADAKİ BÜTÜNLEŞME HAREKETLERİ VE TÜRKİYE

A.Türkiye Avrupa Topluluğu İlişkileri
AT’nin kuruluşundan çok kısa bir süre sonra, Önce 15 temmuz 1959’da Yunanistan ve hemen ertesinde de 31 Temmuz 1959 da Türkiye, Roma Anlaşmasının 238 inci maddesi uyarınca AET ile ilişkilerinin “ortaklık” temelinde dayandırılmasını önermişlerdir.

Türkiye’nin hemen Yunanistan’ın çeşitli tarım ve sanayi ürünleri itibariyle topluluk pazarlarında kazanacağı sürüm kolaylıkları karşısında, Türk ürünlerinin rekabet edebilirliğinin ve Pazar payının korunması endişesi yatmaktadır.

Ayrıca, kurulacak bu “ortaklık” ilişkisine binaen, diğer üçüncü ülkeler karşısında topluluk pazarında kazanılacak sürüm kolaylıklarının yaratacağı ticaret doğurucuğu etkilerin de ivmelendirilmesiyle tarım ve sanayi alanlarında hızlı bir gelişme sağlanabilecek ve ülke kalkınması için yararlı sonuçlar elde edilebilecektir.

Topluluğa ortaklık başvurusunun bir diğer nedeni de halihazırda Avrupa’daki “gümrük birliği”nin ileride siyasi birliğe dönüşmesi durumunda , bu oluşumun dışında kalmaktadır.

ANKARA ANLAŞMASI-ORTAKLIĞI KURULUŞU

Türkiye ile topluluk arasında , 12 eylül 1963 günü imzalanan ve 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe giren Ankara anlaşması ile “ortaklık ilişkisi” işlemeye başlamıştır.

Ankara Anlaşması topluluğa katılmayı öngörmekle birlikte bunu uzun ve iki Hazırlık ikincisi Geçiş Üçüncüsü de Son Dönem olmak üzere 3 aşamalı bir süreç olarak düzenlenmiştir.

Anlaşmada 5 yıl süreyle uzatmalarla birlikte 10 yıla çıkabilen- sınırlandırılmış bulunan hazırlık döneminde, Türk ekonomisinin karşılıklı ve dengeli yükümlülükler ilkesinin geçerli olacağı “ geçiş dönemi” ne hazırlanması amaçlanmıştır.

Topluluk ise Hazırlık dönemi içerisinde, mali protokoller ile kalkınma planları çerçevesindeki projelere dış kaynak sağlamak ve Türkiye kaynaklı bazı ürünlere, belli tarife kolaylıklarını sağlamak yükümlülüğünü üstlenmiştir.

KATMA PROTOKOL –GEÇİŞ DÖNEMİ-

Ankara anlaşmasının öngördüğü ikinci aşama olan geçiş dönemi, hazırlık döneminin ve 1970 yılında imzalanan katma protokol’ün onay işlemlerinin uzmaış olması nedeniyle 1 Ocak 1973 günü ile başlamıştır.

Katma protokol geçiş dönemini 12 yıl olarak öngörmüştür yalnız sapma olarak Katma Protokol’ un 3 nolu ekinde yeralan ürünlerde gümrük birliği, 22 yılda yapılacak indirimler ve OGT uyumu ile 1 Ocak 1995 ‘ten itibaren geçekleşecek şekilde öngörülmüştür.

Bu dönem süresinde, taraflar karşılıklı olarak aralarındaki gümrük vergileri ile eş etkili vergi ve resimleri ve miktar kısıtlamalarını kaldıracak ve Türkiye üçüncü ülkelere karşı uygulamakta olduğu vergiler –OGT- düzeyine uyarlayacaktır.

Ayrıca Türkiye kendi politikalarının topluluğun ortak politikalarına uyumunu sağlamakla da yükümlüdür.

Topluluk katma protokol’ un yürürlüğe girişi ile birlikte Türkiye kaynaklı sanayi ürünler ithalatına OGT mut afiyeti tanımış ve miktar kısıtlamalarının bazı istisnalarla (petrol ürünlerine tanınan 705.000 tonluk tarife kontenjanı v.b)kaldırmıştır.

Topluluk,1980 yılına kadar imzalanan üç mali protokol ile Türkiye’yi 115 milyon ECU’lük kısmı da hibe olmak üzere toplam borç ve toplam 802 milyon ECU tutarında bir mali kaynak temin etmiştir.600 milyon ECU tutarındaki 4.mali protokol ise Yunanistan’ın sürekli engellemeleri nedeniyle bir türlü yürürlüğe konulamamaktadır .

TÜRKİYE – TOPLULUK İLİŞKİLERİNİN GELECEĞİ

1989 Yılı ile birlikte Orta ve Doğu Avrupa’da Başlatılan reformları Polonya, Çekoslovakya, – daha önce başlamış olmakla birlikte – Macaristan’da ve diğer doğu Avrupa ülkelerinde piyasa ekonomilerine yönel inmesi ve doğal bir sonuç olarak da bahse konu ülkelerin siyasi sistemlerinde de demokrasiye geçiş sürecinin başlatılması, toplulukla ilişkilerimizde dikkate almanızı gerektiren ayrı bir boyut eklemiştir.

Bu Ülker ile topluluk aralarındaki ilişkileri daha geniş bir perspektif de kapsayacak şekilde geliştirmek yönünde adımlar atmaktadırlar.Topluluğun söz konusu ülkelerle geçtiğimiz yıl içinde teknik ve işbirliği anlaşmalarının ardı sıra yeni kuşak ortaklık anlaşmaları –European agreements imzalamış olması vetopluluk kaynaklı kredi ve sermaye akımlarında bu ülkeler lehine önemli ölçüde artış gözlenmesi bunun en önemli göstergeleridir.

Söz konusu ülkelerin topluluğa Türkiye’den önce üye olabilecekleri yönünde güçlü spekülasyonlar yapılıyor ise de bunun gerçek nedeni bahse konu ülkelerin ekonomik performansları değil siyasi ve demografik özelliklerdir.Nitekim, piyasa ekonomisinin kurallarının bünyesine adapte etmiş ve toplulukla gümrük birliği alanında oldukça mesafe kaydetmiş bulunan ülkemizin topluluğa adaptasyon da söz konusu ülkelere kıyasla, daha az sorunla karşılaşacağı ve bu anlamda topluluk bütçesi üzerindeki yükünün de az olacağı bir geçektir.

Günümüzde EFTA ülkeleri de topluluğu tam üye olmayı amaçlamışlardır.Gerek ekonomik gelişmiştik düzeyleri gerek topluluk müktesebatını üstlenmek ve gümrük birliğini, hatta iç pazara uyumunun sağlanması açılarından daha az sorun yaratacak ve topluluk bütçesi üzerine yük olmaktan çok ek bir katkı sağlayabilecek olmaları EFTA ülkelerinin topluluğa tam üye olabilmelerini kolaylaştıracak faktörlerdir.

Topluluğun böyle bir genişlemeye gitmesi ,aslında Türkiye’nin tam üyelik dileğini daha güçlü bir şekilde gündeme getirebilmesi için bir fırsat oluşturmaktadır.

Türkiye’nin coğrafi konum, ekonomik açıdan son yıllarda sağladığı gelişmeler yaratılan bölgesel işbirliği imkanları özellikle Türkiye’nin önderliğinde oluşturulan Karadeniz ekonomik işbirliği bölgesi projesi ECO ve Türkiye Cumhuriyetler ile geliştirilen ilişkiler ülkemize karşı son zamanlarda duyulan ilgiyi artıran faktörler olmuştur.

Tüm bunlar, gelecekte ülkemizin topluluğa katılmasını kolaylaştıracak unsuralrdır.

*Kopenhag kriterleri Avrupa’nın Avrupalı olabilmesi için şart koştuğu kurallardır.
*Bu kriterler devlet kurumlarının demokrasiyi garanti edecek şekilde istikrarlı hale getirilmesi
*Hukukun üstünlüğü sadece kağıt üzerinde değil fiziki olarak uygulanması.
*İnsan haklarına gereken önemin verilmesi
*Azınlıkların korunmasıdır.
Aslında bütün bu krıterler 1839 Tanzimat fermanın ilan edilmesinden sonra İstanbul kriterleri olarak Avrupa’ lıların Türklerden istediği kriterlerle Bu günkü Kopenhag kriterleri arasında paralellik bulunmaktadır.İstanbul kriterleri
*İşkence fizksel ceza eziyet ve bunlara benzer uygulamalar yasaktır.işkence ve ceza uygulayanlar ceza kanununa konulacaktır.
*Ceza evleri insanlıkla ve adaletle uyum sağlayacak şekilde ıslahata gidelecektir.
*Müslümanlarla –ecnebiler kanun karşısında eşit sayılacaktır.
*hiç kimse mahkemeye çıkarılmadan gizli veya açık şekilde idam edilmeyecek.Davalar herkese acık olarak yapılacaktır .
*Hiç kimsenin rütbesine bakılmadan suç işlediği zaman cezalandırılacaktır.

AB ye üye olmak için istenilen kriterler yerine getirilirse ve Kıbrıs sorunu çözümlenirse AB üyelik için tarih verilir.

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP