Türk Ulusunda Kadının Üstün Değeri

Türk Ulusunda Kadının Üstün Değeri

ABONE OL
Ağustos 20, 2023 13:03
Türk Ulusunda Kadının Üstün Değeri
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Türklerin tarihinde, kadınlara çok büyük değer verdiklerini, yüceltildiğini, büyük övgülerle söz ettiklerini; tarihçilerin araştırmalarında ortaya çıkmıştır. Türkler hakkında bilgilerin, M.Ö. dört bin yıl gerilere kadar uzandığı bilinmektedir. Bu ortaya çıkarılmış önemli bilgiler içinde; Türk kadınının özelliklerinden, analığından, iyiliğinden, güzelliğinden, savaşcı ruhundan ve kahramanlık-larından söz edilmiştir.

Türk Mitolojisin de, Türkler kadının ve erkeğin birlikteliklerini, ayrılmaz bir bütün olduğunu; Tanrı ve Tanrıçalara inanarak bunu göstermişlerdir. Türklerin en büyük en güclü ve en çok inandıkları Tanrıça’nın ismini “Ana Tanrıça” koymuş olmaları dişiliğe, kadına ne kadar çok önem verildiğinin bir işaretidir. Türklerin eski inançlarında kadın ve erkek eşitliğinin ilk kural olduğundan, kadının gücünden, kişiliğinden ve etkisinden sürekli bahsedilir.

Daha sonra yazılı eserler döneminde Türk Kadını’nın “Analık ve Kahramanlık” özelliklerinden bahsedildiğini, kadının çok cesur, ata binmek, silah kullanmak ve savaşma gücüne ve özelliğine sahip olduğunu; Türk tarihini incelediğimiz de görebiliriz. Türkler tarihleri boyunca kadına ne kadar çok önem verdiklerini, *Orhun kitabelerinde Türk kadını’ndan övgü ve büyük bir saygı ile bahsederek göstermişlerdir. O dönemde kadın savaşta, siyasi alanlarda ve sosyal yaşamda her zaman eşinin yanında yer aldığını. Türklerin devlet yönetiminde kadın erkek eşitliğinin var olduğu görülmektedir. Hakanın, kendi başına emir ve ferman veremediğini, daha doğrusu geçerli sayılmadığı görülür. Verilecek olan emirlerde, Hakan ve Hatun emrediyor ki, sözleriyle başlarsa emirlerin ancak o zaman geçerli kabul edildiğini görmekteyiz.

Ayrıca, eski Türklerde Hakan’ın kendi başına bir elçiyi huzuruna kabul edememesi, sağda Hakan solda Hatun oturduğu bir zamanda ancak elçilerin huzura çıkabilmesi, Türk toplumlarındaki kadının önemini göstermektedir. Bayramlarda, şölenlerde, kuraltay toplantılarında, ayinlerinde, ibadetlerinde, savaş ve barış ortamlarında, Hatun’ nun mutlaka Hakan’la birlikte bulunması gerektiğini, araştırmalarda görmekteyiz. Buradan anladığımız, eski Türklerde hiçbir zaman devlet yönetiminde erkeğin kendi başına egemenliğinin kadın olmadan fazla birşey ifade etmediğini Türklerde, kadın ve erkeğin eşit olduğu bu şekilde açıkca ortaya çıkmış olur.

Eski Türk topluluklarında, kadın hukuksal olarak koruma altındadır. Kadına karşı işlenecek herhangi bir suçun cezası vardır; kadına bir zarar gelmesi ve toplum içinde küçük düşürülmesi halinde, suçu işleyenin cezalandırılması nedeni ile, kadının her topluma rahatlıkla girebildiğini ve sosyal yaşamın içinde var olabildiğini; Başına gelebilecek olumsuz herhangi bir durumda kadın hakkını arayabilmesi, Türklerin kadınlarına ne kadar çok önem verdiğinin bir göstergesidir.

Türk topluluklarında kadın olmanın, en büyük övgüye ve yüceliğe sahip olduğunu, bu şekilde öğrenmiş oluruz. Orta Asya’ da ki, Türk kadınının içinde bulunduğu ailenin durumu, hiçbir zaman ataerkil olmamıştır. Kadının kendi malını harcaya bilmesi, isterse boşanma hakkının var olması; Kazanılmış mal, mülk ve çocuklarının üzerindeki hakları kadın ve erkek arasında eşit olarak bölündüğünü görmekteyiz. İngiltere’de ve Avrupa’nın pek çok ülkesinde, yüz yıl öncesine kadar kadının dava açma ve mal sahibi olma hakkı yokken; Ancak eşi üzerinde mahkemeye gidebilirken. Kendi malı varsa bile evlendiği zaman bütün hakkı eşine geçiyorken. Eski Türklerde, Selçuklu’larda ve Osmanlı’da, kadının dava açabilmesi, evlilik antlaşması imzalayabilmesi, eşinin mirasından yararlanabilmesi, kendi mirasını kendisi harcayabilmesi; Kadın, eşine verdiği parayı geri isteyebimesi,Türk kadını’ nın var olduğundan bu yana hak ve özgürlüğe sahip olduğunun kanıtıdır.

Türk topluluklarında Kadın kumandanların var olması, savaşlarda ve barışlarda her zaman etkin ve aktif olması; Hatunlar gerektiğinde, devleti tek başlarına idare edip, yönetibiliyor olması. Arapların, Türklere saldırması neticesinde, oğlu küçük olduğu için; ana Hatun, on beş yıl *Buhara hükümdarı olarak tahtta kalması. Bu süre içinde Araplarla savaşlar yapmış olması, Çinlilerle barış antlaşması imzalaması, Türk kadınlarının her alanda etkin ve söz sahibi olduğunun göstergesidir.

Selçuklular’ın Anadolu’ya gelişleri sonrasında İslamiyet’in etkisinde oldukları halde, Türk kadını her alanda etkisini göstermiştir. Günlük yaşamda her işini erkekle beraber çarsıda, pazarda yapmıştır. Asla eve kapatılmamıştır. O dönemde “Harem” diye birşeyi Selçuklular henüz bilinmemektedir. Üçyüz yıl kadar süren Selçuklu egemenliğinde. Bu uzun dönemin içinde İslamiyet’in etkisiyle, kadının sosyal durumu değişikliğe uğrasada. Bununla beraber erkek ve kadın yinede birbirlerinden ayrılmamıştır. Sanat ve kültürün içinde, kadınlar adına Medrese, Hastane ve Kütüphaneler yaptırılarak; kadının, annenin, kız kardeşin ve kız çocuğu’nun önemi bu şekilde vurgulanmıştır.

Türk kadını, başka hiçbir millette olmayan değere ve övgüye var olduğundan bu yana sahip olurken. Devletler yönetip, savaşlar yapıp, antlaşmalar imzalarken; Avrupalı ve Amerikalı kadınlar, kadın hakları için nasıl mücadele ettikleriyle övünerek, ondokuz’uncu yüzyılın ancak ikinci yarısından sonra, zorla sahip olabildikleri haklara; Türk kadını eski Türk tarihinde hiçbir milletin kadınının sahip olamadığı hak ve özgürlüğe, binlerce yıl önce sahip olduğu açıkca ortadadır. Türk Kadını, günümüz de Arap kültürünü benimsemiş bazı zihniyetlerin; evde otur, yemek yap, erkek çocuk doğur gibi baskılarına; Doğuştan var olan hak ve özgürlüklerinin elinden alınmaya çalışılmasına, asla izin vermeyecek büyük bir güce sahiptir. Erkeğiyle birlikte her türlü mücadelenin içinde var olmaya devam edecektir.

Atatürk, Türk kadınının Türklerin var oluşundan bu yana, övgüye ve saygıya layık olduğunu, Kurtuluş Savaşı’nda Türk kadınının erkeğiyle birlikte yaptığı mücadelesini bir kez daha görmüş, 1923’de Konya’da yaptığı konuşmasında kadına duyduğu bu büyük saygısını, şöyle dile getirmiştir.

“Dünyada hiçbir milletin kadını; Ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar emek verdim diyemez. Belki erkeklerimiz memleketi istilâ edenlere karşı süngüleriyle, düşmanın süngülerine göğüslerini germekle düşman karşısında hazır bulundular. Fakat erkeklerimizin teşkil ettiği ordunun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir.Çift süren, tarlayı eken, ormandan odunu, keresteyi getiren, mahsulleri pazara götürerek paraya çeviren, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber, sırtıyla, kağnısıyla, kucağındaki yavrusuyla yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak demeyip cephenin harp malzemesini taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilâhî Anadolu kadınları olmuştur. Bundan ötürü, hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükran ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim.”

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP