Çok çok eskiden, ülkelerden bir ülkede, “tembel oğlan” derler bir oğlancık yaşarmış. İşi gücü yan gelip yatmak, gününü gün etmekmiş bu tembel oğlanın. En çok sevdiği şey de şekermiş. Günboyu bir ağacın gölgesine oturur “tıkır tıkır” şeker yermiş. Önceleri anasıyla babası “Daha küçük, hele bir büyüsün bu tembelliğini atar” diyorlarmış. Ama yıllar geçtikçe, tembel oğlanın tembelliği azalacağına arttıkça artmış. Zavallı anayla baba ne dedilerse, ne yaptılarsa tembel oğlana iş tutturamamışlar. Tembel oğlan “Ben çalışmak istemiyorum” diyormuş da başka bir şey demiyormuş. OturuyorOturuyormuş ağacın dibine, anasının babasının çalışa didine kazandıkları paralarla aldıkları şekerleri yiyormuş.
Bir beş derken, bu durum, anayla babanın canına tak etmiş. Şunu köye Akça dedenin yanına gönderelim. O bilge kişidir, belki bizim oğlanın da tembelliğine bir çare bulur” demişler. Tembel oğlanı bindirip bir arabaya yollamışlar Akça dedeye. Akça dede, “torunum geliyor” diye bir gün önceden hazırlıklar yapmış. Pastalar, şekerlemeler, börekler almış. Tembel oğlan, evden adımını atar atmaz görmüş tabii bunları. Gözleri parlamış. “Dedeciğim,siz dünyanın en iyi dedesisiniz” diye bağırmış. Sonra da, “Bu mektubu annem size vermemi söyledi” diye zarfı uzatmış. Mektubu okudukça Akça dedenin kaşları çatılmış. Çünkü baştan aşağı tembel oğlanın tembelliklerini anlatıyormuş. Akça dede mektubu bitirdikten sonra tembel oğlana şöyle bir bakmış. Ama onun bunu gördüğü bile yokmuş. Ağzı sulana sulana pastalara, böreklere, çöreklere, şekerlere bakıyormuş. O zaman Akça dedenin yüzünde muzip bir gülüş belirmiş. “Sofradakileri beğendin mi?” diye sormuş. Beğenmek de söz mü? Bayılmışmış tembel oğlan. “İşte o sofradakileri yemek istiyorsan, önce bahçedeki çiçekleri sulamalısın” diye gülümsemiş Akça dede. Tembel oğlan ve iş. . Olacak şey mi? Tembel oğlan bir bahçeye bir sofradaki canım yiyeceklere bakmış. İçinden de, “Bugün yemezsem ölmem ya. Nasıl olsa yarın verir Akça dedem. Beni aç bırakacak değil ya” demiş. Sonra da Akça dedeye dönüp, “Benim canım çalışmak istemiyor” diye homurdanmış. Akça dede hiç sesinin çıkarmamış. Sokakta oynayan çocuklara, “Çocuklar bahçeyi bir güzel sulayın, kötü otları temizleyin, sonra da bana gelin” diye seslenmiş.
Çocuklar Akça dedenin böyle söylediği zaman onlara güzel şeyler vereceğini biliyorlarmış. Her işten sonra, “El pislenmeden, ağız şekerlenmez evlatlar. Çalıştınız, eliniz kirlendi. Şimdi çalışmanın karşılığı olarak, ağzınız şekerlenmeli” dermiş.
Çocuklar bir saat içinde bahçeyi pırıl pırıl yapmışlar. Bir güzel de sulamışlar. Sonra neşe içinde evin içine doluşmuşlar. Akça dede onların kirli ellerine bakıp, “Şimdi ellerinizi yıkayın ve doğru sofraya oturun” demiş. Sonra da tembel oğlana dönüp, “Onlar çalıştılar bu yiyecekleri hak ettiler. Unutma el pislenmeden, ağız şekerlenmez” demiş. Ertesi gün Akça dede, çocukları yine çağırmış. “Bana odun toplayıp getirin. Sonra da beni görün. Kimler gitmek istiyor” deyince, tembel oğlan “Ben” diye bağırmış. Sonra da “El pislenmeden ağız şekerlenmiyormuş dedeciğim” diye gülümsemiş. O günden sonra da, tembel oğlan adı unutulup gitmiş çocuklar. Hatta o yörenin en çalışkanı olmuş bizim tembel oğlan.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.