Atatürk’ün Evrensel Kişiliğinde Kültürün Yeri

Atatürk’ün Evrensel Kişiliğinde Kültürün Yeri

ABONE OL
Mart 2, 2023 10:29
Atatürk’ün Evrensel Kişiliğinde Kültürün Yeri
0

BEĞENDİM

ABONE OL

ATATÜRK’ÜN EVRENSEL KİŞİLİĞİNDE KÜLTÜRÜN YERİ

Atatürk’ün 100. doğum yılının, yabancı ülkeleri bile yakından ilgilendirdiği şu günlerde, büyük kurtarıcının, güzel sanatlar alanında da giriştiği atılımların nedenini araştırmanın,  olağanüstü bir kültür görevi olduğu kanısındayım, çünkü Ata’nın zaferle sonuçlandırdığı İstiklal Savaşından hemen sonra, ulusal kültürümüzün çağdaş düzeyde yenilenmesi zorunluluğuna el atması, Türk güzel sanatlarının, uluslararası kültür savaşında erişilen aşamaya bir an önce ulaşması ve günümüz uygarlığının kültür hazineleri arasında layık olduğu yeri en azından eşit hak ve güçte alabilmesi içindi. Kaybedilen yüzyılları karşılayacak olan böylesine bir ideali gerçekleştirebilmek ise, -tüm ulusların yaptıkları gibi- geleneksel kültürün, çağdaş bilimin uluslararası nitelikteki ortak tekniğinden yararlanarak, yeni ve taze bir yaşama dönüştürülebilmesiyle mümkündü.

Görülüyor ki Ata, savaşı izleyen barışta, haklı olarak sanatta ve dolayısıyla müzikte böylesine bir üstünlüğü, daha fazla vakit kaybetmeden elde edebilmenin gayretine düşmüştü. Ata’nın, salt aklın eleştirisine dayalı olduğu kadar, ideal-pozitivist, hattâ bir bakıma pragmatist açıdan da değerlendirmeye çalıştığı böylesine bir gelişimin ana teorisini, büyük düşünürümüz Ziya Gökalp (1875-1924), daha önceki tarihlerde, klasik-pozitivist temel üstünde kurmuş ve şöyle demişti: “…Her biri bağımsız ve salt varlığa sahip olan kurallar (kaideler), oturdukları yerlerde, oturdukları gibi kalırlar ve bir gelecek yaratamazlar. Gelenek (anane) ise, yaratma ve gelişme demektir, çünkü gelenek, çeşitli anları birbirleriyle kaynaşmış bir geçmişi, hareket ettiren bir güç gibi, arkadan ileri doğru iten doğal bir akıma sahiptir ki, sürekli olarak yeni gelişimler ve eğilimler doğurur. Gelenek, tek başına doğuran ve yaratan bir güç olmakla birlikte, kendisine aşılanan yabancı yeniliklerde, damarlarındaki besi-suyundan feyiz alarak canlanır ve bayağı taklitte olduğu gibi çürüyüp düşmez…”.

Ziya Gökalp’in yukarıda açıklanan yorumundaki “yabancı yenilikler” kavramının özü, önce eğitim-öğretim, sonra da uluslararası kültür ve sanat karşılaşmalarında, dıştan içe yansıyabilecek, değişik türlerden etkenler anlamına gelmektedir; ve sanat dünyamızda bu yoldan meydana gelmiş iki olağanüstü gelişimin ilki, zamanında tek boyutlu minyatürün yerini alan ulusal Türk resim sanatı, ikincisi ise, monodik-modal [teksesli-makamsal] Türk sanat müziğinin ve folklorumuzun doğrudan ve dolaylı etkisi altında, ya da serbest esinlenişler halinde oluşabilen, çoksesli Türk sanat müziğidir. Onun için Ata’nın, 1934 yılının Büyük Millet Meclisi çalışma dönemini açış nutuklarında belirtmiş oldukları, müzik sanatının çağdaş düzeyde yenilenmesiyle ilgili temel ilke, Ziya Gökalp’in “gelenekte sürekli gelişim” ilkesini büsbütün güçlendirmiş, hattâ daha da engin boyutlara ulaştırmıştır; ve Ata, çoksesli çağdaş Türk sanat müziğini bir an önce oluşturma amacıyla açıkladığı bu kesin ilkeye, şöylesine bir deyişle yön vermiştir: “…Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir…”.

Atatürk'ün El Yazısı

Atatürk’ün El Yazısı

Şurası da her şeyden önce bilinmesi gereken bir gerçektir ki, Ata’ya göre, bir ulusun yeni değişikliğine katkıda bulunacak temel faktör, ulusal müziğin, teknikte ve biçimde olduğu kadar, anlatım güç ve estetiğinde de gelişip olgunlaşmasını kesintisiz sağlayacak uygulamalardır; kısacası çağdaşlığa, her şeyden önce yorumda ışık tutan çoksesliliktir. Ve böylesine bir yenilenmenin, özellikle sanat müziğine kazandıracağı değişik görüntü ise, esere yer yer egemen olan gölge-ışık tezatlarından ve sonsuz bir ruh zenginliğinden beslenen espri ile, çoksesli dokunun alabildiğine güçlü bir gelişim süreci içinde oluşturduğu canlılıktır; yani simgesel yorumu tümüyle etkileyen, müziksel anlatıma sınırsız boyut kazandıran dinamizmdir. Yaşama, akılsal ve ruhsal gel-gitlere, müziksel dilde de boyut verme estetiği, dünyanın her yerinde ancak böylesine bir uygulama ile başarılı sonuçlara ulaşmıştır. Nitekim Ata, bu yoldan elde edilecek çoksesli ulusal Türk sanat müziğine duyduğu özlemi dile getirirken, insanlık tarihinin büyük düşünürü Friedrich Hegel’in (1770-1831), önemini çağımıza dek sürdüren sanat anlayışını, ideal-pozitivist açıdan yenilercesine açık ve taze bir yoruma dönüştürmüştür. O halde araştırmamızı, önce Ata’nın, çağdaş müziği elde etme yolunda açıkladığı başka bir yorumunu, sonra da Hegel’in Ata’nın görüşüne idealist açıdan paralel bir görüş olmanın niteliğini taşıyan düşüncesini inceleyerek son verelim; ve şimdi Ata’yı dinleyelim: “…Bugünkü Türk kafası, musikiyi düşündüğü zaman… insanlara basit ve geçici heyecan verecek musikiyi aramıyor. Musiki dendiği zaman, yüksek duygularımızın, hayat ve hatıralarımızın ifadesini bulan bir musiki murad ediyoruz. Bugünkü Türk’ler musikiden, diğer yüksek ve hassas cemiyetlerin beklediği hizmeti bekliyor!”.

Ata’nın yukarıda açıklanan çağdaş Türk sanat müziği hakkındaki görüşünün Hegel estetiği açısından yorumuna gelince; Hegel de, Ata’ya oldukça paralel bir planda ortaya koyduğu sanat idealizmini açıklarken, şöyle demektedir: “…Sanat, yaşamın yorumu olduğu kadar, tarihin açık felsefesidir de, çünkü sanat, insan ruhunu en derinden sarsan şeyin ne olduğunun habercisidir; ve gerçeğe erişme yolunda göze alınan savaşlardan başarıyla çıkan temiz ve yüce bir sevgiyi, ya da Tanrısal varlığı, saf bir deyişle dile getiren de sanattır…”.
Uygarlık tarihinde yukarıda açıklanan güçte yorumlar yer alırken, ciddi bir sanatın, bu tür yorumların bilincine varabilmekle elde edilebileceğine ve çoksesli Türk sanat müziğinin, uluslararası kültür karşılaşmalarında layık olduğu yere, ancak çağdaş bilimin evrensel nitelikteki ortak teknik ve estetiğinden güç alarak erişebileceğine şüphe etmek mümkün mü?

Cevad Memduh ALTAR (Atatürk Türkiyesi’nde Müzik Reformu Yılları, Filarmoni Derneği Yayınları, İstanbul 1982)

Kaynak: www.cevadmemduhaltar.com

Cevad Memduh ALTAR’ın kızı İnci Kut hanıma desteği için çok teşekkür ederiz. 

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP