ÖNCER ÜNLÜ
BAŞYAZAR
Anımsanacağı üzere 2001 yılında Tunus’ta başlayan ve bir çok Arap ülkesini domino etkisi gibi sallayan “Arap Baharı” rüzgarı Suriye’ye de uğramış ve sonucunda ülkemize yaklaşık dört milyon kişi zorunlu olarak göç etmiştir. Bu göçün neredeyse yarısını çocuklar oluşturmaktadır.
Bunun sonucu olarak Suriyeli sığınmacıların ülkeye uyumlarının ülkeye uyumlarının sağlanması için öncelik verilmesi gereken en önemli konulardan biri de “Eğitim” dir.
Tüm eğitim camiası, ister yeni ister tecrübeli eğitimciler, Suriyeli çocukların okullardaki sosyal, duygusal, dil gereksinimlerini içeren zorluklarla karşılaşmaktadırlar. M.E.B. verilerine göre şu anda ana sınıfına gitme oranı % 86, ilkokullarda bu oran % 71 ve ortaokullarda ise % 79’a ulaşmıştır.
Eğitim bir haktır ve ülkemize giriş yapan göçmen çocukların da en temel katılım hakları olan bu haktan mahrum edilemeyecekleri de bir gerçektir. İlk eğitim ailede başlar sonra da en önemli sosyalleşme yeri olan okulda devam eder.
Suriyeli çocuklar ülkemize ilk geldiklerinde Türkçe’yi geçici eğtim merkezlerinde öğreniyorlardı ve bu sıkıntıyı biraz da olsa hafifletiyordu. Daha sonra bu merkezlerin kapatılması, çocukların Türkçe konuşma ve yazma bilmeden bir çoğunun yaşları dolayısıyla ara sınıflara alınmasıyla sıkıntılar artmaya başladı.
Eğitim camiasına kulak kabarttığınız zaman ya da onlarla bire bir sohbet yaptığınızda hemen ilk sıkıntılarının Suriyeli çocukların eğitim ve öğretimde yaşadıkları zorluklar olduğunu söylemektedirler.
Türkçe bilmeyen birinin okullarda verilen derslerde başarılı olması oldukça zordur. Gerek ders esnasında, gerekse öğretmenleriyle ve arkadaşlarıyla olan ilişkilerinde dil eksikliği nedeniyle iletişim kurulamaması, çocukların okula uyum süreçlerini zorlaştırmaktadır. Bana göre de Türkçe öğrenmeleri için önce Türk Kültürünü tümailelerin tanıması gerekmektedir.
Bu konuda ülkemizde yapılan çalışmalar sonucunda; Dil ve alfabenin farklı olması, Suriyeli çocukların Türkçe bilmedikleri için de iletişim kuramamaları, sınıftaki dersleri anlamadıkları, sıkılmalarından dolayı da sınıflarda dikkat dağıtıcı davranışlarda bulunmaları, kendi dillerinde konuşmada ısrarcı olmaları ya da bir köşede sessizce oturup iletişimi kapattıkları, bir çoğunun ailelerinin de Türkçe bilmemesi velilerin de okula gelip eğitimcilerle anlaşamamaları, bizlere Arapça bilip bilmediğimizi sormaları, çocuk okulda Türkçe konuşmaya çabalasa da evde kendi dillerini kullanmaları, bakanlığın verdiği ders araç ve gereçlerini bilinçsizce tüketmeleri gibi etkenlerden dolayı istenilen verimliliğin olmadığını tüm eğitim camiası söylemektedir.
Pandemiden hemen önce İsveç, Norveç ve Danimarka’yı kapsayan gezimde, yerel rehberimize ve tanıştığım İsveçli bir akademisyene bu üç ülkedeki bu konuyla ilgili uygulamayı sorduğumda bir yıl geçici eğitim kamplarında yaşadıkları ülkenin diliyle ilgili ders aldıklarını, ana sınıfı ve ilkokula giden çocuklara bol bol ülke kültürünü tanıtan geziler yaptırıldığını, filmler seyrettirildiğini, yapılan sınavda başarılı olurlarsa çocukların ülke okullarına kabul edildiğini, ailelere de iş bulunduğunu ve bir süre sonra oturma hakkı verildiğini anlatmıştı. Kendi kendime demiştim: “Acaba bizde de buna benzer bir çözüm getirilemez mi ?”
İnanıyorum ki Türkçeyi öğrenip sınıflarda uyruğu nedeniyle dışlanmayan, derslere ve etkinliklere katılmı sağlanan, arkadaşları tarafından dalga geçilmeyen Suriyeli çocukların, yaşıtlarını ve öğretmenlerini sahiplenip okula ve ortama uyum sağlayacaklardır. Gerisi de kendiliğinden gelir.
Sonuç olarak mutlaka Üniversiteler, Okullar ve Halk Eğitim Merkezleri, aracılığıyla ailelere yönelik zorunlu Türkçe kursları açılmalı, çocuklara da her okulda önce Türkçe konuşma ve yazmayı öğretecek ayrı sınıflar açılmalı yıl sonunda kendi akranlarının sınıflarına entegre edilmelidirler. (Bu arada okullarımızda 3. ve 4. sınıf öğrencileri için Türkçe öğretim sınıfları yeterli olmasa da vardır.)
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.