03 Şubat 2025 Pazartesi
Başkan Mustafa Atlı "Yerel Yönetimler" Konulu Panelde Gaziköy Lisesi Öğrencileriyle Buluştu
Portakal Mevsiminde Kuran Dersleri
HAKKANİYET ÇEMBERİ
Anadolu’yu konuşturan usta bir yazar: AHMED HAMDİ TANPINAR
Kurban Nedir? Kurban’ın Dinimizdeki Önemi?
Neden mi mutluyum,
ZAHİDE UÇAR
30 Ağustos 2024 günü Kara Harp Okulu mezuniyet töreni sonrasında teğmenler kendi aralarında subay yemini ettikleri için TSK’dan ihraç edildi.
Teğmenlerin kendi aralarında yaptığı, resmi olmayan bir yemini kim, ne amaçla servis etti?
İlk servis edildiğinde teğmenlere sahip çıkan Erdoğan ve Ö. Çelik, sonra neden ağız değiştirdi? Gelin biraz beyin jimnastiği yapalım:
Türk Milletinin %85’i Teğmenlerin ihraç edilmesini onaylamıyor. Bu durumda kaybeden kim?
2007 yılından bu yana AKP siyaseti tarafından Türk Ordusuna operasyon yapılıyor. Amerikan askerleri yanında peşmergelerle birlikte 04 Temmuz 2003 günü Irak’ın Süleymaniye kentinde bir binbaşı komutasındaki Özel Kuvvetler personeli 11 Türk askerinin başına çuval geçirdi. 60 saat sorguladı. Gül ve Erdoğan askerine sahip çıkmadı. Hilmi Özkök, büyük devletlere ültümatom verilemeyeceğini söyledi iyi mi?
İlk operasyon…
İncirlik üssünde görev yapan bir Türk subayı gece üsse dönerken eşinin yanında coniler tarafından yere yatırılarak yoklama yapıldı. Subaya ne kurumu, ne de günün başbakanı sahip çıktı. Bu durumu hazmedemeyen subay ordudan istifa etti.
Balyoz ve türevi kumpasları zaten bütün ülke biliyor. 15 Temmuz kalkışması fırsata çevrildi. Ordunun okulları kapatıldı. Yargısı lağvedildi. Hastaneleri ellerinden alındı. PKK ile çatışırken yaralanan askerlerimiz için arkadaşlarının ne dediğini biliyor musunuz? “Diyarbakır askeri hastaneye ulaşırsa kurtulur” denirdi. Askeri hastaneler yok edildikten sonra kaç askerimiz tecrübesizlik nedeniyle şehit oldu biliyor muyuz? Bilmiyoruz!
Etrafımız ateş çemberi. 3. Dünya savaşının eşiğindeyiz. Minicik şehir devletleri bile silahlanıyor. Yunanistan askerliği 12 aya çıkardı. Biz orduyu küçültmekle kalmadık, askerliği 6 aya indirdik. Paralı askerlik Ordu Millet ruhuna yapılan bir darbeydi. Ülkeyi savunmak fakir Türk çocuklarının üzerine kaldı. Arkası olanın sahte çürük raporları da toplum vicdanını yaraladı.
Ordu kendi yemeğini çıkartamadığı için askerlerimiz zehirlendi…
Bütün bu yaşananlarda askerine, ordunun kurumsal yapısına kim sahip çıktı? ULUSALCI, ATATÜRKÇÜ KESİM.
Atatürk’ün askerleriyiz diyen teğmenlerin ihracı kimleri yaraladı?
Ulusalcı, Atatürkçü kesimi. Yani, Kuva-yı Milliye askerlerinin mirasçılarını… Kimleri sevindirdi? Kuva-yı İnzibatiye(saray ve İngiliz ordusu)askerlerinin varislerini…
O zamanın Şeyh Sait, İskilipli Atıfları düşmanla işbirliği yapmıştı. Günümüzün din tüccarları Osmanlıcılık kılıfıyla aynı odaklarla işbirliği içinde…
Kuva-yı İnzibatiye’nin çocukları yıllardır askerlerin üzerinde tepiniyor. Dün Balyoz, Fuhuş, Casusluk gibi aşağılayıcı isimlerle orduya saldıran isimler, bugün de teğmenlerin üzerinde tepiniyor. Tarikat müritleri devreye girdi. Sosyal medya üzerinden en aşağılık hakaretlerle saldırıyor.
Ve TSK teğmenleri atarak HARAKİRİ YAPTI.
Orduya, kumpas davalarından beri sahip çıkan, askeri okullar açılsın, askeri hastaneler açılsın diye sosyal medya üzerinden mücadele eden Atatürkçü kesimin güvenini kaybetti. Neden mi?
Teğmenler “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” dedikleri için ihraç edildi mi? Edildi. İhraç nedeni ne gösterilirse gösterilsin, gerçek budur. Atatürkçüler biliyor ki, teğmenlerin ihracı sonrası ordu içinde hiçbir asker Atatürk’ün askeriyiz diyemeyecektir. Bu ihraç çok büyük bir kırılmanın başlangıcıdır. Bu karar Ordu Millet ruhuna zarar verdi. Derin bir yara açtı. Güven duygusunu zedeledi.
Ben bu gelişmenin olağan bir akış olduğunu düşünmüyorum. Sonuç kim veya kimlere yaradı? 20 YILDIR Atatürk adını her yerden silmek isteyen Türk düşmanlarının işine yaradı. Ordu içine fitne ve korku salındı. Bu durumda;
Uzun vadede ordunun içinde kalan Atatürkçü ruhu da eritilecek demektir.
Vural Savaş Emperyalizmin Uşakları eserinde, “Sıra Türk Ordusuna geldi” başlıklı bölümde şunları yazıyor:
Kara Harp Okulu Komutanlığı, 25 Şubat 2005’te Ankara’daki yabancı misyon temsilcilikleri için bir tanıtım programı düzenledi. Programa 61 ülkeden büyükelçiler, büyükelçilik müsteşarları ve askeri ateşeler katıldı.
Okul komutanı Tümgeneral Hulisi Akar Harp Okulu’nda gerçekleştirilen değişikliklere ve ilerlemelere örnek verirken, AB eğitim programlarından Sokrates’e başvurduklarını ve kabul edildiklerini ifade etti.
KHO’nun AB programına ve yazılımına kabulü gerçekleşti. Artık bu yönde daha çok çalışmalıyız dedi.
Subay olacak Türk gencinin Avrupalı gibi yetişmesi kimin işine yarayacak?
Arslan Bulut daha önce haklı olarak sormuştu(Yeniçağ Gazetesi, 5 Şubat 2005)
“Türkiye subay çıkacak gençlerini, öğrenci değişim programıyla Avrupa’ya mı emanet edecek?
Subay olacak Türk gencinin öğrenci değişim programları ile Avrupalı gibi yetişmesini sağlamak kimin işine yarayacak?
Erasmus’un Kara Harp Okulu’nda ne işi var?
Atatürk ihtilali bunun için mi yapıldı?
*** **** ***
Bu bilgilerden sonra ben de soruyorum: “Avrupalı gibi yetişen asker Türk gibi düşünme yetisini kaybeder. Türk gibi düşünmeyen asker, Türk için savaşabilir mi?”
Anlaşılan o ki, Ordunun ruhuna operasyon çok önce başlatılmış. Yaşadığımız her anormalliği bu operasyonların devamı olarak görebiliriz.
Sonuç olarak düşüncem şudur:
Teğmenler konusu basit bir konu değildir. Burada ince bir İngiliz aklı görüyorum. Teğmenlerin kendi aralarında yaptığı yemin törenini kim servis etti? Erdoğan ve Ömer Çelik teğmenlere sahip çıktıktan sonra neden 180 derece döndü? Trolleri kim harekete geçirdi? Erdoğan’ın kulağına hangi operasyon elemanı neyi fısıldadı? Nasıl ikna etti? İşte o fısıldayan kişi kimse;
Teğmenlerin atılacağını, teğmenler atıldıktan sonra ordu içinde subayların Atatürk adını anmaktan korkacağını iyi hesapladı.
Bu tezgah yemin sonrası mı yoksa yeminden önce mi planlandı bilmiyorum. Yeminden önce planlandı ise çok daha vahim sonuçlar ortaya çıkar.
Bir taşla gene çok kuş vuruldu.
Atatürk ordu içinde sakıncalı isim haline getirildi. Bu durum T.C. Devletinin kurucu ismi üzerinden Cumhuriyetin varlığını İNKAR ETMEK DEMEKTİR. Devletin kurucusunu inkar ettiğin gün, devletin meşruluğunu sorgulatırsın.
İkinci olarak;
Ordu ile ordunun kurumsal yapısına sahip çıkan kesim arasına hançer sokuldu. Teğmenlerin ihracıyla TSK HARAKİRİ yaptı. Kendini daha çok yalnızlaştırdı.
Bu coğrafya’da;
Duyduğuna inanma. Gördüğünün yarısına inan. Diğer yarıyı bulmak için araştır.
Şüphecilik bilimin ön şartıdır.
Zahide UÇAR(02.02. 2024)
ZAHİDE UÇAR
Adı muhalefet olan bir parti başkanı muhalefet ettiği için içeri tıkıldı. Bir başka muhalefet parti başkanı muhalefet ettiği için emniyete her gün imza verme cezasına çarptırıldı.
Muhalefet partisi kurmak serbest, muhalefet etmek YASAK!
Doğru Parti Başkanı Sayın Serdaroğlu adliyeyi mesken edindi. Kendisine naçizane tavsiyem; Adliyenin yanında bir ev kiralaması…
Meslek ilke ve etiği gereği muhalif olan gazeteciler KADILARIN KISKACINDA iken…
Gazeteciliği yıkamak-yağlamak-cilalamak-tetikçilik ve algı operasyonu elemanı olmak sanan gaz-teciler köşe oldu.
*** *** ***
Bolu Kartalkaya’da 76 can yanarak, dumandan boğularak can verdi. Hem de geceliği 18-80 bin TL fiyatı aralığı olan bir otelde…
Ölüyoruz biz… Hızlı trende, depremde 3 gün soğuk beton altında bağıra bağıra “kurtarın-yardım edin” diye çığlık atarak, sesimizi duyuramadan ölüyoruz. Donarak ölüyoruz. Madende göçük altında topluca ölüyoruz. İyi ölmüşüz… Öyle dedi vicdanı kendini terk edenler… BOMBALARLA ÖLÜYORUZ… Bakımı yapılmayan asansörlerde ölüyoruz. Bazen bir sapığın keyfi istedi diye gırtlağımız kesiliyor, ölüyoruz. Bebek olup hastanede ölüyoruz… Yaşlı olup bakımevlerinde ölüyoruz. Kimyasala bulanmış meyveden, sebzeden ölüyoruz. Bozuk gıdalardan ölüyoruz. NBŞ yüklü gıdalardan zehirlenip ŞEKER hastalığından sürünerek ölüyoruz. Kısır tohumlarla kısırlaşıp soyumuzu kuruttukları için tükeniyoruz.
Dünya Bankasının yönetiminde kurgulanan “sağlıkta dönüşüm” cinayetleri üzerinden ölüyoruz. Sadece ölmüyoruz. Torunlarımızın bile geleceği yağmalanıyor. Vatan toprakları altımızdan çekiliyor, biz “cambaza bak” oyunuyla uyuşuyoruz.
Bütün bu yaşananların tek bir nedeni vardır: SİSTEM!
SİSTEM bir bataklığa dönüşmüştür. Bu sistem değişmeden bugün yaşadıklarımız yaşayacaklarımızın yanında sadece bir fragmandır.
*** *** ***
Sistem bile-isteye çürütüldü. Devleti ayakta tutan orta tabaka yok edildi. Bütün az gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bir avuç SÜPER zengin YARATILDI. Geride kalanların fakirlikte birleştiği bir devlet haline geldik. Orta tabakanın yok edildiği sistemler fikir üretemez. Gerçek aydın yetiştiremez. Halkı fakirlikte birleştiren bir sistem terör üretir ama fikir üretemez. Mafyaya eleman üretir ama sanatçı üretemez. Uyuşturucuya tüketici ve satıcı üretir ama üretici, zanaatkar üretemez. O nedenle ülkemiz çürüyor. Oluşan bataklıklar zehirli gaz çıkarıyor.
Bir devleti devlet yapan en önemli kolon direği YARGI BAĞIMSIZLIĞIDIR! YARGI BAĞIMSIZLIĞI yoksa devlet de yoktur. Var sandığınız devlet sadece bir kadavradır. Devletler değil, devletler üzerinden şirketlerin paylaşım anlaşması tamamlanana kadar siz o kadavrayı devlet zannedersiniz.
Bir at sineği anlatılır. Sinekler atın kalçasından içeri girerek yumurtlar. O yumurtalar içeride gelişir ve yumurtadan çıkar. Yumurta gelişirken at koşmaya devem eder. Sinekler çoğalıp atın içinde yayıldığında at dört ayaklarının üzerine çöker. Biz bu örnekleri yakın çevre ülkelerde gördük.
Ülkemizde yaşanan her olay, 3. paylaşım savaşından ayrı düşünülemez. Bugünün hikayesi dün yazıldı. Yarının hikayesi de bugün yazılıyor. Öyleyse yarının baş aktörleri de bugün kampa alınıyor demektir.
Ne güzel, içimize girmiş her ülke kendi temsilcisini büyütüyor. Ya Türkler? YA TÜRKLER?
*** *** ***
Sahi, elinde şeker kalıntılarıyla, “çikolataları ben yemedim, o yedi” diyen çocuklar gibi davranan Sağlık Bakanı’nın pazarladığı Yunan Adasını hatırlayan var mı? Bu rezaleti kıymetli emekli Albayımız Ümit Yalım ortaya çıkartmıştı. Sayın bakanın turizm şirketinin pazarladığı Yunan adası(!), YUNANİSTAN’IN İŞGAL ETTİĞİ TÜRK ADASIYDI. Rezillik ortaya çıktığında verilen yanıt daha rezildi. “sehven” dediler. Böyle bir rezillik hiçbir ciddi devlette yaşanmaz. Yaşanırsa o halk öyle bir ayağa kalkar ki, o bakan yerinde bir gün değil, bir saat bile kalamaz!
Otelleri olan adam Turizm Bakanı… Peki o bakanın otellerini kim denetleyecek? Bu rezillikler ancak devlet olma niteliğini yitirmiş ülkelerde yaşanır. Acı olan, biz devlet iken devlet olma özelliklerini kaybettik. NEDEN, NİÇİN?
ÇÜNKÜ DEVLETİMİZİ DEĞİL, ÜÇ KURUŞLUK ÇIKARLARIMIZI ÖNCELEDİK.
*** *** ***
Bağımsızlığını kaybeden yargı mensupları önemli ölçüde KADILARA DÖNÜŞTÜ. Kadılar ise padişahın kullarıdır. Fetvayı padişah talebine göre verirler.
Kimi yargı mensubu gönüllü, kimi rüşvet, kimi tehditle Tanrı Kralın emrine girerken adaleti de hançerledi. Adalet ölünce geriye zaten devlet kalmıyor.
Bizler, deniz feneri yolsuzluğunda, İhlas davalarında, 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk iddialarında, Zindaşti olayında, yasaların çiğnendiği özelleştirmelerde, AÇILIM REZALETİNDE, Ergenekon-Balyoz-Fuhuş-Casusluk gibi CİA uzantılı yargılamalarda YARGININ ÖLÜMÜNÜ GÖRDÜK.
Yargı yaşıyor olsaydı kumpas davalar kurgulanamazdı. Yukarıda saydığım suçlar işlenemezdi.
AKP kendi sistematiği içinde gördüğü kişi ve kurumları yargı dışına taşıdı. Kendinden olanları kendinden saymadıklarının denetlemesine izin vermedi. Bugün muhalif belediyelerin elinden alınan kurumlara bir bakalım. En son Belgrad Ormanları İBB’den alındı.
AKP kafası bilimle barışık değildir. Hastalıklı bir kadercilik anlayışları vardır. Böyle olunca iyi öldü derler, bu işin fıtratı derler, kaderinde böyle ölmek vardı derler. Bir tek para konusunda kaderci değillerdir. Para sahibi olmanın bütün inceliklerini, puştluklarını kadere bırakmaz, öğrenirler. Yargı da görevini SİYASİ ERKE hizmet olarak algıladığından, CİNAYET KAÇINILMAZDIR.
Ülkemizde maddi-manevi işlenen bütün cinayetler çürümüş bir sistemin ürünüdür.
Zahide UÇAR(26.01.2025)
ZAHİDE UÇAR
30 Ağustos 2024 günü Kara Harp Okulları mezuniyet töreni sonrasında teğmenler kendi aralarında subay yemini ettikleri için TSK’dan ihraçları talep edildi. Teğmenler 16 Ocak’ta Yüksek Disiplin Kurulu’nda yazılı ve sözlü savunma yaptı.
Uzun süre teğmenler konusunu yazan, tartışan yazar, akademisyen ve emekli askerleri izledim. Teğmenler atılsın diyen güruh hariç, atılmasın diyenlerin geneli naif yorumlar yaptı. Suç yok, kendi aralarında yaptıkları bir ritüel dediler. Dejavu!
Bu savunma bana Ergenekon ve türevi kumpas yargısını hatırlattı. O dönemde de birçok asker suçsuzum diye yırtındı. Bu durum beni hem üzdü, hem sinirlendirdi ve; “Yeter be, artık Anlayın” başlıklı bir yazı yazdım. Okumak isteyen için o yazım:
https://www.guncelmeydan.com/pano/yeter-be-artik-anlayin-zahide-ucar-t33950.html
Ergenekon ve türevi ihanet sürecinde gizli tanıklar PKK’lılardan seçildi. Neden? Ordu personelini moral olarak çökertmek için.
Türk Milletine bağımsız bir ülke armağan eden son Türk Kağanı Mustafa Kemal Atatürk’ün 31 Temmuz 1920 tarihinde Afyonkarahisar Kolordu Dairesi’nde subaylara hitaben yaptığı uzun konuşmasında Türk Ordusu ve Türk Milletini uyarıyor. Hayati uyarısında;
“Orduyu imha etmek için mutlaka subayını mahvetmek, aşağılamak lazımdır.”Diyor.
Gene konuşmasının bir yerinde; “Ordunun ruhu subaylardadır.” Der.
Ordu üzerinde siyasi oyunlar ve operasyonlar devam ediyor. Teğmenler konusu bu kumpaslardan ayrı düşünülemez.
“Mustafa Kemal’in askeriyiz” sözünü, Mustafa Kemal’e düşman olanlar meydan okuma olarak algıladı. Salyalarını akıtarak saldırdılar. Ebru teğmen’e sosyal medyadan saldıran bir alçak açıkça tecavüz etme tehdidinde bulundu. Kıçını silemeyen alçaklar bu dönemin görevlisi oldu. Teğmenimiz suç duyurusunda bulundu. Yargı fikir özgürlüğü kararı verdi. Bu karar bize neyi anlatıyor? Bulunan savcı Öz dönemini değil mi?
Tepkiler gelince ifade özgürlüğü tutuklamaya dönüşüyor. Bu alçak, aşağılık saldırı karşısında Genelkurmay teğmenine sahip çıkmıyor. Ya da sahip çıkmaya korkuyor…. Ürkütücü bir durum.
*** *** ***
Bu ülkeyi Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları kurdu. Türk Ordusunu Mareşal Mustafa Kemal Kurdu. Ordu Mustafa Kemal’in ordusudur. Asker Mustafa Kemal’in askeridir. Öyleyse konu ne?
Kurtuluş Savaşında yendiğimiz yedi düvelden biri olan İngilizler giderken uyuyan ajanlarını bırakıp gitti. Kurtuluş Savaşında Kuvayi Milliye’ye karşı kim savaştı.? Saray ve İngiliz ortak ordusu olan Kuvayi İnzibatiye savaştı. Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra Kuvayi İnzibatiye’nin soyları yok olmadı. Geride bıraktıkları tohumları 100 yıldır Atatürk ve kurduğu devletle savaşıyor. Gene arkalarında İngiliz var, Amerika var, İsrail var.
Türk Ordusunun küresel çeteye lejyoner askeri olması için Mustafa Kemal’in askerlerinin tasfiye edilmesi gerekir.
Teğmenler tam da bu nedenle ihraç edilmek isteniyor. Algı operasyonuyla Mustafa Kemal’in askeri olmak suç işleme nedeni olarak pazarlanıyor.
Birilerinin ağa babaları; “Atatürk dönemi bitmiştir” diyordu. Bu talimat nedeniyle Ergenekon KUMPASINDA Atatürk’ün NUTUK kitabı suç delilleri arasında gösteriliyordu. Bu talimat nedeniyle Kuvayi İnzibatiye’nin çocukları Cumhuriyete “reklam arası” diyordu.
Teğmenler Orduda kalırsa Kuvayi Milliye kazanacaktır.
Teğmenler ordudan atılırsa KUVAYİ İNZİBATİYE kazanacaktır!
Bu durumda bu ülkenin meşru çocukları, kısacası;
T.C. Devletinin tapusunun gerçek sahibi Kuvayi Milliye’nin mirasçıları susmayacaktır!.
Karar verecek olanlar koltuk derdine düşüp ordunun ruhu olan teğmenleri atacak mı?
Bu durumda;
Teğmenine sahip çıkamayan, çıkmayan komutanlara Türk Askeri güvenir mi?
Zahide UÇAR (19.01. 2025)
ZAHİDE UÇAR
Arap Baharı Ortadoğu ateşi olarak devam ediyor. Birinci Dünya Savaşının haritası, Gazi Mustafa Kemal tarafından engellendiği için tamamlanamadı. BOP’ni bu haritanın tamamlanma projesi olarak görmeliyiz.
Irak, Libya çok kolay parçalandı. Irak’ta bir tarikatla, Libya’ya dışarıdan sokulan terör gruplarıyla parçaladılar…
AKP Hükümeti en başından beri bu projenin ortağıdır. Unutmuş olabilirsiniz, hatırlayalım; Davutoğlu Libya’ya sokulan yüzer-gezer teröristlere bavulla elden para dağıttı. İş bitince yaralı teröristler Türkiye’de tedavi edildi. Kaddafi linç edildiğinde Davut’un oğlu Hillary Clinton ile çak yapıyordu. AKP Ortadoğu’ya sokulan bir Truva Atı mı? Türk Milleti bu sorunun cevabını bulmak zorundadır!
*** *** ***
Ateş yüzümüzü yalıyor!
Suriye’ye binlerce terörist sokuldu. Esat ailesinin yaptığı zulümler nedeniyle içeride bulunan muhalif gruplarla birleştiler. Kürtlerin ilk açıklaması, “rejimin yanındayız” oldu. AKP Salih Müslim ile iletişime geçti. İstanbul’da ağırladılar. Davutoğlu’nun Salim Müslüm’e ; Kürdistan vaat ettiğini” öğrendik. Yani, PYD dedikleri yapının ebesi, ABD ile birlikte AKP’dir.
Bush Irak’a saldırmaya hazırlandığında “bu bir haçlı savaşıdır” dedi. AKP Genel Başkanının geçmişte Haçlı Savaşını övdüğü konuşmadan bir paragraf hatırlayalım: “…. Haçlı seferleri çok yoğun bir şekilde bilim ve sanat noktasında alışverişlerde bulunduğu dönemdir(!)?…”
Ateş yüzümüzü yalıyor!
Suriye Ordusu birden yok oldu. Tıpkı Saddam’ın ordusu gibi…
Bu demektir ki, iki devletin ordusu da operasyon yemiş. Ya Türkiye?
Balyoz ve Türevi davaların BOP ile bağlantısı artık ortaya çıkıyor. Kozmik oda casusluk faaliyeti BOP’nin bir operasyonuydu. Bu operasyonu neden yedik? Türkiye Cumhuriyeti Devleti için ne planlanıyor ki, önce içeriden çökertme operasyonu yapıldı?
Suriye’de iç savaş başladığında Halep’ten arayan Türkmen kökenli bir Suriye Vatandaşı şunları söyledi; “Nüfus kütükleri yakıldı. Buraya dışarıdan bilmediğimiz birçok insan yerleştirildi.”
Şimdi dönelim Türkiye’ye;
Bizde nüfus kütükleri yakılmadan içeriye ABD askeri olan Afganlar sokuldu. ABD askeri Afganlar Türkiye’ye neden sokuldu? O askerler Suriye’ye sokuldu mu? Ya da Türkiye’de planlanan bir operasyon için kara gücü olarak mı bekletiliyor?
**** ***** ******
Suriye’nin parçalanması zamana yayıldı? Neden?
İç savaş uzun sürünce devletin gücü tükenir. Yoksullaşan halk rejime öfke duyar. Süre uzadıkça ve maddi imkanları gerileyen, yoksullaşmadan payını alan ASKERİN moral gücü çöker. İnancı zayıflar. İşte o noktada devreye istihbarat örgütleri girer. Sosyal medyada; Katar eski Başbakanı Hamad Bin Casim’in bir açıklaması paylaşıldı. Açıklamaya göre Suriye ordusunda en üstten erine kadar para dağıtmışlar. Yani, bir orduyu satın almışlar…
*** *** ***
Gelelim Türkiye’ye;
Türkiye’de üretim bitirildi. İşsizlik çok yüksektir. Fakirleştirme bir tercih haline geldi. Gençlerin gelecek umudu yok edildi. Adalete olan güven sıfırlandı. Kadın cinayetleri ve çocuk tecavüzleri, imam diye ortaya çıkan bazı kişilerin sapkın fetvaları ve bu fetvalara sessiz kalarak adeta onaylayan siyasi iktidar… Yandaş ihale soyguncusu şirketlerin tekrarlanan vergi afları… Bir de üstüne fakir halka yüklenen vergiler..
Uyuşturucu batağına düşen gençler… Mafyalaşma ve mala çökmeler tıpkı Osmanlı’nın 1909-1919 yıllarına benziyor.
Bütün kurumlar çökertildi. Korkunç bir toplumsal çürümeyle karşı karşıyayız. Kimsenin kimseye güveni kalmadı.
Farklılıklar derinleştirildi. Trol denilen maaşlı yaratıklar kin ve nefret tohumları ekme görevi aldı. Bir paylaşımda; “Bu Kemalistlerin eline fırsat geçse bize kezzap içirir” diyordu. Atatürk ve Cumhuriyete olan saldırı, iftira, yalan korkunç boyuta vardı. Bu paylaşımların sadece trol işi olduğunu düşünemeyiz. Belli ki bu paylaşımları okuyan Cumhuriyetçilerin nefret duyguları şiddetlensin isteniyor. Yarılma ne kadar derin olursa, çatışma da o kadar şiddetli olur. Bunların arkasında yabacı istihbarat elemanlarının olduğunu düşünüyorum. Kurtuluş Savaşında iç düşmanla birleşen yabancı istihbarat elemanlarının yayınlarını bir düşünün. O zaman da din kullanılmıştı.
İmam kılıklı bazı görevlilerin Cumhuriyet düşmanlığını körükleyen paylaşımları, Atatürk düşmanlıkları, iftira ve yalanları…
Türk Milletinin değerlerinin sürekli aşağılanması, Türklerin varlığını inkara varan açıklamalar… Türk adının birçok yerden kaldırılması, Türkiyelilik dayatması Türklerin sürekli dolmasına neden oluyor. Türkler kurucu unsurdur. Ülke bizim diye sabrediyor. Elinden almaya kalkınca oluşacak patlamanın şiddetini kimse tahmin edemez.. Belki de tahmin edip öncü rolüne soyunanlar satın alınır, kimbilir..
Bütün kışkırtmalar bir iç savaş planı için hazırlığa benziyor. Ve siyaset bu hazırlığı belli ki idrak edemiyor. Belli ki akıl hocalarının etki ajanı olduğunu idrak edemiyorlar. İdrak etseler hedefte sadece Türkiye’nin değil, kendilerinin de olduğunu anlarlardı…
Türkiye’nin 2024 yılı Ekim Ayı itibarı ile cari açığı 7.7 milyar dolardır. Brüt Dış borç stoku 512 milyar dolar, net dış borç stoku 265.4 milyar dolardır. Bu miktar cari açık ve dış borç başlı başına güvenlik sorunudur.
*** **** ****
Güney Kıbrıs Rum kesimi hızla silahlanıyor. Rumlar askerlikten terhis olunca silahlarını yanında götürüyor. Böylece sivil halk silahlanmış oluyor. Tıpkı Kıbrıs Barış Harekatı öncesinde olduğu gibi… Emekli Albay Aziz Ergen Rum kesiminde hükümetin bilgisi altında 15 yaş grubuna silah dağıtılıyor diye açıklama yaptı. Ve biz AKP Genel Başkanı’nı Yunan Başbakanı ve Rum kesiminin başbakanı ile kahve içerken görüyoruz. Bu resmin anlamı şudur: “Rum tarafını devlet olarak tanıyoruz. “ Peki Yunan Başbakanı Kuzey Kıbrıs Türk Devleti’nin Başbakanı ile kahve içer mi? Asla! Rum tarafı AKP’nin sessiz kalışıyla Avrupa Birliğine girmişti. Ne güzel değil mi(!)? Belli ki Rumlar bir savaş hazırlığı içinde. Bir savaş durumunda NATO’da birlikte olduğumuz Avrupa Devletleri AB ülkeleri olarak karşımıza çıkacak…
AKP Yıllardır Ege’de taviz veriyor. Akdeniz’deki haklarımızdan feragat ettiler. Belli ki Kıbrıs konusunda yeni taviz isteniyor. Yoksa savaş mı?…
Türkiye’de iç çatışma çıkarttıkları an Rumlar Kuzey Kıbrıs Türk Devletine saldırır mı? Türkiye kendisiyle uğraşırken, Kıbrıs Türk Devleti’ne sahip çıkabilir mi?
*** *** ***
YENİ ABD İSTİHBARAT DİREKTÖRÜ Tulsi Gabbard;
“Türkiye yıllardır İŞİD ve El Kaide teröristlerine perde arkasında destek veriyor. Türkiye ve Erdoğan dostumuz değil. Dünyanın en büyük diktatörlerinden biri, İslamcı bir halifelik kurmak istiyor.” Diye açıklama yaptı.
Bu açıklamadan ne anlamalıyız? ABD görevlileri Kaddafi, Saddam, Esat için de buna benzer açıklamalarda bulundu. Sonuç ortadadır.
Bu açıklamadan benim anladığım şudur;
Sayın Erdoğan, istediğimiz her şeyi kabul etmezsen, diğerlerinin başına ne geldiyse, senin de başına aynısı gelir diye şantaj yapılıyor.
Ve sarayın bazı danışmanları Erdoğan’ı Saddamlaştırmak için her şeyi yapıyor.
ABD NATO ülkesi, bize saldıramaz diyenler var. Bilgisizlik.. Arap Baharında ülkeler terörist gruplar kullanılarak şekillendirildi, parçalandı.
Türkiye’de ne kadar terör grubu var, biliyor muyuz? Bilmiyoruz. Bir patlama için ortam nasıl hazırlanıyor, görüyoruz. Her şey bir ajanın provakasyonu ile başlar. İşte o zaman bize direk savaş açamayan ABD, NATO OLARAK ÜLKEYE GİRER. Sahi, Yunanistan’da NATO ülkesi değil mi? Yunanistan’ı da yanında getirir mi? Malum, bir karışıklık durumunda NATO’nun çoook iyi niyetle müdahale hakkı var ya(!)?
Ateş yüzümüzü yalıyor…
Türk Milleti Bu süreçte birlik olmalıdır. Kışkırtmalara, provakasyonlara soğuk kanlı bir akılla yaklaşmalıdır. “Böl ve yut” taktiğine malzeme olmadan ülkemize sahip çıkmalıyız.
Türkiye AKP’den de, AKP Genel Başkanından da, meclis tiyatrosunun oyuncularından da çok büyüktür!
ZAHİDE UÇAR
Bugün sizlere yaşadığımız bir hikâyeyi anlatacağım:
Bir kurt köpeğimiz vardı, adı Ece. Ece’yi oturduğumuz evin yanında bulunan komşunun bahçesine oynaması için götürdük. Koşturdu, eğlendi, yanımıza oturdu. Bahçede ağaçlar arasına bağlanmış ipler vardı. Minik bir kuş gelip ipe kondu. Ece kuşa havlamaya başladı. O andan itibaren belgesellik bir eğlenceye şahit olmaya başladık.
Kuş Ece’nin etrafında yakından uçup yükseliyor, ece havlayarak kuşu kovalıyor. Kuş o kadar alçaktan uçarak Ece ile eğleniyor ki, biz şaşkınlıkla izliyoruz. Kuş Ece’nin yakalarım sandığı mesafeden uçuyor, Ece koşuyor, sonra kuş dönüp ipe konuyor. Gene alçalıyor, Ece’ye yaklaşıyor. Yere çok yakın uçup Ece’yi koşturuyor. Sonunda bizim Ece yorgunluktan dili bir karış vaziyette toprağa çöktü. Gözümüzün önünde Ece ile resmen dalga geçen minik kuş gösterisini tamamlayıp uçup gitti. Herhalde “şuna bir ders vereyim” dedi.
Evet;
Biri minicik bir kuş, Ece kocaman bir kurt köpeğiydi ama kuş kanatlarına güveniyordu.
Aklıma bir söz geldi: “Kuş konduğu dalın kırılmasından korkmaz; çünkü güvendiği dal değil, kendi kanatlarıdır.”
Bir de Kastamonu’da bizim köyde bir söz vardır:
“Köpeğin avanağı yol eskitir.”
Ece’yi 8 yıl önce kaybettik. Onu kaybettiğimizde bağırarak ağlamıştım. Ona tabii ki avanak demeye kıyamam. Şartları eşit değildi.
Bu yaşanmış hikayeden çok ders çıkartabiliriz.
Doğa ile iç içe yaşarsanız insan yığınlarından öğrenemeyeceğiniz çok şey öğrenirsiniz. Doğa zihninizi temizler. Öğretir. Sevmeyi öğretir. Sevgiyi noktasallıktan alıp genişleterek yayar. Bir bakarsınız, bir çiçeği okşar, koparamaya kıyamazsınız. Kopardığınızda bir canlıyı öldürdüğünüzü fark edersiniz. İnsanoğlu ne zaman betona gömüldü, kalbi de o zaman küçüldü. Evrensel sevgiden noktasal bencilliğe evrildi.
Doğayı dinleyin, doğanın müziğini… Rüzgarın uğultusunu, yağmurun sesini… Minik bir kuzunun melemesini…
Ayaklarınıza sürünüp bir okşama bekleyen kedinizin sizde uyandırdığı merhamet duygusunu deneyimleyin.
Bedri Rahmi Eyüpoğlu “Sevgi Üstüne” isimli şiirinde;
İçinde bir tek suret yaşayan yüreğe yürek mi derler
Bir tek yaprak veren dalın boynun burarlar
Bir tek meyve veren dalı keserler
İnsan dediğin bir buğday tarlası gibi olmalı
Esti mi rüzgar bir değil milyonlar için esmeli
Diye devam eder.
Seksen, doksan ve daha fazla yaşamak önemli değildir. Duyarak, hissederek, bir yüreğe dokunarak, kırık bir gönüle merhem sürerek, akan bir gözyaşını silerek, dermanı tükenen birine dermen olarak, bir yalnız kalmışa hatır sorarak ne kadar yaşadık? Kaç saatimizi anlayarak, hissederek, yaşadığımız dünyaya katkı sunarak geçirdiysek, işte gerçek yaşımız o kadardır. Gerisi ise zaman israfıdır. Yaşanmamıştır.
Zahide UÇAR
07.11.2024