29 Kasım 2024 Cuma
Tutum Yatırım ve Türk Malları Haftası Adana Şehit Samet Özkan İlkokulunda Kutlandı
Portakal Mevsiminde Kuran Dersleri
HAKKANİYET ÇEMBERİ
Anadolu’yu konuşturan usta bir yazar: AHMED HAMDİ TANPINAR
Kurban Nedir? Kurban’ın Dinimizdeki Önemi?
Bugün Benim Doğum Günüm...
ŞÜKRÜ IŞIK
31 Mart 1979 da Adana Belediye Başkanını kurşunladığım iddiası ile gözaltına alındım. Teşhis için götürüldüğüm Tıp Fakültesi Numune Hastanesinde pol-derli piç Ahmet ekibinin bir komplosu ile tabanca ile vuruldum.
Ameliyat sonrası başımda nöbet tutmaya başlayan ve hastanede geçen 11gün boyunca başımdan ayrılmayan Ülkücü Hemşirelerden biriydin.
Hastane sonrası günlerde hiç kopmadık
80 Ocak ayında her an hapse düşebilir, her an vurulabilir, her an kaçak olabilir, okulu bitiremeyebilir konumundaki ben gibi istikbali meçhul bir delinin evlenme teklifi kabul ettin.
O zaman ben Mühendislik ikinci sınıf öğrencisi sen üniversite kadrosunda bir hemşire idin.
12 Eylül 1980 gecesi Kozan’da gözaltına alındım, Polis okulunda 3 ay süren gözaltında her gün geldin, yiyecek getirdin, sigara getirdin kirlilerimi götürdün, bizler tezgâhta iken sizler dışarda aynı çileyi çektiniz.
Aralık 1980’de tutuklandık, Köprü köyü askeri cezaevi, Gaziantep E tipi ve nihayetinde Mamak cehennemi.
1983 yılında tahliye olana kadar ardımsıra cezaevlerinde dolaştın.
Cezaevi çıkışı okulda son yarı yılı okurken
30 Ekim 1983’te nişanlandık.
Okul bitimi ekonomik nedenlerle evlenme tarihinde sıkıntı olunca (amiyane tabiri ile) askere kaçtım.
Nihayetinde askerlik dönüşü 28 Kasım 1986 tarihinde evlenebildik.
İstikbali meçhul, namlunun ucundaki bir talebeye “Evet” demenin bedeli, evlenebilmek için 7 çile dolu yıl bekledin.
Benim gibi kafası kırık bir delinin 1979’dan bu yana 45 yıldır kahrını çekiyorsun.
Evlatlarımız Oğuzhan, Alperen, Erenhan okuyup birer mühendis oldu ise, başarılı iş hayatları var ise hep senin kanatlarının altında oldukları için oldu.
Ben Muhsin Başkan’la siyaset yaparken sen çocukların eğitimi ile büyümesi ile ilgileniyordun.
Kısaca Garibim ( Hürü hanım), hayatım, evdeşim, aşkım…
45 yılda bana yaşattıkların için teşekkür ediyorum.
Sana çektirdiğim çileler için özür diliyorum.
Tanrı’ya hamdolsun bize birde Timuralp diye bir altıntop verdi. Alperen ve gelinimiz Müge’nin oğlu, bizim torunumuz, çekirdek ailemizin neşe kaynağı küçük dev adam…
Duygusala bağlamadan kısa keseyim.
Teşekkürler hayatımın kadını, hayatımın anlamı…TEŞEKKÜRLER GARİBİM….
ŞÜKRÜ IŞIK
Teğmenlerin tören ertesi yaptıkları, ananevi ritüel etrafında kıyamet kopuyor. Ki bu yıllardır yapılan bir gelenek… Ve kıyameti koparan slogan MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİYİZ ! cümlesi… Aslında komik, ülkemde askeri her söylemde Mustafa Kemal Atatürk için EBEDİ BAŞKOMUTAN deniyorsa ve TSK personeli olan askerler başkomutan bildikleri kurucu lidere sadakat beyan ediyorlarsa ve sadece alkışlanır, aferin çocuklara denir….
Gerisi SANAL GÜNDEM YAPIP; BİR ŞEYLERİ GÖZ ÖNÜNDEN KAÇIRMA ALGISIDIR.
19 Ağustos 1981. MHP ve ÜLKÜCÜ KURULUŞLAR DAVASI ilk duruşma günü. Her günü bir cehennem olan Mamak askeri cezaevinde tutukluyuz. Sabah 08.00 civarı A.B.C.D bloklarda kalan biz tutuklu sanıklar duruşma salonuna alındık. Salonda avukatlar, basın mensupları, askeri heyet ile bizim aramızdaki alanda, en arkada duruşmaya gelebilen tutuklu sanık yakınları…
Öndeki 2-3 sıra boş, askeri savcı klasörler getiriyor, duruşmaya hazırlanıyor. Askeri hâkimler duruma bakıp geri gidiyor, bir ikisi oturdu. Bizim etrafımızda hemen her sırada bir G3 lü asker, konuşmayın, önünüze bakın türü emirlerle bize kısık sesle talimat yağdırıyor…
Derken duruşma salonun demir kapısı rayları üzerinden hareketle açılmaya, demirin demire sürten gıcırtısı duyulmaya başladığı an hepimizin gözü oraya çevrildi. Kapı açıldığında ilk önce içeri parlak bir güneş ışığı doldu, arasında karartılar hareketi görmeye başladık derken ışık hüzmesinin içinden BAŞBUĞ göründü. O her zamanki gibi ağır ağır, hafif sallanarak salona girdi, arkasında diğer milletvekilleri, GİK üyeleri…
Ne oldu, nasıl oldu, spontane bir şekilde, aynı anda ayağa fırladık, aynı anda haykırarak İSTİKLAL MARŞI söylemeye başladık.
Ağlıyor, hançeremiz yırtılana kadar bağırıyor ve esas duruşta İstiklal Marşı söylüyoruz.
Asker şaşkın, oturun susun komutları, şaşkınlıkla G3 mekanizma şakırtıları, mecburen selam duran üniformalı savcı, hâkim taifesi…
Netice… Tüm baskıya rağmen aslanlar gibi İstiklal Marşını söyledik, TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ yargılama edepsizliğini gösteren askeri cuntayı mat ettik ve yerimize oturduk.
Duruşma bitimi koğuşlara bir döndük ki her sanık için bir sorgu sayfası, “NEDEN İSTİKLAL MARŞI OKUDUNUZ; BU EMRİ KİM VERDİ?” ve savunma istiyorlar…
Koğuşta eğitimci avukat abilerimiz var. Ben Himmet Kayhan abimden savunmayı kopya ettim.
“ Burası Türkiye Cumhuriyeti ve okuduğumuz İstiklal Marşı ülkemin Milli marşıdır. Yönetimde olan askeri idare İstiklal Marşı okumayı suç sayıyorsa cezama razıyım.
Hiç kimseden emir almadım, içimden geldi okudum.”
Sonuç: Hiçbir şey olmadı, Normalde emre itaatsizlikten, yada isyan denemesinden hepimizi perişan edene kadar coplamaları lazımdı. Ama hiçbir şey yapamadılar.
Yukarıda teğmenlerin ritüeli nedeniyle koparılan kıyamet bana bu hatıramı hatırlattı. Bu çocuklara bir şey yapamazlar. Ama psikolojik baskı uygulamaya çalışırlar. O kadar… Buda onları çelik gibi bir Atatürkçü yapar…
Tanrı Türk’ü korusun ve yüceltsin
Ne mutlu Türk’üm diyene
ŞÜKRÜ IŞIK
Aşağıda MİR SULTAN GALİYEV(F) hakkındaki kişisel düşüncelerimi okuyacaksınız. Katılıp katılmamakta özgürsünüz… Galiyev yıllardır merak edip, araştırdığım, öğrenmeye çalıştığım Türk Dünyası liderlerinden biridir….
Bir garip Türk Lider: SULTAN GALİYEV
Türk milliyetçilerine göre;
Sultan Galiyev bir komünisttir, komünist olduğu için de adını bile anmaya gerek yoktur. Yok, hükmünde biridir.
Yerli komünistlere göre;
Sultan Galiyev Proletarya devletine inanmaz, Bolşevik ihtilalinden sonra Türk birliği, Turan Devleti ülküsü için çalışmış bir faşisttir.
Türk İslamcılar için;
Sultan Galiyev kıymeti harbiyesi olmayan sıradan biridir. Onun “Müslüman Türkleri bir bayrak altında toplama” ülküsü bile onun ciddiye alınmasına yetmemiştir.
Sultan Galiyev 1892 doğumlu bir Tatar Türküdür.1911-14 arası öğretmen olarak çalışırken fikirsel gelişimini tamamladı ve Türkçü Sosyalist görüşü netleşti.
Bu nedenle 1915 yılında başlayan Osmanlı- Rus savaşında Tatar ve Başkurt askerlerinin Rus ordusu içerisinde Osmanlıyla savaşmasına karşı çıktı.
1917 ihtilalinden sonra Moskova’ya çağrılarak Rusya Müslümanları Kurultayın Genel Sekreter seçildi. Daha sonra Sovyet Milletler Komitesi genel sekreteri oldu ve Lenin, Troçki ve Stalin’den sonraki dördüncü güçlü adam oldu.
Sultan Galiyev iç dünyası Türklük aşkı ile dolu bir Türk olarak 1917 devriminin Müslüman Türk Birliği için bir fırsat olduğuna inandı ve bu uğurda mücadele etti.
Bu çarlık Rusya boyunduruğu altında inleyen Büyük Türkistan için bir umuttu çünkü 1917 ihtilali “ Halkların kendi kaderlerini tayin hakkı” ilkesine inanıyordu.
1919 yılında Türkleri tek bayrak altında toplamak için İdil-Ural Cumhuriyeti kurma projesi hazırladı ise de proje Lenin tarafından reddedildi.
1920 yılında Zeki Velidi Togan ve arkadaşları Turan Federe Sosyalist Devleti kurma amacı ile İttihat ve Terakki Örgütü kurdular ve “ Halklara Özgürlük” sloganı ile başa geçen fakat seri bir şekilde merkezi Bolşevik yönetimine evrilen sisteme karşı direnmeye başladılar.
Bunun neticesi Galiyev ile Lenin arası açıldı. Mücadele yıllarca devam etti, bir ara Troçki ile birlikte hareketle güçlense de Lenin’den sonra Stalin tarafından da dışlanan Sultan Galiyev ’in akıbeti çok net olarak bilinmemekle beraber 1930’ların sonuna doğru cezaevinde bir şekilde katledildiği tahmin edilmektedir.
Galiyev, Turan Federe Devleti’ni Lenin’e, Stalin’e kabul ettiremedi ama “Milletler müstakil olsun, milletler eşit ve dost olsun” fikrini Ruslara kabul ettirmekte başarılı oldu. Sovyetler dağıldıktan sonra Türk Cumhuriyetleri bağımsızlığını kazandı ise onların bayraklarını dalgalandıran rüzgâr Galiyev ‘in fikirleridir.
İlginç bir dip not:
Galiyev ‘in Rusya’daki sağ kolu Türk Ocakları’ndan yetişen TKP’li Türkçü Mustafa Suphi’dir. Daha sonra bu Türkçü- Devrimci çizgi Kemal Tahir, Şevket Süreyya ve Atilla İlhan üstünden devam etmiştir.
ŞÜKRÜ IŞIK
Adım Şükrü Işık,
Aslen Tapan Paşalı köyünden Şükrü Çavuş torunu, Osman Işık oğluyum. Annem Kozan Altıparmak ailesinden Telci Ali kızı Asiye Hatun.
75-76 Kozan Lisesi Mezunuyum, aynı yıl üniversite nedeniyle Adana’ya taşındım. Öğrenci iken Adana ÜOD Hukuk Masası başkanı idim , 1979 tabanca ile vuruldum, 1980 ihtilal akşamı MİT raporu ile gözaltına alındım, Adana Polis Okulu, 6. Kolordu As. Cezaevi, Gazi Antep E tipi cezaevi ve nihai adres MAMAK….
MHP ve ÜLKÜCÜ KURULUŞLAR DAVASI tutuklu sanık olarak toplamda 3 yıl kadar medrese-i Yusufiye eğitiminden geçtim, idamla başlayıp beraatle biten bir serüven yaşadım.
Cezaevi çıkışı okulu bitirdim, İnşaat Mühendisiyim. Meslekte 40. Yılımı doldurdum. Evliyim, Oğuzhan, Alperen, Erenhan isimli üç oğlum, Timuralp isimli bir torunum var.
Camilere siyaset bulaştığı için ( bana göre bulaştı) cemaati terk ettim, vakit namazlarını aksatmadan evde kılmaya çalışan biriyim.
25 Mart 2009 Muhsin başkanın şehadeti ile aktif siyaseti bıraktım. Oyumun rengini adayın şahsiyeti belirliyor.
Tüm bunları niye yazdım…
25 Mart yerel seçimlerinde Kozan’da aday olan yeğenimin ricası ile onu desteklemek adına üyesi bile olmadığım CHP den kontenjan meclis üyesi adayı oldum. Yeğen kazansa idi Kozan’a hizmet için onla beraber mücadele edecektim, o kaybedince bende otomatik kaybettim…
Yeğeni desteklemek amacıyla aday olduğumu ilk baştan anons etmeme rağmen siyaseten bana laf yetiştiremeyen, benimle siyasi konularda konuşmaya lügati yetmeyen birkaç aklı evvel “ BBP, CHP gezdin durdun MHP yi eleştiriyorsun” dedi…. Ciddiye almadım ve cevap bile vermedim.
1947 sonrası çok partili dönem Türkiye’si ve gelişen olayalar ilgi alanımda olduğu için son 70- 80 yılı devamlı araştırır incelerim.
Son 30 yıldır da Anadolu Alevileri üzerinde yoğunlaşan bir incelemem var. Buna 80 öncesinden kalma manevi borç ve
dayatılan Emevi İslam’ına karşı Türkmen Aleviliğinde bulduğum arı, sade, Türkçe ibadet ve inancı yaşama etken oldu.
İslam tarihi, Emeviler, Abbasiler den başlayarak günümüze kadar olan süreci incelerseniz bize İslam diye dayatılan çok şeyin bir Arap kültürü, geleneği, ananesi olduğunu görürsünüz. Hz. Peygamberin vefatından (bir mezhep imamına göre 200 bir mezhep imamına göre 300 sene sonra) yazıya dökülmüş hadisleri ( ki doğruluk teyidi çok tartışılır) kuranla eş değer tutan, hatta kuran hadis olmadan anlaşılmaz diyen zihniyet dayatması hakim ülkemizde…
Türk milletinin itikadi imamı İmam Mâturîdî AKLİ İSLAM derken Arap imamı Eşari NAKLİ İSLAMI öne almış ve maalesef hilafetle birlikte payitahta çöreklenen Arap acem âlimler yüzünden inanç sistemimiz Akli İslam’dan Nakli İslam’a evrilmiştir.
Konu derin ve karışık, haddi aşmak istemem ama geldiğim noktada Akli İslam bana Kuran diyor, Arapça okumanın faydası yok Türkçesini anlayarak oku ve yaşamaya gayret et diyor.. İşte bu noktada Türkmen Alevileri daha çok ilgimi çekiyor…..
Ben sosyal medyada hoşuma giden, bilinmesinde fayda gördüğüm her şeyi özgürce paylaşırım. Çok paylaşım yaptığım için ara sıra teyide muhtaç paylaşımlarım özelden eleştiri alınca da ya teyitle sağlamlaştırır ya da paylaşımı kaldırırım.
Bir meslektaşım geçenlerde Türkmen Alevileri ile ilgili bir paylaşımıma yorum yazmış. “ Şükrü Bey kardeşim, sen bayağı değişime uğramışsın. Bu kadar değişim yeter, fazla ileri gitme” mealinde bir yorum. Yani demek istiyor ki
“bu alevi sevdası nerden çıktı, hayırdır alevi mi oluyorsun, kendine gel….”
Siyasi ve inançsal bazda beni anlamak yerine ucuz siyaset yaparak, ukalaca ve yüzeysel eleştiri yapanlara buradan, umuma açık cevap vereyim istedim..
1973 te Kozan Ülkü Ocaklarında ilan tahtasında “ NE AMERİKA NE RUSYA NE ÇİN, HER ŞEY TÜRKLÜK İÇİN” yazıyordu, ikinci slogan “ KANIMIZ AKSA DA ZAFER İSLAM’IN” idi…
Beyler ben hala aynı çizgideyim. Hiç sapmam olmadı ve olmaz…
Bizim tanımla, Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslümanı.
MHP, BBP, İYİ Parti ile başlayan KUTLU PARTİ ile 10 olan ve kurulacak sırada bekleyen partilerde olan ÜLKÜCÜ PINARLARDAN BESLENEN partiler batar çıkar, onlarda siyaset yaparsınız yapmazsınız.. Beni ilgilendirmez. Ben ÜLKÜDAŞLIK HUKUKU esasında her kardeşime saygı duyar hoş görü ile yaklaşırım. Hiç kimseye partisinden dolayı tavrım olmaz, buna CHP dahil
( DEM hariç). İnsanların kişisel tercihine saygı duyarım
Bu siyasi duruşum
Mezhep imamımız Ebu Hanife, İtikat imamımız Mâturîdî.. Emevi İslam dayatmalı günümüz dayatmalarından yorgun olduğum için ibadetimi evde yapıyorum, Allah’a kul olma gayretinde, hoş sada bırakma hedefinde bir Müslümanım.
Alevi değilim ama aleviler can kardeşim kan kardeşim, benim için benden hiçbir farkları yok.
Ukalalık yapmayı sevmem ama siyaseten biat ettiğiniz genel başkanınız kadar, dinen de eteğini öptüğünüz şıhlarınız kadar kelam ehliyim. Nokta.
Sürçü lisan etti isem affola
Şükrü IŞIK inşaat mühendisi
ŞÜKRÜ IŞIK
Biraz yaz rehavetine kapıldık, sıcaklar bahane oldu, akabinde Adana’da tesadüf bulunduğumuz bölgeyi ve siteyi vuran afat, hortum nedeniyle yıkılan 20 mt lik ağaçlar, uçan güneş enerjileri, çatı örtüleri vs derken köşe yazımızdan koptuğumuz bir süreç yaşadım.
Dün Türkeş bey arayıp, “ Abi tatil yetmedi mi, yazıların özledik” deyince anladım ki sizler beni özlemişsiniz…
Satırlara ısınmadan, direk koulara dalmamak adına belleğimde bulunan bir bilgiyi aktarmak istedim.
“İtikatte Maturidiyiz” deriz ama çoğumuz tam olarak ne olduğunu bilmeyiz…
Konunun ilim sahiplerinden özür dileyerek bu yazımda bu konuya yüzeysel değineceğim.
• Mezhep imamları, en büyük din âlimleridir. Peygamber efendimizin yolu, din âlimlerinden öğrenilir.
Hanefi mezhebi: İmam Ebu Hanife’nin adını taşıyan mezheptir.
• Şafii mezhebi: İmam Şafii’nin adını taşıyan mezheptir.
• Maliki mezhebi: İmam-ı Malik’inin adını taşıyan mezheptir.
• Hanbelî mezhebi: İmam Ahmet İbni Hanbeli’nin adını taşıyan mezheptir.
İtikat: İslam’da inanç olarak bağlanmayı gerekli kıldığına inanılan inanç esaslarının bütünüdür. Hanefi mezhebinin itikatta imamı Mâturîdî’dir. İmam Hanefi de, İmam Mâturîdî’ de Türk’tür.
Mâturîdî, akılcı İslam’ı savunur. Arapların itikatta imamı olan İmam Eşari ise nakilci anlayışı savunur.
Mâturîdî, aklı, bilgi nazariyesinin merkezine yerleştirir. Ona göre akıl, Allah’ın insanoğluna iyi ile kötüyü ayırt etmesi için verdiği en yüce emanettir.
Eşari ise, Kuran’ı, insanların cüzi irade ile anlayamayacağını, nakillerin kabul edilmesini ve bir mürşidin dini anlatmasının gerekliliğini savunur,
Mâturîdî, aklı öne çıkarır, Allah’ın kullarına anlayamayacağı sözler söylemeyeceğini iddia ederek daha da ileri gider, “Velev ki Kuran olmasaydı, insan aklıyla Allah’ı bulurdu” der ve ilmin imandan önce geldiğini savunur.
Mâturîdî, aklı, hadis olduğu iddia edilen sözlerin ve dini metinlerin lafzi anlamına hapsederek, düşünmenin önüne geçip metnin hâkimiyetini kurmaya çalışanlara karşıdır.
Mâturîdî, sorunların çözümünün, belli şahıslara, yani siyasi- dinî lidere veya gizemli güçlerle donatılmış sufi önderlere (şeyh ve kutup) havale edilmesine karşıdır.
Geçmişten günümüze kadar gelen dinî tecrübeye (sünnet ve asar), yani ilk nesillerin dini anlama ve yaşama biçimlerini ideal bir dönem (asr-ı saadet) olarak sunulması ve her konunun çözümünün ve açıklamasının orada aranması yerine, oralardan faydalanılması ancak her dönemin kendi şartlarıyla değerlendirilmesinden yanadır.
Tarih, İmam Mâturîdî’yi haklı çıkarmıştır.
16. Yüzyıla kadar İmam Mâturîdî felsefesiyle İslam’ı kavrayan, düşünen Türkler dünyanın hâkimi olurken, bilimde ve teknikte de dünyanın en ileri milleti olmuşlardır.
İmam Eşari felsefesiyle yaşayan Araplar ise halen zilletten kurtulamamışlardır.
Türklere ne zaman ki (16. Yüzyıldan sonra) Hanefi Mezhebi diye Eşari itikat anlayışı şırınga edilmeye başlamıştır; işte o zaman, aklın ve düşüncenin önüne set çekilmeye başlanmış, yozlaşma günümüze kadar devam etmiş ve etmektedir.
Aslında Aleviliğin de, aklı ve düşünmeyi devre dışı bırakan bu İmam Eşari anlayışına bir başkaldırı olarak ortaya çıktığını gözlemlemekteyiz.
Alevi denilen ve %100 Türk olan bu insanlarımızla Hanefi Mezhebinin ve İmam Mâturîdî anlayışının sorunu olmamış ama Türk milletine dayatılan Eşari ve Emevi din anlayışının bütün Türklerle sorunu olmuştur.