02 Kasım 2024 Cumartesi
SELMA ERDAL
Hep yazıyoruz;
Eğer “ek-mek” eylemini gerçekleştiremezsen tarlada
Yiyecek EKMEK bulamazsın sofrada…
Dün buğday ambarı olan ülkede; bugün gökdelenler… Yarın da; açlıktan ölenler… Az bekleyiniz o günleri de göreceksiniz.
Hep yazıyoruz;
Ne der uzmanlar?…
Bir ülkede gelişme varsa; şu 3 alana duyulan ilgiden ve elde edilen başarılardan anlaşılır:
1)Spor
2)Sanat
3)Bilim
Buyurun baylar ve bayanlar; birazcık da bu alanlarla ilgilenin. Biliniz ki çok daha mutlu olursunuz.
Ama ilgi şöyle dursun, bilgi/bilmek/bilimsel düşünmek sanki yasaklanmış, bilgece konuşanlar korkudan bir köşelere saklanmış. Nasılsa arada, sırada konuşan biri varsa; onu anlamamak için tüm kısır düşünceliler atakda/saldırıda…
Evet hep yazıyoruz da… Gerçekten de ne değişiyor?…
Enflasyon çocuğu olarak doğduk Menderes döneminde… Demirel bizi darbelerle büyüttü. Özal’la liberalce sömürüldük. Günümüzde de “ileri demokrasi koşullarında” otorite/yetke iliklerimize işledi. Gün gelip de, “ecel bizi şişledi” dediğimizde, “demokrasi” ideasını ancak Antik Yunan’daki OLİMPOS’da bulacağız zannımca…
Yeter ki sonumuz benzemesin Uğur Mumcu yurttaşımıza; onu saygıyla anıyoruz her 24 Ocak geldiğinde… Yine de umutluyuz aydınlık günlerin bir gün ama kesinlikle bir gün geleceğine…
Usanmadan hep yazıyoruz. Ama okuyan var mı?… Bu ülke için çalışıp, dokuyan var mı?..
Ne yazık ki…1950’li yıllara değin; tarımsal üretimiyle, hem Osmanlı’dan kalma dış borçlarını ödeyen, hem de ulusunu yedi düvele el açmadan besleyen TÜRKİYE ne durumlara düşürüldü?…
California’dan CEVİZ, Kanada’dan MERCİMEK, Çin’den KESTANE, Arjantin’den ANGUS ETİ, Bulgaristan’dan SAMAN, Azerbaycan’dan SOĞAN, köylüsü kahvehanelerde bacak sallamaktan bulamadığı için zaman Suriye’den de PATATES dışalımı yapılıyor.
En birinci işkolu TARIM yerine İNŞAAT olunca da beton-çimento ekilen topraklardan; ne patates, ne de soğan fışkırmıyor.
Dolayısıyla…”Tarlaya ekdim soğan… Bitmedi yedi doğan” Türküsü söylendiğinde; şaşıracak bundan böyle 2000’lerden sonra dünyaya gelen her bebe… Ne tarlası, ne soğanı?… Ne patatesi, ne samanı?… Tarımsal üretim bu topraklarda yalnızca İsa’dan Önce yapılırdı sanacak…
Ve gün gelecek gemilere binenler, martılara atmak için simit bile alamayacak…
Oysa dünlerde…Yalnızca yunuslar değil, martılar da yarışırdı gemilerle…
Çocuk aklımla denizin üzerine düşecekler sanırdım. Kanat çırparlardı gri-beyaz… Bazen Güneş saklanırdı bulutların ardına, hava buz keserdi ayaz… Yolcular koparırdı simitlerinden birer lokma, göğe atardı… Bütün çocuklar endişeyle bakardı…Ve martılar süzülürdü yukarılara… Aldırmazlardı geminin hızına… Derinlerden işve yapan deniz kızına… Soğukla, açlığın elele verdiği kış aylarında… Yolcuların havaya attıkları simit lokmalarını kaparlardı.
Nasıl ki günümüzde kediler, köpekler; yiyecek bulamazken çöp kutularında, martılar da özlem duyuyorlardır simit lokmalarını havalara atan yolculara… Ama artık simit de yok, ekmek de, soğan da…. Bundan böyle yeni doğan da zor doyuracak karnını bu ülkede… Eğer EK-MEK eylemi gerçekleştirilmezse tarlada, bağda, bahçede… Yaşam çok zor ama çok zor geçecek tüm canlılar için…