02 Kasım 2024 Cumartesi
SELMA ERDAL
İki kişi bir araya geldi mi; ÖRGÜT… Örgütü büyüttün mü; DEVLET… Devleti işletebilmek için de YÖNETİM…
Bu durum; kendiliğinden doğar. Bireyin örgütlenme isteğinden doğar. Var olan örgütlerin yan ürünü olarak ortaya çıkar. Ama bu kavramların anlamını “ola ki fırsat bulurlarsa” bilmeyenler “algı yönetimi” taktikleriyle devletin altını oyar.
Eski çağlarda yapılabilecek tek şey katı kurallar çerçevesinde halkı yönetmek olmuş. Yönetim; bu dönemlerde işbaşına “tecrübe” ile geliyor. Dolayısıyla ilk kez Çin’de KİRALIK YÖNETİCİ kurumu oluşmuş “tecrübe” temel alındığı için… Hani bizimkiler de az daha ekonomi yönetimi için adam kiralayacaklardı ya… İşte onun benzeri bir durum.
Bu KİRALIK YÖNETİCİ durumlarından sonra BÜROKRASİ çeşitli kalıplarıyla ortaya çıkmış.
Sanayi devrimine dek; Eski Roma’da örgüt var. Roma Kilisesi bürokratik örgütlenme olarak var. Bizans var. Ayrıca Avrupa’da krallar ve çevresi var. Bütün bunlarda törenselci kalıplar ve biçimcilik var.
Batı’da kapitalizmin gelişmesiyle, daha doğrusu İngiltere’de ortaya çıkan sanayi devrimi sonucunda; teknolojinin de gelişmesiyle “insanları üretken duruma nasıl getireceğiz?” sorunu ortaya çıkmış.
Sanayi devriminden sonra; her kademede insan üretken duruma gelecek, herkes yönetici rolü oynamak zorunda… Teknolojinin getirdiği olanaklar sonunda YÖNETİM bir eylem olarak, bir zorunluluk olarak ortaya çıkıyor. İlk kez Avrupa anakarasında FAYOL denen bir adam “yönetim” kavramını ortaya koyuyor.
Fayol denen bu adam bir maden mühendisi… Onun kurallarının evrenselliği söz konusu… İnsanlar bir araya gelip, örgütler oluşturup, yönetim olgusunu yerine getiriyorlar. Ne, nasıl yapılacak? İşte bu yönetim anlayışında “Fayol’un mühendis kafasından dolayı” usta-çırak ilişkisi var.
Buna karşın Amerika’da da TAYLOR adlı bir adamın yönetim anlayışı var. Taylor denen bu adam da işçi… O da “üretimi nasıl düzenleriz?” diye kafa yoruyor. Madem herkes üretkendir, herkesin bu bilgilere gereksinimi var düşüncesiyle diyor ki:
-Her işin en iyi yapılmasının tek yolu vardır. O yol da o işi herkese öğretmektir.
Amerika’da; her aşamada, her işi önceden planlama, işin tanımı, tarifi, işçilerin yeteneklerine göre işbölümü gibi bilgi birikimi başlıyor. Çünkü Taylor denen adam; insanı, makinanın bir parçası olarak değerlendirmiş. İşte Amerikan tipi yönetimin temelinde bu anlayış var. Adama göre iş değil, işe göre adam sorunsalı…
Adam Smith adlı İngilizin biri; ekonomi biliminin babası sayılır kendisi… Demiş ki:
– Homo economicus ki Türkçesi ile Ekonomik Adam; hayal ürünüdür, ütopiktir. İnsanları çalıştırmak için onların insani yönüne seslenmek gerekir. Örgüt dışı bir takım etkenlere göre, insancıl etkenlere göre davranmak gereklidir.
Bu bağlamda informal liderlik ve formal liderlik, Türkçesi ile resmi olmayan, yüz yüze ilişkilerin doğurduğu bir önderlik ve resmi önderlik kavramları ortaya çıkmış ki önderlik kavramının iş dışında da sürdürülmesi gibi…
Bu gelişmelerin ardından; YÖNETİM – ÖRGÜT – İŞBÖLÜMÜ anlayışları da; geleneksel, yarı geleneksel ve çağdaş yönetim yöntemleri olarak başkalıklar göstermiş ülkeden, ülkeye…
Bu bağlamda denir ki
Rus Bürokrasisi; yurttaşına güvenmez.
Amerikan Bürokrasısı; yurttaşına güvenir.
Fransız Bürokrasisi; güvenme olayını sınıf savaşımı, çatışması olarak görür.
Turgut ÖZAL’la birlikte ortaya çıkan; bu ülkede şirket yönetir gibi “devlet yönetme” isteği, amacı güdülmesi, giderek bu amacın uygulamaya geçirildiği dönemler yaşansa da…
Değerli okur; birazcık düşünür müsün acaba?…
Türk Bürokrasisi (ki Devlet çarklarında TÜRK algısı, değerleri ne kadar kaldıysa); yurttaşına karşı ne tür duygular beslemekte?…
Özellikle de FAYOL denen adamın ilkeleri bağlamında ki Avrupa’da egemen olan yönetim anlayışı bağlamında düşünmeye çağırıyorum seni…
O ilkeler neler mi? Anımsatayım kısaca:
*İşbölümü
*Otorite
*Disiplin
*Komuta Birliği (yılan tek başlıdır)
*Özel çıkarlar, genel çıkarlar için her zaman feda edilecektir.
*Ödüllendirme
*Merkeziyetçilik
*Hiyerarşi
*Düzen
*Eşitlik (Devlet yurttaşlar arasında ayrım gözetmeyecek)
*Personel istikrarı
*İnsiyatif kullanma, karar alma yetkisi tanıma
*Gurup Birliği
Doğal olarak bu ilkeler doğrultusunda elde var; o ülkenin dirliği…
Biz ne diyelim, ne yapalım bu ilkeler bağlamında?
İşte durum böyle, böyle değerli okur. Yönetim ilkeleri böyle oluşunca; gavurun devletinin çarkları nasıl da istikrarlı dönüp, duruyor değil mi çağlar geçse de?
Oysa ülkemizde birileri dinamitler döşüyor devletin temeline…
Ve bizler de
Acaba yarınlarımız olacak mı diye endişeleniyoruz her gelen günle birlikte ?
Selma Erdal