02 Kasım 2024 Cumartesi
SELMA ERDAL
*Önsöz Yerine:
Dünyamız yalnızca uzayda gezen, boşlukta yüzen bir küre değil…
Dünyamız; yeraltı ve yerüstü tüm canlılarıyla bir yaşam alanıdır…
En önemlisi de; Dünyamız biz insanlarla bir bütün
Düşüncesizce dolarsa her yer beton
Hangi toprakta buğday yeşerecek ?…
Hangi kaynakta su birikecek ?…
Bu gidişle gölgesinde serinlenecek bir çınar,
Dalından meyvesi koparılacak bir nar ağacı kalmayacak…
“Benden sonrası tufan” diyenlerin bencilliği karşısında suskunluk sürdükçe;
İnsanlık için başka bir NUHUN GEMİSİ kalkmayacak…
*Küre Isınmadan Önce…
Daha dünlere değin OZON tabakası için kaygılanıyorduk, şimdilerde de küremiz ısınıyor diye… Oysa insan soyu pek de duyarsız kalmamıştır çevreye…Çevre sorunlarıyla ilgili ilk uluslararası çalışma 1968 yılında Roma Kulübü’nü oluşturan iş adamlarının hazırlattığı “Ekonomik Büyümenin Sınırları” adlı yazanakla gerçekleştirilmiştir. Her ne denli karamsar görüşler içerse de… Nüfusun üstel büyümesine ilişkin değerlendirmeleri… Özellikle azgelişmişlerin beslenme sorunları… Daha da ileri gidersek; III.Dünya Ülkeleri’nin çoğunun karşı karşıya olduğu açlık sorunu bakımından gerçekçi bir yaklaşımdır bu yazanak… Bununla birlikte araştırmanın eleştiri alan bir yanı da vardır ki bu yazanakta; sanki Dünya ülkelerinin gelişmişlik düzeyleri eşitmişçesine, çevre kirlenmesini önlemek amacıyla ekonomik gelişmenin durdurulması önerilmektedir bütün ülkelere…
Bu başlangıcın ardından; 1972’de Birleşmiş Milletler’in önerisiyle toplanan Stockholm Konferansı, insanın doğa karşısındaki tutumunun, davranışının kesinlikle değişmesi gerektiğini belgeleme bakımından önemlidir. Konferansın genel sekreteri, daha hazırlık aşamasında, Dünya’daki çevre bozukluğunu azaltma ve denetim altına almada, en çok sanayileşmiş ülkelerin sorumlu olduğunu, çünkü sorunların ortaya çıkmasına onların neden olduğunu açıklamıştır. Bir Amerikalı yazar da; ileri ülkelerin en az 200 yılda doğayı sömürmekle, bozmakla yaptıkları yanlışlardan söz etmekle yetinmenin, geri kalmışların bundan ders almalarını önermenin anlamsızlığını belirtmiştir.
1972 yılının Haziran ayında “BİR TEK DÜNYAMIZ VAR” söylemiyle toplanan Stockholm Konferansı’nın ardından, Dünya’nın geleceğine ilişkin kaygılara karşın, SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA kavramı, 1987 yılında yayınlanan Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun ORTAK GELECEĞİMİZ adlı yazanağında bir önlem olarak ele alınmıştır. Bu yazanakta SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA kavramı; “Kaynak kullanımın gelecekteki yatırımlarla teknolojik gelişmenin yönlendirilmesi ve kurumsal değişimin bugünün olduğu kadar, geleceğin gereksinimleri ile de tutarlı bir duruma getirilmesi için bir değişim süreci” olarak tanımlanmaktadır.
Bu yazanağın hazırlanmasına neden olan gelişmelerin altında, ekonomik kalkınma ve büyümeyi sağlamak için yürütülen sanayileşme uğraşlarının yan etkileri bulunmaktadır. Çünkü ekonomik kalkınma ve büyüme için, yarın ne olacak kaygısına düşmeden , üstelik de sınırlı olan tüm kaynaklar sınırsızca kullanılmaktadır.
Gelecek için kaygılanan komisyon; SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA için bu gidişin durdurulmasına, “bir uyarı olması ve en azından üretim-tüketim ilişkilerinde belli bir bilincin, sorumluluğun oluşması” için bu yazanağı hazırlamıştır.
Daha sonra 1992’de Brezilya’nın Rio de Janerio kentinde, 2002’de Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Johannesburg kentinde gerçekleştirilen “yeryüzü zirvesi” toplantılarında Dünyalılar, DÜNYAMIZ’ı tartışmışlardır. Bu arada 1997 yılının Nisan ayında, “küresel ısınmaya karşı alınacak önlemleri içeren” KYOTO SÖZLEŞMESİ de, 140 ülkenin onay vermesiyle, Japonya’nın Kyoto kentinde imzalanmış ve 16 Şubat 2005 gününde sözleşme yürürlüğe girmiştir.
1968’de yayınlanan Roma Kulübü’nün yazanağından, Kyoto Sözleşmesi’ne değin bunca söylenen iyi niyetli sözlere ve girişimlere karşın; ne Dünyalı’nın, ne de Dünyamız’ın egemen güçlerce sömürülmesinin, saldırıya uğramasının sonu gelmemiştir.
Anımsanacağı gibi Dünya’nın bu sömürgenleri; 1972 Stockholm Konferansı’nda, azgelişmiş ülkelere “sanayileşmenizi durdurun, bizim yanlışlarımızı yinelemeyin, çevreyi koruyun” öğütleri vermişlerdi. Toplantıda azgelişmiş ülkeler adına konuşan Hindistan Başbakanı Bayan Indra Gandhi de; “yoksulluğun en büyük kirlilik olduğunu, gelişmiş ülkelerin, azgelişmişlere, gelişmelerinizi durdurun demekle onları uluslar arası haksızlık ortamına itmiş olacaklarını” söylemişti…
SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA söylemlerine karşın; gelişmişler durmadılar/ durmuyorlar/durmayacaklar da… Vahşi kapitalizmin bu açgözlü sömürgenleri; “küreselleşme” yalanıyla, işbirlikçi yöneticilerinin de yardımıyla azgelişmişlerin yer altı ve yerüstü kaynaklarını talan ediyorlar, sonra da onlara öğütler veriyorlar… Ya kendileri; verdikleri öğütlere uygun mu davranıyorlar ?… Kuşkusuz HAYIR…Bütün bu yaşananlar her zamanki gibi; Batılı’nın ikiyüzlülüğü… Alaska’da en az 50 yıllık petrolü varken, Ortadoğu’da petrol için kan dökenler, sanayi atıklarını getirip kıyılarımıza bırakarak, ülkemizi/karasularımızı dev bir çöp sepetine dönüştürenler…İşte bu sömürgenler şimdi de küresel ısınmaya karşı bizlerden önlem almamızı istiyorlar, küresel ısınma sonucu eriyen buzulların altından ortaya çıkacak fosil yakıtların paylaşım pazarlığını yaparken…
*Küre Isınıyor…
“Maymunlar Gezegeni” filminde, uzayda başka bir gezegende olduğunu sanan Charlton Heston; bulunduğu yerin Dünya olduğunun, deniz kıyısındaki kayaların arkasına geçince Bayan Liberty’nin yerde yatan mermer kütlesiyle karşılaştığında ayırdına varır.
Acaba kendini tüm yaratıklardan ve de diğer insanlardan üstün gören Batılı’nın gerçekle yüzleşme günü ne zaman gelecek ?…
Ve bu Batılı’nın; “Batı, Batı” diyerek Dünya’nın dönüşü yönünde Doğu’ya ulaşmasıyla, acaba Dünyamız’ı koruyucu düşünce ve değerlere de ulaşması bir gün gerçekleşecek mi ?…
Bir zamanlar insanlık Doğu felsefesinden yana umutlanırdı… Doğulu’nun erdemli olmak üzerine ürettiği/oluşturduğu binlerce yıllık birikiminden, tinselliğini beslerdi… Günümüzde Batılı’nın doymazlığıyla yarışan Doğulu’yu gördükçe; gezegenimiz için kaygılarımız daha da artıyor… Neden artmasın ki ?…
İşte Japonya; G8’lerden en varlıklısı…
İşte Çin; sera gazı salınımında en başta adı geçen özensiz ülkelerden biri…
Bu gidişle Dünyalılar diri, diri cehenneme girecekler… Üstelik de kendilerinin yarattıkları bir cehenneme… Ne yazık ki bu cehennemin, günahlardan arındıktan sonra gidilecek bir cenneti de olmayacak…
*Ya Sonrası ?…
21. yüzyıl; insan soyunun doyumsuzluğuyla da anılan/adlandırılan/tanımlanan bir yüzyıl, bir başka deyişle “tüketim toplum modelinin yüzyılı”… ORTAK GELECEĞİMİZ adlı yazanağın yayınlanmasıyla, SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA kavramı; tartışmaların, söylemlerin, söylevlerin öznesi olsa da… Ne kalkınmada sürdürülebilirlik, ne de doğanın, Dünya’nın, çevrenin dengesinin, düzeninin korunmasında sürdürülebilirlik sağlanmadı, sağlanamıyor, sağlanamayacak gibi de… Sürdürülebilirlik yalnızca bir tek alanda, bir tek anlamda sağlanmakta, gerçekleştirilmekte; yalnızca ve yalnızca Kişisel Çıkarlarının Sürdürülebilirliği’nde…
Bu kişisel çıkarlar bağlamında tüketim toplum modeli de sürdürülebilirliğini korudukça, bu gidişle nasıl ki kalem kılıçtan keskinse, bir kilo şeftali ya da bir kilo domates gereğinde bir kilo altından bile değerli olacaktır. Çünkü insanların yaşamlarını sürdürebilmesi için öncelikle havaya, bir başka deyişle oksijeni bol havaya, suya ve doğaldır ki besinlere gereksinimleri vardır. Bu temel gereksinimlerinden birinin yokluğunda, insanlar yaşamlarını yitirme tehlikesiyle karşı, karşıyadır. Onları yaşama geri döndürebilmek için ne kasalarındaki altınları, ne en gelişmiş teknolojiyle üretilen sanayi ürünleri, ne de son model arabaları yeterli olmaz.
Doyumsuzluğa tutsak sömürgenler gezegenimizi, yerküremizi acımasızca talan ederken, bu talan sonucunda ortaya çıkan olumsuzluklar yalnızca gezegenimizin değil, bu gezegende gezen canlıların bitki-hayvan-insan ayrımı yapmaksızın sonunu hazırlarken; Dünya’ya ve insanlığa yönelik sorumluluk duyan kimi ülkeler de geleceğe ilişkin kaygılar için önlem almışlar, kıyamet olasılığına karşı NUHUN AMBARI’nı oluşturmuşlar Norveç’de…
Yıllardır hazırlığı süren bu ambarın soğutucuları çalıştırılmaya başlamış ve ambarın açılışı da 26 Şubat 2008 günü gerçekleştirilmiş. Ambarda; kıyamet sonrası, yaşama olanağı bulan, sağ kalan insanların, en ilkel yöntemlerle tarımsal üretim yapabilmeleri için tohumlar saklanacakmış.
Buzulların erimesi, küresel ısınma kaygıları bağlamında oluşturulan bu ambarda insan beslenmesi için gerekli tohumlar varmış… Kıyamet sonrasında yaşama şansı, olanağı bulabilen insanlar sil baştan yaşama başlasın diye…
Tufan ve Nuhun Gemisi’ni bir masal gibi dinleyen insan soyu; ne yazık ki yeni bir tufan, kıyamet, yok oluş beklentisi içinde…
İçinde de kimilerine bundan ne ?…
Doyumsuz sömürgenler için; kıyamet mi tasa ?…
Onlar için kıyamet; kasaları dolmazsa kopar…
Onların umurunda mı insanlığın karanlık bir gelecek korkusuna karşın Norveç’de oluşturulan ambar?…
*Sonuç olarak;
KÜRE ısınmadan önce onlarındı; dilediklerince sömürdüler…
KÜRE ısınırken; suça, sorumluluğa bizleri ortak ettiler…
KÜRE ısındıktan sonra; kuşkusuz bizim olacak ve o sömürgenler belki de yeni bir gezegende düzen kuracaklar…