02 Kasım 2024 Cumartesi
SELMA ERDAL
*Kaygılar
Yıllar öncesinde günlüğüme yazmışım 25 Kasım 2010 gününden bir anı, NTV haber yayını… İçeriği de şöyle:
Brezilya’nın ATAFONA kasabasında deniz 3 metre içeri girmiş, evleri yıkmış.
BM Alarm Raporu’na göre de Kutuplar’da ısınma artmış.
O günlerden bugünlere geldiğimizde, yaşadığımız çevre sorunlarına, sorunlardan da ötesi çevre felaketlerine tanık olduğumuz gerçeği karşısında…
Ne yazık ki şu insan soyu
İlerlemiyor aklı bir arpa boyu
Aldırmıyor uyarılara, uyaranlara
Aymazlığıyla, doymazlığıyla tüketiyor; doğayı, dünyayı, evreni
Çok yakında bitecek yaşam serüveni
Ama durmuyor, durmuyor, durmuyor…
Sait Faik Abasıyanık; Türk öykücülüğünün önde gelen adlarından biri… Ve SON KUŞLAR da 1952 yılında yayınlanan öykü kitabı…
İşte bunlar da adı geçen kitabından bir kaç satırlık alıntı…
” Kuşları boğdular, çimenleri söktüler, yollar çamur içinde kaldı.
Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında, toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikayesi. SAİT FAİK”
Değerli yazın ustasının 1952’de yazdığı satırlardan bugüne geldiğimizde onun öyküsündeki SON KUŞLAR gibi belki bizler de SON İNSANLAR olarak geçeceğiz bu gidişle Evren’in kayıt defterine…
Çünkü durmuyorlar ve doymuyorlar; doğayı, dünyayı, evreni tüketmeye…
*Olmaz Olmaz Deme !
IŞİD İstanbul’u başkent yapacak diyorlardı.
Çorap sökülmesi değil, Arap dökülmesi…
İpini koparan; topraklarımıza dalıyor.
Aman dikkat; sokaklarda eli palalı kafa kesiciler, kan içiciler geziyor !…
Bu gidişle olmaz, olmaz deme, olmaz olur.
Bir de bakmışsın İstanbul; Araplar’ın olur.
Birileri bundan mutlu olurken, başka birileri de buna bozulur.
Ama yine de öyle bir gün gelir; İngiliz’i İstanbul’dan kovalayan Gazi Mustafa Kemal’in yaptıkları unutulur.
Allah’a şirk koşanlar gibi, ATATÜRK’e şirk koşanlar olur.
Arap işgali altındaki İstanbul’u yeniden kurtarmak için cenk olur.
Bir de bakmışız ki İstanbul’un kurtuluş günü, işte bugündür diyenler çıkar, o gün BAYRAM olur, kurtaran da Başkomutan olur.
Burası Türkiye!… Olmaz, olmaz deme!…
Biz ne uyduruk bayramlar gördük; şu ahir ömrümüzde…
Atamız’ı, O’nun kurduğu Devleti, Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir ilkesiyle oluşturduğu TBMM’yi ve özellikle de O’nun İlke ve Devrimleri’ni yok sayanlar…
O’nun bıraktıklarını işlevsizleştirmek için kendilerini paralayanlar…
Özellikle de “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesine de uymamak için her yolu deneyenler…
Öyle herkese mavi boncuk dağıtmakla ülke yönetilmez,
Elele, yanak yanağa poz vermekle dostluk kurulmaz, ahbap çavuş ilişkileriyle uluslararası siyaset yürütülmez.
Bu durumda seçiminizi yapacaksınız ya S400 ya da F35…
Çünkü “Ne yardan, ne de serden vaz geçemem” diyenleri, çıkar sırtından vurur bir kalleş…
Burası Türkiye!… Olmaz olmaz deme!…
ABD’de yaşadığımızı sanarak, Türkiye’nin zencisiyiz dediler.
Meksikalılar’a karşılık Suriyeliler’i getirdiler.
Bu durumda beyaz adam bizlersek; neden cefa çekiyoruz?…
Sanki bu renksel durumlarla ilgili bir karışıklık var şu Küçük/Göccük Amerika’da?…
Yönetim biçimi desen; o da başka bir muamma, başka bir bilinmezlik…
Ülkenin “Gelişmiş 20 Ekonomi” arasında adı var, ama binilen gemi batık…
Herkesin karnı aç, kaşları çatık…
Yıllardan beri işçinin ağzında “grev” sözü, hakkının çiğnendiğinden yana yüreği yanık…
Emekli; yıllarca verdiği emeğinin karşılığında alması gereken aylığını alamadığı için gönlü kırık…
İçeride ve dışarıda sorunlar çığ gibi büyüyor her geçen günü ardından
Olur mu ortalık karma karışık?…
Burası Türkiye!… Olmaz olmaz deme!…