SELMA ERDAL

SELMA ERDAL

20 Nisan 2025 Pazar

Algoritmaların Unuttuğu Soykırımlar ve Hafızaya Düşen Gölge

Algoritmaların Unuttuğu Soykırımlar ve Hafızaya Düşen Gölge
0

BEĞENDİM

ABONE OL

SELMA ERDAL

Algoritmaların Unuttuğu Soykırımlar ve Hafızaya Düşen Gölge

Önsöz yerine:
Bu yazı, tarihsel adaletin dijital çağda algoritmalar eliyle yönlendirilmesine karşı bir vicdan muhasebesidir.
“Unutmak affetmek değildir. Hatırlamak da suçlamak değildir. Ama yalnızca bir kısmını hatırlamak; tarih değil, propagandadır.”

Yüzyıllar boyunca üç kıtada hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu’nun mirası, yalnızca tarih kitaplarında değil, bugün uluslararası siyasetin gündeminde de tartışmaların odağıdır. Ne var ki bu tartışmalar, sıklıkla tarihsel bağlamdan koparılmış, seçici bir hafızaya dayandırılmış, algoritmaların yönlendirdiği sanal mahkemelerde hüküm giymiş bir çarpıtmaya dönüşmüştür.

Son yıllarda “Ermeni Soykırımı” savları, yalnızca tarihsel bir sorgulama değil, diplomatik bir baskı aracına dönüştürülmüş durumdadır. Gerçekten de ne yaşandı? Kim kimi, neden ve nasıl öldürdü? O dönemin arşivleri, belgeleri, tanıklıkları ayrıntılı olarak incelenmeden; mahkemesi kurulmadan hüküm veriliyor. Gerçek uluslararası alanda var olan önyargılar yetmezmişçesine dijital çağın “bilgi” görünümlü dezenformasyonları, tarihsel gerçeklerin yerini almaya pek hevesli, pek istekli…
Ama ne yazık ki hafıza da artık bir yazılım sorunsalı… Tarihin algoritmalara teslim edildiği bu çağda; kimin acısı görünürse ya da kim daha iyi yaygara koparırsa o mazlum, kiminki görünmezse ya da suskun kalıyorsa o suçlu olarak yaftalanıyor gerçekler göz ardı edilerek ya da saptırılarak…

Ayrıca yalnızca bizim tarihimiz mi sorgulanmalı?
Hitler’in Yahudi katliamı her yıl nefretle kınanırken; İspanyol Engizisyonu’nun Müslüman ve Yahudilere uyguladığı vahşet neden yok sayılıyor?
Stalin’in Holodomor ile milyonları açlığa tutsak ettiği Ukrayna?
Amerika’nın Kızılderili halklarını yüzyıllarca sistematik biçimde yok edişi?
Uygur Türkleri’nin bugün Çin’de maruz kaldığı kültürel soykırım?
Ya da daha dün, Avrupa’nın göbeğinde Bosna’da bir gecede öldürülen 8 bin Müslüman erkek ve çocuk? Yine 90’lı yılların başında Bulgaristan’da Türkler’e uygulanan asimilasyon ve soykırım girişimleri…
Neden bu olaylar sosyal medyanın önerilen içerik listelerinde yer almaz?
Neden bu başlıklar arama motorlarında “trend” olmaz?
Çünkü algoritmalar; yalnızca veri değil, değer de seçer.
Çünkü algoritmalar; yalnızca öneri sunmaz, yönlendirir.
Çünkü algoritmalar; kimi hatırlatırsa, onu mazlum; kimi susturursa, onu zalim sayılır.

İşte tam da bu yüzden diyoruz ki: Tarih, yalnızca belgelerle değil; vicdanla da okunmalıdır.
Osmanlı Devleti üç anakaraya yayılmış; milliyetçi ayaklanmalar, kalkışmalar, isyanlar yaşanmış, dolayısıyla karşılıklı olarak hatalar yapılmıştır; ama aynı geçmişte, bu topraklarda barış içinde yaşamış onlarca halkın öyküsü de yazılmıştır. Algoritmalar sakın ola ki kaygılanmasın acılar yalnızca bir halka değil, tüm halklara eşit dağıtılmıştır. Osmanlı Devleti de, tıpkı Roma gibi büyüklüğü oranında zaferler kazandığı kadar yanlışlara da yapmıştır. Ama bugün yapılan, geçmişte Osmanlı döneminde yaşanan bir çatışmayı “soykırım” ilan edip, Türkiye Cumhuriyeti’ni uluslararası alanda yargılamaya kalkışıp, mahkûm etmeye çalışmaktır.
Bu, tarih değil, siyasettir.
Bu, arşiv değil, ajandadır.

Bu kara propagandalara karşı Türk ulusu olarak şunu söylüyoruz:
Bizim kirimiz varsa, sabunumuz da vardır. Ama tarihini yıkayacak sabunu olmayanları paklamaya, algoritmaların uydurduğu arşivler bile yetmez.
Tarih yalnızca suçluların değil, aynı anda tarihi çarpıtanların da sicilini tutar.

Bu sicil, bugün algoritmalarla örtülse de; o yok edilmeye, saptırılmaya, karartılmaya çalışılan tarihsel gerçekler gün gelir algoritmaların yalanlarını, düzmecelerini yıkar geçer.

Not: Bu yazı aşağıdaki düşüncelerimizin izdüşümü olarak düşmüştür yazıya…
OSMANLI İMPARATORLUĞU; ROMA İMPARATORLUĞU GİBİ YÜZLERCE YIL HEM DE ÜÇ KITAYA YAYILMIŞ KOSKOCAMAN BİR DEVLET OLARAK VARLIĞINI SÜRDÜRMÜŞTÜR.
SON YILLARDA OSMANLI DEVLETİ DÖNEMİNDE YAŞANAN OLAYLAR BAĞLAMINDA TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’İN SUÇLAMAK, KARALAMAK, GEÇMİŞTE YAŞANAN OLAYLARI ÖNE SÜRÜP, TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’NDEN BİR ŞEYLER ALMA, KOPARMA GİRİŞİMLERİ GİDEREK ARTMAYA BAŞLAMIŞTIR.
ERMENİ KATLİAMI SÖYLEMİ ÜZERİNDEN Kİ GERÇEKTEN DE BÖYLE BİR KATLİAM YAŞANDI MI, YAŞANMADI MI YA DA TAM OLARAK NELER YAŞANDI? GERÇEKLERİ BİLMEDEN, ARŞİVLERİ İNCELEMEDEN, OLAN BİTENİ KANITLAMADAN; TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’Nİ SUÇLAMAK, ULUSLARASI ALANDAN DIŞLAMAK, TAZMİNAT ALMAYA YA DA TOPRAKLARINDAN PAY KAPMAYA KALKIŞMAK SIKÇA GÜNDEME GETİRİLİR OLDU. ÜSTELİK DE YALNIZCA GERÇEK YAŞAMDA DEĞİL, SANAL YAŞAMDA DA, SANAL ORTAMDA DA…
AMA ŞU İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ DİJİTAL ÇAĞDA; ALGORİTMALARLA NE KADAR GEÇMİŞİN İZLERİ SİLİNMEK İSTENSE DE GERÇEK TARİHİ YAZAN KİTAPLAR VE ONLARI OKUYAN İNSANLAR, HENÜZ ALGORİTMALARIN ÇARPITMALARINA YENİLMEMİŞİR. ÜSTELİK HANGİ DEVLETİN GEÇMİŞİNDE DOĞRULARIN, KAHRAMANLIKLARIN, BAŞARILARIN YANI SIRA YANLIŞLAR, YENİLGİLER VE DE KATLİAMLAR YOKTUR Kİ? AYRICA DERSİM YA DA ERMENİ AYAKLANMALARINA DEVLET; ALKIŞ MI TUTMALI, AFFERİN, BRAVO SİZLERE Mİ DEMELİYDİ?
ULUSLARASI ARENADA BİR DE HEP HITLER’İN YAHUDİ KATLİAMI GÜNDEME GETİRİLİYOR VE ELEŞTİRİLİYOR, BUNA KARŞIN İSPANYA’DAKİ ENGİZİSYONUN GERÇEKLEŞTİRDİĞİ YAHUDİ VE MÜSLÜMAN KATLİAMLARINDAN NEDEN HİÇ SÖZ EDİLMİYOR? BUNUN GİBİ STALİN DÖNEMİNDE UKRAYNALILAR’IN AÇLIK YOLUYLA SOYKIRIMA UĞRATILMASI YA DA GÜNÜMÜZDE ÇİN’DE UYGUR TÜRKLERİ’NE UYGULANAN SOYKIRIM VE ASİMİLASYON, HENÜZ 90’LI YILLARDA BULGARSİTAN’DA TÜRKLER’E, YİNE 90’LI YILLARDA ESKİ YUGOSLAVYA SONRASINDA MÜSLÜMAN BOŞNAKLAR’A YÖNELİK SOYKIRIMLAR, İŞKENCELER, KATLİAMLAR VE EN ÖNEMLİSİ DE AMERİKA’DA KIZILDERİLİLER’E YÖNELİK KATLİAMLAR NEDEN HİÇ ALGORİTMALAR TARAFINDAN GÖRÜLMÜYOR, TERSİNE YOK SAYILMAYA, ÜSTÜ ÖRTÜLMEYE ÇALIŞILIYOR?
DÜNYA KAMUOYU ŞUNU BİLMELİDİR Kİ TÜRKLER’İN KİRİ 49 KİLOYSA, SABUNU 51 KİLODUR VE BU SABUN O KİRİ YIKAR, TEMİZLER, ARINDIRIR. AMA DEVLETLERİNİN GEÇMİŞİNE YÖNELİK SİCİL KAYITLARINDA PEK ÇOK SUÇLARI OLANLARIN, NE YAZIK Kİ SABUNLARI BİLE YOKTUR, KİRLERİ HEP GÖRÜNÜR, BİLİNİR, ALGORİTMALARLA ÜZERLERİ NE KADAR ÖRTÜLMEK İSTENSE DE İNSANLIĞIN TARİHSEL BELLEĞİNDE HEPSİ KAYITLI DURUR.
SON YILLARDA ULUSLARARASI ALANDA; TÜRK’ÜN VARLIĞINA, BİRLİĞİNE, DİRLİĞİNE YAPILAN SALDIRILAR ARTTIKÇA, SÖZLERİMLE BAŞKALDIRASIM GELDİ BU SAYGISIZLIKLARA !
Değerli okurlarımın bilgilerine sunula…
Selma Erdal; Didim, 14 Nisan 2025

Devamını Oku

“Erkekler İçin Yönerge: Kadınları Siyasetten Nasıl Uzak Tutarız?”

“Erkekler İçin Yönerge: Kadınları Siyasetten Nasıl Uzak Tutarız?”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

SELMA ERDAL

“Erkekler İçin Yönerge: Kadınları Siyasetten Nasıl Uzak Tutarız?”

Değerli okur! Bu yazımızda, ülkemizin en önemli geleneğini koruma için bir yönerge sunacağız; “Kadınları siyasetten nasıl uzak tutarız?” diye kafa yoran erkekler için… Çünkü biliyoruz ki onlar “kadınların mecliste çay servisi dışında bir işlevi olmasın, erkek egemen düzenimiz bozulmasın” diye düşünüyorlar. Haydi onlara yardımcı olalım; kabusları olan kadın gücüne engel olsunlar diye onlara bir yönerge sunalım!

Adım 1: Ey erkekler; kadınlara “Doğuştan Eksik” Olduklarını Hissettirin!

Kadınların siyasete girmesini engellemek için en etkili yöntem, “Sen anlamazsın kızım, bu işler erkek işi” ninnisini doğumdan başlayarak yaşamları boyunca kulaklarına fısıldamaktır. Unutmayın; bir kız çocuğu, ilk kez oyuncak bebeği ile oynamaya başladığı anda, geleceğin “siyasetçi adayı” değil, “ev hanımı adayı” olarak etiketlenmelidir.

Önemli İpucu: Eğer bir kadın “Ben milletvekili olacağım” derse, hemen “Aman kocan ne der?” diye sorun. Çünkü Türkiye’de kadınların siyasal kariyeri, çoğunlukla kocalarının izin belgesiyle ve ekonomik desteğiyle başlar!

Adım 2: Parti Listelerinde “Dekorasyon Kadrosu” Yaratın!

Siyasal partilerimiz, kadınları destekleme konusunda gerçekten yaratıcı! Örneğin kadın adayları “seçilemeyecek” sıralara yerleştirip, “Bakın, kadın kotasını doldurduk!” diye övünmek muhteşem bir strateji! Hatta bazı partiler, kadınları “vitrin” olarak kullanıp, seçim afişlerinde “Bakın kadınlara ne kadar değer veriyoruz, görün işte !” mesajı veriyor! Alkışlar!
İstatistik Şaka: TBMM’de kadın oranı %20.1. Bir başka deyişle her 5 erkek vekilin yanında 1 kadın var. Burada oranlar tersine çalışır; bir erkeğe 4 kadın düşlerinizle konuyu karıştırmayın.

Adım 3: Medyayı “Moda Analisti” Yapın!

Kadın siyasetçileri ciddiye almamanın en keyifli yolu, medyada onları “Moda ve Annelik” üzerinden tartışmaktır! Örneğin:

“Milletvekili Bayan X, bugün meclise pembe takım elbiseyle geldi. Acaba bu rengiyle ‘feminist’ mesaj mı veriyor?”

“Belediye başkanı Bayan Y, çocuğunu parkta gezdirirken görüntülendi. Ne ara siyaset yapıyor acaba? ”

Not: Erkek siyasetçilerin kravat rengi ya da çocuğunu ne ara gördüğü asla sorgulanmaz. Çünkü onların “işleri” var!

Adım 4: “Kadın Dayanışması”nı “Kedi Kavgası”na Çevirin!

Kadınlar birleşirse, bizim erkek kulübümüz sallanır! Bu nedenle, medyada kadın siyasetçileri birbirine düşürmek şart! Haber başlıkları şöyle olmalı:

– “A Partili Kadın Vekil, B Partili Kadın Vekile ‘Senin Etek Boyun Kısa’ Dedi!”
– “Mecliste Kavga: Kadın Vekiller Birbirine Çanta Fırlattı!”

İronik Not: Erkek vekiller mecliste kavga ederse, bu “tutkulu siyaset” olur. Kadınlar yaparsa “duygusal kriz.”

Adım 5: “Erkek Destekli Feminizm” Tiyatrosunu Sahneye Koyun!

Bazı erkekler, “Ben kadın haklarını destekliyorum” diyerek sistem içinde kalıp, hiçbir şey yapmamanın rahatlığını yaşıyor. Örnek diyalog:

Erkek Siyasetçi: “Kadınlar çok değerli! (İç ses: Listede 3. sıraya kadın koyarsam oy kaybeder miyim?)”

Erkek Seçmen: “Eşim evde yemek yaparken ben onun adına siyaset konuşuyorum. Feminizm bu değil mi?”

Sonuç: 2125’te Belki…

Erkek egemen toplumun değerli erkek kısmısı; bu yönergeyi uygularsanız, kadınların siyasette eşit temsili için en az 100 yıl kazanmış olursunuz! Unutmayın: Kadınlar siyaset yaparsa, erkeklerin “devlet sırrı” dediği şeylerin aslında “ erkek beceriksizliklerinin ya da başarısızlıklarının üzerinin örtülmesinden başka bir şey olmadığı” gerçeği ortaya çıkabilir, sizler de saltanatınızı kendi ellerinizle yıkmış olursunuz.

Bir açıklama: Sevgili kadın kısmısı; hiç kuşkusuz bu yazı, siyasal yazgınızı belirleyen, genellikle de siyasal geleceğinizi engelleyen gerçeklerle alay etmek için “mizahi bir bakış açısıyla” yazılmıştır. Sizler gerçeklerle alay etmeyin, bu gerçekleri değiştirin! Genel ya da yerel siyasete katılın; yalnızca seçen değil, seçilen olarak da siyasete katılın. Bu ülke kadın, erkek ayrımı yapılmaksızın; bütün ulusundur. Ülkenin yönetimine uzaktan bakmayın, yönetime katılın. Ülkenin, ulusun geleceğine yönelik kararlar alınırken; söz söyleyenler olarak sizler de imzalarınızı atın. Önünüze çıkan engelleri yıkıp, geçerek; ülke siyasetinde yüreklice yerinizi alın.

Selma Erdal: Didim, 8 Nisan 2025

Devamını Oku

Kent Konseyleri 

Kent Konseyleri 
0

BEĞENDİM

ABONE OL

SELMA ERDAL

Kent Konseyleri

Sözde halkın sesi;  ya gerçek işlevi?

Kent konseyleri… Hani şu adı duyulunca “vay be, halk da yönetime katılıyor” diye içimizi bir umut kaplayan yapılar var ya… İşte onlar…

Neler oluyor o toplantılarda?

Ne yazık ki toplantıya gittiğinizde görüyorsunuz: Bir sunum var, bir açılış konuşması var, bir “katılım çok önemli” söylemi var.

Ama karar? O çok önceden alınmış bile…

Katılım mı? Elbette ki göstermelik…

Gerçekten de kent konseylerinin varlığı kâğıt üzerinde çok hoş: Sivil toplum var, muhtarlar var, gönüllüler var.

Ama uygulamada durum biraz şöyle: “Siz yine de gelin bir görünüm verin, ama bizim işimize  karışmayın olur mu?”

Daha açık bir anlatımla; halkın sesini duymak istiyorlar evet… Ama o ses çok çıkarsa hoparlörün fişini çekiyorlar.

Katılım Merdiveni: Türkiye Sürümü

Sherry Arnstein ablamız 1969’da “Katılım Merdiveni” diye bir model ortaya atmış. Basamaklar şöyle:

Arnstein’in Katılım Merdiveni – 8 Basamak

1. Manipülasyon (Manipulation)

    • Katılım yoktur; halk yalnızca yönlendirilmeye çalışılır.

2. Terapi (Therapy)

    • Yine gerçek katılım yoktur; halk sorun olarak görülür ve “iyileştirilmeye” çalışılır.

Yukarıdaki ilk iki basamak sözde katılım (non-participation) olarak değerlendirilir.

3. Bilgilendirme (Informing)

    • Halk bilgilendirilir ama karar alma sürecine katılamaz.

4. Danışma (Consultation)

    • Halkın görüşü alınır ama kararlar yine halk dışında verilir.

5. Teskin Etme (Placation)

    • Halk sınırlı ölçüde sürece dâhil edilir ama gerçek güç hala karar vericilerdedir.

Bu üç basamak göstermelik katılım (tokenism) olarak adlandırılır.

6. Ortaklık (Partnership)

    • Karar alma süreçlerinde halkla otoriteler eşit ortaklık kurar.

7. Yetki Devri (Delegated Power)

    • Halk belirli karar alanlarında doğrudan yetki sahibi olur.

8. Vatandaş Denetimi (Citizen Control)

    • Tüm karar süreçleri halkın kontrolündedir; en yüksek düzeyde katılım sağlanır.

Bu son üç basamak ise gerçek katılım (citizen power) olarak nitelendirilir.

Arnstein’in Katılım Merdiveni bağlamında Türkiye’de kent konseyleri nerede?

Basamakta değil, hala merdiveni arıyor. Halk merdiveni bulduğunda; katılacak…

Çünkü katılım merdiveni modelinin uyarlaması Türkiye’de kısaca şöyle:

  1. Gel

  2. Dinle

  3. El kaldır ya da alkışla

  4. Evine dön

  5. Kararı çok önceden almışlardı.

En fazla “danışıldık” diyoruz, ama kimse bizim dediğimizi dikkate almıyor.
Danışmak = “Ben fikrini aldım ama kendi bildiğimi yapacağım.”
Biz de her seferinde toplantı sonunda “katıldık ama neden katıldık?” diye düşünmeye başlıyoruz.

Gerçek Katılım: Yalnızca El Kaldırmakla Olmaz

Toplantıya gitmek, konuşmak, dilekçe vermek yetmiyor.
Katılım; o dilekçeyi ciddiye alacak bir irade, o öneriyi uygulamaya koyacak bir yapı, o halkı eşit ortak sayacak bir düşünce ister.

Ama bizdeki durum  “kamuya açık toplantı” eşittir “sunum slaytına bakıp ardından çay içmek.”
Demokrasi değil, PowerPoint şenliği…

Bu koşulları değiştirmek için ne yapmalı?

Kent konseyleri şeffaf, hesap verebilir ve etkin olmalı.
Yoksa halk bir gün şöyle der: “Toplantıya gitmekle diziyi kaçırmak arasında hiçbir fark yok, çünkü ikisinde de olayları dışarıdan izliyoruz.”

Gerçek çözüm:

  • Eğitim

  • Katılım araçlarını çoğaltmak

  • Gençleri, kadınları, görünmeyeni dahil etmek

  • Kararı halkla birlikte almak

  • Ve en önemlisi:
    “Katılım çok önemli” deyip sonra salonu terk etmemek!

Sonuç: Halkın Sesi mi? Yoksa Halk Sahne Süsü mü?

Kent konseyleri potansiyeli olan bir alan.
Ama potansiyel dediğin şey harekete geçmeyince dekor olur.
Göstermelik katılım çağında yaşıyoruz; gerçek katılım istiyorsak önce niyetimizi değiştirmeliyiz.

Yoksa kent konseylerinin yerel yönetim üzerindeki etkisi, hava durumunun belediye politikaları üzerindeki etkisiyle aynı kalır.

Biliyoruz; bu yazıları yazarken olmayacak duaya amen dediğimizi…

Biliyoruz; Yerel Yönetimler Yasası’nın 76. maddesiyle halk katılımına sınırlamalar getirildiğini…

Biliyoruz; yerel yönetimlerin, Kent Konseyi Başkanı olarak atadıkları kişilere, haybeden kadrolar açarak bir bakıma onları beslediklerini…

Biliyoruz; Batılı ülkelerle, ülkemiz arasındaki  genel ya da yerel demokrasiler arasındaki uçurumları…

Yine de yazıyoruz; belki gün gelir de bir şeyler olumlu yönde değişir, halk gerçekten de “yönetişim sözü verenlerle kentleri birlikte yönetir” diye umutlar taşıdığımız için yazıyoruz bu yazıları…

Selma Erdal; Didim, 5 Nisan 2025

Devamını Oku

Yapay Zeka Çağında İnsan Kalmak: Kafayı Kullanmak Şimdilik Ücretsiz!

Yapay Zeka Çağında İnsan Kalmak: Kafayı Kullanmak Şimdilik Ücretsiz!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

SELMA ERDAL

Yapay Zeka Çağında İnsan Kalmak: Kafayı Kullanmak Şimdilik Ücretsiz!

Günümüzün en kritik sorularından biri:
“Yapay zeka çağında insan kalmak olanaklı mı?”
Yanıt: Eğer henüz düşünüyorsanız, düşünme yetilerinizi dumura uğratmadıysanız, evet.
Ama düşünmeyi yapay zekaya devrederseniz, geçmiş olsun.

Çünkü bir gün uyanırsınız, tost makineniz sizden daha stratejik düşünüyordur.

Biliniz ki yapay zeka çok şey biliyor, çünkü onun belleğinde sayısız bilgi, belge kayıtlı; ama yine de ona güvenilmez çünkü o bazen saçmalıyor. Çünkü ona bilgi yükleyenler; şu klişe deyimle “kültürel emperyalizm” anlamında kendi doğrularını dayatmayı amaç ediniyor.
Yapay zeka harika:
İki saniyede tez yazar, üç saniyede ilişki analizi yapar, beş saniyede pizza önerir. Ama bir gün öyle bir öneri yapar ki… “Patatesli dondurma mı?” Bu da neyin nesi dersiniz ve o an şunu anımsarsınız: Her şey bilen bir algoritma da saçmalayabilir.
Yapay zeka bilgiyle dolu ama bilgelikten henüz çok uzak.
Ne demiş atalarımız?
Akıl var ama, izan /anlayış/idrak yoksa; her şey boşuna…
İşte yapay zeka için de benzeri bir çıkarımda bulunabiliriz:
“Veri var ama anlayış yoksa; her şey boşuna.”

Bu bağlamda bir soru soralım: Nedir insan kalmak?
İnsan Kalmak = Düşünmek + Sorgulamak
İnsan kalmak, günde 2 kez soluk almakla sınırlı değil.
İnsan kalmak, “Bu doğru mu?” demeyi sorgulamaktır.
Yapay zeka size bir bilgi verir ama o bilginin doğru olup olmadığını siz düşünmeden, sorgulamadan “acaba” diye sorup, araştırmadan bilemezsiniz.
Birisi çıkıp “Dünyanın düz olduğunu AI (Artificial Intelligence) söyledi” derse, siz de onu söyleyene “Size yalnızca yapay zekâ değil, gerçek akıl gerekir” dersiniz.
Kullanılmadığında küçülür.
Nedir o küçülen? Elbette ki beyniniz.
Yapay zekâ çağında en tehlikeli şey:
Bilgiyi sorgulamadan yutmak. Beynimizi kullanmayı bırakmak; Y.Z. ne derse ona inanmak…
Böyle yaparsak yapay zekâyı kullanan değil, yapay zekâya tapan insanlar oluruz.
Tanık olmuşsunuzdur yaşamınızda, bazıları vardır, internette gördüğü her şeyi doğru sanır.
Şimdi onların bir üst modeli geldi:
“ChatGPT ya da Gemini Advance öyle dedi” cümlesiyle başlayan tartışmalara girişinler…
Ama unutmayın: Yapay zekâ bir rehber ya da yol gösterici olabilir, ama asla doğruluk tanrısı değildir.
Ve duygularımız
Yapay zekâ duygularınızı anlamaya çalışır. Ağladığınızda, size şiir yazabilir belki…Ama neden ağladığınızı gerçekten anlamaz.
Oysa insan dediğin varlık yalnızca “veri işleme makinesi” değildir. İnsan; “Kalbiyle düşünen, beyniyle hissedebilen” tek organizmadır. (Şimdilik.)
Yapay zekâ çağında insan kalmak:
Eleştirmek

Sorgulamak

Kendi kararını verebilmek

Duygularına egemen olabilmek

Ve tüm bunları yaparken Google’a değil, kendine danışmak demektir.

Yapay zekâ bir araçtır.
Ama bu aracı kullanırken; direksiyonda kimin olduğu oldukça önemlidir.
Eğer düşünmeyi bırakırsak, o direksiyon boş kalmaz.

Başka biri — ya da bir şey — sürücü koltuğuna geçer oturur.
Siz, siz olun; yaşam zekanızı kullanın, yapay zekaya direksiyonu asla bırakmayın !

Selma Erdal: Didim, 5 Nisan 2025

Devamını Oku

Tıklama Çağında Gerçek Nedir? Algoritmaların Diktatörlüğü mü?

Tıklama Çağında Gerçek Nedir? Algoritmaların Diktatörlüğü mü?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

SELMA ERDAL

Tıklama Çağında Gerçek Nedir? Algoritmaların Diktatörlüğü mü?

Dijital çağ bize sınırsız bilgi erişimi sunduğunu söylüyor. Oysa bugün sosyal medyada gördüğümüz haberler, videolar, gündemler bir algoritmanın filtresinden geçmeden önümüze düşmüyor. Peki bu algoritmalar gerçeği mi gösteriyor, yoksa bize bir “gerçeklik” simülasyonu mu sunuyor?

“Bilgi çağında yaşıyoruz” diyorlar. “Artık hiçbir şey gizli kalamaz.” Öyle mi gerçekten? Bugün sosyal medyada karşınıza çıkan her haber, her içerik, her tartışma, sizin özgürce seçiminizmiş gibi sunuluyor. Ama kimse şunu sormuyor: Bu bilgiye kim karar veriyor? Sizi hangi bilgiyle karşılaştırmaya, hangi videoyu izlemenize, hangi tartışmada taraf olmanıza; kim karar veriyor? Yanıt : Elbet te ki Algoritmalar.

Tıklama çağında gerçek, algoritmaların insafına terk edilmiş durumda. Biz her gün “bilgileniyoruz” sanırken, aslında bir dijital diktatörlüğün içinde, seçilmiş, filtrelenmiş, manipüle edilmiş bir bilgi evreninde dolaşıyoruz.

Gerçek mi, “Gerçek”in Simülasyonu mu?

Bugün sosyal medya akışınızda gördüğünüz her şey; haberler, arkadaş paylaşımları, trendler… Belki size “rastgele” ya da “doğal” gibi geliyor. Oysa bu içerikler bir algoritma tarafından seçilip önünüze getiriliyor.

Bu algoritmaların da tek kriteri var:

Tıklamanız. Dikkatinizi çekmesi. Etkileşim yaratması.

Gerçek olup olmadığı, doğruyu yansıtıp yansıtmadığı önemli değil.
Bu yüzden sosyal medyada en çok gördüğümüz içerikler ya sansasyonel, ya öfke yüklü, ya da çarpıcı başlıklarla süslenmiş yarı gerçekler…

Tıklama çağında gerçek; reytinge kurban edilmiş durumda…

Algoritmanın Demir Yumruğu

Dijital platformlar karar veriyor:
Hangi bilgi önünüze düşecek, hangi video viral olacak, hangi gündem konuşulacak…
Bizlerse içinde bulunduğumuz dijital çağdaki algoritmik diktatörlüğün sıradan yurttaşlarıyız.
Daha kötüsü, bu dijital diktatörlerin adını bile bilmiyoruz.
Ne kriterlerini biliyoruz, ne hangi verilerimize dayanarak karar verdiklerini, ne de kimi kayırdıklarını hiç bilmiyoruz.

Tıklama çağının en korkutucu gerçeği şu:

Artık gerçek; görünür olmak için algoritmaların onayına gereksinim duymakta…

Çünkü algoritmalar neyi gösterirse biz onu “gerçek” sanıyoruz.

Kime Hizmet Ediyor Bu Gerçek?

Öncelikle bu algoritmalar neden var? Kimin çıkarına hizmet ediyor?
Yanıt yine basit:

Dijital kapitalizmin çıkarına…

Öfkemizden, korkumuzdan, merakımızdan veri devşiren, bizi daha çok tıklatmak için gerçeği eğip büken devasa bir sistemin içindeyiz.

Bir habere tepki verdikçe, bir videoyu paylaştıkça, bir hashtag’e öfkeyle yorum yaptıkça algoritma seviniyor.

Çünkü her tepkiniz bir veri; her tıklamanız bir kazanç.

Siz bilgi peşindesiniz, sistem sizin verinizin peşinde…
Algoritmalar olmuş doymak bilmeyen bir canavar; her an sizin tıklamalarınızı bekliyor, çünkü onlarla besleniyor.

Tıklama çağında gerçeğe ulaşmak artık yalnızca bir gazetecilik sorunsalı değil; bir algoritma savaşıdır.
Size gösterilenle yetinirseniz, gerçek asla önünüze düşmeyecektir.

Bu nedenle dijital yurttaş olmanın ilk kuralı şu olmalıdır:

Sorgula. Gördüğünü hemen gerçek sanma. Kendi algoritmanı yarat.

Çünkü gerçek bugün bir seçim değil; bir savaşımdır.

Bugün hepimizin sosyal medya ortamlarındaki akışında kimler konuşuyor, kimler susturuluyor, hangi haberler saklanıyor, hangi tartışmalar öne çıkarılıyor; hiç düşündünüz mü?

Algoritmalar yalnızca içeriği değil, gerçek algımızı da yönetiyor.
Öyle bir dijital diktatörlük ki bu, zincirlerimizi fark etmiyoruz bile.
Çünkü zincirlerimiz görünmez, sesimiz algoritmaların filtresinden geçmeden duyulmaz.

Şimdi tekrar soralım:

Bu çağda gerçeği arayan kim?
Ve bulduğumuz şey sahici gerçek mi, yoksa algoritmaların bize sunduğu bir simülasyon mu?

Selma Erdal; Didim, 3 Nisan 2025

Devamını Oku
teslabahis casinoport pashagaming betkom mislibet casino siteleri
istanbul eşya depolama