ÖNCER ÜNLÜ (Başyazar)

ÖNCER ÜNLÜ (Başyazar)

21 Kasım 2024 Perşembe

Köfte Yusuf’un Maceraları

Köfte Yusuf’un Maceraları
1

BEĞENDİM

ABONE OL

DUAYEN HOCA’NIN KALEMİNDEN

ÖNCER ÜNLÜ
BAŞYAZAR

Mavra; adı  üstünde, boş  vakitlerde  rahatlamak, gülmek, güldürmek,mizahı en ince ayrıntısına kadar kullanmak için yapılan sohbettir.

Günlük hayatımızda, morallerimiz bozuk olduğunda ya da canımız çok sıkkın olduğunda, bunaldığımızda   azıcık da olsa ferahlamak,gülmek, rahatlamak için mavra yapacak yerler ve dostlar ararız.

Son zamanlarda yazılı ve görsel medyada gezinirken gerçekten iç karartıcı haberler, yorumlar ve videolara rastlıyorum. Bu ruh halinde olduğum zaman mutlaka komik mavra yazıları arıyorum.

Meslek hayatımda yirmi dokuzuncu yıla girerken gerek öğrencilerle, gerek velilerle gerekse de eğitimci arkadaşlarla gerçekten trajikomik olaylar yaşadım.

Bundan sonra kendime dedim ki:” bari on beş günde yazdığım köşeme mavra yazısı koyayım.Belki bir nebze de olsa insanları güldürebilirsem ne mutlu bana “ diye düşündüm.

Umarım hoşunuza gider.   Bugünkü  mavramız  eski  öğrencilerimden  Yusuf’un  maceralarından  bir  tanesi.Yusuf,yaşıtlarına  göre  oldukça  kilolu  ve   algılaması  zor  olan  bir  öğrenciydi. İki  gün  içinde  arkadaşları  kendisine ” Köfte”  lakabını  taktılar. Bir  ay  içinde  bütün  okul, öğrencisinden öğretmenine, hizmetlisinden velisine kadar       Yusuf’u tanıdı ve bir anda adı sadece köfte oldu.Yusuf da bu köfte lakabından iyice nemalandı dersem kesinlikle abartmış sayılmam.

Yusuf,  sınıfa  girdikten  10 dk  sonra  yemeğini  ortaya  çıkarır  ve  iştahla  atıştırmaya  başlardı.Diğer   çocuklar ders yapar, kendisi hiç oralı olmazdı.aklı fikri devamlı yemek yemekti. Evden getirdiği yiyecekler bittiği anda da sınıfta beslenme saati başladığında bir sırtlan gibi sağa sola saldırırdı.Kim   yerinden kalktı çöpünü dökmeye gitti, hemen onun sırasında kalan yiyecekleri bir çırpıda mideye indirirdi.

Okul bahçesinde tek yaptığı hangi sınıftan olursa olsun gözüne kestirdiği çocuğu kovalamak ve onun bes     lenmesine el koymaktı. Gerçekten obeziteydi. Çocuklara  ben  sizin  ” Köfte Yusuf “ abinizim bana getirdiğiniz yiyeceklerden verirseniz sizi okulda korurum derdi.

Bir gün okula gelen bir velim ile sınıfın kapısının nünde ayak üzeri konuşurken birden içeriden bağrışma   sesleri geldi. Ne oldu diye baktığımda bir de ne göreyim?

Yusuf efendi elindeki limonata şişesini yudumlarken “ kulağı işte gözü oynaşta” misali, şişeyi sıraya dökmüş ve limonatası araya gitmesin diye pislik içindeki sıranın üzerini yalıyordu. Diğer çocuklar da   kusmamak için bağırıp duruyorlardı.

Yusuf ne yapıyorsun dediğimde pişkin pişkin sırıtarak; “ limonatam arıya gitmesin diye böyle yapıyorum” dedi.Ağlamakla gülmek arasında o an gidip geldim.Yusuf  ise hiç  oralı  değildi.

Okulun ilk aylarında Yusuf’un davranış şekli, göbeği ve tombul kırmızı yanakları herkese komik geliyor    du. Ama gün geçtikçe önce diğer sınıflardaki öğrencilerden, sonrasında öğretmen arkadaşlardan nihayetin    de de velilerden şikayetler hızla artmaya başladı.

Ailesinde okuma ve yazma yoktu.Müthiş bir cehalet içindeydiler. Tek dedikleri Yusuf gözümüzün nuru,   tek oğlumuz,çok akıllı, çok zeki. Çocuğa toz kondurmuyorlardı.Aile hiçbir çözüm önerimizi dinlemiyor bildiğini okuyordu.Babaya, mutlaka Yusuf’u çocuk psikiyatristine götürün dediğim zaman adam gözü  karardı.

Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık haline girmiştim. Her gece yatakta bu sorunu nasıl çözeceğim diye kumkuma kuşu gibi düşünüp duruyordum.Yusuf sadece yemekleri araklasa bir şey olmayacak amma artık önüne gelene küfrediyor ve kavga ediyordu.

Yusuf, yeme ve içme çalışmalarına aralıksız devam ederken sınıftaki bir çok öğrencim onun limonata içme olayından sonra meyve suyu içmeyi okulda bıraktılar.

Yaklaşık  üç  ay  sonra  annesi  Emine  bacı  her zamanki  rutin  ziyaretlerinden  birine  geldi.  ” Hocam ” dedi  ben  bununla  ne  yapacağım ? Hayırdır  dedim.

Akşam  matematik  çalıştırayım  dedim  karşıma  aldım.” Yusuf, masadaki   tabakta  5 elma var bunlardan    bir tanesini yersen kaç elma kalır ?” diye sordum dedi. Yanıt olarak; “ hiç kalmaz” dedi, dedi. Annesi,      “ nasıl “ hiç kalmaz diyince de; Yusuf : “ Hepsini ben yerim kimseye zırnık koklatmam “demiş.Emine bacı  bunu diyince artık kahkahayı patlattım elimde olmadan. Emine  bacı  saf  saf  bunları  anlatırken  Yusuf’ta  annesinin  yanında  akşama  bumbar  yap  yoksa  eve    girmem, sokakta yatarım diye bas bas bağırıyordu.

Mart ayı gelmişti.Tüm sınıf okurken bizim Köfte Yusuf hala ismini bile yazamıyordu. Tek bildiği bol bol defterini karalayıp sonra da defterimi çocuklar teneffüste karalıyor diye şikayette bulunmasıydı.O günler   de ders esnasında Yusuf birden ağlamaya başladı. Tüm sınıf şaşırdık haliyle.Meğerse kabız olmuş,tuvalet te yapamıyormuş, annem ya da babam gelsin tuvaletimi yaptırsın diye ağlıyordu.

Sınıf dersi bıraktı ve bütün çocuklar Yusuf’a ; “iyi olmuş, oh olsun” diye bağırıyordu.Köfte Yusuf’ta hem  ağlıyor hem onlara “ şerefsizler,sizi öldürecem” diye bağırıyordu.Sınıfım bir anda Hisseli Harikalar Kum   panyasına döndü.

Nihayetinde babasını aradım yaklaşık on dakika sonra geldi ve Yusuf’u eve götürdü. Bu arada sınıfım elinden o kadar yılmıştı ki;” işşallah yapamaz, hastaneye götürürler “diye söyleniyorlardı.Bazıları ise: “ öğretmenim işşallah bir daha gelmez de kurtuluruz” diyordu.

Köfte Yusuf, üç gün okula gelmedi de biz de gerçekten aklı başında ders işledik.Sonra geldi yaramazlık   lar kaldığı yerden devam etti.

Yusuf, devamlı  bumbar, köfte, şırdan, döner  yiye  yiye  bağırsakları çalışmaz hale getirmişti.

Sonra  ne mi  oldu ?  Okul  bitiminde  başka  mahalleye  göçtüler de  biz  de  rahatlamış  olduk, çocuklar da bayram  ettiler. Yoksa  halimiz  haraptı… Aile  o  kadar  cahildi ki çocuğu  ne  doktora, ne R.A.M.’a ne de hastaneye  götürmediler.  Umarım akıllanmıştır.