02 Kasım 2024 Cumartesi
Araf Suresi Ayet 167: Yanlış İcraat Topluma Zulüm ve Azap Getirir
Portakal Mevsiminde Kuran Dersleri
SAMİMİYET, SEN NEREDESİN?
Anadolu’yu konuşturan usta bir yazar: AHMED HAMDİ TANPINAR
Kurban Nedir? Kurban’ın Dinimizdeki Önemi?
Bugün Benim Doğum Günüm...
OKTAY EROL
Doğduğum, yaşamımın uzun yıllarında içinde bulunduğum Kozan, bir şanssız kent! Har yanı tarihsel varsıllıklarla dolu, toprağı verimli, dışarıdan gelenlerin hayranlıkla portakal kokusunu içine çektiği, yol kıyıları boyunca birçok kentin bilmediği görsel güzelliklerin donattığı Kozan, bir şanssız kent!
Düşünsenize, cumhuriyetin kurulduğu yıl “il olan” Kozan, meclise Mareşal Fevzi Çakmak’ı milletvekili olarak gönderiyor, ancak üç yıl sonra ilçeye dönüştürülüyor! Kozan’ın her yanı narenciye ürünleriyle coşmasına, ülke ekonomisine katkı sağlamasına karşın, daha yakın zamana değin “paketleme tesisi” yoktu, bugünse markalaşmış bir narenciye ürünü yok! Kozan’da, daha birkaç yıl önce, çorbacıda “taze Kozan limonu” yerine şişelenmiş, narenciye yetişmeyen bir kentin “limon suyunu” görmüştüm! “Şişelenmiş limon suyu yerine, kaldırım kıyılarında boydan boya dikili turunç ağaçlarının meyvesinden verseniz bundan daha iyi, daha yerinde olurdu” diyerek tepki göstermiştim!
***
Kozan “şanssız bir kent” dedim ya… Nedense bu şanssızlıklara “son yıllarda” daha çok tanık oluyoruz; neden acaba? Bilirsiniz, genellikle seçimler yaklaşırken “yeni il olacak ilçeler” diye basında haberler yer alır! Yaklaşık yüz yıl önce “il hakkı” elinden alınan Kozan, listede mutlaka yer alırdı! Kozan’ın haklı gerekçeleri de vardı! Örneğin coğrafi yapısı, bağlanması “olası” ilçeler, Tufanbeyli/ Saimbeyli/ Feke ilçelerinin ille olabilecek işlerini kolaylaştırma… Bunlar etken olmalı! Geçtiğimiz günlerde, il sayısının yüze çıkarılması düşünüldüğü yer aldı basında! Şu an sayı seksenbir olduğu için, yüze tamamlayan ondokuz ilçenin adları sıralanmıştı, ancak arasında Kozan yoktu!
Kozan’ın “iktidara” yakın sivil toplum örgütlerinden hiçbir ses çıkmadı! Tamam, kendi bulundukları ortamı iyileştirmek için çaba göstermişlerse de, Kozanlı’nın önünü açacak atılımları görmezden gelmişler! Biz büyüyelim, kurumumuz büyüsün, biz erince ulaşalım… İçinde Kozanlı yok nedense!
***
Çukurova Barış Gazetesi’nde geçtiğimiz günlerde yer aldı! Haberde “Çukurova Üniversitesi Kozan Meslek Yüksekokulu’nun arazisine TOKİ resmen el koyarak, konut yapmak istiyor” sözleri, bir çoklarının “nasıl” sorusuna neden oldu. Habere göre, TOKİ işin ihalesini yapmış, yüklenici firmaya vermiş, iş makineleri üniversitenin alanına girip çalışmalarına başlamış bile!
Tepkiler yok mu? Hem de nasıl? Örneğin, ulaştığım bir CHP Belediye Meclis Üyesi, tepki gösterdiklerini, üniversitenin akanına dokunulmaması gerektiğini, Kozan’ın etrafında TOKİ’nin inşaat yapacağı birçok yer göstermenin zor olmadığını söylemelerine karşın, başta belediye başkanı olmak üzere, “iktidara” yakın isimler “üniversite bu kadar alanı ne yapacak, TOKİ’nin burada olması buraya iyi gelecek” diyerek savunmuşlar! Ülkemizde, son yıllarda “her geçen gün” artan “beton aşkına” sanıyorum yalnız doğayı sevmeyenler yakın duruyor!
***
Haberde şöyle bir ayrıntı da var: “2023 yılının Kasım ayında Çevre Bakanlığı’nın Milli Emlak Müdürlüğü’ne yazı gönderip ‘Üniversiteye tahsisli alanı iptal edip TOKİ’ye verilmesi konusundaki başvurusu’ Milli Emlak Müdürlüğü tarafından ret edilmişti.” Medyada haber yer aldığı gün Kozan’da birçok isimden “neler oluyor böyle” siye sorduklarını biliyorum. Gazetenin yayın yönetmeni Özcan Aladağ, konuyu köşesine de taşıdı, konuya duyarsız/ sessiz kalan ÇÜ Rektörü Hamit Emrah Beriş’le yönetimine tepkisini gösterdi, neden üniversitenin haklarını korumadığını sordu! Şu ana dek ses yok!
Diyorum ya, Kozan şanssız bir kent! Bir başka yerde olsa tüm siyasi partiler, dernekler, odalar, birlikler sokağa inerdi büyük olasılıkla! Kozan’da “üniversitenin bu kadar alana ne gereği var” diyenler varmış! Oysa bir bilseler; Kadirli yolu üzerinde, Çukobirlik arkasında, Tavşantepe Mahallesi’nde, Ağlıboğaz yöresinde üniversitenin alanına dokunmadan TOKİ’nin betondan yapı dikecekleri öyle yerler var ki… Ama “bilmeyi” istemezler; neden acaba?