20 Kasım 2024 Çarşamba
OKTAY EROL
Ertuğrul Özkök, deprem sonrasında yapılan ankete verilen yanıtları köşesine taşıdı.
Sorular arasında en çok dikkatimi çeken de “6 Şubat sonrası kendinizi nasıl hissediyorsunuz” sorusuna verilen yanıt oldu.
En çoktan aza doğru “yorgun, endişeli, üzgün, öfkeli, bıkkın, kafası karışık, hayal kırıklığına uğramış, rahatsız olmuş, kuşkulu, incinmiş, şok, yalnızlık, nefret, mahcup” diye sıralanmış!
“Yorgun, endişeli, üzgün, öfkeli…”
***
Birkaç güne “biter mi” diyorsunuz, eskisi gibi “yüksek yapılarda yaşanmaya başlanır mı” diyorsunuz, eşinizle/ çocuklarınızla yaşam alanınız sayılan dört beton duvar arasında “olabilecek miyim” diyorsunuz…
Bilim insanları “Adana’da fay hattı yok, stres birikimi görülmüyor” dese de, komşu ilçelerde oluşan sarsıntı Adanalıya “yorgunluk, endişe, üzüntü, öfke” vermeye yetiyor!
***
Adana dışından dostlar arıyor, bilim insanlarının demeçlerini anımsatarak “sizi anlamakta zorlanıyoruz” diyor!
O an için aklıma gelenleri anlatıyorum…
İnsanların uykusu arasında oluşan ilk sarsıntıyı, hemen ardından gelen ikinci sarsıntıyı, koca beton yapıların/ daha insanlar birincinin şaşkınlığını yaşarken “dal gibi” eğilip-büküldüğünü, çığlıkların/ korkuların yaşandığını, o kapıların birçoğunda “duvar çatlakları” oluşmasına karşın “hasarsız raporu” verildiğini, insanların psikolojik olarak “yorgun, endişeli, üzüntülü, öfkeli” olduklarını, komşu illerden birinde “yeni bir” sarsıntının olmayacağının güvencesinin olmadığını, insanların yüksek yapıların bulunduğu yerlerden uzaklaştığını, geceleri ışıl ışıl parlayan Çukurova’nın caddelerinin akşamın ilk saatlerinde karardığını, apartmanların lambalarının yanmadığını anlatmaya çalışıyorum!
Adana’yı anlatırken, dinleyen dostların tedirginliklerini seslerinin çatallaşmasından anlıyorum!
***
Daha önce de yazdım; bu öyle bilindik bir deprem değil, öyle bir-iki sarsıntının ardından “yeniden” yaşanılan evlere dönülen türden değil!
Bilim insanları, yurttaşın korkusunu/ kaygısını düşürücü açıklamalar yapmış olsa da; Adana’da olmasa bile komşu kentlerde “yinelenen” sarsıntılarda yine göçükler olması, yine can kayıpları yaşanması, aradan üç hafta geçmesine karşın göçüklerde bulunamayanların olması, yaşayanların çadırsız/ hijyenden uzak/ yarınları belirsiz/ çocukları gülemeyen/ yaşlıları yatalak/ hastaların yazgısına terk edilmesi “yorgunluk, endişe, üzüntü, öfke” yaşamanın önüne geçemiyor!
Yurttaş “iktidarın” pişkinliğine, yerel yönetimlerin tutarsızlığına, yüklenicilerin sözlerine, denetleyicilerin “layıkıyla” işlerini yaptıklarına inanmıyor!
Bir şarkı vardı, “ölümden başka her şey yalan” diyordu ya, yaşananlar karşısında yurttaşın “depremden başka her şey yalan” diye çığlık atmamasının hiçbir nedeni yok!