20 Kasım 2024 Çarşamba
OKTAY EROL
Yaşanan acı olayların ardından konuşulanlar yinelendi; yaralar sarılacak, sorumlulardan hesap sorulacak, bugünü avantaja/ fırsata dönüştürenler cezalandırılacak…
Peki, cezalandırılacak olanlar, “günah keçisi” olarak seçilenler kim; yalnız inşaat yüklenicileri mi? Taşıyıp/ taşımadığına bakılmadan “imar affı” çıkaranlar, “oturma izni” verenler, imara açanlar, kat yükseltilmesine göz yumanlar…
En son yaşanan maden ocağı patlamasında da aynı sözler verildi! Geride kalanların/ bu yurdun yurttaşlarının yürekleri serinletildi mi, on kentte yıkımdan sonra verilen sözler yerine getirilecek mi?
***
Yaşanan yıkımdan tüm “iktidarlar” da, yerel yönetimler de, iş yapıcılar da, denetleyenler de sorumluydu! Kullanıcılar, yurttaşlar da bilinçsiz…
İnsan ayağına bir ayakkabı alırken, bir tişört, bir pantolon, bir ceket beğenirken bile ürünün niteliklerini tek tek soruyor! Örneğin gömleği sentetik içerikliyse uzak duruyor, pamuklu/ penye olması için ısrar ediyor, ya da bir araç alınırken hangi özellikte olması yeğlendiğini bir düşünün!
Yurttaşın, dar/ orta gelirlinin edinmesi olanaksız bedeller istenen betondan yapılar alınırken hangi özellikte olduğunu öğrenmesi, depreme dayanıklılık konusunda nasıl bir çalışma yapıldığını bilmesi daha çok üzerinde durulması/ bilinçlenilmesi gerekli bir olgu olmalı!
Ama değil! Göz alıcı tanıtımlarla, dışlarına giydirmeler yapılarak, toprak yapısı hiç söz konusu edilmeden pazara sunulan beton yapılara ilgi arttıkça bedeli de artıyor, orada olmak/ oradan bir konut sahibi olmak ayrıcalık sayılacak süslü sözlerle bezeniyor!
***
Ne oldu şimdi? Bundan üç hafta önce, burunları havada gezilen yüklenicilerin her arayanın ardından artırdıkları ederli beton yapılardan kaçan kaçana şimdi! Bir ay kadar önce bende aramıştım bir yükleniciyi, orta gelirliler için başlatılan kampanyalar ardından bedelleri birden fırlatmışlardı! Sorduğumda da “arsa yok, tırmanma o nedenle” demişti!
Corona günlerinde temel gereksinmeleri fırlatan “fahiş” ederler, daire ederlerinde de gerçekleşiyordu; emekçinin alım gücüne, temel hak olan barınma gereksinmesine aldırılmadan…
Dört beton duvar arası için hayaller kuran dar/ orta gelirli katmanın, yaşam boyu “yemeden/ içmeden/ giyinmeden” emeğinin karşılığı kazandığı aylığıyla edinmesi olanaksız bedeller istenmesine karşın gözü dönmüş fırsatçıların oluşturduğu albeniyle alıcı buluyordu, üstelik ekonomik gücü yetip de alan bir daha alıyordu, çok kazandırdığı için adına “yatırım” deniyordu!
***
Bizde “fırsatçılar” bitmiyor ki…
Deprem yaşanan kentte battaniyeyi, petrol istasyonunda çayı/ ekmeği/ suyu/ çorbayı, az ya da hiç etkilenmeyen kentlerde “az katlı” beton yapıların ederlerinde oluşan değişimi duydukça içi acımayan, “dehşetin ortasında bir umut” diye yükselen çığlıklar adına gözleri dolmayan var mı?
Amaç birilerinin “cezalandırılması” değil, “işini iyi yapması” sağlanmalı; yurttaşa “o” eğitim verilmeli…